Cuma, Mart 29, 2024

Seçim kanunlarındaki değişiklikler ve siyasi/ekonomik başarım (2)

Özal’ın siyaset mühendisliğiyle seçim kanunlarında yaptığı değişiklikler ANAP’ın oy tabanındaki erimeyi önleyemediği gibi, AKP’nin son ittifak yasası da AKP’nin 2018 seçimlerinde oylarını arttırmamış, sadece ittifakla iktidarda tutundurmuştur.

Çok partili hayata geçiş süreci, 1965 sonrası, 12 Eylül, ANAP ve AKP dönemlerindeki seçim tasarımları daha ziyade ya uluslararası sisteme entegre olma arayışı (1946, 1950 seçim kanunları) ya da iktidardan düşmeme, iktidarı çoğunlukçu temelli pekiştirme arayışlarının ürünüdür.

 Geçen haftaki yazımızda Türkiye’de çok partili yaşamın başlangıcından günümüze seçim kanunlarındaki değişikliklerin tarihsel arka planına ilişkin değerlendirme yapmıştık. 3 çeyrek asırlık deneyimin gözler önüne serdiği; değişikliklerin ağırlıklı olarak iktidar partisi ya da partilerinin istekleri ve dayatmalarıyla gerçekleştiğidir. Nedir bu istek ve dayatma? Çoğunlukçu demokraside parlamenter temsilde çoğulculuğa, uzlaşma yoluyla siyasa üretmeye yatkın olmayan, kapsayıcı demokratik normları içselleştirmemiş iktidar elitlerinin seçimli demokrasiyi sivil siyaset de olsa bir kontrol aygıtı olarak görme eğilimleri. Hal böyle olunca, Türkiye’de seçim sandığının seçmen iradesinin sandığa girip çıkma anına kadar demokratik işlev görüp, sandıktan çıkan oyların temsilciliğe dönüştüğü anda demokrasinin topalladığını, bunun seçim kanunlarıyla zaman zaman sandığa giren iradeyi baştan sakatladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

SİYASİ MÜHENDİSLİK KALDIRACI OLARAK SEÇİM SİSTEMLERİ

Horowitz seçim sistemlerini ‘çatışma çözümü için siyasi mühendisliğin en güçlü kaldıracı’ olarak değerlendirirken, bizim seçim tarihimizde bu kaldıraca atfedilen yegâne anlam iktidarların oylarını yükseltme fırsatı sağlayan araç olmasıdır[1]. Seçim kanunlarında yapılan değişikliğin bu anlamda iktidar lehine düzenlemeler içermesi ülkemiz örneğinde çatışma çözümü yerine, çatışmayı arttırma potansiyelinden söz edilebilir. Burada çatışmadan kastedilen; sosyo/ekonomik ve politik sorunların toplumsal uzlaşı yerine, salt iktidar tercihi merkezli çözülmeye çalışılması nedeniyle, her çözüm arayışının yeni çözümsüzlük, potansiyel yeni sorunlar üretme riskidir.

Seçim sistemi bir toplumdaki siyasi kültürün temeli olup, bir seçimin hangi hatlarda yürütüleceğini baştan belirlemesi nedeniyle, özellikle seçim sistemi değişikliği ile uzlaşı ve istikrar aranıyorsa hem kapsayıcılığı hem de ılımlılığı teşvik etmesi gereklidir. Bunu doğru yapmak istikrar arayışının sadece bir parçası iken, yanlış yapmak istikrarı imkânsız hale getirebilir[2]. İstikrarsızlık ise siyasi/ekonomik başarımı yakalayamamayı tetikler.

SEÇİM SİSTEMLERİNDE TASARIM VE DEĞİŞİKLİK KRİTERLERİ

Seçim sistemleri tasarlanırken ya da sistemde değişikliğe gidilirken, temel kriter; neyin başarılmak istendiği, neden kaçınılması gerektiği, yasama ve yürütme organlarının neye benzemesinin istendiğine ilişkin soruların yanıtlanmasıdır. Bu sorular ancak seçim sistemlerine ilişkin şu kriterler ışığında yanıtlanabilir; Temsil Ettirme, Seçimleri Erişebilir ve Anlamlı Hale Getirme, Uzlaşmaya Teşvik Etme, İstikrarlı ve Verimli Hükümet Kurulmasını Kolaylaştırma, Hükümetleri Hesap Verebilir Kılma, Bireysel Temsilcileri Hesap Verebilir Kılma, Siyasi Partileri Demokratik İşlevleri Yerine Getirmeleri İçin Teşvik Etme, Yasama İşlevi ve Denetimini Teşvik Etme, Seçim Süreçlerini Sürdürülebilir Kılma, Uluslararası Standartları Dikkate Alma[3].

Bir seçim sisteminin tasarlandığı veya değiştirildiği süreç, açığa çıkan sistemin tipi üzerinde büyük etkiye sahip olduğu gibi, siyasal sisteme uygunluk durumu, meşruiyet düzeyi ve halk desteğinin derecesi bağlamında da önemli etkilere sahiptir[4].  Bu kriterler ışığında tasarlanmadan yapılacak bir seçim sistemi ya da değişiklikleri demokratik uzlaşı açığına yol açacağı gibi, meşruiyet tartışmalarını da başlatır. Bu tartışmaların başladığı bir sistemde siyasi ve ekonomik başarım ya sağlanamaz ya da sürdürülemez. Türkiye bu deneyimi 3 çeyrek asırlık geçmişi olan seçim sistemi tasarımı ve değişikliklerinde yaşamıştır.

KAPSAYICILIK/DIŞLAYICILIK EKSENİNDE SEÇİM SİSTEMLERİ TASARIMI

1946’dan başlayarak, günümüzdeki baraj değişikliği tartışmaları da dikkate alındığında, seçim sistemi tasarımları ve değişikliklerinin ardında, birkaç istisna bir yana bırakıldığında Türk tipi taşra siyaseti ve siyasetçisinin tahayyülünde seçim sistemleri aracılığıyla demokrasiyi demokratikleştirme, kapsayıcı demokrasiye dönüştürme anlamında bir meselesi pek olmamıştır. Çok partili hayata geçiş süreci, 1965 sonrası, 12 Eylül, ANAP ve AKP dönemlerindeki seçim tasarımları daha ziyade ya uluslararası sisteme entegre olma arayışı (1946, 1950 seçim kanunları) ya da iktidardan düşmeme, iktidarı çoğunlukçu temelli pekiştirme arayışlarının ürünüdür. Kabul edilen seçim kanunları ve değişiklikleri sınırlı istisnalar dışında ya demokratik yolla seçilen kurum ve aktörlerin dışlayıcı tasarruflarıyla ya da sandıktan çıkmakla birlikte demokratik, uzlaşıcı olmayan yöntemlerle tasarlanmıştır. Kanun ve değişikliklerin gerekçelerinde çoğu zaman ‘milli iradenin tecellisi, istikrar’ gibi süslü sözler yer alsa da, getirilen düzenlemelerin çoğu popülist, iktidar yararına, kapsayıcılık yerine, parlamenter uzlaşıyı dışlayıcı tarzda olmuştur. Bu nitelikleriyle de düzenlemelerin çoğu yukarıda değinilen kriterleri karşılamaktan uzaktır.

Tablo 1: Kapsayıcılık/Dışlayıcılık Ekseninde Seçim Sistemi ve Kanun Değişiklikleri

Tablo 1’de de görüldüğü gibi, 1946’dan günümüze kabul edilen seçim sistemleri, kanun değişiklikleri tek istisna hariç (1965 Milli Bakiye) ya çoğunlukçu ya çoğunlukçu benzeri sonuçlar üretmektedir. Bunu, tabloda yer almamakla birlikte, seçim sonuçlarıyla gözlenen orantısızlık endekslerine bakarak da izlemek mümkün. Duverger’e göre bütün seçim sistemleri az ya da çok büyük partilerin lehine sonuçlar üretse de, temsil kabiliyeti yüksek olan sistemlerde orantısızlık daha düşük düzeyde kalmakta, küçük partilerin parlamentoya temsilci sokma imkanları yüksek olmaktadır. Bizde ise 1946-1960 dönemindeki çoğunlukçu sistem kadar olmasa bile, 1961’den günümüze uygulanan nispi temsil özellikle 1983’ten günümüze baraj uygulamaları nedeniyle 1961-1980 döneminden daha etkili biçimde çoğunlukçu benzeri sonuçlar üretmektedir.

KANUN VE DEĞİŞİKLİKLERİN SİYASİ / EKONOMİK BAŞARIMA ETKİLERİ

Seçim sistemleri siyasi ve ekonomik başarımlarda doğrudan etkisi olmayan kurumsal düzenlemeler olmamakla birlikte, yasama organlarının oluşumunu belirlediği için, dolaylı olarak bir ülkede siyasal sistem ve kurumlarının performansında dolaylı belirleyici etkiye sahiptir. Parlamenter elitlerin yasama aktörleri olarak, partilerin ise iktidar/muhalefet olarak parlamentoda nasıl temsil edileceğini belirleyen seçim sistemleri ve bunda yapılan değişiklikler sistemin gidişatına dair temel çıktıların üretilmesinde pay sahibidir. Tabii ki asıl belirleyici olan sistemin tarihsel arka planı, elit davranışları, yasama, yürütme süreçlerinde iktidar-muhalefet ilişkileridir. Türkiye çok partili siyasal yaşamın başlangıcından günümüze kurumsallaşmış bir refah ekonomisiyle, istikrarlı bir politik sisteme sahip değildir. Seçim sistemleri dolaylı olarak özellikle ürettiği temsil açığıyla temsil adaletini sağlayamamaktadır. Temsil adaletiyle boğuşan bir sistemde yasama ve yürütme organlarının tasarrufları toplumsal iyi adına mutabakat üretmekten uzak kalmaktadır. Bu bağlamda son günlerde yüzde 7’ye düşürülmesi öngörülen seçim barajıyla istikrar, temsilde adalet arayan siyasette bu arayışlara olumlu yanıt bulunulacağını öngörmek zordur. Düşürülecek ulusal barajın sosyolojik zemini kayan iktidar ortaklarını sağlam bir zemine oturtacağını söylemek de zordur. Nitekim bu, geçmiş seçim kanunu değişiklikleri ve sandıktan çıkan sonuçlarla sabittir. Yakın dönem Türkiye siyasetinde Özal’ın siyaset mühendisliğiyle seçim kanunlarında yaptığı değişiklikler ANAP’ın oy tabanındaki erimeyi önleyemediği gibi, AKP’nin son ittifak yasası da AKP’nin 2018 seçimlerinde oylarını arttırmamış, sadece ittifakla iktidarda tutundurmuştur. Mesele iktidarda tutunmaksa, durmadan yürümeye devam. Oysa ki Türkiye’nin sorunları ancak emin adımlarla yürüyecek, ayağı yere sağlam basacak politikalarla çözülebilir. Seçim barajını düşürmek suretiyle muhalefeti parçalama stratejisi belki iktidarın bugününü kurtarabilir, fakat Türkiye’nin temel meselesi yarına hep birlikte nasıl çıkılacak sorusuna sağlıklı yanıtlar verebilmektir.

 

[1] Horowitz, D L. “Encouraging Electoral Accommodation in Divided Societies.” In Electoral Systems in Divided Societies: The Fiji Constitution Review (State society and governance in Melanesia), by B V Lal and P Larmour, edited by B V Lal and P Larmour, 2-37. Canberra: Griffin Press, 1997

[2] Jay Crash; Electoral Systems and Stability in Divided Societies, https://www.e-ir.info/2013/05/10/electoral-systems-and-stability-in-divided-societies/)

[3]  Electoral System Design:The New International IDEA Handbook, International Institute for Democracy and Electoral Assitance 2002, Stockholm, 2008, p.9-14.

 

[4] A.g.e., s.15.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI