Söyleşi: Emre Köse
Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi, dünya genelinde İsrail’in işgal uygulamalarına karşı uzun bir dönemdir faaliyet yürütüyor. Son olarak Airbnb isimli internet üzerinden ev kiralama şirketi, Batı Şeria’da yer alan yasadışı İsrail yerleşimlerindeki konutlara ait tanıtımları web sitesinden kaldırmıştı. Bu, hareket için yakın zamanda önemli bir kazanım teşkil etse de BDS’ye yönelik saldırılar tüm şiddetiyle sürüyor. BDS gönüllüsü Nikola Saafin ile Türkiye ve dünya çapındaki BDS faaliyetlerini, İsrail’in iç siyasetinde yaşanan krizi ve Yüzyılın Anlaşması’nı konuştuk…
- BDS hareketinin Türkiye faaliyetleri hakkında değerlendirmeleriniz neler?
BDS Türkiye, uluslararası BDS hareketinin erken bir döneminde kuruldu ve yakın bir tarihte 9 yılını tamamlamış olacak. Bu yıllar dahilinde BDS Türkiye, bu topraklarda ilkeli ve iç siyaset malzemesi olmasından uzak bir Filistin’le dayanışma yönelimi ve perspektifiyle Türkiye’de Filistin konusunda önemli referanslar arasına yerleşti. Bölgemizin işgal devletiyle tüm düzlemlerde en gelişkin ve stratejik ilişkilerine sahip olan Türkiye’de, bu ilişkilerin kesilmesi için bir çok alan ve siyasi tabanda ve mecrada dile getirilmesi, BDS Türkiye’nin yoğun, çeşitli ve sürekli olan çaba ve çalışmaları sayesinde gerçekleştiği kanaatindeyim. Halen daha mütevazi ama çalıştığı alan bakımından hakim ve berrak bir hedefle çalışmalarını sürdüren ve Türkiye’nin yeni kent ve şehirlerinde faaliyetlerle yayılan BDS Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda başarı kazanması, Filistin davasına beklenmedik önemde bir destek sağlanmış olacağı kanaatindeyim.
- Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun BDS gönüllülerini şeytanlaştıran açıklamaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Buna karşılık olarak BDS’nin adımları neler oldu? Yakın zamanda BDS’in küresel çapta ulaştığı kazanımlar hakkındaki fikirleriniz neler?
Uluslararası BDS hareketi geçtiğimiz her yıl İsrail’e ağır yenilgiler sağlamakla beraber bu ırk ayrımcı rejimin bu hareketi birçok düzeyde karşısına alması, karalaması ve düşmanlaştırması çabalarının yoğunlaştığını görüyoruz. Uluslararası emperyalist güçlerin politikalarıyla uyumlu bir yönelimde olan Kanada’nın, Fransa ve ABD’nin son yıllarda işlediği gibi BDS hareketini kriminalize ederek onu yasaklama çabasında olduğunu görüyoruz. Bunu da, siyonizmin klasik olarak kullandığı “anti-semitizm” ithamıyla gerçekleştirdiğini görüyoruz. Irk ayrımcı ve işgalci devletin uluslararası yasa, kural, hukuk ve kararları çiğnemesini destekleyen bu devletlerin aldığı önlemler ne olursa olsun BDS Hareketi büyümeye ve yeni kazanımlar sağlamaya devam ediyor. Kültürel alanda son dönemde Arjantin’in İsrail’le olan dostluk maçını iptal etmesi gibi önemli ve ses getirici kazanımların yanında Airbnb ve G4S gibi şirketlerin kısmi de olsa işgal devleti içindeki faaliyetlerini sınırlandırmaya gittiğini görüyoruz. Kanada başbakanına gelen en önemli yanıtın da Kanada öğrenci hareketinin kitlesel BDS destekçisi eylemleriyle geldiğini düşünüyorum.
Gazze’de yaşanan çatışma ve beraberindeki ateşkes, İsrail yönetimi içerisinde bir siyasi krize neden oldu. Sizce mevcut durumda İsrail’de bir erken seçim söz konusu olabilir mi?
Erken seçim olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Daha öncesinde yok olmaya mahkum edilen Güney Afrika, apartheid rejimine benzer şekilde İsrail devleti gibi Irkçı bir rejimin kendi çarkını devam ettirebilmesinin tek çaresi daha fazla ırkçılaşması, sağcılaşması, militaristleşmesi ve yerelde gettolaşmasından geçiyor. İsrail, kuruluşundan bu yana ve özellikle son 20 yıl içerisinde bu gidişi keskinleştirdiğini gözlemleyebiliyoruz. İsrail içinde artık, sağcı ve ırkçı bir yönetimin de ötesinde faşist yönelimlere da kapı aralanması beklenebilir. Netenyahu tek başına artık buna yetemeyebilir.
- Trump yönetiminin uluslararası müzakereler özel temsilcisi Jason Greenblatt, geçtiğimiz haftalarda kalıcı İsrail-Filistin barış planının (ya da Yüzyılın Anlaşması) Aralık ayının ilk haftalarında açıklanacağının sinyalini vermişti. Sizce bu plan neleri beraberinde getirecek?
Trump’ın yoğun bölge stratejisi, başta İsrail güvenliğini garanti altında almak, İran’ı dizginlemek, körfez ülkelerinin kaynaklarını sömürmek üzerinde kurulu. Bu üç hedefin gerçekleşmesi yönünde de, İsrail devletinin bölgede daha da normalleşmesi ve hatta körfez ülkeleriyle İran’a karşı bir stratejik ittifak kurması gerek ve bunun geçişi ancak Filistin davasının bir şekilde “sükunete” gelmesi ve direnişin dizginlemesi gerekiyor. Yüzyıl Anlaşması denen öneriyi bu yönde görmek gerek. Trump’ın Filistin yönelimi ise, Kudüs kararından, ABD’deki FKÖ ofisini kapatmasından, UNRWA’ya olan yardımı kesmesinden doğru okumak mümkün, özetlersek Filistin halkının tarihsel ve uluslararası kararlarla “güvenceye” alınmış haklarını yok etmek ve tarihten silmektir. Güç dayatmasıyla bunu de-fakto haline getirmek istiyor. Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının silinmesi, Kudüs’ün İsrail’e verilmesinin onaylanması, FKÖ’nün Filistin halkı temsiliyetini bitirmesi çabalanıyor ve bunların karşılığında gerçekleşmeyecek bir Filistin devleti vaadi yeniden verilecek.
- İşgal yönetimi ve Hamas arasında Mısır’ın arabuluculuğunda imzalanan ateşkes ve bunu takiben Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın istifası, Filistin direnişi için bir kazanım olarak değerlendirilebilir mi?
Sağlanan ateşkesin Filistin tarafı bir tek Hamas değil, Gazze’de direniş de Hamas’tan ibaret değildir. Özellikle son saldırıda gördüğümüz yeni manzarada Hamas, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve İslami Cihat gibi örgütlerin bir arada hareket ettiğini gördük. Silahlı kanatları Ortak Operasyon Masası altında çalıştığını gördük. Bunun yanında Filistin direnişinin verdiği tepki ve uyguladığı eylemler, işgal devletinin direnişin önünde ne kadar aciz kaldığını gösterdi. Liberman’ın istifası da bu acizliğin en önemli sonuçları arasında oldu. Elbette bu, direnişin edindiği ve biriktirdiği gücün artık ne denli etkili olduğunu gösteriyor. İşgal devletinin anlamadığı da ne kadar saldırganlaşsa ve vahşileşse de hiç bir zaman Filistin direnişinin ilerlemesini önünü kesemeyecek.