Perşembe, Mart 28, 2024

Sıcak savaşın içerisinde Soğuk Savaşın mirası: NATO

Ancak ittifak; üye devletlerin birinin saldırıya uğraması durumunda kolektif karşılık özüne dayanan 5. Madde ve BM şartının 51. maddesinde tanınan kişisel veya kolektif meşru müdafaa hakkı uyarınca, zaman içerisinde bir savunma örgütü olmaktan ziyade ABD hegemonyasındaki Batı dünyasının bir üst karakolu haline dönüşmüştür.

Rusya-Ukrayna Savaşı ile yeniden gündeme gelen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), kuruluşunun 73. yıldönümünü geride bırakırken Ukrayna krizi sonrası dünyanın beklediği yeni dönem için Soğuk Savaş döneminden kalan mirasın üzerine kurulmuş olan nüfuzunu koruyup koruyamayacağı sorularını da tazelemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’ya yönelik yürüttüğü nüfuz politikası, Avrupa adına güvenlik gereksinimini tırmandırmış ve bu doğrultudaki ilk adım; Birleşik Krallık ve Fransa arasında 4 Mart 1947’de imzalanan Dunkirk Antlaşması ile atılmıştır. Birleşik Krallık, ABD ve Sovyetler Birliği’ni Dunkirk Antlaşması’na davet ederek Avrupa güvenlik konsorsiyumunu güçlendirmek ve Sovyetler Birliği’nin Avrupa’daki yayılmacı politikasının önünü kesmek istemişse de müzakereler bir neticeye varamamıştır.

Şubat 1948’de Prag’da gerçekleşen darbe sonucunda Çekoslovakya’nın Sovyet egemenliğine girmesiyle Avrupa ülkelerinde duyulan güvenlik sorunu bir moment kazanmıştır. Ardından Avrupa’daki güvenlik yapılanmasına dair ilk girişim gerçekleşmiş ve 17 Mart 1948’de Birleşik Krallık, Fransa, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda’nın katılımlarıyla bir muhafaza düzeni kuran Brüksel Anlaşması imzalanmış ve Batı Avrupa Birliği kurulmuştur. Anlaşma; taraflardan birisi Avrupa’da silahlı bir saldırıya uğradığı takdirde, diğer üye devletlerin de sahip oldukları olanaklarını kullanarak saldırı altındaki üye devlete yardım etmesini öngörmüştür. Bu anlaşmayla Avrupa’da müşterek bir güvenlik tesisi inşa edilirken esasında üye devletlerden hiç birisi, Sovyet tehdidine karşı durabilecek bir olanağa sahip olamamıştır. Dolayısıyla ABD’yi bu müşterek güvenlik düzeni içerisine dâhil etme gereksinimi, Avrupa güvenliği adına en mühim konu olurken bu süreç, NATO’nun oluşumuna da zemin hazırlamıştır.

ABD penceresinden ise Birinci Dünya Savaşı’nın ardından olduğu gibi tekrar Monroe Doktrini tandanslı bir politika izlemek mevcut konjonktür için pek mantıklı gelmemiş hatta Sovyetlerin Avrupa güvenliğini tehdit eden tutumu, ABD için emperyalizmin ivme kazanmasına ve ABD’nin Batı üzerinde kuracağı hegemonya adına bir fırsat oluşturmuştur. Zira Sovyet yayılmacılığı iddiasına karşılık 1947 yılında Türkiye ve Yunanistan’a askeri yardım öngören Truman Doktrini ve 1948’de Avrupa’yı iktisadi açıdan canlandırmayı hedefleyen Marshall Planı’nın yürütülmesi de bu durumu destekleyen ve ABD’nin, Batı dünyasının siyasi liderliğine soyunduğu ilk pratikler olarak tezahür etmiştir.

Değişken çıkarlara sahip 30 üyeli bir askeri ittifak için kolay olmayan bu tablo, en azından Rusya’nın bölgedeki yayılmacı politikasını dizginlerken ABD Başkanı Joe Biden’ın Rusya-Ukrayna Savaşı’nda herhangi bir NATO gücünün aktivite edilmeyeceğini açıklaması, Ukrayna adına bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Nihayetinde ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Danimarka, Norveç ve İzlanda’nın taraf olarak yeniden şekillendirdiği Batı Avrupa Birliği, 4 Nisan 1949 tarihinde imzalanan Washington Antlaşması ile NATO’ya dönüşmüştür. NATO’yu teşkil eden antlaşmada; taraflar demokrasi, kişisel hürriyet ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde tüm halkların özgürlüklerini, müşterek miraslarını ve medeniyetlerini korumakta kararlı olduklarını, Kuzey Atlantik bölgesinde istikrar ve refahın geliştirilmesini amaçlayarak barış ve güvenliği muhafaza etmek adına kolektif bir aksiyona sahip olacaklarını bildirmiştir. Ancak ittifak; üye devletlerin birinin saldırıya uğraması durumunda kolektif karşılık özüne dayanan 5. Madde ve BM şartının 51. maddesinde tanınan kişisel veya kolektif meşru müdafaa hakkı uyarınca, zaman içerisinde bir savunma örgütü olmaktan ziyade ABD hegemonyasındaki Batı dünyasının bir üst karakolu haline dönüşmüştür.

Letonya, Litvanya, Estonya ve Polonya’da, Kanada, Almanya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından idare edilen dört çok uluslu tabur büyüklüğünde savaş grubu ve yaklaşık 4 bin askere sahip NATO, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle birlikte yeniden gündem odağı olurken ABD, bu süreçte müttefikleriyle işbirliği yaparak spesifik bir gayret sarf etmiştir. Bu durum, NATO’nun diğer üye ülkelerinin hazır olması sürecine değin, birtakım yaptırımların ve askeri yardımların bekletilmesine dahi sebep olmuştur.

Değişken çıkarlara sahip 30 üyeli bir askeri ittifak için kolay olmayan bu tablo, en azından Rusya’nın bölgedeki yayılmacı politikasını dizginlerken ABD Başkanı Joe Biden’ın Rusya-Ukrayna Savaşı’nda herhangi bir NATO gücünün aktivite edilmeyeceğini açıklaması, Ukrayna adına bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Ancak bu açıklamanın ötesinde NATO, Ukrayna’nın siber saldırılara karşı savunmasına yardımcı olacağını belirtmiş ve bir taraftan da askeri komuta kademesi için gerekli güvenli iletişim ekipmanları sağlayarak Ukrayna ordusunun modernizesinde sağladığı desteği devam ettirmiştir.

Başta ABD olmak üzere, İngiltere ve Baltık ülkeleri, Ukrayna’ya tanksavar füzeleri, küçük silahlar ve tekneler ulaştırırken Türkiye ise Ukrayna’ya ülkenin doğusunda bulunan Rusya destekçisi ayrılıkçılara karşı kullanılan SİHA’ları satmıştır. Ancak NATO içerisinde Ukrayna’ya karşı sağlanan bu askeri teçhizata karşı olan Almanya gibi devletler de bulunmaktadır. Almanya, silah yardımından ziyade Ukrayna’ya tam teşekküllü bir sahra hastanesinin açılması ve Ukrayna ordusunun bu hastaneyi işletebilmesi adına 6 milyon dolar değerinde bir eğitim yardımından faydalanmasından yana bir tutum sergilemektedir.

Tüm dünya, Soğuk Savaş döneminin en önemli aktörlerinden biri olan NATO’nun Rusya-Ukrayna Savaşı sürecinin gidişatında nasıl bir tavır sergileyeceğini merakla beklerken Reuters’da çıkan bir habere göre; süreçle alakalı en önemli karar; NATO liderlerinin Madrid’de bir araya geleceği Haziran ayındaki zirveden çıkacaktır. Ayrıca NATO’nun Rusya’yı caydırmaya yönelik “Stratejik Konsept” başlıklı planı da bu zirvede gündeme gelmesi muhtemel konulardan biri olacağı düşünülmektedir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI