Çarşamba, Nisan 24, 2024

Siyasal İslam’ın çöküşü ve AKP

Emperyal-kapitalist sistemin ulusal bağımsızlıkçı ve solcu akımların İslam coğrafyasında yerleşmesini önlemek, Filistin Kurtuluş Örgütü örneğinde olduğu gibi Arap toplumlarının sempatisini, desteğini kazanmış yeni örgütlerin önüne geçmek için yürürlüğe koyduğu Siyasal İslam artık çöküş sürecindedir. İçeride darbelerle, İslamcı ve muhafazakar yapılara sağladıkları destekle büyüttükleri Siyasal İslam egemen sistem için artık kontrol edilememektedir ve bu nedenle bir tasfiye süreciyle karşı karşıyadır. Bütün bir Siyasal İslam’ı IŞİD parantezine almak bu tasfiyenin son adımıdır. 

Kuşkusuz tarihsel bir analize ihtiyaç duyulmaktadır. Siyasal İslam aslında İslamın temel yaklaşım ve önermelerini kapsamaktadır. Temel bir tespit olarak İslam bizatihi siyasaldır ve tarih boyunca bu özelliğini hiç yitirmemiştir. Elbette bunun bir nedeni de İslam toplumlarının seküler bir sorgulama ve dönüşüm geçirmemeleridir. İslam dininin seküler bir yorumunun olmaması, özellikle Arap toplumlarının iç dinamiklerinin İslam’ın en katı yorumuna içkin bir nitelik taşımaları, modern ideolojilerle sürekli bir karşıtlık temelinde kendisini yeniden üretmesi bu durumu sürekli hale getirmiştir. İslam dininin yaşamın bütün alanlarını kapsayıcı, düzenleyici, denetleyici niteliği gündelik yaşamdan siyasi yaşama kadar bütün aşamaları denetim altına almasına neden olmuştur. Bu durum günümüze kadar devam etmiştir. 

İslamın bu niteliğini çözümleyen egemen emperyal ve kapitalist sistem de kendisi açısından en verimli düzenin bu olduğuna kanaat getirmiş ve her türlü desteği vermiştir. Bir taraftan kökten dincilik tırmandırılırken diğer yandan her türlü değişim talebi en katı biçimde bastırılmıştır. 

Dolayısıyla Siyasal İslam güçlü bir tarihsel arka plana sahip olsa da yakın tarihin bir siyasi projesi olarak görülmelidir. Bu proje İslam Coğrafyası’nı baştan sona kökten dinci bir anlayışa hapsederken Batı’da kimlik krizi yaşan Müslümanları da kapsamış ve onların da radikalleşmesine imkan sağlamıştır. Aslında Emperyalist-kapitalist sistem ve Siyasal İslam birbirini karşılıklı olarak sürekli yeniden üretmiştir. Bu iki yapı arasındaki karşıtlık iki sistemi de sürekli bir biçimde konsolide etmiştir. Siyasal İslam bir taraftan büyük kitleleri etkisi altına almış ve bütün rejimleri ele geçirmiş, diğer yandan korkunç bir terör dalgasıyla Batı toplumlarını dehşete sürüklemiştir. İşte o zaman bu projenin artık sürdürülmemesi gerektiği fikri ortaya çıkmıştır. Hali hazırda ortamda anti-emperyalist, bağımsızlıkçı akımlar ya da sol/sosyalist/devrimci yapılar da olmadığına göre Siyasal İslam’ın yaşatılmasının bir anlamı da kalmamış oldu. Öte yandan Büyük Orta Doğu Projesi bağlamında etnik ve mezhepsel ayrıştırmalar içinden çıkılmaz çatışmalara neden oldu. Artık İslam Coğrafyası egemen sistem için öngörülebilir olmaktan çıkmış ve hatta ciddi bir tehdide dönüşmüştür. 

Dolayısıyla Siyasal İslam IŞİD benzeri yapılara indirgenerek tasfiye sürecine sokulmuştur. 

Türkiye’deki durum ve AKP 

Türkiye’de Cumhuriyet devrimi ve onun yarattığı seküler damar; halkçı, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı ve devrimci bir tabanın oluşmasına neden olmuştur. Bu damarın giderek demokrat ve devrimci tarzda büyümesi ve Dünya solu ile ilişkiye girerek, siyasallaşması ve toplumsallaşması içeride ve dışarıdaki egemenleri rahatsız etmiş ve yeni bir paradigmanın topluma kabul ettirilmesi yolu benimsenmiştir. Siyasal İslam’ın yerli versiyonu olan Türk-İslam Sentezi bu şart ve durum içinde üretilmiştir. Amaç, bir taraftan Kemalizmi milliyetçi ve sağcı bir çizgiye çekmek diğer yandan solun kitleselliğine karşı farklı bir kitlesellik yaratmaktı. Elbette bu sadece entelektüel bir çaba değildir. 12 Mart ve 12 Eylül darbesi Türk-İslam sentezinin devlet eliyle topluma kabul ettirilmesinde en büyük rolü oynadı. Bir tür “sosyoloji” oluşturma çabası iç ve dış sermaye ve devlet desteğiyle toplumun özellikle yoksul kesimleri arasında kök saldı ve adım adım AKP’ye gelinen yol hazırlandı. 2002’de AKP’nin kurulması ve iktidar olması inşa edilmiş bu sosyolojinin bir sonucudur. Ancak AKP Türk-İslam Sentezini daha radikal bir forma çekerek, sistemin ona biçtiği rolü değiştirmeye başladı. Devleti ele geçirme, devlet olma ve ona eşlik eden sosyoloji ile yeni bir siyasal, toplumsal düzen yaratma çabası beraberinde ciddi bir çatışmayı ortaya çıkardı. AKP ve lideri Erdoğan sistem içinde istedikleri bütün konumları elde etmesine karşın bununla yetinmek istemeediler. Bu durum içeride ve dışarıda çok farklı ve tehlikeli senaryolara kapı aralamıştır. 

Siyasal İslam’ın mezhepçi bir forma sokulması, AKP’nin burada liderlik etme hevesi ve Suriye’ye müdahalesi işleri artık geri dönülmez bir noktaya sürüklemiştir. Dış dinamikler için AKP ve lideri artık öngörülmez ve ciddi sorunlar çıkaracak bir nitelik taşımaktadır. “Gözden çıkarılma” tespiti de buradan hareketle dillendirilmektedir. Ancak Türkiye’nin derin bir devlet aklı bulunmakta ve bu akıl hala AKP’den yararlanmaktadır. AKP şimdi sistem için Fetullah Gülen’i tasfiye etmektedir. Seküler, sol, laik bir parti bu hareketi tasfiye etmeye kalkışsaydı bir tür Humeyni durumu ortaya çıkabilirdi. Dolayısıyla iki güçlü İslamcı hareket birbirine karşı kullanılmaktadır. AKP’nin ömrü de bu sürecin nihayetlenmesine bağlıdır.

Gerek İslam coğrafyasında gerekse Türkiye’de Siyasal İslam ve onun farklı versiyonları tükenmiştir. Şimdi yeni bir paradigmanın inşa edilme zamanıdır. Gramsci’nin sözleriyle noktalarsak, “Eskinin öldüğü ama yeninin hala doğmadığı” bir dönemden geçiyoruz…  

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER