İlhan Uzgel: S-400 alım sürecini bu kadar uzatmak, bu kadar gündemde tutmak meselenin kendisini bir metafora dönüştürdü

Prof. Dr. İlhan Uzgel ile Türkiye’nin S-400 alım süreci, ABD’nin ekonomiye yönelik müdahaleci politikaları ve ABD-İran geriliminin savaşa yol açma ihtimali üzerine konuştuk.

Uzgel, S-400 alım sürecinin bu kadar uzatılmasının ve sürekli gündemde tutulmasının meseleyi bir metafora dönüştürdüğünü söyledi. Uzgel ayrıca Türkiye’nin S-400 füzelerini alıp kursa bile ABD ve Rusya arasında ikili bir oyun oynayabileceğini vurguladı. ABD-İran gerilimine yönelik ise Uzgel, ABD tarihinin en İsrail yanlısı yönetimi ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyerek savaşın iki taraf için de rasyonel bir seçenek olmadığını, sınırlı bir savaş durumunun İran’a yarayacak yönleri olduğunu; bu durumun toplumu mobilize edip halkı rejim etrafında tekrar kenetleyebileceğini söyledi.

  • Türkiye neden ittifak içerisinde olduğu ABD yerine Rusya’dan hava savunma sistemi almak istiyor? Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın almasını ABD’nin engellemeye çalışmasının asıl sebebi nedir?

Türkiye ABD’den Patriot almaya çalıştı. Fakat şöyle bir sorun var ki Türkiye teknoloji transferi diye bir ısrarda bulundu. ABD bunu vermek istemiyor. ABD kolay kolay askeri teknoloji aktaran bir ülke değildir. F-16 uçakları için de öyledir. Mesela bilgisayar yazılımlarını vermiyor.

Patriot sistemleri pahalı bir sistem. Türkiye bu yüzden önce Çin sonra da Rusya’dan almak istedi. Fakat bu yalnızca teknik bir alışveriş değil. Aynı zamanda büyük bir olasılıkla Suriye’de Rusya’nın Türkiye’ye belli bir alan açması karşılığında Türkiye’nin verdiği sözlerden biri. O yüzden de ABD’yi dengelemesinin bir aracı olarak da S-400 füzelerini Rusya’dan almaya çalışıyor. Türkiye S-400’lerin parasının bir kısmını ödedi. Fakat alıp almayacağı tam olarak belli değil. Bu saatten sonra almamayı, alıp da kullanmamayı, alıp da başka bir ülkeye göndermeyi nasıl açıklayacak bilmiyorum. Ama füze sisteminin alınacağı, bitmiş bir iş olduğu, hatta daha ötesine gidileceği çok fazla vurgulanıyor . Füze sistemleri Türkiye’ye kurulmadan tam olarak alındı diyemeyeceğiz. Kurulsa bile Türki’ye ikili bir oyun oynayabilir. Bir ihtimal aktive etmez ama görüntülerini medyaya verir; hem Rusya’yı memnun eder, hem kamuoyunu tatmin eder hem de ABD’yi çok fazla rahatsız etmemiş olur.

Türkiye S-400 sistemine ne kadar para ödedi bilmiyoruz. Ama savunma kaynaklarına baktığımızda S-400’ler Patriotlar’dan daha ucuz. Ayrıca S-400 sistemi daha gelişmiş bir sistem. Alım sürecini bu kadar uzatmak, bu kadar gündemde tutmak bu meselenin kendisini bir metafora dönüştürdü.

ABD’nin S-400 alımını engellemeye çalışmasının siyasi ve stratejik boyutu var. Türkiye NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip ve bir silah sistemi alınacağı zaman aynısı ABD’nin elinde varsa ve onu entegre edebiliyorsa kendisinden alınması ister. Bunun ticari yönü de var ki ABD kendi şirketi kazansın ister. Ama stratejik boyutu daha önemli. Ayrıca Rusya bu sistemle birlikte çok geniş bir stratejik alanı kontrol etmeye başlar. Türkiye bu sistemi alırsa diğer ülkeler de almak ister ve ABD bunun önünü kesmeye çalışıyor.

  • Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra ABD hegemonyasının gerileyip gerilemediği hala tartışılan bir konu. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almaya ‘cüret edebilmesi’ ABD hegemonyasının düşüşte olduğunun göstergesi sayılabilir mi?

ABD hegemonyasının kendisi çok boyutlu bir konu. Ben mutlak bir çöküş olduğunu düşünmüyorum. Dünya sisteminde bir dönüşüm yaşanıyor. Ama Türkiye’nin S-400 sistemi almasının bu konu ile doğrudan bir ilişkisi yok. Türkiye ekonomisi çok kırılgan bir ekonomi ve halen S-400 sistemlerini almış da değil. Türkiye 1965’ten itibaren Sovyetlerden önemli ölçüde ekonomik destek aldı. Türkiye’nin sanayileşmesine önemli katkı sağladı bu yardımlar. 1985’te doğalgaz almaya başladı. 1970’lerin sonunda Türkiye’nin Sovyetlerden silah alma çabası var. Sovyetlerle bir zemin yokluyorlar. Fakat sonra darbe olacak ve bu mesele kapanacak. Soğuk Savaş döneminde bile Sovyetlerle böyle bir ticaret mümkün olabiliyorsa bu dönemde de Rusya ile ticaret mümkün olabilir.

  • Liberalizmin ve serbest piyasa politikalarının öncülüğünü yapan ABD’nin son yıllarda gümrük kotalarını yükseltmeye başladığını görüyoruz. Hala komünist bir parti tarafından yönetilen Çin ise ekonomide serbestleşmenin en önemli savunucusu konumunda. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz? Küreselleşmenin önderi ABD neden ekonomiye yönelik müdahaleci politikalar uyguluyor?

ABD uluslararası ekonomik sistemde Trump’a kadar – Obama’nın son dönemine kadar da götürebiliriz- hep serbest ticaretten yana oldu. Bunun da bir mantığı var. ABD kendi ekonomisi güçlü iken doğal olarak dünya ekonomisinde serbestliği tercih ediyor. Bu zamanla kontrolden çıkmaya başladı; özellikle Çin’le yaptığı dış ticarette. Buradaki açık çok büyüdü. ABD tüm dünyaya açık verir, bunda bir sorun yok. Fakat Çin’le olan açık yıllar geçtikçe daha da açıldı. Trump ile beraber bu açık veren dış ticaret ilişkisinin sürdürülemez bir hale geldiği düşüncesiyle Çin sıkıştırılmaya başlandı. ABD’nin gümrük vergisini artırmasıyla beraber Çin de ABD’den gelen ürünlerin üzerine gümrük vergisi koydu. Bu durumda kaybedecek Çin olur. Çünkü Çin ABD pazarına fazlasıyla bağımlıdır.

  • Trump’ın İran’a yeni yaptırımlar içeren kararnameyi imzalamasının ardından İran, nükleer anlaşmadan aşama aşama çekileceğini bildirdi. Bu gerilimin varacağı nihai sonuç ne olabilir? Bu gerilim tarafları savaşa götürebilir mi?

Savaş iki taraf açısından da rasyonel değil. ABD’nin kuvvet kullanarak elde edebileceği fazla bir şey yok. İran’ın işgal edilmesi gibi bir durum mümkün olmadığı gibi bunun herhangi bir faydası da olmaz ABD açısından. Irak tipi bir işgalin gerçekleşmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla ABD İran’ı bu tür baskı yöntemleriyle kontrol altında tutmaya, geriletmeye ve rejimi kendi halkıyla karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Esas hedefi şimdilik bu görünüyor.

  • 1979 devriminden sonra İran’ın dış politikası ABD karşıtlığı üzerine kurulu. İki ülke arasında bazen artan bazen de azalan ama sürekli var olan bir gerilim mevcut. Gerilim her arttığında iki ülke arasında savaş gündemi oluşmuyor. Son gerilim üzerine böyle bir savaş gündeminin oluşmasının sebebi sizce nedir?

Çok sert bir İran karşıtı yönetim var ABD’de. ABD tarihinin en İsrail yanlısı yönetimi ile karşı karşıyayız. Yahudi lobisinin denetiminde bir yönetim var. Hazır Trump iktidardayken İran’ın Lübnan’dan Yemen’e kadar uzanan etkinlik alanını kırmak istiyorlar. Obama’nın yanlış politikası yüzünden İran’ın bölgede çok güçlendiğini iddia ediyorlar. Obama’nın stratejisi İran’ı ekonomik olarak açarak uzun vadede dönüştürmekti. Onun yerine ABD Trump ile birlikte kısa vadeli baskı altına alma, ilk başta Suriye, Lübnan ve Irak olmak üzere İran’ın etkinliğini kırma stratejisine yöneldi.

İran savaş istemez ama sınırlı bir savaşın İran’a yarayacak yönleri de var. Toplumu mobilize ediyor, halkı rejim etrafında tekrar kenetliyor. Bunu daha önceki müdahalelerde gördü ABD. Dolayısıyla ABD’nin kuvvet kullanması irrasyonel olur.