Önümüzdeki seçimlerin sonuçları siyah veya beyaz olmayacak. Bu fikre alışmak gerekiyor. Seçimlerin sonucunda yüksek ihtimalle karşımıza gri bir tablo çıkacak. Bu tabloda da kartlar yeniden dağıtılacak dengeler yeniden oluşturulacak.
Son iki, üç haftadır yaşanılanlar seçim yaklaştıkça muhalefetin işinin çok daha zorlaşacağını gösteriyor. Hele ki Canan Kaftancıoğlu’nun hapis cezasının onanması sürecin çok daha sertleşeceğinin işaretlerini veriyor.
Unutmamak lazım ki muhalefet devlet aygıtı ve medyayı kontrol eden ve bunu uzun zamandır yapan çok güçlü bir aktör ile mücadele ediyor. Öyle ki bu aktörün yeni gündem oluşturma, belirleme ve dayatma gücü de çok fazla. Dolayısıyla muhalefet kendi gündemini, mesajını aktarmakta zorlanıyor. Fakat giderek zorlaşmasına rağmen muhalefetin kendi gündemini koruması çok önemli.
Bugün insanların gündelik hayatlarında çok net hissettikleri iki önemli sorun olduğunu düşünüyorum. Birincisi ekonomik kriz – neredeyse hiç görülmemiş bir yoksullaşma sürecine girdik. Alt sınıf, orta alt sınıf ve orta sınıfı etkileyen bu kriz toplumun çoğunluğunun hissettiği ve tahammülünün de kalmadığı bir durum.
Hükümetin bu soruna dair çözüm üretme yetisini ve iradesini neredeyse tamamen yitirdiğini söylemek de yanlış olmayacaktır. Cevap olarak daha çok borçlandırmayı, bu borçlandırmanın da orta ve alt sınıfı değil üst sınıfı koruyacak ve kollayacak nitelikte olması geniş toplum kesimlerinde büyük hayal kırıklıkları yaratıyor. Ne olursa olsun muhalefetin birinci gündemi bu olmalı ve bu ekonomik krizin nedeninin içinde bulunduğumuz yönetim krizi olduğunun çok net ifade edilmesi ve duyurulması gerekiyor. Yine bu krize nasıl cevap verileceği özellikle kısa ve orta vadede alınacak önlemlerin netleştirilmesi lazım.
İkinci sorun ise belki son haftalarda Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’nin de etkisiyle çok gündemimize yerleşti fakat ondan önce de yerinde duran sığınmacı/göçmen krizi. Bu krizin ülkenin demografik yapısını tamamen değiştirebilecek nitelikte olması ve orta ve uzun vadede sosyo-kültürel olarak doğrudan etki yaratabilecek hale gelmesi tartışılmalı.
Muhalefet ani reaktif ve göçmenleri kurbanlaştıracak bir söylemden uzak duran ama bir yandan da bu duruma çözüm üreten bir yaklaşım geliştirmeli. Geçen günlerde hem MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar aslında bu açık kapı politikasının çok daha büyük bir programın parçası olabileceğini işaret etti. Bizim gibi komşuları ciddi problemler yaşayan ve sürekli olan göç veren bir ülkenin sınırları bu şekilde açık tutulamaz.
Şu anda benimsenen politika birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Birincisi bu insanlar ucuz iş gücü olarak lanse ediliyor ve öyle de kullanılıyor – bu vatandaşların temel iş haklarını zedeleyecek, işsizliği, kayıtsızlığı ve dolayısıyla halihazırdaki ekonomik problemleri katmanlaştıracak sonuçlar doğuruyor. İkincisi ve daha önemlisi kültürel olarak toplumun birçok kesimiyle ortak bir yaşam algısı taşımayan bu kitlelerin kontrolsüz ülkeye alınması özellikle kadınlar ve kadınların toplumdaki yeri açısından çok ciddi problemler yaratıyor. Üçüncüsü ve en önemlisi bu sorun ciddi bir güvenlik problemine dönüşme riski taşıyor.
Kaydı, kimliği olmayan insanların devlet kontrolünden tamamen azade yaşaması ve içinde bulundukları koşullar düşünülünce olası riskler kendiliğinden ortaya çıkıyor. Şunu da atlamamak lazım bir yandan ülke yetişmiş insanını batıya kaybederken diğer taraftan hiçbir kontrol olmadan vasıfsız, eğitimsiz insanların ülkeye girişine izin veriliyor ve bu neredeyse bir nüfus değişimi. Beş, on yıl içerisinde etkilerini çok daha belirgin hissedebileceğimiz bir sonuç yaratabilir. Muhalefetin bu mevzudan kaçması mümkün değil, net olmalı ve bu soruna dair kapsamlı önerilerini içeren, programını içeren bir politika belirlemeli. Bu durumu sadece bazı aktörlerin gündem değiştirme çabası olarak resmetmek doğru görünmüyor. Bu problem yokmuş gibi davranmanın faydadan çok zarar getireceğini düşünüyorum.
Bundan sonra nasıl hareket edilmeli?
Ciddi bir toplumsal kızgınlık birikmiş durumda ve bu kızgınlık yokmuş gibi davranınca tepkiler de fazla oluyor. Fakat bu kızgınlığı beslemek yerine çözümlemeye çalışmak önemli.
Yeni seçim yasası muhalefetin oyununu bir şekilde bozmuş görünüyor. Birkaç nedenden dolayı. Birincisi küçük partilerin etkisini azaltarak hem küçük partilerin hem de büyük partilerin ortaklık zeminini bozdu. Karşılılık ilkesi zedelendi. Eski sistemde küçük partiler temsil olanaklarını artırıyorken büyük partiler de meşruiyet zeminlerini genişletiyordu. Şimdi ilkesel olarak birlik devam etse de özellikle parlamento seçimlerine beraber girmenin olanakları azaldı. Fakat ortaklık özellikle cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde etkisini koruyor.
Bu arada ilkesel olarak da koruyor dolayısıyla stratejik ve yeni formüller üzerinden parlamento seçimlerinde de devam etmeli ama cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair hiçbir şey değişmedi ve ortak aday formülü mutlaka korunmalı. Son dönemde İmamoğlu’nun yaşadıkları şunu gösterdi – muhalefet seçmeninin beklentileri var ve bu beklentiler önemli ve cevap verilmeli.
Ciddi bir toplumsal kızgınlık birikmiş durumda ve bu kızgınlık yokmuş gibi davranınca tepkiler de fazla oluyor. Fakat bu kızgınlığı beslemek yerine çözümlemeye çalışmak önemli. Bu çözümlemenin iki yolu var. Birincisi, rafine bir şekilde herkesi kucaklamak. Farklı seçmen gruplarına eşit mesafede durmaya çalışmak ve herkesi yanıtlamaya çalışmak fakat bunu yaparken iktidarın yarattığı birçok mağduriyetten birebir sorumlu olan ve beslenen insanları belki toplam dışında tutarak bu politikayı izlemek. Kılıçdaroğlu’nun helâlleşmesi de seçmen grupları ile barışmayı içeriyor diye düşünüyorum. İkincisi de iyi yönetim-yönetişim sözünü vermek. Hizmet, şeffaflık, dürüstlük ve liyakat sözünü vermek. Bu ikisini bir arada sunabilecek olan aday yüzde 50+1 elde etmekte zorlanmayabilir.
Fakat şunu belirtmekte fayda var. Önümüzdeki seçimlerin sonuçları siyah veya beyaz olmayacak. Bu fikre alışmak gerekiyor. Seçimlerin sonucunda yüksek ihtimalle karşımıza gri bir tablo çıkacak. Bu tabloda da kartlar yeniden dağıtılacak dengeler yeniden oluşturulacak. Eski sistemden bazı isimlerin kendine yer bulabileceği fikrine alışmak lazım. Bu tür rejim değişikliklerine gebe seçimlerde eğer bir önceki sistemin aktörleri sürece dahil olmuşsa daha uzun vadeli barış ve huzur ortamı yaratılabiliyor. Dolayısıyla seçmenin de bu konuda biraz kendini belki alıştırması ve beklentilerini yeniden şekillendirmesi lazım.
Editör: TE Bilisim