Önümüzdeki seçimlerin, objektif hukuk kurallarına uygunluğu yeterince tartışılmadan, sağlıklı sonuç vermesini beklemek aşırı iyimserliktir. Demokrasilerde seçimler; yargıda değil sandıkta sonuçlanır.
Türkiye; Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giriyor. Ülkenin gelecek yüzyılının öncekinden daha iyi koşullarda geçeceğine güvenenlerin sayıları giderek artıyor.
İktidar ve muhalefetin; hızla değişen Dünya dengelerine, içinden çıkılmaz hale gelen sosyo-ekonomik sorunlara, kalıcı çözümler getirebileceklerine inanan seçmenlerin sayıları, doğal olarak eksiliyor.
Bozulan gelir dağılımı, dış politikadaki kararsızlık ve savrulmaların yol açtığı sorunları, sanal başarı hikayeleriyle örtmeye çalışan AKP’nin, özellikle hukuk ve adalet konusundaki yaklaşımları, kırk yıl öncesi yaşadığımız darbe dönemini anımsatıyor.
Kenan Evren; o zamanki adıyla Milli Güvenlik Konseyi-MGK- olan cuntanın, alacağı kararlara ilişkin bir bildiri yayınlamıştı. Kısaca; “MGK kararlarının anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceği, aykırı hükümler varsa; anayasanın ilgili maddesinin bildiri doğrultusunda değiştirilmiş olacağı” yazılıydı.
Baskıcı bir askeri yönetim vardı. Kamuoyu sindirilmişti. Olağanüstü dönemden geçiliyordu. Ve ne yazık ki, Ankara’da yargıçlar yoktu.
Dönemin Anayasa Mahkemesi üyeleri; Askeri Cuntayı meşrulaştıran bu unutulmaz uygulamaya karşı çıkmadılar. Evren ve dört generalin anayasaya bağlılık yeminlerine onay verdiler. İlginçtir aralarından bir üye askeri dönem sonrasında demokrasi havariliğine bile kalkıştı.
İktidar partisi sözcülerinin; Sayın Cumhurbaşkanının yeniden aday olmasına engel bir hüküm bulunmadığını savunmaları, kuşkusuz siyasal yakınlıkları nedeniyle bir görüş olarak değerlendirilebilir.
Oysa muhalefet sözcülerinin; -özellikle- CHP’nin Sayın Genel Başkanları ve TBMM Grup Başkan Vekilleri düzeyinde yaptıkları açıklamalarını okurken, darbe döneminde askıya alınan Anayasa Mahkemesinin üyelerini anımsadım. 12 Eylül’de ortada bir anayasa yoktu. Ama aykırılık iddialarına ilişkin hüküm verecek yüksek mahkeme üyeleri vardı. Meclis kapatılmıştı. İşlevini MGK Genel Sekreteri üstlenmişti.
CHP sözcülerinin; “anayasaya aykırı ancak kesin kararı YSK vereceği için nasıl olsa 3.Kez aday olarak seçimlere katılacak. Mağduriyet yaratmak istemiyoruz” içerikli açıklamaları; yıllar önce dönemin yüksek mahkeme üyelerinin, önde başkanları, cübbelerini savurarak, Beethoven eşliğinde salona girişlerini çağrıştırıyor.
Muhalefet -özellikle-CHP bu tutumunda umarız ısrar etmez. AKP-MHP İttifakı karşısında yer alan seçmenin, nasıl olsa bize oy verecek rahatlığı, beklenmedik siyasal sonuçlar getirebilir. MHP kökenli bir adaya seve seve oy verileceği beklentisi bir kez daha düş kırıklığına yol açabilir.
Kaldı ki, son anda aldığı kararla; 2,5 milyon mühürsüz oy pusulasını geçerli kılarak, rejim değişikliği yolunu açan bir kurulun, kurumsal hafızasının güçlü olabileceği de unutulmamalı.
Önümüzdeki seçimlerin, objektif hukuk kurallarına uygunluğu yeterince tartışılmadan, sağlıklı sonuç vermesini beklemek aşırı iyimserliktir. Demokrasilerde seçimler; yargıda değil sandıkta sonuçlanır.
