Altılı Masa’daki partilerin kurumsal bütünlük içerisinde hareket etmedikleri görülüyor. Bu parçalı bulutlu görüntü belki de en büyük handikapları olacak. Koalisyonları sevmeyen halkımız, bu ayrımın oldukça farkında.
Yaz aylarına girdiğimi şu sıcak günlerde siyasetin de sıcaklığı artmaya devam ediyor. Neredeyse her gün bir fotoğrafı tartışıyor, bir siyasetçiyi eleştiriyor, bir diğerini yere göğe sığdıramıyor, yeni cumhurbaşkanı kim olacak tartışmalarına de yenilerini ekliyoruz. Peki, ne zaman biter bu tartışmalar, elbette kimin cumhurbaşkanı adayı olacağına karar verdiğimiz zaman.
Tabii bu tartıştığımız gündemler yeni değil. Ancak kategorize edilmiş bir yaklaşımla baktığımızda kısa, orta ve uzun vadeli gündemlerimiz oluyor. Örneğin, ekonomi, eğitim ve yönetim sistemimiz uzun vadeli kategoride tartıştığımız gündemler. Bu uzun vadeli gündemlerimizi (Osmanlı’yı saymazsak) Cumhuriyet döneminden bu yana neredeyse 100 yıldır tartışıp duruyoruz. Hangi birine çözüm bulunabildi diye sorduğumuzda ise zihnimizde kocaman bir soru işareti beliriveriyor. Orta vadeli gündemler ise daha çok dış politika, enerji, sağlık, kültür, sanat, çevre gibi konularla ilgili. Kısa vadeli gündemlerimiz de ise kadınlar, çocuklar ve güncel ülke meseleleri yer alıyor. Tabii bu gündemler içinde son bir yıldır tartıştığımız bir konu daha var:
olası bir iktidar değişikliğinde cumhurbaşkanı kim olacak? Bu soru aslında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz gün itibari ile gündemimizi meşgul etmeye başladı. Ve bu yeni sistem, ülkenin gelmiş olduğu derin sosyo-ekonomik, siyasal ve hukuksal krizin de en önemli sebebi olarak görülüyor. Bunun sonucu olarak ise cumhurbaşkanının kim olacağı sorusu da hemen her kesim tarafından merak ediliyor.
Cumhurbaşkanı adayı tartışmalarına her geçen gün birileri dâhil olsa da en çok konuşulan ve en güçlü aday olarak gösterilen isim de şüphesiz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Peki, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bağlamında siyasal iletişim performansını incelediğimizde bizi nasıl bir tablo karşılıyor? Kılıçdaroğlu’nun saha ve medya performansı yeterli mi? Elbette siyasal iletişim performansı değerlendirilirken birçok kriteri dikkate almak, bu kriterler arasındaki etkileşimleri iyi okumak ve eksik kalan taraflara da alternatif çözümler sunabilmek gerekli. Bu yazımda CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun performansını
Saha, Söylem ve Medya bağlamında inceleyeceğim.
SAHA PERFORMANSI (FİZİKSEL PERFORMANS)
Ünlü Fransız siyasetçi ve asker Napolyon Bonapart “Hiçbir imparatorun başarısı, en yakın generallerinin başarısının ötesine geçemez!” der. Yani bir adayın başarısı ile saha ekibinin başarısı birbirini etkiler ve paralel ilerler. Bir başka ifade ile adayın başarısı, saha ekibinin başarısının ötesine geçemez! Dolayısı ile sadece adayın çabası yeterli değildir.
Kılıçdaroğlu’nun saha performansını bu bağlamda değerlendirdiğimizde
(bu saha ekibinin içerisine altılı masayı da dahil ediyorum) bireysel anlamda iyi ama ekip anlamında yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Gerek CHP’nin gerekse altılı masanın saha ekiplerinin
kurumsal bir bütünlük içerisinde hareket etmeleri, bir arada olmalarının asıl gayelerini, ülkenin gerçek meselelerini bilmeleri gerekir. Ancak her partinin ülke meselelerine farklı yaklaşımları, siyasal iletişim biçimleri, kapıdan kapıya kampanya yöntemleri ve Z Kuşağı ile iletişim teknikleri bakımından her partinin kurumsal bütünlük içerisinde hareket etmedikleri görülüyor. Bu
parçalı bulutlu görüntü belki de altılı masanın en büyük handikabı olacak. Koalisyonları sevmeyen halkımız, bu ayrımın oldukça farkında.
Kılıçdaroğlu’nun sivil toplum örgütlenmelerinin yaptığı faaliyetlere aktif olarak katıldığını görmekteyiz. 28 Şubat mağduru kadınlarla bir araya geldi. Diyarbakır'da dengbejlerin performansı dinledi.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun sivil toplum örgütlenmelerinin yaptığı faaliyetlere aktif olarak katıldığını görmekteyiz. Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz aylarda Demokrasiyi Güçlendirme Derneğinin organize ettiği 28 Şubat mağduru kadınlarla bir araya geldi. Daha sonra ise kalabalık ve birbirinden farklı görüşlere sahip karar vericilerin olduğu bir iftar programına katıldı. Aslında bu tür programlara Kılıçdaroğlu’nun katılımının CHP tarihi açısından
ilklerden olduğunu söylemek mümkün. Çünkü başörtülü kadınların olduğu buluşmalar, Ramazan iftarları gibi davetlere katılmak genelde CHP’nin özelde ise Kılıçdaroğlu’nun bir algıyı yıkma çabası olarak düşünülebilir. Dolayısı ile Kılıçdaroğlu’nun STK temsilcileri, mağdur kesimler (Kürtler, KHK’lılar, Başörtülü kadınlar, EYT’liler, azınlık grupları, engelliler), iş insanları, gençler ile buluşmalarını artırarak devam ettirmesi siyasal iletişim açısından oldukça önemlidir. Bu buluşmaların halkın arasına inmek, onları dinlemek ve onların sorunlarına çözüm üretmek anlamında yansımaları olumlu olacaktır.
Ayrıca ülkedeki seçimlerin yönünü değiştiren Kürt vatandaşları ile daha fazla bir araya gelmesi onlarla kuracağı samimi iletişim anlamında da oldukça değerli bir adımdır. Bununla ilgili attığı adımlara her gün yenilerini ekleyen Kılıçdaroğlu, Diyarbakır'da dengbejlerin performansı da dinlemişti.
SÖYLEM PERFORMANSI
Söylem olarak baktığımızda ekonomik sorunlara getirilecek çözüm söylemlerinin bu seçimde belirleyici önemli bir faktör olacağı açık. Zira vatandaşın içinde bulunduğu derin yoksulluk her geçen gün artmakta ve telafi edilemez bir noktaya doğru gitmektedir. Bu sebeple insanların iktidar adayı muhalefetten beklediği en önemli adım ekonominin düzeltilmesidir. Doğal olarak Kılıçdaroğlu’nun söylem performansını değerlendirirken ağırlıklı ekonomik açıdan ele almak daha doğru olacaktır. Bunun yanı sıra mülteciler, helalleşme, toplumun tüm kesimlerini barıştırma söylemleri de bu analizin önemli bir parçasıdır.
‘Ekonomimiz kötü, onu düzelteceğiz’ gibi genel ifadelerden ziyade, somut çözüm önerileri getirmeli. Göçmenleri
‘davullu zurnalı uğurlamak’ yerine bir göçmen politikası benimsemek veya yenisini geliştirmek daha doğru olacaktır.
Ekonomik vaatler,
‘ekonomist’ olmayan Kılıçdaroğlu için en zor sınavlardan biri. Çünkü ekonominin yeniden inşası işi bilen uzman ekiplerle sağlanabilir. Bu bakımdan ekonomik söylemlerin
‘ekonomimiz kötü, onu düzelteceğiz’ gibi genel ifadelerden ziyade, var olan derin krize somut çözüm önerileri getirecek biçimde tasarlanması gerekmekte. Örneğin, işsizlik sorununun çözümünden, eğitim sistemi problemine, gençlerin beyin göçünün önlenmesinden enerji sorununa, kadın cinayetlerinin önlenmesinden kültür-sanata kadar birçok konuya
(altılı masa dahil) rasyonel çözümler sunabilmelidir.
Toplumun en çok konuştuğu sorunlardan biri de mülteciler. Bu konuda toplumsal bir tepkinin varlığı gün gibi ortada. Ne var ki göçmenler konusuna daha duygusal yaklaşan bir kitlenin de varlığını görmeden edemeyiz. Dolayısı ile göçmenleri
‘davullu zurnalı uğurlamak’ yerine uluslararası bir göçmen politikası benimsemek veya yenisini geliştirmek daha doğru olacaktır. Zira burada yaşayan göçmenlerin yıllardır burada bir düzen kurdukları ve öyle ya da böyle bu toplumun bir parçası haline dönüştüklerini, bu uğurlamanın bir çatışma ortamı yaratacağının da göz önüne alınması gerektiğini unutmamak lazım.
Helalleşme ve barıştırma söylemlerinin oldukça yerinde ve başarılı olduğunu söylememiz gerek. Zira son 10 yılda toplumun bütün sinir uçları yıpratıldı, kutuplaştırıldı. İnsanlar birbirlerine
‘benden olan ve olmayan’ olarak yaklaşıyor. Bu söylem daha da zenginleştirilir ise siyasal iletişim açısından oldukça önemli bir adım daha atılmış olur. Mamafih siyasilerin ve devletin ülkemizde helalleşeceği o kadar kesim varken…
MEDYA PERFORMANSI
CHP lideri geçtiğimiz haftalarda Fatih Altaylı’nın programına konuk olarak katıldı. Altaylı,
"Ders falan mı aldınız? Son dönemde konuşma performansınızda bir artış var. Kemal Bey çok değiştiniz siz. Artık sinirlenen, öfkelenen, bağıran bir Kemal Bey var" diye sordu. Yılların gazetecisi Fatih Altaylı’nın da dikkatini çeken bu durum aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun attığı adımların bir karşılığı olduğunun göstergesi. Zira Kılıçdaroğlu eleştirilerinin dozunu artırırsa ve adalet karşısında sesini yükseltmeye devam ederse medya görünürlüğü artacak, TV kanallarına davet edilecek ve son tahlilde cumhurbaşkanlığı adaylığını daha geniş kitlelere duyurabilecek.
Medya performansı açısından elinde kısıtlı imkanlar olmasına rağmen sosyal medya kanallarını oldukça etkin kullandığı görülüyor Kılıçdaroğlu’nun…
Medya performansı açısından elinde kısıtlı imkanlar olmasına rağmen sosyal medya kanallarını oldukça etkin kullandığı görülüyor Kılıçdaroğlu’nun. Sosyal medyada çektiği videolar ile vatandaşla dertleşen, kendi mütevazı ev ortamında buluşan CHP Lideri, gündem olmayı başarıyor. Sade bir ev ortamında, insanların evlerinde olduğu zamanlarda verdiği umut dolu mesajlar,
“sizden biriyim, sorunlarınızın farkındayım, çözebilirim” duygusunu vermekte oldukça başarılı denebilir. Kılıçdaroğlu ve CHPnin attığı tweetler, kullandığı mailing ve sms iletişimi de kayda değer bir kitleye ulaşıyor.
Kılıçdaroğlu’nun halkın arasına rahatlıkla karışabiliyor ve toplumun her kesimi ile buluşabiliyor olması kendisi için büyük bir avantaj olarak görülebilir. Çünkü kendisine siyasal anlamda zarar verecek yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma vb. bagajları yok. Bilakis hem partisinin hem kendisinin geçmişte yaptığı hataları düzeltmek için büyük çaba harcıyor ve gerçeklerle yüzleşebiliyor. Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yaşına rağmen azimle partisini iktidara taşımak için koşuyor, anlatıyor. Bunu yaparken de güler yüzle, sempatik bir tavırla olaylara yaklaşıyor.
Bütün bunları olumlu birer adım olarak değerlendirmek kesinlikle mümkün. Ancak yeterli mi diye sorarsanız elbette hayır. CHP için vatandaşın zihninde var olan olumsuz bir algı var ve bu tam olarak kırılabilmiş değil. Bunu aşabilmenin en önemli yolu vatandaşların zihnine ve yüreklerine tek tek dokunabilmekten geçiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu son yıllarda attığı radikal adımlar sayesinde CHP’yi vatandaşın seviyesine indirmeyi başardı. Ve vatandaş CHP’yi yeniden alternatif ve lider bir parti olarak görmeye başladı. Ancak Kılıçdaroğlu’nun aşması gereken bir önemli bir konu daha var:
‘siyasetçi ve politikacı’ ayrımı. Kılıçdaroğlu attığı adımlarla politikacı çizgiden siyasetçi çizgiye geçebilirse o zaman istediği başarıyı elde edebilir. Zira insanlarda uyandırdığı duygu anlamında politikacı ile siyasetçi arasında önemli bir fark var. Bu fark Tayyip Erdoğan’ın sıradan bir vatandaşa sarılması, bir fakir sofrasında oturması ile Abdullah Gül’ün sıradan vatandaşa sarılması ve fakir sofrasında oturmasındaki hissedilir fark kadar önemlidir.
Son söz olarak hem muhalefetin hem Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı konusunda iştahlı olması ve bunu kitlelerine anlatması, hissettirmesi de önemli. Zira bu belirsizlik sürdükçe cumhurbaşkanlığı adaylığı için daha çok ismi tartışmaya devam edeceğiz.