Cumartesi, Nisan 20, 2024

Selahattin Demirtaş mektubuna cevabımdır

Selahattin Demirtaş’ın sadece “Seni Başkan Yaptırmayacağız” dediği için uğradığı siyasi jenosidi dilim döndüğü ve kalemimde mürekkep kaldığı sürece anlatacağım.

-Başak Demirtaş Eliyle Edirne Cezaevi-

Selahattin Demirtaş’ın hapishaneden, Başak Demirtaş aracılığıyla ilettiği mektubun üzerinde “görülmüştür” kaşesi yoktu. Ama mektubu tüm Türkiye gördü. İsim hanesinde farklı adlar olsa da mektubun içeriği aynı idi.

Benim gibi pek çok kişiye ulaşmıştı…

Demirtaş’ın hapishanenin daracık penceresinden görebildiği Türkiye’de, ulaşabildiği isimlerin arasında olmak beni onurlandırdı.

Tabii ki Demirtaş’ın da özellikle altını çizdiği üzere mektubun ulaşamadığı pek çok ismin de Demirtaş’ın bu mektubunda ortaya koyduğu Türkiye tasavvurunu paylaştığını biliyorum.

Yine de doğrudan mektubun alıcı adresinde olmaktan fazlasıyla memnun oldum.

Bu sadece kişi olarak görüş ve düşüncelerime verilen değeri görmenin ötesinde; Türkiye’nin açık ara en çok okunanı olmasa da yazanı olan Veysi Dündar’ın bu yazdıklarının uzay boşluğunda yitip gitmediğinin kanıtı olarak kıymetliydi.

Selahattin Demirtaş’ın sadece “Seni Başkan Yaptırmayacağız” dediği için uğradığı siyasi jenosidi dilim döndüğü ve kalemimde mürekkep kaldığı sürece anlatacağım.

Türkiye’de Erdoğancı tek adam rejiminin ülkeye verdiği maliyeti her gün en ağır şekilde yaşıyor, deneyimliyoruz.

Bu yüzden Demirtaş için Vedat Türkali’nin o muhteşem dizelerini seslendirmekte beis görmüyorum:

“Boşuna çekilmedi bunca acılar
Bekle bizi İstanbul”

Demirtaş için kaleme aldığım onlarca yazıda her zaman vurguladığım asıl nokta, Demirtaş’ın temsil ettiği geniş halk kesimlerine yapılan haksızlık olmuştur.

Bu haksızlık Demirtaş’ta simgelenen büyük ve geniş bir parantez olarak pek çok başka siyasetçiyi de kapsıyor.

Milyonlarca seçmenin oyu yok sayılırken, aslında Türkiye 3 teker üstünde gitmeye zorlanan bir otomobil kadar acınacak hallere düşüyor.

Demirtaş’ın yarattığı boşluğun, yedek ve patlak bir tekerle doldurulmak istenmesi ve yaklaşık 7 yıldır ülkenin arafta tutulması söz konusu.

Bu araf halinin ülkeye ekonomik olarak faturası çok ama çok ağır oldu.

Koskoca bir ülke halkı demokrasiden sapmanın bedelini ödüyor.

Demirtaş’ın içinde hiç ekonomi sözcüğü geçmeyen mektubunun bu yönüyle asıl soruna işaret etmesi yani sorunun asıl nedeninin iktisat alanında olmadığının altını çizmesi, bence mektubun kendisi kadar önemli.

Demokrasinin bütün kötülüklerin çaresi olduğuna dair bu metnin tek bir gayesi var, ülkeye çöken arkaik milliyetçi/dinci hegemonyaya karşı duruşun önsözü olmak.

Umudu canlı tutmanın Türkiye arabasının opsiyonu değil, standardı olduğunu düşündüm.

Seçimi kazanmanın faydalarını değil, zararlarını tam da bu yüzden anlatarak başlıyor işe. Amaç: “seçimi kazanmak değil” diyor, öyle olsa zaten seçimleri ha bire kazanan ülkeyi bu hale sokmazdı…

Kürtler ve Alevilerin ezilmediği ve seslerini duyurabildiği bir Türkiye’nin, yolun başlangıç noktası olduğunu ve bunun “gerek şart” olduğunu ifade ediyor.

Kürt ve Alevi vurgusunun milliyetçi-dinci koalisyonun panzehiri olarak dillendirildiğine kuşku duymuyorum.

Ülkeyi tarumar eden mevcut MC’nin içindeki dinci nüve ile milliyetçiliğin bileşimi sonunda ortaya çıkan berbat ve tuhaf terkibin ülke insanını nefessiz bıraktığının şahidiyiz.

Bu şahitliğin pasif bir durum tespitinin ötesine geçmesi için ortak denize akan nehirlere 3 tavsiyesi var Demirtaş’ın…

1- “Demokrasi Sözleşmesi”

(Örgütlü bir aydın hareketini hayata geçirerek Cumhuriyet’in ikinci yüz yılının demokrasi ile taçlanması ve seçim öncesi ve sonrası tüm bu tarihi süreçlerin hem gözlemcisi hem destekçisi hem denetçisi olunması)

 

2- “Aydınlar Heyeti”

(Tüm gelişmelerin siyasi aktörler dışında üçüncü göz olarak yakından takip edilmesi)

 

3- “Bir Hayalimiz Var”

(Siyasal ve toplumsal muhalefeti bir konferansta buluşturup, birlikte mücadele ve beraber inşa ortamı yaratılması. Ortak Hayal olan gelecek Türkiye’sinin kurgulanması.)

Bu 3 madde Demirtaş’ın mektubunda ifade edilen demokrasi kurgusunun sırasıyla İlkelerini, Öznesini ve Mücadele Yöntemini içermekte.

Ben kendi adıma son Ramazan ayında bile mütevazi bütçemle ağırladığım oruç tutan tutmayan farklı isimlerle Demirtaş ile ruh ikizi gibi hissettim.

Ötekileştirme denilen vebanın ülkeden kovulması için hep çaba içinde oldum.

Ülkeyi tarumar eden mevcut MC’nin içindeki dinci nüve ile milliyetçiliğin bileşimi sonunda ortaya çıkan berbat ve tuhaf terkibin ülke insanını nefessiz bıraktığının şahidiyiz.

Hatta yazılarımı bile bu başlık altında derledim.

Demirtaş’ın mektubundan bu zamana dek ne yapıyorsam aynen devam etmem gerektiğini anladım.

Umudu canlı tutmanın Türkiye arabasının opsiyonu değil, standardı olduğunu düşündüm.

Tuz kadar umudumda eksiklik varsa öncelikle Edirne Sarayiçi’nde haksız bir esirliğin öznesi olan Selo Başkandan, Selçuk Başkandan özür dilerim.

Bu yolda gitmek yolun sonuna varacaklara yolu açmak demektir.

Türkali’nin dediği gibi:

“Bu taş duvarlar bu demir parmaklık kardeş
Van Gölünden Ağrıdan Ergene Irmağına
Çürüyüp dökülmüş karanlıkta kökleri
Mapusane bahçesinde el kadar mavilik
Bir zaman gerili dursun başımızda
Gardiyanlar dolaşsın daha bir zaman
Parmaklık hükmünü yürütsün
Çiçeklerle donatacak kollarını bahar dalları gibi
Karanlıkta barış kervanlarını bekleyen
Çileden çileye batmış senin emekçi halkındır
Yirmisinde bir delikanlı gibi dalıp maviliklere
Yirmisinde bir delikanlı gibi
Dudaklarından öpeceğim gün
Masmavi özgürlüğün
İnan ki yakındır”

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI