SÖYLEŞİ | Gazeteci Zehra Yıldız: Aşırı sağ Sarı Yelekliler’in içinde ama sol da treni kaçırmak istemiyor

Söyleşi: Serkan Üstün

Fransa’da 3 haftadır devam eden Sarı Yelekliler isyanı tüm dünyanın gündeminde. İsyan tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gözlerin bir anda Fransa’ya çevrilmesine neden oldu. Macron’un Fransa’da uyguladığı ekonomi politikasından son nasibini alan benzin fiyatlarına yapılan zamlar oldu. Ancak bu zamlar büyük bir isyanın fitilini ateşledi ve Fransız toplumunda biriken büyük bir öfkeyi açığa çıkardı. Türkiye’de de yakından takip edilen bu isyanın içerisinde kimlerin yer aldığı, eylemcilerin sosyal ve siyasal profili, Fransız politikacıların tepkileri ve eylemlerin akıbeti merak konusu.

Biz de Fransa’da yaşayan ve olayları yakından takip eden gazeteci Zehra Yıldız’la Sarı Yelekliler’in isyanını konuştuk.

Zehra Yıldız

“AKARYAKIT ZAMMI BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA”

Yıldız, her şeyden önce olayların nasıl bu noktaya geldiğinin daha iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyor. Macron’un verdiği sözleri tutmaması, patron yanlısı politikaları nedeniyle halkın cebindeki parayı ve geçim düzeyini olumsuz etkileyen sonuçlar doğurmuş ve isyanın kökeninde de esasen bu yatıyor. Yıldız, akaryakıt zammının ise bardağı taşıran son damla olduğunu düşünüyor:

“Öncelikle Sarı Yelekliler hareketi için akaryakıta getirilen zamları sembolik görmek gerek. Biraz klasik olacak ama bu zamlara bardağı taşıran son damla diyebiliriz sadece. Bardağı taşıran bu son damladan bahsetmeden önce bardağı bu seviyeye getiren etmenlere bakmamız gerekir. Öfkenin temelinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yatıyor. İnsanların öfkesini daha iyi anlayabilmek için  öncelikle Macron’un bir buçuk yıl önce seçimleri kazandığı ortama ve vaatlerine bakmak gerek.

Seçimlerin asıl favorisi, Sarkozy’nin partisi merkez sağ Cumhuriyetçiler’den (Les Républicains) aday olan François Fillon’du. Fakat ailesine ‘emploi fictif’ (hayali iş) yani çalışmadıkları halde kağıt üzerinde eşini ve çocuklarını kendisiyle çalışıyormuş gibi gösterip maaş bağladığı anlaşılınca insanlar kızgınlıklarını sandık başında gösterip oylarını Macron’a vermeyi tercih etti. Seçimlerin ikinci turu, birinci turda yüzde 23,11 oy alan Macron ve yüzde 22,85 oy oranıyla Macron’u takip eden aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin (le Front National) lideri Marine Le Pen arasında yapıldı. Radikal sol olarak nitelendirebileceğimiz Boyun Eğmeyen Fransa (FI) partisinden Jean-Luc Mélenchon ise yüzde 20,84 oy oranıyla Le Pen’i takip etti fakat sadece en çok oyu alan iki adayın ikinci tura çıkma hakkı olduğu için Mélenchon bu turda yer almadı.

İkinci turda Fransa’nın AB’den çıkmasını (Frexit) savunan aşırı sağcı ve İslamofobik Le Pen’in kazanmasından korkan birçok insan oylarını Macron’a verdi. Yani Macron’un oylarının çoğu parti programı dolayısıyla değil, aşırı sağcı ırkçı bir liderin ülkeyi yönetmesi korkusu duyan vatandaşlardan geldi. Dolayısıyla Macron’un esasında Le Pen’e yönelik tepki oylarını alan bir aday olduğunu söylemek gerekir. İkinci turu böylelikle Macron yüzde 63’ün üzerinde oy alarak birincilikle tamamladı. Macron seçim programında ekolojik reformlar yapacağını ve ev sahibi ya da kiracı herkesin ödemek zorunda olduğu konut vergisini (taxe d’habitation) tamamen kaldıracağını vadetmişti. Bu konut vergisi vaadi çok önemli. Çünkü birçok insan Macron’un konut vergisini kaldıracağına inanarak da oylarını ona verdi. Yine seçimlerde “Ni Le Pen, ni Macron; ni patrie ni patron” (ne Le Pen ne de Macron; ne vatan ne de patron) diyerek oyunu iki adaya da vermeyip seçimleri boykot eden azımsanmayacak bir kesim olduğunu da vurgulamak gerekir. Bu kesim ne Macron gibi burjuva sınıfından gelen, ultra neoliberal zengin bir bankacı başkan istiyordu, ne de Le Pen gibi ulusalcı ve ırkçı bir başkanı kabul edebilirdi.”

MACRON SÖZÜNDE DURMADI

Yıldız, Macron’a yönelik öfkenin iki boyutu olduğunu belirtiyor. Bunlardan birisi, insanların gelirlerini doğrudan etkileyen, vergi sisteminin neden olduğu ve halkın cebini ilgilendiren uygulamalar. Macron’un neoliberal politikaları öylesine büyük bir öfkeye sebep olmuş ki vatandaşlar arasında Macron için ‘tersten Robin Hood’ benzetmeleri bile yapılmış. Yıldız’a göre öfkenin bir diğer kaynağı ise Macron’un kibirli davranışları:

“Macron Cumhurbaşkanlığı görevine geldiğinde konut vergisini kaldırmadığı gibi aşırı zenginlerden alınan servet vergisini (ISF) kaldırdı. Bununla da yetinmeyip dar gelirli olanların ve genellikle öğrencilerin aldığı kira yardımlarını (APL) azalttı. Macron için ‘Tersten Robin Hood’ yani ‘fakirden alıp zengine veren Macron’ yorumları dahi yapıldı ve Macron sözlerini tutmadığı için öfkeli bir kitleyi karşısına aldı. Burası işin maddi-parasal kısmı.

Bir diğeri de Macron’un konuşma tonunda dahi hissedilen, orta ve alt sınıfı hor gören kibirli yaklaşımları. Bunlar artık birçok Fransız’ın tahammül edemeyeceği seviyeye geldi. Örnek verecek olursam, Macron bir gün bir grup gençle sohbet etmeye başladığında Jonathan adında bir genç, ‘işsiz olduğunu ve birçok yere iş başvurusu yapmasına rağmen iş bulamadığını’ söyledi. Macron yanıt olarak ise, “Şu sokağın karşısına geçsem size bir iş bulurum” diyerek genci kameralar önünde küçük düşürdü. Kaldı ki Fransa’da işsizlik oranı yüzde 10 civarlarında. Yani iş bulmak ‘Mösyö’ Macron’un dediği kadar kolay değil. Macron esasında burada ‘gençler çalışmak istemediği ya da iş beğenmediği için işsiz’ imasında bulunmuş oldu. Bu olay sonrasında kamuoyunda ve medyada Macron’un konuşması bir skandal olarak nitelendirildi. Sonrasında öfkeleri Macron’un üzerine çeken bir başka olay daha oldu. Macron Kopenhag’da yaptığı bir konuşmasında “Luteryen Danimarkalıların tam tersine Galyalılar (Fransızlar) değişime-yeniliğe açık değil.” diyerek hem milliyetçi Fransızlardan hem de demokrat ve solcu kesimlerden tepki aldı. Milliyetçi Fransızlar, “bizi yabancı ülkelerin önünde küçük düşürüyor” diye, solcu kesim ise “Fransızlar sadece ‘beyaz ve Galyalı’ olarak tanımlanamaz” diyerek eleştiri aldı. Eski Fransız sömürgelerinden gelen ve kuşaklarca Fransa’da yaşayan Fransızlar ‘Galyalı’ olmadıkları için Fransızlıklarını sorgulayan Macron’a büyük tepki gösterdiler. Bir başka olayda Macron’un özel danışmanı Alexandre Benalla’nın izinsiz bir şekilde silah taşıdığı ve 1 Mayıs gösterilerinde bir genci darp ettiği görüntüleri ortaya çıktı ve Macron, “Bütün sorumluluk bende, beni istiyorlarsa gelip alsınlar” diyerek danışmanını savundu. Bu olay da hem sağ hem de soldan çok eleştiri aldı ve bu olaydan sonra yayınlanan anketlerde Macron’un popülaritesinin dibe vurduğu görüldü. Ayrıca iş kanununda yapılan patron yanlısı değişiklikler de Macron’un neoliberal politikalarına yönelik öfkeyi artıran bir başka unsur.

Yani halkın taleplerine kulağını tıkayan, ben merkezli ve kibirli bir başkan olduğunu her alanda gösterdi Macron. Bu nedenle Fransızlar ona Romalıların tanrısı, tanrıların tanrısı olan ‘Jupiter’ lakabını taktı.

İşte kendisini tanrı yerine koyan, adeta bir kralmışçasına halkına kibirle hitap eden ve halkın taleplerini gözardı eden bir Macron! Şimdi belki Sarı Yeleklilerin eylemlerinin sadece akaryakıta getirilen zamlar olmadığı ve bardağın neden taştığı daha anlaşılır hale gelmiştir sanırım. Burada kısa bir not düşmek gerek; Fransız Devrimi’nde halk kralın kibrinden ve zulmünden bıkmış, karnı aç olduğu için isyan etmiş ve kralın kafasını kesmişti…”

“SARI YELEKLİLER KİM SORUSUNUN YANITI OLDUKÇA KARMAŞIK”

Yıldız, “Kim bu Sarı Yelekliler, hangi sosyal profilden insanlar var?” sorusunun yanıtının oldukça karmaşık olduğunu, bunların esasında homojen bir grup olmadıklarının herkes tarafından onaylanan bir gerçek olduğunu belirtiyor. Yıldız, bu nedenle sarı yelekliler için ‘kimler’ ve ‘kim değiller’ sorularını yanıtlamaya çalışarak eylemcilerin profillerinin çıkarılabileceğini ifade ediyor. Öncelikle bu insanların çalışan kesimlerden geldikleri, lümpen proletarya olmadıkları ve bu isyanın bir gariban isyanı olmadığını düşünüyor. Yıldız, eylemlerin cumartesi günü gerçekleşmesinin bunun bir kanıtı olduğu görüşünde:

“Sarı Yelekliler eylemlerini 3 haftadır (17 ve 24 Kasım, 1 Aralık tarihlerinde) sadece cumartesi günü yapıyorlar. Yani bu gösteriyor ki, eylemcilerin çoğu, haftaiçi çalışan ve haftasonu dinlenen orta ya da alt-orta sınıf Fransız. Anketlere baktığımızda da bu kanıtlanıyor çünkü, istatistikler Sarı Yeleklilerin büyük kısmının ‘erkek, 30-40 yaş arası asgari ücretli ve büyük şehirlerde yaşamayan’ kesim olduğunu söylüyor. Halbuki Fransa’da sol eylemlere ve grevlere baktığımızda, eylemlerin genellikle haftaiçi yapıldığını, eylemci profilini de gençlerin ya da işsizlerin oluşturduğunu görürüz. Yani Sarı Yelekliler, soldan gelen bir çağrı ile başlamış ve gençlerin ağırlıkta olduğu bir oluşum değil.

Kısacası Sarı Yelekliler hareketinin motorunu genellikle orta ve/veya orta-alt sınıf, beyaz, ortalama 40 yaş grubundaki Fransızlar oluşturuyor. Eylemlere aşırı sağcı Le Pen ve “Cezayir’e benzeyen bir Fransa için mücadele etmedim” diyen ve ırkçı olarak bilinen ünlü oyuncu Brigitte Bardot gibi isimlerin ilk elden destek vermesi bunu kanıtlıyor. Ama hareketin aşırı sağa mal edilmesine karşı çıkan ve son eylemlere desteğini açıklayan solcular da mevcut.”

AŞIRI SAĞCILAR EYLEMLERİN İÇİNDE, SOLCULAR TRENİ KAÇIRMAK İSTEMİYOR

Sarı Yelekliler hareketi için kamuoyunda en çok tartışılan şey de aşırı sağın eylemlerin içinde olduğu yorumu. Yıldız’a göre aşırı sağcı bazı çevrelerin eylemlerin içinde olduğu doğru. Hatta bazı aşırı sağcı gençlik liderlerin taraftarlarının ön planda olduğu, duvarlara yazılamalar yaptığı görüntüler medyaya yansımış. Eylemcilerin en önemli sembolleri Fransız bayrağı ve Fransız ulusal marşı. Fransız radikal solu, geleneksel olarak bu tür sembolleri eylemlerinde kullanmıyor. Bunlara rağmen sol büyük isyanın karşısında hem treni kaçırmamak hem de meydanı sağcılara bırakmamak için hamle yapıyor. Ancak Yıldız, bu hamlelerin sağcıların etkin olduğu gerçeğini değiştirmediğini belirtiyor:

“Aşırı sağcıların eylemlere Paris’te ve güneyde sağın güçlü olduğu illerde büyük destek verdiği de bir gerçek. Her ne kadar şu an Jean-Luc Mélenchon ve diğer solcu liderler bu hareketi aşırı sağcılara mal etmek istemeyerek, yola çıkan trene katılmak istese de bu gerçeği reddedemeyiz. Eylemcilerin birçok görüntüsünde ‘La Marseillaise’ yani ulusal marşı söyleyerek Fransız bayraklarıyla eylem yaptıklarını görüyoruz. 1 Aralık’ta Paris’teki eylemlerde Fransa’da aşırı sağcı ve ırkçı öğrencilerin oluşturduğu örgüt GUD’ün sembollerini taşıyan bayraklarla eyleme gelenler var. Paris’teki eylemlerde ayrıca ırkçı olarak bilinen aşırı sağcı neo-nazi aktivist Yvan Benedetti ve arkadaşlarının da Sarı Yeleklerle görüntülendiği ortaya çıktı. Bunun yanı sıra birçok duvar yazısında Anti-Fa üyesi Clément Méric’i öldüren ‘skinhead’ Esteban Morillo’ya referansla ‘Esteban için Adalet’ yazılı tagler görülüyor. Ayrıca aşırı sağcıların göçmen ve yabancı karşıtlığı için kullandıkları ‘On est chez nous’ (Biz yurdumuzdayız) sloganları da duvarlarda. Uzmanlar şimdilik Sarı Yeleklilerin net profilini çıkaramasa da daha önce hiç eyleme katılmamış apolitik insanların söylemlerine baktıklarında bunların aşırı sağla örtüştüğünü söylüyor. Yani her ne kadar solculardan belli bir kesim destek verse de eylemcilerin söylemleri aşırı sağın ya da merkez sağınkilere yakın. Ayrıca Marine Le Pen’in partisinin seçmenlerinin de harekete yoğun bir desteği var. Bu partinin taraftarlarının çok büyük bir bölümünün eylemleri desteklediği belirtiliyor. Sarkozy’nin merkez sağ partisinin de eylemlere yoğun bir desteği var. Tabi tüm bu gelişmelere karşı da sol parti ve sendikalar 1 Aralık’taki eylemlere çağrı yapma ihtiyacı duydu. Onlarda da “Niye meydanı bu kadar sağcılara bıraktık?” endişesi oldu. Bu da anlaşılır bir şey”

SOLUN DURUMU

Ancak solun eylemlere bakış açısın da oldukça değişken. Yıldız, Mélenchon’un ve sendika liderlerinin eylemlere ‘treni kaçırmamak ve meydanı sağcılara bırakmamak’ adına çağrı yaptığını ifade ediyor. Ancak tüm bunlara rağmen öğrenci hareketi içerisinde, feminist ya da çevreci gruplar içerisinde Sarı Yeleklilerin kullandığı sloganlar ve semboller yüzünden pek çok tereddüt mevcut. Yıldız, sola eğilimli toplumsal kesimlerin de Macron’a tepkisi yüzünden harekete destek verdiğini  ancak harekete katılmakta tereddütlerinin olduğunu da dile getiriyor:

Boyun Eğmeyen Fransa lideri Jean-Luc Mélenchon

“Daha önce bahsettiğim cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci turda ‘ni Le Pen ni Macron, ni patrie ni patron’ diyerek boykot eden kesim de eylemlere katılmıyor. Yani Macron’u ve neoliberal politikalarını sevmeyen boykotçu bu kesim yok eylemlerde. Hatta toplumun bazı kesimlerinde eylemcilere yönelik, “İş yasasına karşı milyonlar sokağa çıktığında sesiniz çıkmadı, şimdi sizin cebinize gelince isyan ediyorsunuz” şeklinde bir tepki de mevcut. Ayrıca eylemlerde Anarşistlere ve radikal solculara dair şimdilik birkaç sembolik görüntünün dışında rastlamak biraz zor.

Öğrenci hareketinin de ulusal marş ve Fransız bayraklarının baş gösterdiği hareketi tam anlamıyla anladığı söylenemez. Bu nedenle doğrudan bir parçası olmakta tereddüt ediyorlar. Öğrenciler şu an Macron’a karşı başka şekilde direniyor. Öğrenciler, üniversiteye giriş sisteminin değişmesine ve yabancı öğrencilere üniversite harçlarının yaklaşık 10 katı artırılmasını içeren yeni yasaya karşı eylemler ve gösteriler düzenliyorlar. Maalesef ana akım medya sadece Sarı Yeleklilerle meşgul olduğu için aynı gün onlarca şehirde yapılan gösterilerden ve biber gazı yiyen öğrencilerden hemen hemen hiç bahsedilmedi. Aynı şekilde çevreciler ve feministler de eylemlere karşı tereddütlü.

Tüm bu söylediğim kesimler eylemlere genel olarak ne karşılar ne de destek veriyorlar. Sadece onlar da Sarı Yeleklilerin kim olduğunu herkes gibi anlamaya çalışıyorlar.

Dediğim gibi homojen olmadığı için farklı yerlerde tamamen farklı sosyal profillerden de bahsetmek gerekir. Örneğin Marsilya’daki eylemlerde 1 Aralık günü Sarı Yeleklilerin yanı sıra konut politikalarına karşı çıkan ve iş yasasını protesto eden yoğun solcu bir kesim de vardı.

Öğrenciler ve entelektüel sol kesim bu harekete eklemlenirse durum başka yöne de evrilebilir. Şu an her şey çok sıcak olduğu için net konuşamıyoruz, zamanla böyle bir şeyin olup olamama ihtimali kesinleşecektir. Ayrıca banliyöde ayrımcılığa maruz kalan binlerce kişinin kimlik bunalımı yaşayarak isyan etmesi de eklenirse büyük toplumsal bir değişim kapıda demek anlamına gelebilir bu. Ama mevcut profilleriyle hareket her an aşırı sağcı ırkçı bir yöne de ilerleyebilir.”

“SARI YELEKLİLER GÜCÜNÜ TANIMLANAMAZ OLMAKTAN ALIYOR”

Yıldız’a göre Sarı Yeleklilerin gücü tanımlanamaz olmasından da geliyor. Ayrıca hareket içinde öne çıkan ve kamuoyunda sözcü olarak adı geçen bazı kişiler olsa da, Sarı Yelekliler hareketinin içindeki insanlar çoğu zaman bu adı geçen kişileri de lider olarak kabul etmiyor. Dolayısıyla hükümet, pazarlığa oturacak kişileri karşısında bulmakta zorlanıyor. Yine Yıldız’a göre, eylemcilerin profili ve talepleri de çok çeşitli olduğu için hükümet kendisine bir muhatap bulamıyor:

“Sarı Yelekliler gücünü ‘tanımlanamaz’ olmaktan alıyor biraz da. Lider ya da sözcülerinin olmayışı hükümete pazarlık yapabileceği bir muhatap sunamıyor. Sözcüleri var deniliyor. Medyada da birkaç isim yazılıyor ama Sarı Yelekliler sözcü kabul etmiyor. Bazen radyo programlarına sözcü diye birileri çağrılıp konuşuyorlar. Ertesi gün kendi aralarında kargaşa oluyor. O yüzden de kesin bir sözcüleri yok. Bu da akıllıca bir yaklaşım eylemcilerin açısından. Bu nedenle kendilerini tanımlamaya izin vermeyişleri belki de hareketin dinamiğini canlı tutuyor. Eğer liderleri olursa hükümet hemen sendikalar, sözcüler aracılığıyla pazarlıklara başlayacak. Bu hareketi hemen bitirmeye çalışacak adımlar atacaklar. Çünkü tanımlanabildiği anda hükümet hareketi engelleyebileceği ya da pazarlık yapabileceği bir şeyler bulacak. Yani sözcü ya da liderleri olmayışı Sarı Yeleklilerin avantajına.”