Yalçın Karatepe: Ekonomide akılcı bir planlama yapılmadığı sürece Türkiye bu krizden çıksa bile başka bir krizle karşı karşıya kalacaktır

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi eski dekanı ve öğretim görevlisi Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile Türkiye’deki mevcut ekonomik kriz ve işsizlik üzerine konuştuk.

Karatepe, Türkiye’nin krizden çıkabilmesi için akılcı ve uzun vadeli planlama yapılması gerektiğini söyledi. Ekonomide akılcı uzun vadeli planlama yapılmadığı sürece Türkiye’nin bu krizden çıksa bile başka bir krizle karşı karşıya kalacağını vurgulayan Karatepe, Türkiye’nin sorunlarının sadece ekonomik sorunlar olmadığını, Türkiye’nin hukuk, eğitim ve sağlık sistemi ile ilgili de sorunları olduğunu, bütün bunları da kapsayacak şekilde bir planlamanın olması gerektiğini belirtti.

Büyük bir ekonomik krizin içinden geçiyoruz ve kriz giderek derinleşiyor. Ekonomik kriz daha ilk aşamasında olmasına rağmen işsizlik çok yüksek seviyelere ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu Ocak 2019 işsizlik verilerine göre işsizlik 3,9 puanlık artışla yüzde 14,7’ye yükseldi. Türkiye’de işsizlik oranı en son uluslararası krizin etkili olduğu Şubat 2009’da yüzde 14,8 ile zirve yapmıştı.

Yine aynı dönemde genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 6,8 puanlık artış ile yüzde 26,7 oldu.

Türkiye’nin bu krizden kurtulması için önünde üç tane seçenek görünüyor. Birincisi IMF ile anlaşarak ciddi bir kredi girişiyle ekonomiyi canlandırmak. İkincisi, kamucu bir ekonomi programı. Yani bu süreçlerden büyük servet ve rant sağlayan kesimlerden alınan vergilerle, kaynaklarla gelir elde etmek. Üçüncüsü ise sürekli vaatlerde bulunarak, günü kurtararak krizi ötelemeye çalışmak. Muhtemel ki bir süre üçüncü seçenek değerlendirilecek. Fakat krize kökten çözüm olamayacak bir seçenek bu.

  • Bütün bunlar ışığında ekonomik krizle beraber artan işsizlik rakamları krizin derinliği açısından ilk etapta bize ne gösteriyor?

TÜİK tarafından Ocak ayı işsizlik verileri yüzde 14.7 olarak açıklandı bu çok yüksek bir oran. İşsiz sayısı olarak da 4.7 milyon kişiye karşılık geliyor. Fakat bu bence gerçek işsizlik rakamını göstermiyor. İşsiz çalışmayan kişi demektir, işi olmayan demektir. İnsanlar manşete koyulan şeyler üzerine konuşuyor. TÜİK’in verilerinin detayında çalışabilir yaş grubunda olan insanlara sordukları sorulardan bir tanesi şu: İş olsa çalışır mısınız? Evet diyenlerin sayısı 2.3 milyon. Bu ne demektir? İş aramaktan umudunu kaybetmiş, bulamayacağını düşünüp veya başka pek çok gerekçeyle istatistiklere yansımayan ama işi olmayan 2.3 milyon kişi daha var. Az önce belirttiğimiz 4.7 milyon kişi ile topladığımız zaman işsiz sayısı TÜİK’in açıkladığı yüzde 14.7 değil. İşsiz sayısı 7 milyon. Bunun da işsizlik oranın yansımasına baktığımızda -buna geniş tanımlı işsizlik deniliyor- Türkiye’de işsizliğin yüzde 20.5 seviyesinde olduğunu görüyoruz. Oldukça yüksek bir oran ile karşı karşıyayız. Bu sadece Ocak ayı verisi. Bu veriler bize Türkiye ekonomisinin küçülmeye devam ettiğini gösteriyor. Şubat’ta Mart’ta Nisan’da veriler açıklandığında göreceğiz ki Türkiye’deki işsizlik oranı tarihi seviyelerinin bile üzerine çıkarak artarak devam edecek. Ekonomik krizin en temel göstergelerinden biri de budur.

Bir ekonominin temel amacı vatandaşın refahına katkı sağlamaktır. Bunun da önce iş bulmasına olanak vererek yapılması gerekiyor. Batıdaki ülkelere siyasal açıdan baktığımız zaman örneğin ABD başkanı “Benim başkanlık dönemimde çok fazla iş yaratıldı.” diyor. Çünkü işi olacak ki geliri olsun. İşsizlik çok önemli bir sosyal gösterge. Üzülerek söylüyorum açıklanacak Şubat ve Mart döneminde daha yüksek işsizlik rakamları ile karşı karşıya kalacağız. Hükümetin bunu çözmeye yönelik herhangi bir projesi yok. Yıl sonuna kadar 2 milyon iş üreteceğiz gibi açıklamalar var. Bunların bu dönemde karşılık bulması imkansız. Türkiye ekonomisi küçülüyor. Büyüme şansı 2019 itibariyle yok. 2020’nin ortalarından sonra yeninden büyüme rakamlarını görebiliriz. Dış dünyaya mal satmanız sınırlanmış, içeride iç talep durmuş durumda. Kimseye bir şey satamayacaksanız işçi çalıştırmanın anlamı yok. Türkiye ekonomisinin büyüme patikasına girmesi gerekir ki istihdam da buna paralel olarak yeniden artmaya başlayabilsin. Ben dahil hiçbir iktisatçı da 2019’da Türkiye’de istihdamda olumlu bir gelişme yaşanacağını düşünmüyor. Çünkü ekonomi 2018’in ikinci yarısından beri küçülüyor. Bu küçülme hala devam ediyor. IMF’nin bile en son yayınladığı raporda Türkiye’nin 2019 büyüme rakamı eksi yüzde 2.5 olarak öngörülüyor. Zaten yılın ilk 4 ayı bitti. Önümüzdeki 8 aylık dönemde de iyiye gidecek gibi görünmüyor. Dolayısıyla işsizlik Türkiye’nin en temel sorunu olmaya devam edecektir diye düşünüyorum.

  • Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı mevcut işsizliğe ve ekonomik krize cevap verebilecek bir program mı?

Değil. Çünkü aslında bir program açıklanmadı. Yaptığı açıklamanın adı Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları. Yapısal denilen şey köklü bir şey olmalı. Açıkladıkları program ya da adımlar denilen şey adım da değil program da değil. Program denen şey sistematik bir düşüncenin ifade edilmesidir. Söylenen şey şu: Küçükbaş hayvan sayısını 100 bine çıkartacağız. Nasıl çıkartacağız? Cevabı yok. Böyle bir ekonomi programı olmaz. Açıklanan program 9 slayt sayfası. PowerPoint slaytla program olamaz. Program denilen şeyin doktora tezi gibi iddiaları, varsayımları, maliyetleri olmalı. Hiçbiri yok programda. Somut olarak söylenen bir şey kamu bankalarına sermaye aktarmak. Bunun gerekçesi de ekonomi kötüye gittiği için bankaların kredi kullandıramaması. Hem kredinin geri döneceğine ilişkin beklentisi yok hem de kredi kullandıracak kaynaklar sınırlı. 2019 yılı itibariyle baktığımızda Türkiye’de kullandırılan kredilerin önemli bir kısmı -yaklaşık yüzde 70’i- kamu bankaları tarafından kullandırılıyor. Özel bankalar bu işe çok girmiyor. Kamu bankalarının da kredi kullandırmaya devam edebilmesi için sermayesini artırması lazım. Yapacakları şey kamu bankalarının kredi kanallarını genişletmek. Fakat bu çözüm değil. Çünkü ekonominin geleceğine ilişkin beklentiler pozitife dönmediği sürece ne kredi kullanmak isteyen olacaktır ne de kredi kullandırmak isteyen olacaktır.

Somut olarak söylenen diğer şey sera kurulup salatalık yetiştirilmesi. Türkiye salatalık yetiştirmede sorun yaşayan bir ülke değil. Türkiye tarım politikalarında sorun yaşayan bir ülke. Türkiye’nin tarım politikası olmadığı için bazen salatalıkta bazen biberde bazen patateste sorun yaşıyor. Tarım dediğimiz şey köklü bir politikayı gerektirir. Sağlam, ayakları yere basan program gerekir. Türkiye’de böyle bir tarım politikası yok.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan yaz aylarıyla birlikte işsizlik rakamlarının tek hanelere ineceğine inandığını söyledi. Bu inanca sahip olabilecek koşullar var mı? İşsizlik rakamlarından kısa vadede ciddi düşüş bekliyor musunuz?

İşsizlik rakamlarının tek hanelere düşmesi için 7 milyon işsizden en az 3.5 milyonuna iş bulunması gerekir ki nüfus artışını da buna dahil etmemiz lazım. Önümüzdeki 9 ay içerisinde nüfus artışı ile iş gücüne yeni katılan insanlarla beraber 4 milyon yeni iş yaratılması lazım. Mevcut işsizlerin yarısına iş bulunması gerekir. Dünyanın hiçbir yerinde bu oranda bir istihdam artışı mümkün değil. Ne bu sene ne de önümüzdeki sene böyle bir şey mümkün. Yeni teşvikler getiriliyor ama bu teşviklerden yararlanabilmek için üretilen malın satılması gerekiyor. Yoksa üretimin bir anlamı yok. Yurt içi talep daralmış durumda. Dünya ekonomisinde de ciddi sorunlar yaşanıyor. İhracatı artırma şansımız da yok.

Enflasyona gelirsek de enflasyon kabaca yüzde 20. Bu çok yüksek bir oran. Enflasyonun da yakın zamanda düşeceğine inanmıyorum. Yıl sonunda yüzde 20’ler seviyesinde -belki yüzde 18-19 olabilir- gerçekleşeceğinin düşünüyorum. İç talep durmuş durumda. Vatandaşın cebinde harcayacak para yok. Herkes minimum para harcayarak hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Maliyet kaynaklı bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Bunun temel itici faktörlerinden bir tanesi kurlar. Şu an kurlar çok hareketli. Ayrıca ben doların biraz daha artacağını düşünüyorum. Bu maliyetleri doğrudan etkileyen bir şey. Yakın zamanda ben enflasyonun da çok ciddi şekilde gerileme ihtimalinin olmadığını düşünüyorum.

  • Türkiye’nin mevcut krizden çıkışı sizce hangi yoldan geçiyor?

Açıkçası ben krizden çıkış için IMF’ye gidileceğini düşünmüyorum. Şöyle ki IMF karşılıksız para vermez. IMF’nin para verirken bir yığın talepleri oluyor. Yapılması ve yapılmaması gerekenleri söylüyor. IMF para verse devlete verecek. Ama bugün Türkiye’nin temel sorunu özel sektörün borçlu olması. Sadece hazineye kredi verildiği zaman özel sektörün borç sorununu çözmüş olmuyorsunuz. Belki kurlara etki ederek özel sektörün borçlarını çevirmelerini kolaylaştırabilirsiniz.

Bence Türkiye’nin sorunu mevcut ekonomik sistemi kökünden tartışmaya açıp buna yönelik bir tedbir alınmaması. Neden hala üretim yapabilmek için yüzde 70’e yakın ithal girdi kullanıyoruz? Bunu nasıl ikame edebileceksiniz? Sadece nihai mallar değil ara malları da neden üretemiyoruz? Bunlar üzerine kafa yormamız lazım. İnsan gücü üzerine kafa yormamız lazım. Dünyada konuşulan konulardan biri dijital ekonomi. Bizim bunlara kafa yormamız lazım.

Türkiye’nin sorunları sadece ekonomik sorunlar değil. Türkiye’nin hukuk sistemi, eğitim sistemi, sağlık sistemi ile ilgili sorunları var. Türkiye’nin önümüzdeki 50 yılını planlayacak bir anlayışın iktidarda olması lazım. Çünkü böyle bir anlayışla hareket edilmediği zaman bu krizden çıksan başka krize girersin. İnsanların kodlama ile uğraştığı, iş ilişkilerinin bile nasıl olacağının tartışıldığı bir dünyadayız. Bakıyorsunuz kocaman bir şirket ama çalışan 50 kişi. Herkes onlara hizmet ediyor. UBER örneğinde gördüğümüz gibi.

Türkiye’nin akılcı uzun vadeli planlamama yapması lazım. Krizde aslında böyle bir fırsat vardı. Krizler zor kararlar alınmasına imkan verir. Ama ben bu anlayışla Türkiye’nin krizden çıkacağına imkan vermiyorum. Bu krizden çıkılsa bile başka bir krizle karşı karşıya kalacağız. Kalıcı bir ekonomi modeli getirileceğini düşünmüyorum. Çünkü yapısal reformlar deniliyor ama bunun dışında bugün iktidarda olanların siyaset anlayışının dışında başka bir siyaset görüşünün hakim olması gerek. Çağdaş, laik, bilimsel bir eğitimin olması lazım. Türkiye’de eğitim sistemi o kadar hızlı değişiyor ki takip edemiyorsunuz. Hukuk sisteminin etkin, bağımsız, adil olarak çalışması lazım. Kamu bütçesi ile ilgili de sorunlar var. Bunlara akılcı, sağlam, kalıcı çözümler bulunmadığı takdirde bir krizden çıkılsa bile başka bir krize girilir. Bu kadrolarla istikrarlı bir ekonomiye sahip olunabileceğinin zor olduğunu düşünüyorum.