Cumartesi, Nisan 20, 2024

Sosyal medya ve yeni nesil siyaset (III)

Klasik savaşların yerini artık yavaştan siber savaşlar alıyor. Çünkü savaş çok maliyetli bir diplomasi türü.

Bu yazı dizime dış politikadaki daha güncel olaylardan dolayı 2 hafta ara vermek durumunda kalmıştım. 2 hafta aradan sonra sosyal medya ve yeni nesil siyaseti anlattığım 3. yazımla seriyi tamamlıyorum.

Bu yazı dizisine başladıktan sonra tesadüfen Foreign Affairs dergisinin geçen hafta çıkan Kasım-Aralık 2021 sayısında Ian Bremmer benzer bir konuda yazı yayınladı. Genel olarak yazının konusu yeni ortaya çıkan dijital güçlerin global düzeni nasıl yeniden şekillendireceği üzerine. 6 Ocak’taki ABD’deki Capitol baskınında teknoloji devlerinin devlet mekanizmalarına göre nasıl daha hızlı harekete geçtikleri örneği üzerinden başlayıp ileride bu teknolojik güçlerin devlet odaklı düzene karşı bir tehdit oluşturabileceğini anlatıyor. Stephen Walt ise bu yazıya bir cevap olarak o teknoloji devlerinin böyle bir güce sahip olamayacağını savunan bir yazı yayınladı. Yani bu konudaki tartışmalar hala devam ediyor ve edeceğe de benziyor.

Tartışmaların temelinde yatan asıl nokta ise jeopolitik mekân algısının değişmeye başlaması. İnternet öncesi döneme kadar tüm uluslararası ve iç siyaset algısı normal içinde yaşadığımız mekân algısı üzerinden ilerledi. Bu mekân içindeki ana meşru siyaset aktörü ise devletti. Fakat, internetle beraber mekân algımız içinde bulunduğumuz fiziksel ortama bir de siber ortam eklendi. Bu değişim yaşanırken önemli bir güç türü olan ve askeri ve ekonomi gibi diğer güç türlerini de etkileyen bilgi, fiziksel mekândan siber mekâna taşındı. Devletlerin askeri, ekonomik her türlü sırları artık siber ortamda saklanıyor. Buradaki asıl soru ise bu yeni siber ortamda en büyük meşru aktör devletler mi? Tabii ki hayır. Sorun da bu noktada başlıyor.

Bu noktada artık uluslararası siyasetin belki de en önemli ögesi olan savaş olgusuna odaklanabiliriz. Fiziksel mekândan siber mekâna geçişle beraber savaş ortamı da buraya taşınmış oldu. Uluslararası ilişkilerdeki rasyonel seçim odaklı teorilere odaklanırsak savaşların asıl sebeplerinden birisi bilgi eksikliği. Diyelim ki iki devlet savaş pozisyonuna geçti. İki devletin birbiriyle savaşması demek aslında her iki tarafın da savaşı kazanabileceğini düşünmesi demek. Aslında her iki taraf birbiriyle alakalı tüm bilgilere sahip olsa savaşmalarına gerek kalmayacak çünkü her iki taraf da savaşı kimin kazanacağını bilecek ve savaşmaya gerek kalmayacak. Ama hiçbir zaman bilginin tamamına sahip olamadığımız için devletler savaşa giriyorlar ve aslında savaş devletlerin birbirinin güçleriyle alakalı daha fazla bilgi kazanma süreci. Savaş sürecinde kazanılan bilgiler ışığında bir taraf kaybedeceğini anlıyor ve savaş bitmiş oluyor.

Bilginin fiziksel mekândan siber mekâna kaymasıyla beraber ise bu bahsettiğim bilgiyi elde etmenin farklı yolları ortaya çıkmış oluyor. Fiziksel olarak başka bir devletle savaşmak yerine başka devletlerin bilgilerini sakladıkları siber mekanlara saldırarak devletler belli bilgileri ele geçirebiliyorlar. Bu savaş algısını değiştiren faktörlerden ilki.

İkincisi ise bu yeni mekânda yeni aktörlerin ortaya çıkması. Bunlar legal teknoloji devleri ya da illegal hackerlar olabilir. Tabii burada legal teknoloji devleri derken yaptıkları her şeyin legal olduğunu savunmuyorum. Demek istediğim legal tüzel kişilikleri olan kurumlar. Bu yeni aktörler çoğu devletin hiçbir zaman sahip olmadığı ya da olamayacağı bilgileri ellerinde bulunduruyorlar ve ellerindeki bilgiyi kullanarak ya da belli saldırılarla sahip olmadıkları bilgilere ulaşarak ülkelerin iç siyasetini ya da dış politikasını manipüle edebiliyorlar. Hillary Clinton’ın devlet sırları içeren emaillerini Hotmail üzerinden atmasını ve hesabının hacklenmesini bir örnek olarak düşünebilirsiniz. Ya da Cambridge Analytica skandalında gördüğümüz insanların bilgilerinin Trump çevresindeki insanlara satılarak ABD’deki oy verme davranışlarının değiştirilmesi başka bir örnek. Bu tarz olayların arkasında bazen legal kurumlar bazen de hackerlar olabiliyor.

DEVLETLER TEKNOLOJİ DEVLERİNİ DURDURABİLECEKLER Mİ?

Buradaki asıl nokta başka bir devleti büyük zararlara uğratmanın yolunun artık fiziksel mekânda gerçekleşmek zorunda olmadığı ve siber alanda daha az maliyetle benzer zararlara sebebiyet verilebileceği. Dolayısıyla klasik anlamdaki savaş olgusuna başvurmaya gerek kalmıyor artık çünkü savaş çok maliyetli bir diplomasi türü. Klasik savaşların yerini artık yavaştan siber savaşlar alıyor.

Sonuç olarak her şeyin siber alana kaydığını söylemek mümkün değil. Kesin olan şey ise siyaset artık sadece içinde bulunduğumuz fiziksel alanda ilerlemiyor ve siber mekân siyasetin önemli bir parçası. Zaten bir süredir devletin asıl aktör olduğu uluslararası siyaset olgusu farklı devlet dışı aktörlerin ortaya çıkmasıyla değişmeye başlamıştı. Siber alana kayışla beraber devletlerden çok daha güçlü aktörler siyasette etkili olmaya başladılar. Microsoft ve Apple’ın piyasa değeri yaklaşık 2.5 trilyon dolar ve son birkaç günde Google’ın da içinde bulunduğu Alphabet’in de 2 trilyon dolar bandını geçtiğini gördük. 2.5 trilyon dolar 7 ülke hariç dünyadaki ülkelerin yıllık gayrı safi milli hasılasından daha fazla ve bu teknoloji devlerini durdurmanın pek yolu görünmüyor. Asıl soru devletler bu yeni jeopolitik mekânda güçlerini korumaya devam edebilecekler mi?

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI