Hamide Yiğit: İsrail’in ateşkes talep edecek duruma gelmesi, siyasi anlaşmalara sadık kalmasını sağlayacak bir süreci başlatabilir

Söyleşi: Emre Köse 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Umman’a yaptığı resmi ziyaret, petro-dolar zengini Körfez ülkeleri ile İsrail arasında uzun bir süredir “gizli” yürütülen normalleşme sürecinin artık açıktan yürütüleceğini ortaya koydu.

Netanyahu, 27 Ekim’de ülkesinin diplomatik ilişkilere sahip olmadığı Umman’a resmi bir ziyaret gerçekleştirerek Sultan Kabus bin Said ile görüşmüştü.

İsrail tarafı yaptığı açıklamada, bu ziyaret girişimi çabalarının şubat ayında başladığını ve Mossad şefi Yossi Kohen tarafından yönetildiğini duyurdu. İsrailli bir güvenlik kaynağına göre, Netanyahu o sıralar Almanya’nın Münih kentinde Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi ile bir araya geldi.

Yazar Hamide Yiğit ile söz konusu süreci konuştuk…

  • İsrail’in son günlerde özellikle Gazze Şeridi’nde gerilimi tırmandırmasının, özellikle Naftali Bennett gibi aşırı sağcı bakanların saldırgan açıklamalarının nedeni sizce nedir? Bunun “Büyük Dönüş Yürüyüşü”nün ulaştığı kitlesellikle herhangi bir ilişkisi var mı?

İsrail, Suriye savaşına müdahil olduğu yedi yıl boyunca Gaze’ye dönük sistematik saldırgan tutumunu sürdürdü. Hatta Suriye sahasında cihatçı grupların alanı ne zaman daralsa, Suriye’ye saldıran ve eş zamanlı olarak Gazze şeridi ile ilgili gerilimi tırmandıran bir strateji izledi. Son zamanlarda gerilim öyle bir boyuta vardı ki, günlük katliam haberleri gelmeye başladı. Bu da Hamas’ın füzelerle karşılık vermesine neden oldu. Sebep olarak şunları söyleyebiliriz: Birincisi, İsrail’in Suriye’deki yenilgiden dolayı kaygı düzeyinin çok yükselmesi.. Çünkü direniş ekseninini dağıtmayı hedeflemişken, umut bağlanan Suriye cihadı başarısız oldu ve direniş daha da güçlendi. Bu İsrail’in güvenlik kaygısının yükseldiği anlamına geliyor. İkincisi, “Büyük Dönüş Yürüyüşünün” kararlılığı ve ulaştığı kitleselliktir. İsrail’i derinden kaygılandıran bu iki durum, Gazze’ye yüksek gerilim olarak yansıyor.

  • Hamas ve İsrail arasında Mısır’ın arabulucuğuyla süren görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail’in saldırgan açıklamalarına rağmen geçtiğimiz haftalarda Hamas’ın Gazze lideri Yahya Sinvar, uzlaşıda ısrarcı olduklarını belirtmişti. Hamas’ın siyasi kanadının İsrail’e karşı söylem yumuşatmasının nedeni sizce nedir?

Hamas, İsrail’le yapılacak bir ateşkes için Mısır arabuluculuğunda gerçekleştirilen ulusal uzlaşı müzakerelerinden umutsuz. Buna sebep olarak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı gösteriyorlar. İsrail’le yapılacak ateşkesi, bu ulusal uzlaşı müzakerelerinin başarılı olması şartına bağlayan Abbas’ı meşru lider olarak görmediklerini ilan ettiler ve Abbas oldukça da bu uzlaşı müzakerelerinden bir sonuç çıkmayacağını açıkladılar. Bu Eylül ayındaydı. Fakat Gazze sınırında İsrail ile çatışmalar sürerken, Hamas Lideri Yahya Sinvar, geçtiğimiz günlerde İsrail vatandaşlarına “Artık savaş istemiyorum” mesajı gönderdi. Bunu Yedioth Ahronoth aracılığı ile yaptı. “Benim görevim şu anda görüşerek ablukayı kaldırmaya yardım edecek herkesle diyalog kurmaktır” diyen Yahya Sinvar, aslında İsrail kamuoyuna sesleniyor. Bu mesaj, İsrail hükümetinin saldırgan tutumunun meşruluğunun kamuoyunda tartışılır hale gelmesini hedefliyor. Kaldı ki İsrail güçlerinin sistematik saldırılarına rağmen direnişin münferit yanıtları İsrail’e ciddi kan kaybettiriyor, İsrail halkında korku ve paniğe neden oluyor. Örneğin asker taşıyan otobüsün bombalanması görüntülerini kamuoyunda saklayan bir İsrail yönetimi var. Kanımca Yahya Sinvar’ın, “savaş bir sonuca varmıyor. Uzlaşmak için gün bu gündür” mesajı, bu durumla alakalıdır. Hamas’ın askeri kanadı Gazze ablukası kırılana kadar silahlı direniş mesajı verirken, siyasi kanadı “şimdi uzlaşma zamanı” sinyalleri veriyor. Mısır bu süreçte tekrar devreye giriyor. Aslında İsrail de bir bakıma Mısır’ın ateşkes için arabuluculuğuna ihtiyaç duydu.

  • Körfez yönetimlerinin İsrail’le normalleşme adımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Netanyahu’nun Umman’a ziyareti ne anlama geliyor? “Yüzyılın Anlaşması” ekseninde değerlendirmeleriniz neler?

İsraille normalleşme planı, Trump’ın ve damadının planıydı. Bölgede İsrail’in güvenliği sorunu, BOP’un güvenlik kaygısı gündemindeydi. Ne var ki Trump’tan önceki ABD yönetimi zamanında bu proje başarısız olmuştu zaten. İsrail’in güvenliği ile ilgili kaygı, devasa boyutlara vardı. Bu arada İsrail’in ABD’yi Suriye savaşına sürekli çekmeye çalıştığını ama başaramadığını biliyoruz. En azından Obama bu istekleri yanıtsız bıraktı. Trump da, BOP’un bir parçası olarak İsrail’in güvenliği meselesini savaşla çözmeyeceğini gördü. Bunun için adına “Yüzyılın Anlaşması” dediği planı, işbirlikçi Körfez ülkeleri üzerinden hayata geçirme adımları attı. Şimdi İsrail, bu “Yüzyılın Anlaşması”na tamamen bel bağlamış durumda. Bu konuda baş aktör olarak rol verilen lider, Suud Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’dır. Ancak özellikle Kaşıkçı cinayetinden sonra başı belada olmasından kaynaklı olarak İsrail MBS’yi atlayarak bizzat kendisi bu işe al attı. Netanyahu’nun Umman ziyareti, bunun bir parçasıydı. Bunu, “İsrail’le normalleşme sürecinin yönetimi sadece Suudi Arabistan’a bırakmayıp, diğer müttefik Arap liderlerin de süreç yönetimine dahil edilmeleri” olarak okuyabiliriz.

  • Son olarak FKÖ Merkez Konseyi’nin İsrail’i tanıma kararından ve güvenlik koordinasyonundan çekilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Filistin Merkez Konseyi, ‘İsrail yönetimi Filistin devletini tanıyıncaya kadar, İsrail’i tanıma kararını askıya aldığını duyurdu ve İsrail ile Filistin yönetimi arasındaki güvenlik koordinasyonunun tüm biçimlerini durdurma kararı aldı. Bu gelişmeler, İsrail’le Hamas arasındaki son 4 yılın en şiddetli çatışmalarının yaşandığı bir süreçte şöyle bir anlam ifade ediyor: İsrail’in kendisinin ateşkes talep edecek duruma gelmesi, siyasi anlaşmalara sadık kalmasını sağlayacak bir süreci başlatabilir. FKÖ’nün bu hamlesiyle, “İsrail’in imzalanan anlaşmalara bağlı kalmadığı ve yükümlülüklerini yerine getirmediği” hatırlatılıyor. İsrail’i tanıma kararını askıya alarak, 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletini tanıması konusundaki taleplerin masaya yatırılması şartını koşmuş oluyor.