Cuma, Nisan 19, 2024

Sezai Temelli: Hem İttihatçı anlayıştan hem de Saray rejiminden kurtulmak için herkesi ortak demokratik ittifaka bir kez daha çağırıyoruz

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin grup toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Temelli, “Hem İttihatçı anlayıştan hem 90’ların karanlık yapılarından hem de Saray rejiminden kurtulmak için herkesi ortak demokratik ittifaka bir kez daha çağırıyoruz” dedi.

Partisinin bugünkü grup toplantısında bölgesel gelişmeler ve Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarda bulunan Temelli şöyle konuştu:

Katliamların sorumluları yargılanana kadar mücadelemizi yürüteceğiz

Ocak ayı içinde yine hüzünlü tarihlerimiz var. Öncelikle Metin Göktepe’yi anmak istiyorum. 8 Ocak 1996’da, dönemin emniyeti duvardan düşerek öldüğünü açıkladı. Metin’in şahsında katledilen tüm gazetecileri anmak istiyorum ve bugün cezaevinde bulunan özgür basın çalışanlarını anmak istiyorum

Ve yine Paris’te katledilen 3 Kürt kadın siyasetçiyi anmak istiyorum. Sakine Cansız’ı, Fidan Doğan’ı ve Leyla Şaylemez’i… Fransa yargısı yargılama yapmadı, suçlular hala aramızda.

Yine 3 kadını; 3 Kürt kadını anmak istiyorum. 4 Ocak 2016’da Silopi’de katledilen Seve Demir’i, Pakize Nayır’ı, Fatma Uyar’ı anmak istiyorum. Bu katliamların sorumluları yargılanana kadar mücadelemizi yürüteceğiz.

Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan ne diyor 2012 yılında, o zamanın başbakanı: “Ne Uludere ne de Hrant Dink davası Ankara’nın derin dehlizlerinde kaybolmaz.” 2012’de bunu söylüyor. Bugün Ankara’ya baktığınızda dehlizden geçilmiyor. Ankara’nın her yeri dehliz olmuş. Hrant Dink katledileli tam 13 yıl olmuş. 19 ocak’ta Hrant’ı anacağız. Hrant’ı saygı ile anıyorum.

Bugün Orta Doğu’ya baktığımızda gördüğümüz şey otoriter rejimlerin barbarlığıdır. Tüm otoriter rejimlerin örtülü ittifakı ile karşı karşı karşıyayız. Bakmayın birbirleriyle savaştıklarına. Aslında vekalet savaşları ya da bu zamanın 3’üncü Dünya Savaşı diyeceğimiz dünya savaşını Orta Doğu’da bu otoriter rejimler kendi bekalarını sürdürmek uğruna sürdürüyorlar.

İRAN’A TEPKİ

İşte son örneği Kasım Süleymani’nin öldürülmesidir. İran için çok önemli bir kişi ve figür. Katledildi. İran ertesi gün ABD üslerini roketle vurdu. Tam o sırada bir Ukrayna uçağı düştü. Tam 176 masum insan öldü, katledildi. Açıklama şu: Yanlışlıkla oldu. Biz biliyoruz bu yanlışlıkları; Suriye’den, Yemen’den, Afganistan’dan biliyoruz. Bu yanlışlıkların nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle Suriye’de bu yanlışlıkların başını bu iktidar çekiyor. Aynı şey İran için de Suriye için de Türkiye için de Rusya ve ABD için de geçerli.

Bakın diyor ki; “Bir masa kuruyoruz şimdi Berlin’de”. Ülkeleri sayıyor sayıyor, Libya yok. Libya için masa kuruyorlar, masada Libya yok. Daha önce Suriye için masa kurmuşlardı, Suriye yoktu. Tam bir yanlışlıklar karmaşası. Yanlışlıklar bitmiyor, bitmeyince zulümden şiddetten başka bir şey kalmıyor.

İdlib’de müsebbibi oldukları dram için şimdi yardım kampanyaları düzenliyorlar

İdlib’ten bahsediyorlar. İdlib nasıl oluştu? Geride bıraktığımız 10 yıla baktığımızda İdlib bütün çıplaklığı ile ortada. Şimdi sınırımıza gelmiş insanlar var. 600 bin insan var o kamplarda. İnanılmaz bir insanlık dramı var. Vicdan dayanmaz, o 600 bin insanın 400 bini kadın ve çocuklardan oluşuyor. Şimdi kalkmışlar İdlib’e yardım kampanyaları düzenliyorlar. Bütün bu zulmün, yaşananların müsebbibi sizsiniz. İşte bugün yaşanan tablo budur. Bütün bu tablonun arkasında o ittihatçı kafa var, o Kürt düşmanlığı var.

IŞİD ile ortaklık yapılmasaydı, bugün Orta Doğu’da demokratik çözüm mümkün olabilirdi

Suriye’de bu denli müdahale etmeselerdi, Suriye siyasetine yaklaşımları bu eksende olmasaydı bugün Suriye’de siyaset başka bir eksende olabilecekti. Siyasi çözüm mümkün olabilecek, siyasi çözümün önü açılabilecekti. Evet IŞİD ile mücadele edilebilseydi, IŞİD ile ortaklık yapılmasaydı, ondan fayda elde etmeye kalkmasalardı, Kobanê’de direnenlere destek verselerdi bugün Orta Doğu’da bir demokratik çözüm mümkün olabilirdi. İdlib gibi bir vahşeti yaşamazdık, oradan çıkmak zorunda kalan insanların dramı yaşanmazdı.

Afrin’den zeytin, Girê Spî’den buğday çaldılar; zihniyetleri talan ve işgaldir

“ÇOCUK İSTİSMARINA AF GELİYOR”

Bakın yargı reformunda neyin üzerine çalışıyorlar? Çocuk istismarına af peşindeler. Çocuk evliliklerini meşrulaştırmak peşindeler. Yargı reformu dediğiniz şeyde atacağınız ilk adım, bunun sözünü tüm halkımıza veriyoruz. TMK’yi kaldırmak olmalıdır, bunu da mutlaka kaldıracağız. Artık kendi çıkardıkları yasaları bile tanımıyorlar. Bunun adı kayyım rejimidir. Bir kayyım zihniyetidir. Evet bizim belediyelerimize kayyım atıyorlar ama yargıya da atıyorlar, her yere atıyorlar.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri şey kayyım rejiminden başka bir şey değildir. Bakın Hakkari’de eylem ve etkinlikler yasaklanmış, uzatılmış yasak. Her yerde eylem ve etkinlik yasağı getiriyorlar çünkü bu bir kayyım rejimidir. Belediye eşbaşkanlarını görevden alıyorlar, belediye meclislerini de işlevsiz hale getiriyorlar. Neden çünkü demokrasinin kırıntısına bile tahammülleri yok.

KAYYUMLAR

Bunu değiştirecek olan bu ülkenin muhalefeti, demokratları olmalıdır. Kayyıma karşı çıkmak lazım. İlk günden söyledik, bu kayyım rejimi, bu OHAL aklı dedik. Darbe mekaniğinin yansımasından başka bir şey değil, buna karşı çıkmazsanız her yere sirayet eder, o yüzden siyaset özgürce bu kayyım rejiminin, bu iktidarın karşısına dikilmeli dedik. Kayyım her yere yayılıyor biraz önce kurumları saydım. Urla’ya da kayyım atandı. Siyaset, bugün içine sürüklendiği yerden dedi ki, “Urla’ya kayyım yakışmıyor”. Böyle muhalefet olamaz. Kayyım hiçbir yere yakışmaz. Dolayısıyla kayyıma karşı çıkıyorsan Van’da da, Amed’de de, Mardin’de de karşı çıkacaksın. Eğer çıkmıyorsan siyaseten o cüzde senin adın artık yoktur.

KHK’lerle 135 bin insanın geleceğe dair bütün hakları gasp edildi

Bu ülkede şiddet, kayyım rejimi, OHAL hukuku yaygın. Bunun en büyük mağdurları da KHK ile ihraç edilenler. Emekleri, aşları ellerinden alınmış insanlar. 135 bin insandan bahsediyorum. Bunlara yönelik zulüm bitmiyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidarın başlattığı cadı avından bahsediyorum. Bu 135 bin insanın geleceğe dair bütün hakları gasp ediliyor. Banka hesabı açamıyorlar. Engelli çocuğuna yönelik aylık kesiliyor. Bu nasıl bir düşmanlık, bu nasıl acımasızlık! Çünkü gözleri iktidarda kalmak uğruna hiçbir şeyi görmüyor. Gözlerini karartmışlar. Bugün OHAL kararnamesi ile ihraç edilmiş 135 bin kişiye yönelik yaptırımların hepsi hukuk dışıdır, yasa dışıdır.

Anayasa’nın en temel maddelerini bile ihlal ediyorlar. Anayasa ihlalinde sınır tanımıyorlar Bugün İçişleri Bakanı olan zat 38 kez Anayasayı ihlal etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı görmüyor, duymuyor. Buradan çağrı yapıyoruz: Senin birinci görevindir anayasal düzeni ihlal edenlere karşı harekete geçmek. Benim söylememe gerek yok sen re’sen harekete geçmelisin. 38 kez ihlal etti ve hiçbir adım atılmıyor. Bu nefret, bu saldırılar bu şiddet devam ediyor. Çünkü ancak şiddetle o korunaklı iktidar alanlarında tutunabiliyorlar.

Kadına yönelik şiddet hiç hız kesmiyor. Cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikaların müsebbibi bu iktidardır. 17 yıldır iktidardalar. 2003 yılında yani iktidara geldikleri yıl kadın cinayeti sayısı 83’müş. Şimdi 2019 yılında bu rakam 474’e çıkmış, dehşet verici bir artış. İnsanın aklı almıyor. Her geçen gün kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri artıyor. Dersim’de bir sürü vaka ile karşılaştık. En son Gülistan Doku; 10 gündür kayıp, bulunamıyor. Bir şiddet mağduru ve bunu herkes söylüyor. Ama daha dün polisler arama çalışmalarına lütfedip katıldılar.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Kadına yönelik şiddet devam ediyor. O sırada Adalet Bakanlığı bir genelge yayımlamış. Genelgeyi niye yayınladı diye merak ettik. 5’inci maddesinde espri saklı. Diyor ki, basın bu davaların artık üzerine gitmesin. Yani kadına yönelik şiddeti, cinayetleri toplumdan saklamaya çalışıyorlar. İçişleri Bakanı eksik durur mu? O da bir genelge yayımladı. Biliyorsunuz çıkıp konuşuyor, atıp tutuyor. ‘Yeni’ dedi ama yeni hiçbir şey yok genelgesinde. Kalktı, bunu bir de insanlara anlattı. Onun üzerine 1-2 gün sonra Berfin’in yüzüne kezzap atan kişiye 13 yıl ceza verilmesi üzerine önce Aile Bakanı sonra AKP Başkanı konuştu. Yasa tanımaz, hukuk normlarının dışında bir konuşma.

İşin o kısmı bir tarafa. Fakat konuşmasının tam metninde baktığınızda araya şunu sıkıştırmış: “Batıda daha çok kadın öldürülüyor”. Buradaki batı Edirne’nin batısı. Sonra devam ediyor; daha çok çocuk yapın. Bunu da batıya söylüyor; o da Osmaniye’nin batısı. Bu batı meselesi üzerinden içindeki kadın düşmanlığını, kadına yaklaşımını ve ırkçı yaklaşımını bir kez daha ifşa etmiş oluyor. Çünkü kendisi, “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” demişti. Evet inanmıyor. Bunda samimi. Ben zaten dünya tarihinde hiçbir faşist iktidarın kadın erkek eşitliğine inandığını görmedim.

Şiddet bitmiyor, sanatta şiddet devam. Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek açlık grevinin 210. gününde. Ne istiyor Grup Yorum üyesi İbrahim? Konser vermek istiyor. Konser yasağı var. Sanata yaklaşım bu. Neden? Çünkü Grup Yorum protest müzik yapıyor. Bir an önce konser yasağının kalkmasını istiyoruz.

DEMİRTAŞ’IN YAZDIĞI TİYATRO

Şiddet gelişiyor, Sevgili Kadir İnanır’a yönelik şiddet geliştiriyor. Neden çünkü Sevgili Selahattin Demirtaş’ın kitabı tiyatroya uyarlandı ve sahnelendi. Buna tahammül edemeyen, iki satır kompozisyon ödevi yazmaktan aciz, iki satır cümle kuracak olsa promptera muhtaç zihniyet; kalkıp Selahattin Demirtaş’a sonra Kadir İnanır’a da saldırdı. Onun arkasına da Kobanê’yi sıkıştırdı.

Oradan aklınca aba altından sopa gösteriyor. Kobanê meselesi tam da bizim meselemiz. Aydınlatılması gereken bir mesele. Kobanê sürecinde katledilen o insanların hesabını biz soruyoruz. Belgeleri ortada, Meclis’te araştırma önergelerimiz bellidir. Her seferinde o önergelerini AKP-MHP oylarıyla reddettiniz. Açsaydınız o zaman, araştırılsaydı gerçekler ortaya çıksaydı. Kobanê düştü düşecek diyerek her türlü provokasyonu yaptınız, insanları katlettiniz, şimdi de kalkmışsınız bunun üzerinden bize saldırmaya devam ediyorlar. Ama sana kötü bir haberim var. Biliyor musun Selahattin Demirtaş bir kitap daha yazdı. Arkadaşlarımız kitap yazıyorlar. Yazdıkları kitaplarla direniyorlar arkadaşlarımız. Bir onur kütüphanesi kuruyorlar. Bu da size dert olsun.

Basına da şiddet devam ediyor. Özgür Gündem’in davası görülüyor Sevgili Necmiye Alpay’a ve Eren Keskin’e akıl almaz cezalar isteniyor. Ancak böyle bütün özgürlük alanlarına saldırarak demokratik siyaset alanlarına saldırarak, basına saldırarak, ayakta durmaya çalışıyorlar.

Şiddetin bir boyutu da ekonomide. İşsizlik rakamları bütün müdahalelere rağmen yükselmeye devam ediyor. En son işsizlik rakamları 13.4 tarım dışı 15.7, genç işsizlik 20.1, evlenecek olanlar 25.3. Yoksullaşma, işsizlik devam ediyor. Her 3 üniversite mezunundan biri işsiz. Üniversite mezunlarının bugün en büyük derdi kredi yurtlar kurumundan aldıkları kredileri nasıl ödeyecekleri. İşleri yok güçleri yok, işe girseler bile o borçları ödeyecek gelirleri yokken gençlere evlenin diyor. Diyanet de hemen peşinden “Gençler evlensin, 2-3 çocuk yapsın” diyor. Diyor ki Allah rızkını verir. Allah rızkını verir de çalmazsalar verir. Sen bir de kalk bu çalanlara laf et ey Diyanet. Bir de hırsızlara laf et. Allah rızkını tabi ki verir ama rızk hırsızlardan evin içine giremiyor ki. Üniversite mezunları işsiz, yoksulluk inanılmaz yaygınlaştı.

EKONOMİ BAŞLIĞINDA İKTİDARA ELEŞTİRİ

Türkiye’de asgari ücret 2324 TL oldu. Türkiye’de açlık sınırı şimdi 2163 lira, iki aya kalmaz asgari ücreti yakalar. 3 ay sonra da geçer. Yoksulluk sınırı 7 bin 45 lira. Hiç yüzleri kızarmadan asgari ücretlilere diyorlar ki size 75 lira jest yapacağız diyorlar. Jest! Bu ne ya. Jest yapmak ne demek? İşçinin, emekçinin hakkını çalmışsın, çırpmışsın, gasp etmişsin 75 lira yani günde 2.5 liralık yani günde bir ekmeklik jest yapıyorsun. Bravo. Diyor ki ‘evlenin’. Memleketi cenaze evine çevirmişsiniz buradan düğün çıkar mı? Ama sizin gittiğiniz gün, sizi süpürdüğümüz gün bu ülkeyi düğün yerine çevireceğiz.

Ortalama ücret 3 bin lira, asgari ücret 2324 lira. Ortalama emekli maaşı 2.500 lira. En düşük emekli maaşı 1250 lira. Hala bu ülkenin yüzde 8’i yeşil kartlı. Hala bu ülkenin yüzde 18’i sosyal güvenlik hakkından yoksun. Kara delik büyük, kara deliği örteceğiz diye bu SGK yasasını çıkardılar. Kara delik, kara çukur oldu. Sosyal yardım ile yaşamak zorunda kalan aileler toplam ailelerin üçte 1’i ve bu sosyal yardımların ortalama asgari ücretin yarısı. İşte sefalet tablosu işte yoksulluk tablosu. İşte hakların nasıl gasp edildiğinin tablosu. Ne için gasp ediyorlar hakları çünkü yoksulluk ekonomisi lazım. Bir rant ekonomisi, bir yolsuzluk ekonomisi var. Bundan beslenen bir Saray onun etrafında silah tüccarları ve beton müteahhitleri var.

“SARAYSIZ YAŞAYAMIYOR”

Bir yasa düzenlemesi geliyor meclise. Yüksek binaları kaldıracaklarmış. Huylandım tabii. Bu bunların yapacağı bir şey değil. Meğerse arada bir örtülü kayyım hikayesi var. Yani belediyelerin imar planlarına ve imar hukukuna müdahale var. Araya başka bir şey daha sıkıştırmış Ahlat Sarayı. Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bunlar yine torbanın içine koydu. Biliyorsunuz bunlar torbacı, torbaya Ahlat Sarayı’nı koymuş. Saraysız yapamıyor. İstanbuI’a gidiyor Dolmabahçe, Moskova’ya gidiyor Kremlin, Amerika’ya gidiyor Beyaz Saray, İngiltere’de Buckhingam, saraysız yaşayamıyor. Saraylı çünkü.

Hep diyor ki biz yapıyoruz, yaptık. Kamu projelerinde nasıl yaptığın önemlidir tabii ki yapılır bu kadar kaynağı kime verseniz yapar ama nasıl yaptığın önemlidir. Bu kaynakları çarçur ederek toplumun ihtiyaçlarını karşılayarak değil toplumu yoksullaştırarak yaptığınız şeylerin maliyetlerine hem bugün yaşayanlar hem de doğmamış bebekler katlanıyor, katlanacaklar. Bir başka proje Kanal İstanbul. Ekolojik yıkımın farkında değil, diplomasi bilmedikleri gibi ekolojiyi de bilmiyorlar. Bildikleri tek şey inşaat, dolayısıyla sanki bilgisayar oyunuymuş gibi oturmuşlar çizmişler orada bir kanal. Bunu öyle bir anlatıyor ki (onların isimlerini sakladığı 200 bilim insanı dışında kalan) bütün bilim insanları itiraz ediyorlar.

GÜNDEMLERİNDE KANAL ÇANAKKALE VAR

Marmara ölür, ölmez. Karadeniz ölür, ölmez. Risk artar, artmaz ama o kadar uyanıklar ki bu arada Montrö meselesini de halletmek için Saros Körfezi ile Gelibolu yarımadası üzerinden de bir kanal çalışması başlatmışlar. Bunu saklıyorlar hani bir Çanakkale Köprüsü yapıyorlar ya bir de Kanal Çanakkale gündemlerinde var. Neden çünkü biliyorlar ki Kanal İstanbul açılırsa Montrö kadük kalır. Önlem alıyorlar, hepsi uyanık ama esas mesele ekolojik yıkımdır. Bu sadece bölgesel anlamda da sınırlı kalmayacak. Küresel iklim krizine zaten en büyük katkıyı yapan ülkelerden biri Türkiye’dir. Küresel iklim krizine çok büyük katkı yapacaktır.

Onların hesaplarına göre gemi şirketleri 100 bin dolar verip kanaldan geçecek

Fakat bu arada Ulaştırma Bakanı var. Ben yeni tanıdım bu arkadaşı. Ulaştırma Bakanı diyor ki -bakın zihniyetin ifşa edilmesidir bu- oradan geçecek gemilerle yılda 5 milyar dolar hasılat elde edeceğiz, hemen bakmışlar gemi başına 100 bin dolar gerekiyor. Şimdi nasıl acayip gemi şirketleri var ki Ulaştırma Bakanın rakamlarını tutturmak için gemi başına 100 bin dolar verip oradan geçecekler. Bir kere bu gemi şirketleri nerede merak ediyorum? İki; bugünkü ortalamanın iki katına çıkmalısınız. Bu kanaldan geçiş trafiği bedava olan İstanbul Boğazını tercih etmek yerine bu kanala kayacak ve 5 milyar dolarlık ciroya ulaşacaklar. Bu mümkün mü değil. Buna kendileri inanıyor mu hayır, peki bu ısrar niye? Çünkü bu devran dönsün diye ekonomideki dinamizm devam etsin diye bu projelere sarılmaya devam ediyorlar.

BUNLAR GİTTİ GİDİYOR

Öncelikler önemli, halkın toplumun kaynaklarının nasıl kullanıldığı önemli. bütün bunlara son vermek elimizde bu düzene katlanmak zorunda değiliz. Bütün toplumsal muhalefete emekçilere kadınlara sesleniyorum, bu düzene son verebiliriz. Unutmayın zulüm ile abad olanın sonu berbad olur. Bunlar gitti gidiyor. Tarihin onlara ayırdığı dönemin sonuna geldik. Bunu biz başardık siz başardınız HDP başardı.şimdi yeni bir yaşamı yeni bir cumhuriyeti inşa etme zamanı. Türkiye halklarını, işçileri, yoksulları, iradesi gasp edilenleri, Alevileri, kadınları bu istibdat rejiminden kurtulmaya çağırıyoruz.

Hem İttihatçı anlayıştan hem 90’ların karanlık yapılarından hem de Saray rejiminden kurtulmak için herkesi ortak demokratik ittifaka bir kez daha çağırıyoruz. Gayesi demokrasi, hedefi barış olan bir ittifak bugün Türkiye halklarının ihtiyacıdır. Gerçek siyaset, hakikat budur. Toplumsal mutabakat için tüm kesimlerle, nasıl bir Türkiye nasıl bir sistemi konuşma zamanıdır, geç kalmamalıyız. Eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir anayasa için buluşmalıyız. Anayasal bir hukuk devleti için yan yana gelmeliyiz. Sivil, sosyal ve siyasal hakların eşitlikçi bir düzende hayata geçmesi için çabalamalıyız. Siyasal toplumsal ve iktisadi barışı var etmeliyiz yerel demokrasi ile güçlendirilmiş parlamenter sistemi var etmeliyiz. Bu sebeple Demokratik Cumhuriyet diyoruz, HDP diyoruz ve yeni yaşam yeni iktidar için erken seçim diyoruz.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER