Ortadoğu’daki gelişmelerin belirleyicisi halkın kendisi olmayınca müdahale edicisi emperyalist bloğun kendisi ve işbirlikçileri olmuş oluyor. Sol sosyalist siyasetin emperyalizm tahlili sermaye sınıfı ile bağlantılı değilse karşı çıkış noktası değişkenlik gösterebiliyor.

Şimdi bu başlıkta bir tartışmayı neden gerekli gördüm bununla başlayayım. Sosyalist bloğun çözülmesiyle birlikte ortaya çıkan sorunların güncelliği yeniymiş gibi ya da bir öncelik sıralaması gerekiyormuş gibi lanse edilmesi sol için kafa karışıklığına ve iktidarın yaptıklarına karşıtlık dışında başka bir misyonu yokmuş gibi bir algının yerleşmesiyle alakalı. Dünyadaki gelişmelerin iç siyaset ile birleşmemesi artık mümkün değil. Sermayenin geçişkenliği siyasetin belirlenimini konusunda da önemli bir yere sahip hale geldi. Ortadoğu’daki gelişmelerin belirleyicisi halkın kendisi olmayınca müdahale edicisi emperyalist bloğun kendisi ve işbirlikçileri olmuş oluyor. Sol sosyalist siyasetin emperyalizm tahlili sermaye sınıfı ile bağlantılı değilse karşı çıkış noktası değişkenlik gösterebiliyor. Emperyalizm Filistin sorununda taraf ve sorumlusuyken, Kürt sorununda Türkiye’yi dizginlemeye ve Kürt hareketinin yanında yer alması nedeniyle desteklenebiliyor. Ortadoğu’nun öncelikli sorunu Kürt sorunu ise Kürt siyasetiyle hareket eden solun Emperyalizmle yan yana gelmesi mümkün.

Filistin meselesi bugünün sorunu değil ama devamlılığı olan bir sorun olmasından dolayı her ülkenin sosyalistleri ve komünistleri için bir öncelik ya da ilgisiz kalınacak bir konu değil. Ancak yine öncelik işine girecek isek bu meselede de emperyalizm karşıtlığında buluşabiliriz.

Sosyalistlerin Dünya’da ve Türkiye’de en prestijli olduğu dönemler de tartıştıkları iktidara gidecek yolun yöntemlerini tartışırken devrimci sınıfın işçi sınıfı olduğu konusun da farklı noktalara düşmeleriydi. Ulusal bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin ilham kaynağı emperyalizm karşıtlığı ve Sol siyaset önemli belirleyendi.

Yani hep bir iktidar arayışı vardı. Sadece iktidara muhalefet olmak olarak konumlandırmıyorlardı kendilerini. 1. TİP 1961 yılın da kurulduktan sonra iktidara topluma kendilerini anlatarak seçimlerle iktidara geleceği iddiasıyla siyaset yapıyordu. Türkiye’nin sorunlarının özgünlüğü ve kendisine özel sorunlarının tespitiyle beraber iktidar arayışı içerisindeydiler. Kapitalizmin gelişim süreci sermaye birikimlerinin yol açtığı tekelleşmeyi sermaye sınıfının oluşması için bir kriter olarak görürken küçük sermaye gruplarını devrimci mücadelenin bir parçası olabileceği tespiti içerisindeydiler.

Filistin meselesi bugünün sorunu değil ama devamlılığı olan bir sorun olmasından dolayı her ülkenin sosyalistleri ve komünistleri için bir öncelik ya da ilgisiz kalınacak bir konu değil.

TİP dönemin devrimci bir partisiyken içerisinden birçok farklı gruplar çıkmasına engel olamamıştır. Meclisteki milletvekillerinin iktidarın faaliyetlerine karşı sert muhalefetleri kürsüyü etkili kullanışları meclisin o dönem etkili bir güç olması toplumdaki etkileri ile birleşince önemliydi.

Gelelim bugünkü TİP’in siyasetine, aldığı oylara, Meclisteki yer alış biçimine. Türkiye’de uzun yıllardır halkın büyük bir kesiminin siyaset ile ilişiği seçimlerde oy vermek dışında değil. Başkanlık sistemiyle birlikte siyaset ittifakların içerisine sıkıştırılıp, kahraman, tırnak içerisinde liderin ön plana çıkarılması şeklinde ilerliyor. TİP kuruluşuyla birlikte Kürt siyasi hareketinin bir ittifak ortağı olarak kendi siyasi pozisyonunu belirleyerek yoluna devam ediyor. Genel başkanları başta olmak üzere milletvekillerinin popüler isimler oluşu söylemlerinin sertliği dizi karakterleriyle uyuşan halk tarafından "işte bu" denilen ancak kitleleri harekete geçirecek örgütlü hareket etmesini sağlayacak bir tarzda değil. Kişinin ön plana çıktığı halkı pasivize eden siyaset tarzına müdahale edecek bir araca parti dönüşemiyor. Meclisin siyasetteki etkisi bu kadar azken kürsüdeki söylemlerin sertliği bir toplama, kendini ifade etmek dışında bir önemi bulunmuyor. Son seçimlerde bir milyona yakın oy alarak ittifak içerisinde dört milletvekili çıkarmış olması önemli ancak siyasetin meclis ile uzlaşı arasına sıkıştırılması toplumun sosyalist siyaset ile tanışıklığı ve kalıcılığı için önemli bir soru işareti taşıyor.

Oy almak için sosyalistlerin yüzyıllardır süren ilkelerinin dışına çıkıp farklı söylemler ve arayışlar içerisine girmesi oy oranını ve sempatiyi artırabilir. Ancak sosyalistlerin görevi kendilerini işçi sınıfına hoş göstermek değil onların sosyalist değerler ile buluşturmak için ikna etmek. Lider tarihin akışını değiştiren öncü kişidir. Sadece fiziksel görüntü ile, hitap şeklinin güçlü olması belirleyici değildir.

Kadın cinayetleri ve kadın hareketi sosyalist partileri değil, parti bu sorunlara kendi açısından yani emeğin işçi sınıfının politik girdilerini yapar.

“Bütün devrimlerin temel sorunu devlet iktidarı sorunudur” diyordu Lenin. Ve bu sorun kavranmadıkça devrimi yönlendirmekten söz etmek şöyle dursun, devrime aklı başında bir katılım dahi gösterilemezdi.[

Ülkelerde farklı Sosyalist partilerin oluşu devrime yani devletin iktidarını ele alacak partinin tekleşmesi konusunda engel teşkil etmeyecek.

ü

ü

Editör: Özgür Hüseyin Akış