Söyleşi: Serkan Üstün
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ile 23 yıllık Gökçek iktidarının yarattığı yıkımı, Mustafa Tuna yönetimini, Ankaralıların beklentisini ve yaklaşan yerel seçimleri konuştuk.
Nazlıaka, kamuoyunda Gökçek yönetimine karşı en çok mücadele eden isimlerden biri olarak biliniyor. Kendisi, Gökçek yönetiminin Ankara’ya pek çok kötü miras bıraktığını düşünmekle birlikte bunların en kötüsünün Cumhuriyet değerlerine ve simgelerine yapılan saldırılar olduğunu ancak tüm bunlara rağmen Ankaralıların Cumhuriyet sevgisinin ve bilincinin bu mirası yine de taşıyacağını düşünüyor.
Nazlıaka, Mustafa Tuna yönetimine yönelik takibini de sürdürüyor. Tuna’nın hamlelerinin kente bugüne kadar yapılan ayıpların giderilmesini olduğunu ancak bunların samimiyetini zamanın göstereceğini söylüyor.
– Türkiye’de artık yerel ya da genel erken seçim ihtimalleri konuşulmaya başlandı. Kemal Kılıçdaroğlu da bir erken seçim çağrısında bulundu. Normal takvime göre seçimlere uzun bir süre kalmadı. Önümüzdeki süreç için genel bir değerlendirme yapacak olursanız neler söylersiniz?
Sayın Kılıçdaroğlu’nun erken seçim çağrısı çok haklı ve meşru bir çağrıdır. Bugün 10 milyon seçmeni olan İstanbul, sadece 90 bin oy almış olan bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor. Ankara’da da benzer bir durum var. İlçe Belediye Başkanlığı ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında dağlar kadar fark var. Bir şehri sadece tek ilçeden değil, kentin tüm ilçelerinden oy almış bir başkan yönetmelidir. Bu nedenle en azından yerelde erken seçim için gerekli koşullar oluşmuştur.
“GÖKÇEK BİR KENT SUÇLUSUDUR”
– 23 yıllık bir Gökçek iktidarının sonuna geldik Ankara’da. Bu ayrılığı nasıl değerlendirirsiniz?
Gökçek gerçek anlamda bir kent suçlusudur. 23 yıl boyunca Ankaralılara çile çektirmiştir. Halkın değil; kendisinin ve çevresinin menfaatini düşünerek bu şehri yönetmiştir. Gitmesi Ankaralılara iyi gelmiştir ama gidişi bu şekilde değil, yargı kanalıyla olmalıydı. Kimse Gökçek’i gönderdi diye bizden saraya selam yollamamızı beklemesin. Çünkü Ankara parsel parsel satılırken, Cumhuriyetin tarihi mirasları yok edilirken iktidar temsilcileri de bu suça ortaktı. Hani Gezi döneminde Recep Tayyip Erdoğan bizlere seslenirken “hepiniz oradaydınız be” diyordu ya; şimdi aynı sözü kendisine iade ediyorum. Kentimiz yağmalanırken, arsalar parsel parsel FETÖ’ye peşkeş çekilirken, doğa rant uğruna katledilirken, Cumhuriyetimizin başkentinin kimliği yok edilirken “hepiniz oradaydınız!”. Şu bir gerçek: Gökçek istifa ederek işlediği suçlardan arınamaz. Er ya da geç mutlaka yaptıklarının hesabını verecek.
Şimdi Ankara’da Mustafa Tuna dönemi başladı. Kendisi Melih Gökçek’in öldürmekte olduğu bir şehre başkan olarak atandı. Başkentimizin yıllardır tıkanmış olan bazı damarlarını açıyor olması, bizim onu alkışlamamızı gerektirmez. Ankara 23,5 yıllık süreç içerisinde o kadar geriye gitti ki öne doğru atılan en ufak bir adım bile sanki uzaya adım atmışız gibi bir coşku ile karşılanıyor. Oysa bu şehir bunca yıldır hak etmediği bir şekilde yönetiliyor ve can çekişiyordu. Gözlemlediğim kadarıyla Mustafa Tuna bu şehri kurtarabilecek olan bir doktor değil. Örneğin 24 saat ulaşım imkânı sunması bir lütuf değildir. Yıllardır Ankaralılardan esirgenmiş olan bir hakkın iadesidir. Bir ayıbın giderilmesidir. Bugün dünyanın bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin başkentlerinde 24 saat ulaşım hizmeti vardır. Bizim başkentimizde olmaması bir utanç meselesiydi, Ankaralılara çektirilen bir çileydi. Mustafa Tuna yapması gerekeni yapıyor. Zaten belediye başkanları bunun için var.
Ben Ankara milletvekili olarak başkentimizin sorunlarını dile getirmeye ve bunlarla ilgili çözüm önerilerini sunmaya devam edeceğim. Bu benim görevim, Ankaralılara karşı sorumluluğum… Mustafa Tuna sosyal demokrat belediyecilik anlayışına göz kırparak bizim tabanımıza şirin görünecek bazı işler yapıyor. Eğer bu tavrı samimiyse, bu elbette bizi mutlu eder. Olumlu olan şeyleri söylemek de bizim görevimizin bir parçası. Çünkü bizim baktığımız pencere Ankaralıların, halkımızın penceresi. Ancak bence bu dönem “reklam arası”. Mesela “Ankapark’la ilgili olarak halkın görüşünü alacağız” diyor. İyi, hoş da Gökçek’in Ankapark’a gömdüğü 2 milyar TL’lik yatırım bedelinin hesabını kim verecek? Eğer gerçekten halkın çıkarlarını gözeten bir belediye başkanıysa, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üzerini örtmemeli. Ankaralılar kendi kaynaklarının nasıl israf edildiğini bilmeli. Cumhuriyetin Başkenti Gökçek döneminde tarihsel kimliğini ve belleğini kaybetti. Gökçek Ankara’yı büyük bir oyuncakçı dükkânına çevirdi. Mustafa Tuna, Gökçek’in o oyuncaklarını kaldırdığı takdirde orayı eskisi gibi yeşillendirecek mi? Atatürk Orman Çiftliği’nin Ankara’nın akciğeri olma niteliğini Ankaralılara yeniden sağlayabilecek mi? Gerçekten samimiyse, EGO hangarlarının bulunduğu yere AVM, otel veya rezidans yapmak yerine, rekreasyon alanı yapabilecek mi? Ankaralılara veba görülen Kızılırmak suyu yerine sağlıklı ve sürdürülebilir bir seçenek sunabilecek mi? Göreceğiz… Daha önce “ensendeyim Gökçek” diyordum. Şimdi de Mustafa Tuna’yı aynı şekilde yakından takip edeceğim, bütün icraat ve uygulamalarını Ankaralıların menfaatini gözeterek izleyeceğim.
“Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” derler. Mustafa Tuna, tam 8,5 yıl Sincan’ı yönetti. Onunla ilgili bir başarı öyküsü duymadım ama bol bol şikayet duydum. Geçen hafta yine Sincan’a gittim, pazar yerinde vatandaşlarımızla sohbet ettim. Halk kan ağlıyor. Belediye ile ilgili bir sürü birikmiş sorundan bahsettiler. Yine bilgi edinme yasasından faydalanarak Sincan’a dair bazı sorular sordum. Verilerle ortaya çıktı ki; Sincan’ın birçok mahallesinde halen altyapı sistemi yok. Lağım kokan yerler var. Köy yolları bozuk. Tarım can çekişiyor, esnaf mutsuz ve umutsuz. Turizm zaten yok. Kültür ve sanatın adı bile yok. 517 bin kişinin yaşadığı bir ilçede, sinema salonu yok, tiyatro salonu yok. Belediye başkanı 8,5 yılda bir tane salon açamaz mıydı? Gençlik ve Spor Bakanlığı hemen hemen tüm ilçelerimizde futbol sahası yaptırmış. Ama bu ilçeler arasında Sincan yok. Özetle Cumhuriyet devrimlerinin ve aydınlanma hareketinin merkezi olan başkentimizi şimdi böyle bir zihniyet yönetiyor. Gökçek sanatın içine tükürüyordu, Mustafa Tuna ise sanatı yok sayıyor. Ankara’da Cumhuriyet’in tarihi mirasları tek tek yok edilirken, Tuna’nın bir itirazı olmadı. Sonuçta o da Gökçek’le aynı ekipte yer almış olan, aynı tıynette olan bir kişi. Bize çağdaş, laik ve Cumhuriyet devrimlerini yaşatacak, halkçı bir Belediye Başkanı lazım. Gerici, rantçı birisi değil.
– Mustafa Tuna tarafından sivil toplum kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine bir uzlaşma çağrısı oldu. Böyle bir uzlaşma 23,5 yıllık çatışmalı bir dönemden sonra mümkün olur mu?
Bu uzlaşmacı tavır zaten olması gereken ve halkın istediği bir tavırdır. Vatandaş AKP Genel Başkanı’nın ve Gökçek’in kavgacı tutumundan bıktı, yoruldu. Bu tutumun uygulamada da devam edip etmeyeceğini zamanla göreceğiz. Sonra muhalif belediyelerin iş yapmasını engelleyen, bütçe ödeneklerini zor çıkartan bir tavır sergilemez umarım. Bir belediye başkanı seçildiği gün yakasından parti rozetini çıkartmalı ve herkesin başkanı olmalıdır. Hizmet götürürken “bana oy veren/vermeyen” ayrımı yapmamalıdır. Ancak böyle kalkınabilir ve yurttaşlarımıza yaşanabilir bir kent yaratabiliriz.
“ANKARA’NIN YARALARINI SOSYAL DEMOKRAT BELEDİYECİLİK İYİLEŞTİRİR”
– Gökçek 23,5 yılda Ankara’ya neler bıraktı? Bu bırakılan enkazı Mustafa Tuna ya da sonrasında seçimlerle gelecek bir başkanın toparlaması mümkün olacak mı sizce?
Ankara bizim 81 ilimizin incisidir; Başkentimizdir. Kadim uygarlıkların beşiği, kuruluşun kalbi, kurtuluşun aklıdır. Her yerinde Cumhuriyetin, çağdaşlığın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk devrimlerinin izi vardır. Ne yazık ki 1994’te Ankara’nın başına çöreklenen zihniyet, bu izleri silmek için sayısız yapıyı yıktı, yok etti. Utanmadan moloz yığınlarının önüne geçip sırıtarak poz verdi. Etibank Binası, İllerbank Binası, Çubuk Baraj Gazinosu, AOÇ İşçi Memur Lokantası, Marmara Köşkü, Ego Hangarları ilk anda aklıma gelenler…Başkentimiz ekonomik olarak da küçüldü. AKP’nin Ankara Milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye Başkanı finans kuruluşlarının merkezinin İstanbul’a taşınmasına gıkını çıkartmadı. Ankara’da her geçen gün işsiz sayısı artıyor. Son 5 yılda işsizlik ödeneğine başvuru sayısı yüzde 205 arttı. Su, ulaşım, hava kirliliği gibi temel sorunlarımız da Gökçek döneminde çözümsüzlüğe terk edildi. Ankara’da hala doğalgazı olmayan birçok mahalle ve köy var. Teknik sorunları çözmek elbette mümkün. Aslolan Cumhuriyetimize ve Cumhuriyetimizin Başkentine sahip çıkmaktır. Bu da ancak ve ancak bu değerleri içselleştiren; bu anlayışı hayat biçimine dönüştüren bir yönetimle temin edilebilir. Ankara’nın yaralarını ancak ve ancak sosyal demokrat belediyecilik anlayışı iyileştirebilir.
– Sizce önümüzdeki seçimlerde Ankara’yı yönetmeye talip olacak kişi halkın karşısına ne ile çıkmalı ve nasıl bir profile sahip olmalı?
Ben, bizim tarafımızdan yönetilmeyen büyükşehirlerde adayların önseçimle belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylece Ankaralılar ve örgütümüz adayına daha fazla sahip çıkacak, önseçim rüzgarı yerel seçime de yansıyacaktır. Adayın nasıl bir profile sahip olması gerektiğini STK’lar, parti üyeleri ve halk ortak akılla belirleyecektir. Tabi adayı belirlemek tek başına yeterli değil; bu bir ekip işidir. Yönetim kadroları geniş kitleleri kucaklayacak şekilde farklı profilleri kapsamalıdır. Yönetim kadroları için adaylar belirlendikten sonra kampanya süreci ve bütçesi de çok önemlidir. Ankaralıların belediyeden beklentisini öğrenmek için anketler yapılmalı, diğer partilere oy vermeyi düşünenlerin ve kararsızların hangi gerekçelerle bu tercihi yaptığı ve seçmen profili iyi analiz edilmeli, buna göre bir iletişim stratejisi belirlenmelidir. Konusunda uzman olan kişilerle çalışarak projeler geliştirilmelidir. Bir de ilçe belediye başkan adaylarıyla Büyükşehir Belediye Başkan adayının uyumlu ve tamamlayıcı olması önemlidir. Artık Ankara’ya Cumhuriyet Halk Partisi bayrağını yeniden dikme zamanı geldi. Şu anda Başkentin örnek gösterilen iki ilçesi vardır: Biri Çankaya, diğeri Yenimahalle. Neden Başkentimizde yaşayan herkes bu iki ilçenin sağladığı refaha ve huzura sahip olmasın?
Aylin Nazlıaka kimdir?
Siyasetçi ve İş kadını. 1968 doğumlu olan Nazlıaka, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünü bitirdi. Harvard Üniversitesinde “Yükselen Liderler” programını tamamladı.
2001’de “Yılın İş Kadını”, 2002’de “Orta Doğu Teknik Üniversitesi Takdir Ödülü”, 2008’de “Yılın Genç İş Kadını”, 2012’de “Yılın Milletvekili”, “Yaşama Dokunan İnsan” ve “Kadın Platformu”, 2013’te “Yılın Politikacısı”, 2014’te “Yılın Siyasetçisi” ödüllerini aldı. Birçok ulusal ve uluslararası kongreye konuşmacı olarak katıldı.
24. Dönemde Ankara Milletvekili seçildi. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu ve Türkiye-AB Uyum Komisyonu Üyeliği görevini üstlendi.
Çok iyi düzeyde İngilizce ve orta düzeyde Fransızca bilen Nazlıaka, evli ve 2 çocuk annesidir.
Levent Gök: CHP sosyal demokrat belediyecilik anlayışıyla başkenti kazanacaktır