Orhan Sarıbal: Bizim mücadelemiz 2019 seçimleriyle sınırlandırılamayacak kadar derin, köklü ve tarihseldir

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ile Adalet Yürüyüşü’nden Adalet Kurultayı’na giden süreci, Adalet Kurultayı değerlendirmesini ve CHP’nin bundan sonraki yol haritasını konuştuk. 

Sarıbal, 2019 seçimlerinin Türkiye siyasi tarihindeki en kritik seçimlerden biri ve çok önemli olduğunu söyleyerek ekliyor: “Fakat bizim mücadelemiz, 2019 seçimleriyle sınırlandırılamayacak kadar derin, köklü ve tarihseldir. 2019’da adayın bu taleplere sahip çıkması, “hayır” bloku tarafından benimsenmesi gerekir.”

Adalet Yürüyüşü’nün siyasal ve toplumsal karşılığı ne oldu? Türkiye politikasını etkiledi mi?

Adalet Yürüyüşü’ne katılanların büyük bir bölümünü küçük çiftçiler, orman köylüleri, tarım işçileri, taşeron işçileri, işsizler, memurlar ve emekliler, öğretmenler, öğrenciler, KHK’ler ile işsiz bırakılmış kamu emekçileri oluşturmuştur.

Bu olgu Adalet Yürüyüşü’nün toplumun alt katmanlarındaki güçlerin harekete geçmesinde önemli bir dinamik oluşturmaya başladığını ortaya koymaktadır.

Adalet Yürüyüşü’ndeki kitlesellik kadar yürüyüşe katılanların sınıfsal profili de Saray/AKP iktidarını kaygılandırmıştır. Çünkü bunlar kentli orta sınıflardan oluşan klasik CHP seçmeni tanımına uymamaktadır.

Ülkenin batısında, yoksul halk sınıflarının AKP/Saray rejimi tarafından neredeyse yasa dışı ilan edilmiş bir eyleme bu denli yoğun bir şekilde katılmaları; bir taban hareketini veya sosyolojik bir kaymayı işaret etmektedir.

Gezi direnişi ile başlayan ve 16 Nisan referandumu ile devam eden bu kayma halkımızın kendisine olan güveninin arttığını, 15 yıl süren Saray/AKP iktidarına son verebileceğine, yıkabileceğine olan inancının yükseldiğini ortaya koymaktadır.

Öte yandan emek ve meslek örgütleri ve diğer STK’ler ile siyasi parti temsilcilerinin yanı sıra bugüne kadar kitlesel direniş ve protestolarda görülmeyen apolitik veya tepkisiz kitlelerin de alışılmadık şekilde yürüyüşe katıldığı düşünüldüğünde toplumun her kesiminden doğrudan doğruya güç alan geniş bir kitlenin Adalet Yürüyüşü’nü gerçekleştirdiği görülür. Yürüyüşte az önce bahsettiğim ezilenler Gezi direnişinden sonra ilk kez eğitimli, gelir düzeyi yüksek beyaz yakalı kesimlerle yan yana ve ortak duygularla tepki koydular

İkinci önemli nokta, toplumsal roller bağlamında böylesine geniş tabanlı bir kitleyi bir arada durma kararlılığına iten motivasyonun ne olduğudur. Burada da karşımıza, “adalet” kavramı çıkıyor. İktidar yürüyüşe katılım sağlayan farklı siyasal dinamiklerin bir araya gelmesinden duyduğu endişe ile “Adalet” talebini politik niteliğinden sıyırmak isteyerek uzun süre iktidarda kalmanın getirdiği tahakküm alışkanlığıyla, özellikle yoksul halk kitlelerini ve toplumsal barışı hedef alan açıklamalar yapsa da asla müdahale edememiştir.

Bu olgu aynı zamanda, Adalet Yürüyüşü’nün ortaya koyduğu politik anlamın, toplumun alt katmanlarını oluşturan dinamikleri harekete geçirmekte, ne kadar önemli bir enerji yarattığını da ortaya koymaktadır.

Bir başka önemli husus da Saray/AKP iktidarının her istediğini yapamayacağı, gündemi iktidarın değil, halk sınıflarının belirleyebileceği, toplumun yarısından çoğunu oluşturan dinamikleri yok sayarak atılacak politik adımların ters etki etki yaratacağı, sistemin iç dinamiklerini ciddi şekilde sarsacağı ortaya çıkmıştır.

Kısacası “Adalet Yürüyüşü” sosyal ve siyasal hayatı sarsmış, halk kitleleri üzerindeki ölü toprağını atmış ve en önemlisi CHP öncülüğünde demokrasi, özgürlük eşitlik alanında umutları tazeleyen bir etki yaratmıştır.

Türkiye’de Adalet gündemi ile ilgili epey bir tartışma yaşandı. Şu an, CHP bundan sonra ne yapacak diye tartışma yürütülürken, Adalet Kurultayı kararı alındı. Buna ilişkin düşünceniz nedir? Kurultay sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kurultay karşılık yarattı mı?

AKP/Saray rejimi halkımızı politik, etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden ayrıştırarak, atomize ederek kendi tabanını konsolide etmeye çabalıyor. Bütün derdi kendi tabanı saydığı yüzde 50’yi bir arada tutmak.

Oysa biz tüm halkımızı kucaklamak istiyoruz. Hele hele siyaset yapma imkanlarınınAKP/Saray rejimi tarafından özellikle muhalif sesleri tamamen susturarak ülkenin tek adam rejimine teslim edilmesi amacıyla ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir dönemde farklılıkların aynı masada olması, bir araya gelmeleri, farklı ve ortak sorunlara, kapsayıcı ve müşterek çözüm aramaları çok önemli.

Hem ülkemizde hem dünyada özgün bir eylem biçimi olan Adalet Yürüyüşü’nün ardından planlanan ve tabandan gelen sesleri duymak, duyurmak ve politikleştirmek amacını taşıyan Adalet Kurultayı da bir o kadar önemli.

Biz demokratik, katılımcı bir siyasetin önünü açmak istiyoruz. Asgari bir talebin, herkes için hak, hukuk, adalet talebinin yükseltilmesi için çabalıyoruz.

Adalet Kurultayı’ndan elde edilen sonuçlarla ilgili şunu görmek gerekir: Hangi konu üzerinden hangi sonuçlara ulaşmışsak, bu sonuçları toplumla buluşturmak ve sonuç bildirgelerini somut siyasal argümanlara dönüştürmek zorundayız. Ancak bu sayede Adalet Kurultay’ının toplumsal bir çözüme katkı sunması sağlanabilir.

Son olarak şunu eklemek istiyorum; tabandan gelen sesleri duymak, duyurmak ve bu farklı sesleri, politize olmuş bir ortak akla dönüştürme amacını taşıyan Adalet Kurultayı; özgün eylemlilik niteliğiyle dünya ölçeğinde ses getiren ve Türkiye siyasi tarihine damga vuran Adalet Yürüyüşü kadar önemlidir. Biz eşit, adil, demokratik, çoğulcul ve katılımcı bir siyasetin önünü açmak istiyoruz.

2019’a CHP’nin bir adayı var mı? CHP’nin ne yapması gerekiyor? Toplumsal sorunları çözecek bir programla gitmesi mi gerekiyor? Ya da başka bir şekilde mi? İttifak mı, birleşme mi? Nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Sarıbal, 2019 seçimlerinin Türkiye siyasi tarihindeki en kritik seçimlerden biridir ve çok önemlidir. Fakat bizim mücadelemiz, 2019 seçimleriyle sınırlandırılamayacak kadar derin, köklü ve tarihseldir. 2019’da adayın bu taleplere sahip çıkması, “hayır” bloku tarafından benimsenmesi gerekir.

Adalet Kurultayı’nın düzenlenişinin önemli bir amacı 16 Nisan referandumunda “hayır” fikri etrafında bir araya gelmiş kitleleri “2019 seçimlerinde nasıl bir siyasi fikir bir arada tutar” sorusuna cevap aramak idi. 2019 için henüz bir adayımız yok, aslında şimdiden bir adayın dillendirilmesini uygun bulmuyorum. Yalnız şunu söyleyebilirim. Biz adalet, eşitlik, hakça bölüşüm talep ediyoruz. Toplumsal barış ve demokrasi talep ediyoruz. İşçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin yani ezilenlerin, yoksulların milli gelirden hakkını almasını talep ediyoruz. Elbette 2019 seçimleri, Türkiye siyasi tarihindeki en kritik seçimlerden biridir ve çok önemlidir. Fakat bizim mücadelemiz, 2019 seçimleriyle sınırlandırılamayacak kadar derin, köklü ve tarihseldir. 2019’da adayın bu taleplere sahip çıkması, “hayır” bloku tarafından benimsenmesi gerekir. Namuslu, demokrat, sol ve emekten yana tavır alan bir adayla yola çıkılması gereklidir.

Cumhurbaşkanı, Adalet Kurultayı ile ilgili, “2-3 gün toplanın ne yapıyorsanız yapın” dedi. Sanki bir lütuf veriyormuş gibi bir izlenim ediniliyor. AKP’nin bu süreçte, yürüyüşteki ve kurultaydaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Daha önce de belirttiğim gibi Saray/AKP iktidarının her istediğini yapamayacağı, gündemi iktidarın değil, halk sınıflarının belirleyebileceği, toplumun yarısından çoğunu oluşturan dinamikleri yok sayarak atılacak politik adımların ters etki etki yaratacağı, sistemin iç dinamiklerini ciddi şekilde sarsacağı biliyor ve bunun hazımsızlığını yaşıyor.

Bu nedenle de bir yandan “Adalet” diyen herkesi terörist ve darbeci olarak yaftalamaya çalışıyor öte yandan da Adalet yürüyüşünü ve kurultayını küçümsemeye ve itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

“Bu yolları teröristler yürüsün diye yapmadık” demek veya Genel başkanımızın konaklayacağı mekâna tezek dökmek gibi hiçbir ahlak ilkesiyle bağdaşmayan densizlikler ile bu süreçte Saray/AKP iktidarı sözcülerinin demeçleri bizim eylememizin hedeflerini kavramak yerine hafife alma ve suçlama tavrı içinde olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.

Politik İslam bu zamana kadar hep mağdurları oynadı. Fakat bu defa taraflar, AKP’nin on beş yılda kendi eliyle yarattığı yeni bir senaryoda karşı karşıyalar. Bir tarafta durmadan zenginleşen ve otoriterleşen ve gücünü siyasal İslam’dan alan bir anlayış ve karşısında yoksulluk ve adaletsizlikle mağdur edilmiş devasa bir halk kitlesi var. Bu halkı baskı ve zorla sindirebileceklerini düşünüyorlar. Oysa devlet gücü ve zor karşısında insan hak ve özgürlüklerinin kazandığını bilmeleri gerekir.

Kurultay sürecindeki ve sonrasında yaşanan tartışmalarla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Kurultay süreci ve sonrasında yaşanan tartışmalar bizi ilgilendirmiyor. Biz, Türkiye siyasi tarihinde daha önce eşi görülmemiş Adalet Yürüyüşü gibi güçlü bir eylemle kitleleri bir araya getirmeyi başardık ve bu eylemin enerjisini, Adalet Kurultayı’yla somut taleplere dönüştürmek konusunda ciddi adımlar attık. Adalet Kurultayı’nda 8 panel yapıldı, 77 çalıştay gerçekleştirildi, 679 konuşmacı söz aldı. Benim de sorumlu olduğum tarım konusunda bitkisel üretim, hayvancılık, tarım işçileri ve orman köylüleri konulu 4 çalıştaya 50’yi aşkın konuşmacı katıldı. Bu çalıştaylarda AKP’nin uyguladığı politikalarla küçük üreticiliğin nasıl tasfiye olduğu, tarım desteklerinde yaşanan adaletsizlikler, tarımın dışa bağımlı hale gelişi, tarım ve orman emekçilerinin sorunları, Türkiye’nin gıda egemenliği kaybetmesi gibi birçok sorun ve çözüm yolları ortaya konuldu. Buradan elde edilecek sonuçlar tabii ki 2019 seçimindeki programa ışık tutacaktır.

Böylesine amaçsız ve anlamsız tartışmalar, kimseye bir şey kazandırmaz. Bu ülkenin son derece yakıcı ve acilen çözüm bekleyen çok ciddi sorunları var. Bu sorunlardan hiçbirini çözemedikleri gibi, yarattıkları yeni sorunlar ve bu türden tartışmalarla tüm ülkeyi çığ gibi büyüyen çözümsüzlük sarmalına hapsetmek niyetindeler; bu ülkenin sorunlarına gerçekçi, uygulanabilir ve kalıcı çözümler bulmak için toplanan Adalet Kurultayı’mız hakkında faydasız ve ilgisiz kimi tartışmaları gündeme getirmesi, kendileri açısından doğal bir reflekstir. Dolayısıyla, bu tür tartışmaları dikkate almamak gerekir.

Örneğin bu ülkede bir Kürt sorunu var. Çözüm süreci olarak AKP tarafından topluma dayatılan pratiğin sonuçlarını hep birlikte gördük. AKP’nin böyle bir süreci yönetmek konusunda yetersiz kalacağını defalarca söyledik ve maalesef yanılmadık. Önceliği toplumsal barış yerine çatışma olan bir iktidarın hep birlikte, eşit ve kardeşçe yaşama koşullarını sağlaması mümkün değildir. Her siyasal ve toplumsal sorunda olduğu gibi İnsanların öldürülmediği, ikinci sınıf vatandaş yerine konulmadıkları, toplumsal barışın geri dönüşsüz bir biçimde sağlandığı, eşit, adil ve demokratik bir düzenin inşası mümkündür. Adalet Yürüyüşü’nde ve kurultayda bir araya gelen çok farklı kitlelerin, birbirine saygı duyduğu ve kardeşçe birbirini öncelediği bu çok başarılı deneyim, bu derin sorunun çözümü için CHP’sinin gücünü gösteriyor. Bu anlamda kurultayın ardından bu anlamda samimiyetle kapsamlı ve kapsayıcı çalışmalar yapılmalıdır. Barış ve huzur içinde bir yaşam en çok ihtiyaç duyduğumuz ve özlediğimiz şey.

Yine aynı şekilde, örneğin dış politikadaki stratejiler, Türkiye için acilen çözülmesi gereken çok kritik sorunlar yarattı. Dış politikada Cumhuriyetin kuruluşundan beri inşa ettiğimiz hemen her şey, bizzat AKP tarafından yerle bir edildi. Bugün Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkileri kopma noktasına getiren; öte yandan Ortadoğu’da çözümün değil, sorunun parçası olmayı alışkanlık haline edinmiş gerici bir iktidarın pençesindedir. Üzülerek söylüyorum ki, Türkiye’nin artık bir Ortadoğu sorunu vardır. Bu sorunun çözümünü sağlayacak siyasi birikim artık yeni ve toplumsal huzuru, üretimi, gelişimi, ilerlemeyi önceleyen bir iktidardır. Kürdü, Aleviyi, kadınları, çocukları, LGBTİ bireyleri, taşeron işçileri, sömürülenleri, yoksulları önceleyen bir iktidardır. Biz buna talibiz.

CHP’nin bundan sonraki adımı ne olacak?

Maltepe mitinginde Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı manifestodaki başta OHAL’in kaldırılması, yargı bağımsızlığının sağlanması, medyanın özgürleştirilmesi, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması, işe geri dönme talebiyle açlık grevi yaparken tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın serbest bırakılarak işlerine iade edilmesi gibi talepleri yaygınlaştırılmak, bu taleplerin dile getirilme yöntemlerini çeşitlendirmek, özgün kanallar açmak gerekmektedir.

Öte yandan Adalet Yürüyüşü’nde gençlerin varlığının Gezi direnişi kadar belirgin olmamasının bir eksiklik olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle önümüzdeki süreçte gençliğin başta üniversiteler olmak üzere hayatın her alanında kendi meclisleri üzerinden fikri ve örgütsel varlıklarını ve iradelerini ortaya çıkaracak kanallar açılmalı, imkanlar yaratılmalıdır.