Cumartesi, Nisan 20, 2024

Sınıf söylemi

Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemimizi ete kemiğe büründürmemiz için, olanı değiştirmemizin yanı sıra, önce olanı yeniden anlayabilme çabamıza ağırlık vermek ve bütün bu toplumsal dönüşümün, alt üst oluşun bilincine varmamız gerekiyor.

Sınıf deyince okullardaki dershaneyi değil de toplumsal sınıfları kastettiğimiz ortada, ama o sınıflardaki bazı kolejli öğrencilerin sınıf söylemini çok benimsediğini de biliyoruz.

Peki bu sınıf retoriği, Hegel’in “kendinde”, “kendi için” gibi metafizik kabullerinden mülhem “kendinde sınıf”ı “kendi için bir sınıf”a dönüştürmeye yönelik bilinç aktarmak ve işçi sınıfını örgütlemek pratiğine sahip mi? O da yok, sadece söylem sahiplerinin bu “kendi” konformist dünyalarında “kendilerini” daha sosyalist ve iyi hissetmelerini sağlıyor.

İmitasyon siyaseti dediğimiz taklit bir siyaset biçimi kitleselleşemiyor, ama böyle ve belki de tam da bu nedenle onlarca sol parti(kül) var. Her gün kendilerinin ne kadar proletarya hareketi, diğerlerinin ne denli sapma içinde olduklarını anlatabilecek bir negatif enerjiye sahipler. Ama tabii ki kendi kaderine terk edilmiş emekçi sınıfların bu masa başı marksizmden haberleri yok.

Toplumsal ihtiyaçlardan çok psişik ihtiyaçları gidermeye yönelik bu türden tatmin olma faaliyetlerinin arka planını incelemeye, konunun uzmanı psikologlara ve psikiyatristlere bırakalım.

Biraz daha farklı bir alanda, kamu çalışanları örgütlenmesi çalışmasında Öğretim Elemanları Sendikası’nı (ÖES) kurup genel başkanlığını yaptığım dönemde, öğretim elemanları camiasının ancak yüzde 10’unu örgütleyebilmiştik. Geriye kalanı emek vermek yerine akıl vererek siyasi gurmeliği tercih etmişlerdi. Bu bilirkişiler “Olmamış, biraz daha çalışın, öyle değil, böyle” vs., gibi not vermeye devam ettiler. Ta ki bizim amatör sendikal çalışmamız, yasası çıktıktan sonra profesyonel mesleğe dönüşene kadar. Ondan sonra meraklısı çoğaldı bu işlerin.

Peki sorun nerede? Söylem ve eylem niye örtüşmüyor? Teori ile pratik arasındaki köprü olan politik zeminde niye emek siyasetini örgütlemede zorluk çekiyoruz? Sorun hep anlatıldığı gibi yeterince inanç sahibi olmamak, yeterince çaba göstermemek gibi nicel sorunlardan mı kaynaklanıyor? Keşke öyle olsaydı, telafisi daha kolay olurdu.

Normatif önerileriniz bir türlü hayata geçirilemiyorsa, sorunun hayatta, öznelerde değil, kuramsal kabullerimizde olduğu söylenebilir.

Bizim gibi 40 yıldır bu örgütlenme çalışmalarında olan insanların, “sorun örgütlenememekte” gibi beylik tavsiyelerde bulunması epeydir can sıkıcı geliyor. İnsanları çekip sarmalayacak sözlerin azalması nedenlerden biri olabilir mi?

O yüzden artık her kuşağın kendi iç sesini bulabilmesi önem taşıyor.

“O kadar biliyordun da niye yapmadın?” çok haklı bir soru, ama sonuna kadar denedik, başaramadık. Gladyo ve kontrgerillaya karşı mücadelemiz yüzünden o çevrelerden gelen bitmeyen dezenformasyonlarla muhatap kalmak da cabası. Bizim kuşak, belki ne yapılması gerektiğinin vaazını vermekten çok, en azından ne yapılmaması gerektiği konusunda canlı örnek olabilir.

Vazedilen sınıf siyasetleri de sınıfın her zaman yararına olmayabiliyor. Beria sosyalizmi, Jaruzelski ve Çernobil sosyalizmleri gibi yeterince örnek mevcut. Fiziki uykudan kalkmak kadar kolay olmuyor dogmatik uykulardan uyanmak.

Bu meselenin bir tarihsel arka planı var. 1920’lerin tarihsel TKP’si 350 kişi civarındaydı. 1960’ların tarihsel TİP’i “Nasırlı eller Meclise” sloganıyla yola çıktığında, bu kategoriye uyan sadece 3 kişi vardı. Tarihsel (bu vurguyu hep yapıyorum çünkü tarihsel TİP’ten ayrılanların sonradan kurduğu şimdiki TİP’le karıştırılmasın diye) TİP’in genel sekreteri Nihat Sargın, Bin Umut seçim kampanyamız sırasında “sınıf partisi retoriğimize rağmen esas Alevi ve Kürtler bize kulak vermişti” demişti.

Sosyalist solun en büyük buluşması ÖDP’de, her kongrede oy birliğiyle kent yoksullarını örgütlemek kararı alınır, ama sonuç alınamazdı.

Mahalle meclisleri kuracağız deyip mahalle mavrasına hapsolundu maalesef. Kazandığımız Hopa, Geçit belediyelerinde bile mahallelere sandık kurup adaylarımızı belirlemek yerine Kıvılcımlı’nın ifadesiyle “mahfil solculuğu”nu aşamadık.

Temsil ilişkilerini aşmayı hedefleyen bir siyaset perspektifi önce kendi içindeki hiyerarşileri sorgulayabilmeliydi.

ÖDP’den çıkan onlarca yapı, bu yüzleşmeleri yapamadığı için ÖDP kadar bile büyüyemedi, geleneksel Berlin Duvarı öncesi hatta zihnini hapsetti.

Yazıyı ağlama duvarına çevirmek istemem, bunun için yazmadım zaten.

Tarihsel TİP, seçim kampanyasında, “sömürü mü, horlanma mı?” esas olmalı diye, sosyalistlerin afyonu olan uzun toplantılar sonucu, bir yere varamamıştı. Hem horlanma hem sömürüye karşı ortak tutum alabiliriz noktasına kolay gelinmedi.

Tanınma ve bölüşüm politikalarının birlikte ele alınabileceği uzlaşmasına gelmemizi hayat dayattı. Hayat, yoksullarla kimliğinden yoksunları yan yana getirdi zaten. Seçimlerdeki ortak listelerin arkasında böyle bir miras ve emek var. O yüzden, aldırmayın mirasyedilerin hoyratlıklarına, tuhaf ve anlaşılmaz çocukluk hastalıklarına.

Bugün sosyal demokratı, sosyalisti, yeşili, yurtseveri, feministi vb. ortak sosyal politikalarda bir mutabakat sağlayarak somut adımlar atıyor.

Marks’ın “toplumsal varlığın bilinci belirlediği” tezini, “toplumsal sınıfların bilinci belirlediği” şeklindeki indirgemeci yaklaşımlara, önce bu sözlerin sahipleri itiraz etmişlerdi zamanında.

Sınıfsal bilincin kültürel olarak üst belirlemesi dikkate alınarak bir sosyal kıvama gelindi. Emekçilerin sınıfsal refleksleriyle politik tercihleri her zaman örtüşmeyebiliyordu. Kimlikler, sınıfsal konumları farklı renklere boyayabiliyor. Sınıf, politik olarak kurgulandığında sınıf oluyor, ama her zaman sipariş verdiğiniz gibi değil. Sınıfsal ve kimliksel konumlar, kasabın kemikten eti sıyırması gibi olmuyor hayatta. Siyasetin kasaplarıyla her zeminde mücadele etmek gerekiyor.

Fabrika çalışmalarında, Cuma namazından topluca gelen emekçilerle karşılaştıklarında dudak bükenler, pozitivist siyasetin ön kabulleri yüzünden, steril emekçi tipini hayatta görememenin hayal kırıklığıyla siyasi süreçlerden çok hızla koptular ya da sekterleştiler.

Teorik olarak sınıfı arkasına aldığını sananların sırtında sadece yeni moda ceketleri kalabiliyor. Üstelik vazedilen sınıf siyasetleri de sınıfın her zaman yararına olmayabiliyor. Beria sosyalizmi, Jaruzelski ve Çernobil sosyalizmleri gibi yeterince örnek mevcut. Fiziki uykudan kalkmak kadar kolay olmuyor dogmatik uykulardan uyanmak.

Fabrika çalışmalarında, Cuma namazından topluca gelen emekçilerle karşılaştıklarında dudak bükenler, pozitivist siyasetin ön kabulleri yüzünden, steril emekçi tipini hayatta görememenin hayal kırıklığıyla siyasi süreçlerden çok hızla koptular ya da sekterleştiler.

Fabrika merkezli, üretimi esas alan örgütlenmelerden, yaşam alanlarını da dikkate alan yeniden üretim alanlarına önem verilmesi gerektiğini, seçim süreçlerinde daha iyi saptayabiliyoruz.

Üretim sürecinin tümüne hâkim olan emekçi tipolojisinden, karmaşık bir iş bölümü içinde vasıflı ile vasıfsız emeğin lehimlenmesini esas alan esnek pratikler de rüşeym halinde gelişiyor.

Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemimizi ete kemiğe büründürmemiz için, olanı değiştirmemizin yanı sıra, önce olanı yeniden anlayabilme çabamıza ağırlık vermek ve bütün bu toplumsal dönüşümün, alt üst oluşun bilincine varmamız gerekiyor. Başkalarının bol kepçeden bilinç dağıtma misyonuna haiz olduğu zannına kapılanların, önce o bilince kendilerinin varmaları gerekiyor.

Geldik en başa, antik düşünürlerin dediği gibi, “kendini tanı” ki başkalarını tanıma imkanına kavuşasın, ya da başkalarının aynasında kendini daha iyi tanıyabilesin.

Korkmayın, kimse sizi bu sorgulamalarınız yüzünden aforoz edemez artık, siyasi kabilenizden koparsanız dünyanın sonu olmaz, kaybedeceğiniz sadece paslanmış zihinsel zincirleriniz olacaktır. Kimse size, Kautsky’nin başına geldiği gibi, dönek de diyemez. Çünkü dönek geldiği noktadan geri dönene denir, devrimci dönüşüm ise bulunduğunuz zeminden dönmek değil, o zemini dönüştürmek faaliyetinin adıdır.

Bu davet bizim.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI