SÖYLEŞİ | Serdar Sayan: Bu iktidar sürdürülebilir olmayan bir büyüme politikası izliyor

İktisatçı Prof. Dr. Serdar Sayan, gündemdeki IMF tartışmalarını ve Türkiye ekonomisinin gidişatını PolitikYol’a değerlendirdi.

İktidarın izlediği büyüme politikasının sürdürülebilir olmadığını ifade eden Sayan; “Sanayiciler fabrikalarını kapatıp inşaat sektörüne girdiler. Ancak bu sürdürülebilir değil. Ben sanayiciyi suçlamıyorum çünkü paranızı yatırdığınız sektör zarar ediyorsa oradan kaçmak istemeniz normal. Bunu önleyecek olan hükümettir. Hükümet yapay bir şekilde emlakta ve inşaatta yüksek getiri yaratıcında Türkiye’de sanayi üretimi durdu ve hizmetlere doğru istihdamda hızlı bir kayma başladı. Ancak bu sürdürülebilir değil çünkü sanayileşme sürecini tamamlamamış Türkiye gibi bir ülkenin sanayiyi bırakıp başka sektörlere gitmesi kendini ayağından vurmasının bir başka yolu.” dedi.

IMF ile bir an önce anlaşmanın önemine değinen Prof. Dr. Sayan; “İşsizlikteki artışı durduracak, enflasyonu düşürecek sadece Türk hükümetinin inisiyatifiyle alınacak önlemlerle bu hedefleri ulaşma trenini biraz kaçırdık. Dolayısıyla bir dış destek lazım. Kredibiliteyi onaracak bir mekanizma lazım çünkü şu anda bir kredibilite sorunu da var. Yani kredibilite dediğim güven sorunu. O güven sorununu aşmayı sağlayacak hem de kaynak bulacak yegane şey IMF gibi gözüküyor.” ifadelerini kullandı.

  • Türkiye’deki kriz durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye 31 Mart yerel seçimlerinden sonra IMF’nin kapısına gidecek mi?

Krizin henüz dibini görmedik. İşsizlikte daha henüz zirveyi görmedik. İşsizlik artmaya devam edecek. Tarım dişi işsizlik oranlarında yüzde 14’ü görebileceğimizi ve korkarım geçebileceğini düşünüyorum. Seçimden sonra belki biraz daha net görmeye başlayacağız.

“GÜVEN SORUNUNU AŞACAK YEGANE ŞEY IMF”

Kriz aslında büyük ölçüde kendi kendimizi ayağımızdan vurma durumumuz. Bir sürü şeyi yanlış yaptık. Artık “Buradan nasıl çıkabiliriz”i düşünmemiz lazım. Ben kısa vadede bir çıkış yolu görmüyorum açıkçası. İşsizlikteki artışı durduracak, enflasyonu düşürecek sadece Türk hükümetinin inisiyatifiyle alınacak önlemlerle bu hedefleri ulaşma trenini biraz kaçırdık. Dolayısıyla bir dış destek lazım. Kredibiliteyi onaracak bir mekanizma lazım çünkü şu anda bir kredibilite sorunu da var. Yani kredibilite dediğim güven sorunu. O güven sorununu aşmayı sağlayacak hem de kaynak bulacak yegane şey IMF gibi gözüküyor.

IMF ile anlaşma yapılırsa işsizlikteki artışı durdurmak mümkün hale gelecek. Şu anda bir çok nedenle belirsizlik var şirketlerin önünde. Henüz işten çıkartmalar başlamadı. Bir sürü firma konkordato ilan etti. Fakat durgunluk ortada, çıkartmaktan başka bir alternatifin olmadığı noktaya geliniyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri bahsettiğimiz güvenin tesisi. Böyle bir inanılır güvenilir orta vadeli planla firma kesiminin önündeki belirsizliğin giderilmesi lazım. Sadece belirsizliğin giderilmesi değil bir kaynak sıkıntısı var Türkiye ekonomisinde. Onun da giderilmesi lazım. Bir taşla iki kuşu da vurmamız lazım ve bunun yapmanın en garanti yolu IMF ile bir an önce anlaşmak, güveni tesis etmek ve kaynağı bulmak.

“IMF HİÇBİR ZAMAN TÜRKİYE’YE ‘BEN GELEYİM SİZİ KURTARAYIM’ DEMEDİ”

IMF ile daha önceki anlaşmalarımız yine Türkiye’nin kendini ayağından vurma hadiseleri sonucunda olmuştur. Yani Türkiye’ye IMF hiçbir zaman “Ben geleyim de size kurtarayım” demedi. Türkiye kendini kurtarılmaya muhtaç durumda bıraktı. IMF, Türkiye’ye özgü bir şey yapmak durumunda değil. Birleşmiş Milletlerin bir kurumu ve IMF zor duruma düşen üyelere yardım etmek amacıyla kurulmuştur. IMF, “Ben sana destek veririm ama sen bu desteği har vurup harman savurup o desteği bana geri ödeyemez duruma gelirsen ne olacak?” diyor. IMF kendi cebinden çıkan parayı yönetmiyor, üyelerin katkılarıyla oluşmuş paralardır bunlar. Bunun geri ödenebilirliğini garanti etmek zorunda. IMF kar amaçlı bir kuruluş değil. Türkiye’nin geçmiş yıllarda kemer sıkması gereken IMF anlaşmaları oldu ama oralarda IMF ile anlaşmaya götüren kamu açığıydı. Kamunun kaynaklarının deli gibi popülist şekilde dağıtılmasıydı. Şu anda Türkiye’nin kamu açığı o boyutta değil. Türkiye’nin makro iktisadi politikalarında sorunlar var, para politikası başta olmak üzere. Kurumlarında sorunlar var. O yüzden daha önce kamu açığından kaynaklanan tarzda önlemler olmayacak. İyi işlemeyen kurumların iyi işlenmesi sağlanacak. Türkiye’nin hukuk sistemi işlemiyor mesela. Çok kötü bir algı var bütün dünyada. “Türk mahkemeleri bağımsız mahkeme olmaktan çıktı” diye bir algı var ve bu algı boş yere değil. Hepimiz bu algının neden oluştuğunu biliyoruz. IMF’nin bu sefer vurgu yapacağı şeyler daha çok demokratikleşme vs. olacak. Kurumların çalışmasını sağlayacak şeyler olacak. Hukuk sisteminin eskiden çalışmakta olduğu gibi çalışmadığına dair çok sayıda emare var. Bu algı boş yere oluşmadı. Bence IMF ile bir anlaşma geçmiş yıllardakilerden farklı olarak işsizliği arttırıcı değil, artışı durdurucu bir etki yapar.

  • İktisatçı Dani Rodrik, kırsal kesimdeki insanlar sanayi üretimine aktarıldığı zaman o ülkelerin büyüyeceğini söylüyor. Türkiye’de böyle bir sorun var. Türkiye’de tarım sektörü çöktü ve oradaki yığılma kentlere geldi. Bu meseleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tarımın verimliliği düşük, Türk tarımının özellikle düşük. Biraz önce tarım dışı işsizlikten o yüzden bahsettim. TÜİK’in anketörü kırsal kesime gittiğinde “Çalışıyor musun?” diye sorduğunda oradaki insanlar “Evet çalışıyorum” diyor. İş aramıyor. Ancak bunlar çalışmayı durdursalar şehre göçseler bu aile çiftliğinin ürününde bir azalma olmaz. Ama bu insanlar başka nedenlerle de olsa; çocuklarını okutmak, daha iyi sağlık hizmetlerine kavuşmak vs. amaçlarıyla da olsa kente göç ettiklerinde ister istemez sanayide çalışmaya başlıyorlar ve sanayinin üretkenliği tarıma göre fersah fersah daha yüksek. Bu iç göç enteresan bir şekilde Türkiye’nin zenginleşmesinde çok rol oynadı. Çünkü insanların düşük verimlilikli sektörden yüksek verimlilikli sektöre gitmesini sağladı. Fakat Dani’nin ve başka iktisatçıların da söylediği, şu an Türkiye’de biraz yapay şekilde yaratılan getiriler sayesinde insanlar sanayiden uzaklaşıp mesela emlak sektörüne yoğunlaştılar. Sürdürülebilir olmayan bir büyüme politikası izliyor bu iktidar. İnşaat ve emlak. Sanayiciler fabrikalarını kapatıp inşaat sektörüne girdiler. Ancak bu sürdürülebilir değil. Ben sanayiciyi suçlamıyorum çünkü paranızı yatırdığınız sektör zarar ediyorsa oradan kaçmak istemeniz normal. Bunu önleyecek olan hükümettir. Hükümet yapay bir şekilde emlakta ve inşaatta yüksek getiri yaratıcında Türkiye’de sanayi üretimi durdu ve hizmetlere doğru istihdamda hızlı bir kayma başladı. Ancak bu sürdürülebilir değil çünkü sanayileşme sürecini tamamlamamış Türkiye gibi bir ülkenin sanayiyi bırakıp başka sektörlere gitmesi kendini ayağından vurmasının bir başka yolu.

  • İnşaat sektöründe de bir tıkanma olduğu görülüyor…

İster istemez olacaktı çünkü abartılı bir şekilde sektörü o kadar beslediğinizde elinde parası olan herkes ya da daha da kötüsü o parayı yaratabilecek bağlantıları olan herkes inşaat sektörüne girdi. Şu anda ihtiyaç olandan daha fazla konut fazlası var.

  • Türkiye’nin bir işsizlik politikası var mı?

Türkiye’de daha çok gelip geçici teşviklerle çözülmeye çalışılıyor. Mesela yeni “Eleman alın bir ay biz ödeyelim, bir ay siz ödeyin”, “Genç eleman alın” gibi teşvikler veriliyor. Bunu yaparken de işsizlik fonu kaynakları kullanılıyor. Bu çözüm olmayacak çünkü bu bir kere en iyi ihtimalle gelip geçicidir. İkincisi de bütün sektörlere teşvik adı altında bir destek sağladığınızda o teşvik olmaktan çıkıyor. Teşvik olması için öncelikli sektörlerin belirlenmesi ve onları diğerlerinden bir adım öteye getirecek desteklerin sağlanması lazım. Siz bütün başvuran herkese teşvik veririm dediğinizde onlar teşvik olmaktan çıkıyor. Dolayısıyla zaman zaman İŞKUR’un teşvik kapsamında yarattığı istihdam sayesinde işsizlik artışı yavaşlamış gibi gözüküyor ama onlarda aslında kalıcı değil. Türkiye’nin bir istihdam yaratma sorunu var. İşgücüne her sene 700 binin üstünde insan katılıyor, Türkiye’nin en az 700 bin gence iş yaratması lazım. Türkiye ekonomisi onu yaratamıyor. Başka problemler de var tabi. Gençler bazı sektörlerde çalışmak istemiyor. Kısa vadede IMF ile anlaşmak lazım. Hem finansal destek sağlayacak hem de güvenilirlik problemini çözecek başka bir kurum varsa dünya üzerinde IMF’nin yaptığı işi görecek onunla anlaşsınlar.

Serdar Sayan Kimdir?

Serdar Sayan ODTÜ Ekonomi Bölümü’nden 1985 yılında mezun oldu. Bir sonraki yıl, Fulbright Komisyonu’nun yüksek lisans bursunu kazanarak ABD’deki Ohio State Üniversitesi’ne gitti. Bu dereceyi 1988 yılında elde ettikten sonra aynı üniversitede asistanlığa kabul edilerek doktora çalışmalarına başladı. ABD ekonomisi için kurduğu hesaplanabilir genel denge modeline dayalı teziyle 1992’de doktora derecesini almasını takiben Türkiye’ye dönerek Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak göreve başladı. Çeşitli idari görevler de üstlendiği bu üniversiteden izinli olarak ayrılarak Misafir Profesör olarak çalışması için bir davet aldığı Ohio State Universitesi’ne tekrar giden Sayan, 2003-2004 öğretim yılında bu üniversitede yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Daha sonra yine Amerika’ya dönerek 2005 kışını Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Washington’daki merkezinde Ziyaretçi Akademisyen olarak çalışarak geçirdi.

2006 yılında Bilkent’ten istifa ederek TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ne geçen Serdar Sayan, halen bu üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü ve İİBF Dekan Yardımcılığı görevlerini yürütmektedir.

Prof. Dr. Sayan’ın başlıca araştırma alanları uluslararası ekonomi, nümerik iktisat, kalkınma iktisadı ve demografidir. Yayınlanmış çok sayıda ulusal ve uluslararası hakemli akademik dergi makalesi ve derleme kitap bölümüne ek olarak, yurtdışı ve yurtiçinde yayınlanmış derleme kitapları ve monografileri de bulunmaktadır. CNBC-E Business dergisinin Eylül 2007 sayısında yayınlanan bir araştırmaya göre Serdar Sayan, Türk üniversitelerinde çalışan akademisyenler içinde uluslararası akademik dergilerde en çok makale yayınlayan 10 iktisatçıdan biridir. 2006-2009 yılları arasında T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı’na danışmanlık da yapan ve bu kurumca yayınlanan Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları dergisinin baş editörlüğünü üstlenen Sayan, çok sayıda yerli ve yabancı akademik dergide misafir editör, yayın kurulu üyesi ve hakem olarak da hizmet vermiştir.

Akademik araştırma bulgularının kamuoyu ve uygulamacılar ile de paylaşılmasının gerekliliğine inanan Sayan’ın, popüler yayın organlarında basılmış makaleleri, dünyanın çeşitli ülkelerinde çıkan gazetelerde Hırvatça, İngilizce, Lehçe, İspanyolca, Portekizce gibi değişik dillerde yayınlanmış fikir yazıları da vardır. Yine bu inanç ile uyumlu olarak, ulusal ve uluslararası basın organları ve radyo-televizyonlara da sık sık demeçler vermiş ve haberlere konu olmuştur.

Bugüne dek aralarında Parlar Vakfı 2002 Teşvik Ödülü’nün de bulunduğu çeşitli araştırma, öğretim ve hizmet ödülleri de almış olan Sayan, 2002 yılında Economic Research Forum adlı bölgesel iktisatçılar ağının Şeref Üyeliğine seçilmiştir. Bunların yanı sıra, 2004 yılında ABD’de mezun olduğu fakültenin mezunlar derneğince “mesleklerine, çalıştıkları kuruma ve ülkelerine yaptıkları hizmetler yoluyla mezun oldukları Fakülteyi en iyi biçimde temsil eden, destekleyen ve tanıtan başka ülke vatandaşı, eski mezuna” verilmek üzere ihdas edilen “Yılın Uluslararası Mezunu Ödülü”nü de almıştır.

Serdar Sayan 2001-2003 yılları arasında Türkiye Ekonomi Kurumu’nun, 2004-2006 yılları arasında da Orta Doğu ekonomileri üzerine araştırma yapan iktisatçıların uluslararası profesyonel birliği olan Middle East Economic Association’ın (MEEA) Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunmuştur. 2007-2009 arasında MEEA’nın Genel Sekreterliği görevini yürütmüş ve 2009 sonunda yapılan seçim sonucunda, 2010-2012 arası üç yıllık dönem için başkanlığa seçilerek bu kuruluşun ABD dışında yerleşik ilk başkanı unvanını kazanmıştır.

Sayan, TEPAV’da Girişimcilik Enstitüsü (Entrepreneurship Institute – EI) Direktörü olarak görev yapmaktadır.