CHP’li Öztrak: Türkiye’yi tehdit etme cesaretini ABD’ye veren bu hükümetin yanlış politikaları sonucunda ülkenin borca batmasıdır

CHP Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak Türkiye ekonomisinin gidişatını PolitikYol’a değerlendirdi.

CHP’nin kriz yönetmiş kadrolara sahip olduğunu söyleyen Öztrak; AKP’nin kadrolarının ise bugüne kadar kriz görmemiş, dünyada sermayenin bol olduğu dönemlerde ekonomiyi yönetmiş, işlerin hep böyle gideceğini zanneden, sermayenin kuruduğu dönemlerde ekonomide hangi tedbirlerin alınması gerektiğini bilmeyen bir yönetim olduğunu ifade etti.

-Bir krizin parametleri nedir? Türkiye bu anlamda ekonomik bir kriz sürecinin içinde midir?

Eğer Türk Lirası, dolar karşısında 1 ay içinde yüzde 30 civarında değer kaybediyorsa bunun adı döviz krizidir. Kur krizidir. Bu krizi ABD’deki Trump yönetimi tetiklemiştir. Trump yönetiminin Türkiye’ye yönelik üslubu ve haksız yaptırımlarını hiçbir şekilde benimsemek mümkün değildir. Ancak şunu da kendi kendimize sormamız gerekir; ABD’nin başındaki Trump yönetimi kongreyi Meksika sınırına duvar örmekle tehdit ettiğinde Meksika pesosu yüzde 6-7 değer kaybederken; bizi alüminyum, demir çelik gibi ürünlerin vergilerini arttırmakla tehdit ettiğinde yüzde 30 değer kaybediyorsak, burada Türk ekonomisinin dayanıklılığıyla ilgili bir sorun var demektir.

Nitekim tabloya dönüp baktığımız zaman aslında TL’nin değer kaybı sürecinin sene başından beri devam ettiği görülüyor. Hatta daha dikkatli bakarsak TL’deki değer kaybının, Bahçeli’nin başkanlık sistemine yeşil ışık yakmasıyla başladığını görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı 2014’te, o zaman dolar/TL 2,14 idi. Hemen bu seçimden sonra cumhurbaşkanı; “Ben öbür cumhurbaşkanları gibi olmayacağım” dedi ve tek adam parti devleti rejiminin ilk ipuçlarını vermeye başladı. 2015 yılı sonunda dolar, 2,91 TL oldu. Faizler de yüzde 9,9 civarındaydı, yüzde 11 oldu. Sonra 15 Temmuz darbe girişimi oldu, 15 Temmuz darbe girişiminde dolar yine 2,90 TL civarındaydı, faiz de yüzde 8,6 idi. Devlet Bahçeli başkanlık sistemine yeşil ışık yaktığında da dolar 3,08 TL civarındaydı. Dolar o gün başladı, o günden bu sene başına, 2017 yıl sonuna geldiğimizde yani bir sene içinde 3,08 TL’den 3,78 TL’ye çıktı. 70 kuruş birden değer kaybetti. 24 Haziran seçimleri yapıldığında dolar 3,80 TL’den 4,65 TL’ye zaten çıkmıştı, Brunson olayı falan yoktu. Türk ekonomisindeki sıkıntının tek adam başkanlık sistemine geçilmesiyle başladığını görüyoruz.

-Bu aynı zamanda bir siyasal kriz…

Tek adam hedefine kitlenen AKP yönetimi ve genel başkanı başka her şeyi unuttu. 2009’dan itibaren özellikle bize dönük olarak küresel likiditede bolluk başlamıştı. Reform yapmak yerine, dışarıdan sıcak parayı ülkeye getirerek, ekonomiyi şişirerek bütün her şeyin üstünü örtmeyi tercih etti. Dolayısıyla Türk ekonomisini borca batırdı. Sadece 2009 yılında atmış olduğu bir adım var; döviz geliri olmayan şirketlere dövizle borçlanma imkanı getirdiler. Daha önce bu yoktu. Türkiye’de şirketler kesiminin döviz cinsinden net borcu 70 milyar dolardan 220 milyar dolara çıktı. Türkiye sırf bu nedenle, şirketlerin döviz cinsinden borcunun yüksek olması nedeniyle dünyanın en kırılgan 5 ekonomisi arasına girdi. Ancak bunu hep görmemezlikten geldiler. Yetmez gibi 2013 yılında başkanlık seçimlerinden önce ekonomiye gaz verebilmek için yaklaşık 70 milyar dolarlık kamu özel işbirliği projesini, sözleşmesini yaptılar ve bunların borcuna, gelirine dolarla garanti verdiler. 24 milyar dolarlık yatırımda, bütçe dışında bu kamu özel işbirliği projeleri çerçevesinde 2013 yılında realize oldu. 70 milyarın 24 milyarı realize oldu. Bu da ciddi bir dış borç. Mali disiplinden de ciddi bir uzaklaşma oldu. Yetmez, bütçeyi sürekli bir defalık gelirlerle; yok vergi afları, yok emlak barışları, yok bedelli askerlik gibi, bütçeyi sürekli dengede tutmaya çalıştılar. Ancak diğer taraftan harcamalar sürekli arttı. Geçen yıl 24 milyar lira olan bütçe açığı bu yıl 45 milyar lira olmuş. 7 ayda. O nedenle bu ciddi bir sıkıntı.

-Durmuş Yılmaz bir makalesinde Merkez Bankasıyla ilgili olarak; eskiden Merkez Bankası’nın daha bağımsız olduğunu, kurum içinde yetişen insanların daha liyakatli olduğunu, başkanlık sistemiyle bir popülizm dalgasının geldiğini ve bu işten anlamayan insanların kurumda yer bulduğunu söylüyor. Bunun sonucunda da Türkiye’nin bu hale geldiğini ifade ediyor.

Ekonomide gelinen süreçte araç bağımsızlığına sahip olan kurumların, araç bağımsızlıkları kabul edilmemeye başlandı. Hatta bunun siyasete müdahale olarak görüldüğüne dair konuşmaları da işittik. Piyasada belirlenmesi gereken faize dair ideolojik bir takım değerlendirmeleri gördük ve Merkez Bankası ciddi şekilde vesayet altına alındı. Bağımsız kurumlar yok, bütçe disiplini yok, ekonomi borca batmış, borçla ekonomiyi şişiriyorsunuz, cari açığı büyütüyorsunuz, enflasyon azmış… Bütün bunlar bir araya geldiği andan itibaren Türkiye ekonomisinin içsel dayanıklılığında çok büyük bir problem olduğu ortaya çıkıyor. O nedenle de Merkez Bankası’na müdahale de popülisttir ve ideolojiktir.

-Faiz lobisi, dolar lobisi, döviz lobisi vs. söylemlerle suç başka yerlere, kurumlara atılmakta. Bu söylemler bütün yaşanan bu süreci gizlemek, örtmek anlamına da gelmiyor mu?

İktidarın şöyle bir alışkanlığı var; iyi ne oluyorsa hepsi kendisinden menkul, kötü ne oluyorsa ya muhalefet yapıyor ya yabancılar yapıyor. Bugün Türk ekonomisinin içinde bulunduğu durum çok açık olarak hükümetin özellikle 2009’dan sonra dünyadaki küresel gidişin sürdürülebilir olduğunu görmeyip, tamamen tersi bir yaklaşım içine girmesinden kaynaklanmaktadır. Çok net olarak söyleyeyim; dünyada ne oldu diye sorarsanız; 2013’te hükümete sorarsanız  Gezi olaylarına refere ederler ben Gezi olaylarından çok önce Ben Bernanke’nin yapmış olduğu konuşmaya refere ederim. Ne diyordu; artık bu paraları basmaya, dolar basmaya devam etmeyeceğiz diyordu. Bununla birlikte dünyada o güne kadar risk alma konusunda gözü kararmış olan sermaye birden bire daha dikkatli olmaya başladı ve ülkelerin çekici faktörlerine bakmaya başladı. Ne demek bu çekici faktörler? Hangi ülkeler en doğruları yapıyor? E siz ne yaptınız bu süreçte; bırakın doğru yapmayı, mevcut doğrulardan da vazgeçtiniz. Demokrasiniz, hukuk devletiniz sürekli erozyona uğradı, geri gitti. Bütçe disiplininden uzaklaştınız. Borcu azaltmanız gerekirken, ekonominin dolara bağımlılığını azaltmanız gerekirken aksine arttırdınız. Bağımsız kurumlarınızı güçlendirmeniz gerekirken aksine vesayeti arttırdınız. AB ile olan ilişkileri bozdunuz. Bütün komşularınızla sıfır sorun diye yola çıktınız, sorunsuz sıfır komşu noktasına geldiniz. Dolayısıyla hepsi ortada. Bu işin bu noktaya gelmesi son derece doğal. Ağustos ayındaki kur hareketlerinin tetikleyicisi ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı haksız yaptırımlar ve bence hiçbir şekilde kabul edilemez buyurgan söylemdir. Bu söylemi yapma ve Türkiye’yi tehdit etme cesaretini ABD’ye veren de bu hükümetin yanlış politikaları sonucunda ülkenin borca batmasıdır.

Benim gördüğüm şey şu, evet ABD’nin tavrının etkisi var ama Türk ekonomisinin çok ciddi yapısal sorunları var. Ancak ortada acil, orta vadeli tedbirleri içeren, ayakları yere basan, güvenilir bir program da yok. Böyle bir program olmadan bu sıkıntılı süreci atlatabilmemiz mümkün değil. Trump yönetiminin bizi itip kakmaya çalışmasından kurtulmanın başka yolu yok. Alırım gerekli önlemlerimi, sağlamlaştırırım ekonomimi, kimse bana kafa tutamaz.

-Bu gidişatın sonucunu nasıl görüyorsunuz, bu süreç nasıl devam eder? CHP olarak bu hükümetin bütün bu sorunları çözebileceğini düşünüyor musunuz? CHP bu sorunları çözebilecek nitelikte ve kapasitede midir?

Birincisi Türk Lirası’nın bu duruma gelmesi milletimizi ciddi şekilde sıkıştırmaya başladı, özellikle fiyat artışları nedeniyle. Fiyat belirlemelerde çok ciddi sıkıntılar var. Dolayısıyla alışverişte de bir yavaşlama dikkati çekiyor. Onun dışında iktidarın bu yaklaşımıyla bu iş çözülmez. İki tane önemli yanlış görüyorum; bunlardan bir tanesi “Aslında ekonomimiz çok güçlüydü, ne olduysa Trump yüzünden oldu” demek son derece yanlıştır. Ekonominiz güçlüyse ne Trump dinler ne bir şey. Ekonominin içsel dayanıklılığını arttıracak, ayakları yere basan bir programı devreye sokmamız lazım. Aslında bu programın ne olması gerektiğiyle ilgili ipuçlarını genel başkanımız işin başında 13 maddelik bir paket açıkladı biliyorsunuz. Bu 13 maddelik pakete baktığınız zaman “Artık Türkiye oyunun kurallarını değiştiriyor” dedirtecek unsurları içeren, güveni yeniden tesis etmeye dönük bir takım tedbirleri içermektedir. Ancak böyle olmadı, aksine bu tedbirler açıklandıktan sonra CHP yönetimi dolar baronlarıyla işbirliği yapmakla suçlandı. Şunu açıkça ifade edeyim, biz dolar konusunda bu iktidarı her zaman uyardık. Ülkeyi dolarkolik hale getiriyorsun, bunun sıkıntıları büyük olacak dedik. Bundan sonra hükümet; “Eğer ben bir şey yapmam çünkü bu iş Trump’tan kaynaklanıyor” derse bu işin sonu çok kötü. Bu yanlışta ısrar etmek demektir.

CHP aslında yıllardır bu işin buraya gideceğini söylüyor. CHP içindeki kadrolar krizin ne olduğunu bilen, kriz yönetmiş kadrolardır. AKP’nin kadroları ise bugüne kadar kriz görmemiş, dünyada sermayenin bol olduğu dönemlerde ekonomiyi yönetmiş, işlerin hep böyle gideceğini zanneden, sermayenin kuruduğu dönemlerde ekonomide hangi tedbirlerin alınması gerektiğini bilmeyen bir yönetimdir. Dolayısıyla CHP bu krizden nasıl çıkılacağını biliyor.