Cuma, Mart 29, 2024

Seçim ittifakları, marjinal partilerle kazanma stratejisi ve siyasi riskler

İttifaklara yeni bileşenler katarak seçim kazanma stratejileri, ittifakların siyasete bakışını, Türkiye’nin ve dünyanın gidişatını okuma anlamında turnusol kâğıdı işlevini gösteren hedeflerle dolu. 

14 Mayıs olarak ilan edilen seçim tarihi nedeniyle seçim sürecinin daralması, Millet İttifakı’nın ortak aday konusunda anlaşarak ittifakın bozulmaması, ittifakların kazanmak için bileşenlerini genişletme stratejilerine yönelmelerine neden oldu. Bu stratejiyi özellikle Cumhur İttifakı’nda gözlemliyoruz. Kuruluşundan itibaren başkanlık sistemlerine özgü adı konmamış bir siyasi koalisyon olarak işleyen Cumhur İttifakı bileşenlerine HÜDA-PAR ve muhtemelen Yeniden Refah Partisi gibi oy tabanı çok zayıf, katı ideolojik partilerin de muhtemelen katılacak olmaları, hatta ittifaka yeni partilerin de eklenmesinin güçlü ihtimal olduğu dikkate alındığında, olası yeni durum başkanlık sistemlerinde parçalanmış parti sistemlerindeki genel ittifak örüntüleriyle örtüşüyor.

Özellikle Latin Amerika ülkelerinde gözlenen parçalanmış parti sistemlerindeki başkanlık seçiminin kazananın her şeyi aldığı, kaybedenin ise her şeyi kaybettiği “toplamı sıfır olan oyun”un 14 Mayıs seçim sürecindeki siyasi rekabette çoğu boyutuyla kendisini hissettirmesi kuvvetle muhtemel.

PARLAMENTER VE BAŞKANLIK SİSTEMLERİNDE SEÇİM İTTİFAKLARI

Seçim ittifakları konusunda çalışan siyaset bilimciler sıklıkla başkanlık seçimlerinde marjinal partilerin adaylarının seçimi kazanamayacakları gerekçesiyle değil, seçim sonrası yapılacak pazarlıkları etkilemek için seçime bağımsız olarak girdikleri şeklindeki argümanı savunurlar[1]. Fakat Golner’e göre her koşulda ittifak, koalisyon oluşturma sürecinde başkanlık seçimlerinde kesin bölüşüm konularının varlığından sözeder[2].

Bu bölüşüm pozisyon/kadro ya da politika yönelimli olabilir. Pozisyon/kadro yönelimli ittifaklar parlamentoda temsil edilme, taraftarların bürokratik pozisyonlara atanma, politika yönelimli ittifaklar ise partilerin politikalarının hayata geçirilmesi şeklinde olur[3]. Latin Amerika’da (Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Ekvator, Meksika, Peru, Uruguay, Venezula) 1963-2006 yılları arasında demokrasinin işlediği dönemlerdeki başkanlık seçimlerinde 77 başkan adayının 34’ü için (%44) birinci turda seçim öncesi ittifak yapılmış ve ittifaka katılan maksimum parti sayısı 7 olmuştur[4].

Hangi hükümet sistemi olursa olsun, marjinal partiler için başkanlık seçiminin temel motivasyonu kazanma değil, pazarlık iddiasıdır. Parlamenter, başkanlık ve yarı-başkanlık sistemlerinde siyasi partilerin seçim ittifakları kurup, ittifaklara dahil olan partilerle birlikte seçim kazanma stratejilerine yönelmeleri olağan olmakla birlikte, bu sistemlerde ittifakların kurulma nedeni, seçim süreçlerindeki siyasi rekabetin ajandaları, seçimin ardından süreçler farklı biçimde işlemektedir.

Marjinal partilerin ittifaklara dahil olması, aldıkları tavizler nedeniyle ve parti kimliklerindeki sert ideolojik baskınlık nedeniyle seçim rekabetinin aşırı sertleşmesine neden olabilir.

Parlamenter sistemlerde seçim ittifakları daha yumuşak siyasi rekabet ortamında yürürken, ittifak yapan partiler seçim öncesinde, iktidara geldikleri takdirde hangi politikaları izleyeceklerine dair vardıkları mutabakata dayalı olarak yaptıkları protokollerle seçmenlere neden bir arada oldukları, iktidarlarında neyi, niçin yapacaklarını şeffaf biçimde anlatıp, onları ikna etmeye çalışırlar.

MARJİNAL PARTİ TAKVİYELİ SEÇİM İTTİFAKI ÇIKTILARI

Yarı-başkanlık sistemlerinde de seçim öncesinden seçim sonrasına kadar tüm ittifak süreçleri benzer biçimde işler. Buna karşılık, demokratik siyasi kültürün pekişmediği, uzlaşının zayıf, siyasi kutuplaşmanın güçlü olduğu başkanlık sistemlerinde ittifaklar sistemin seçim kazanma/kaybetme maliyetinin doğası gereği diğer sistemlerde olduğu gibi şeffaflık, ılımlı rekabet temelinde işlememektedir.

Karşılaştırmalı siyasetin önde gelen isimlerinden Juan Linz, bu durumu başkanlık sisteminin tehlikelerinden biri olarak görür. Ona göre, başkanlar marjinal partilerin oylarını elde edebilmek için, seçim kazanma şansları olmasa dahi, marjinal, katı ideolojik parti, gruplardan destek almaya, onlara taviz vermeye yönelir. Bu tavizler nedeniyle, parti sisteminde Giovanni Sartori’nin kavramsallaştırmasını kullanarak, parlamenter sistemin parti siyasetinde oy güçlerinin zayıflığı nedeniyle koalisyon ya da şantaj potansiyeline dahi sahip olamayacak partiler kendilerini başkan seçimlerinde oyunun kuralını belirleyen, neredeyse veto gücüne sahip partiler olarak görürler.

Marjinal partilerin ittifaklara dahil olması, aldıkları tavizler nedeniyle ve parti kimliklerindeki sert ideolojik baskınlık nedeniyle seçim rekabetinin aşırı sertleşmesine neden olabilir. Bu durum özellikle etnik, dinsel açıdan bölünmüş ya da ılımlı seçmen kitlesinin azınlıkta, siyasi kutuplaşmanın yoğun olduğu ülkelerde sonucu öngörülemeyecek siyasi riskler, vahim sonuçlar üretebilir[5].

Marjinal partilerin desteğini almak için başkan adaylarının bu kitleye yönelik popülist vaatlerde bulunması, başkanın seçilmesine rağmen partisi yasamada çoğunluğa sahip değilse ya da ittifaklar seçim sonrasında marjinal partilerin yasama organlarında yüksek temsilcilik elde etmeleri gibi bir sonuç üretir, bu sonuç başkanın partisinin yasama organında azınlıkta kalma dolayısıyla yasamadan ihtiyaç duyduğu anlarda destek alamama gibi risk üretirse, marjinal partilerin taleplerini karşılamak için pazarlıklar karşılığında siyasal kayırma mekanizmalarının devreye girmesi kaçınılmaz olmaktadır[6].

Sonuçta yasama organı başkanla marjinal partilerin pazarlık arenasına dönüşebilmektedir. Başkanlık sisteminin başkanı yürütmeyi kaybedenlerle işbirliği yapmaya çok az teşvik etmesi[7], seçim ittifakları yoluyla sert ideolojik marjinal partilerin başkanın seçilmesine yaptığı aritmetik katkı dolayısıyla listelerde adaylarının seçilebilecek yerlere konarak seçilmeleri, seçim sonrasında yasama içinde ittifaklar, partiler arasında ve yürütme ile yasamada azınlıkta kalan partilerin sert çatışmalarına yol açabilir. Bu tür çatışma olasılıkları ya rejimin otoriterleşmesine, otoriterse totaliterliğe öykünmesine kadar uzanan siyasi riskler üretebilir.

Demokratik ya da seçimli-otoriter rejimlerde seçim ittifakları bileşenlerinin söylem ve politika önerme, vaatleriyle, ideolojik kimlikleri, siyasi rekabetin demokratik, kapsayıcı biçimde merkezde ya da zıt kutuplar arasında oluşmasına zemin hazırlar.

Yine, marjinal partiler liderleri ya da bir başka partili/partisiz aktörü aday gösterme tehdidiyle, güçlü, fakat seçilmeleri riskli adaylara ‘şantaj’ yapmak suretiyle, seçim sonrası izlenecek politikalarda söz sahibi olma temelli politika tavizi elde etmeye yönelmektedirler.

Yasama organında oy gücünün üzerinde temsilcilik elde etme, bürokrasiye taraftarlarını yerleştirme, parti yandaşlarını kamu kaynakları aktarımlı işleyen ganimet sisteminden yararlandırma amacı özellikle başkanlık sistemlerinde ittifakın güçlü adayını desteklemenin nedenleri arasındadır[8].

TÜRKİYE’DE POZİSYON/KADRO VE POLİTİKA YÖNELİMLİ SEÇİM İTTİFAKLARI

14 Mayıs seçimlerine yönelik bugüne kadar oluşmuş ittifakları yukarıdaki genel çerçeve ışığında değerlendirdiğimizde, Ata İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifaklarının pozisyon/kadro beklentili ittifaklardan ziyade politika yönelimli ittifaklar olduğu izlenimi ediniyoruz. Ata İttifakı’nın Cumhur İttifakı adayını desteklemek yerine, aday çıkararak Cumhurbaşkanlığı seçimine katılacak olması, seçimin ikinci tura kalması durumunda destekleyecekleri adaya göre güçlü adayla yapılacak pazarlıklarda ittifakın pozisyon/kadro yönelimli ittifaka evrilip evrilmeyeceği hakkında bilgi verecektir.

Emek ve Özgürlük İttifakını oluşturan emek, demokrasi, hukuk devleti paydaları etrafında buluşmaya dayalı birliktelik eğer aday çıkarmazsa politika yönelimli, aday çıkarsa da bu yönelimi belirgin olan, seçim ikinci tura kalırsa, destek, talep koşullarına bağlı olarak pozisyon/kadro ya da politika yönelimli bir ittifak olarak değerlendirilecektir. Şu ana kadar verilen net izlenim, her koşulda politika yönelimli olacağı yönünde.

Demokratik ya da seçimli-otoriter rejimlerde seçim ittifakları bileşenlerinin söylem ve politika önerme, vaatleriyle, ideolojik kimlikleri, siyasi rekabetin demokratik, kapsayıcı biçimde merkezde ya da zıt kutuplar arasında oluşmasına zemin hazırlar.

Bu açıdan bakıldığında, Cumhur İttifakı bileşenlerine dahil olan HÜDA PAR’ın eğitim sisteminin karma niteliğinden laikliğe, üniter devlet yapısına bakışı ile Yeniden Refah Partisi’nin LGBT derneklerinin faaliyetlerine, süresiz nafaka, kadınlara karşı şiddet ve cinsel ayrımcılığın önlenmesine yönelik yasal düzenlemenin kaldırılmasına bakışına kadar uzanan katılma koşullarına, MHP’nin ideolojik kimlik ve elitlerinin söylemlerine, bürokrasideki hakimiyetine bakıldığında, Cumhur İttifakının pozisyon/kadro yönelimli ve politika yönelimli bir ittifak olduğu söylenebilir.

Demokratik temsil ve yönetilebilirlik, ılımlı söylem, umut vaat eden politikalarla seçmeni ikna edecek ittifak adayı ve partileriyle seçimler kazanılacak olsa da asıl olan Türkiye’nin kazanması.

Özellikle yeni katılan/katılacak partilerin katı ideolojik kimlik ve elitleriyle tabanın siyasal değerleri veri alındığında, olası bir Cumhur İttifakı iktidarında ideolojik yelpazede uç sağ kutbun egemen olacağı, merkezdeki siyasi rekabetin, merkez siyasetin etkisinin daha da zayıflayacağı, yasama organında elde edilecek çoğunlukla yasamada rekabetin çatışmacı örüntülerle işleyeceği öngörülebilir. Bunun çıktısı ise siyasi risklerle dolu Türkiye’dir. Taraftarların bürokratik pozisyonlara atanması ve kamu kaynaklarının aktarımının da bugün olduğu gibi ganimet paylaşımı esasına dayanacağına şüphe yok.

Millet ittifakı bileşenlerinin 1 yıldan beri sürdürdükleri müzakere, işbirliği, uzlaşmaya dayalı ittifak sürecinin demokratiklik açısından en önemli göstergesi sürecin şeffaf işlemesidir. Katılımın ise elitlerle sınırlı yürütülmesi nedeniyle yukarıdan aşağıya doğru işleyen sınırlı kapsayıcılık dikkat çekici.

Ortak mutabakat metninden, Anayasa değişiklikleri raporuna, ortak politikalar mutabakat metnine, geçiş süreci yol haritasına kadar, üzerinde uzlaşılan tüm metinlerin kamuoyuna açıklanması ittifakın politika yönelimli olduğunun kanıtı.

Bakanlık paylaşımının aritmetiğinin gizlilik yerine, son açıklanan metinde partilerin oy güçlerine göre olacağının belirtilmesi, parti genel başkanlarıyla, İstanbul, Ankara Büyükşehir belediye başkanlarının da Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görevlendirileceklerinin kamuoyuna açıklanması pozisyon/kadro yönelimli bir ittifakın olmadığını ilan ediyor.

Seçimi kazanmaları durumunda kamu bürokrasisinde partilerin seçim sonuçlarına göre bürokrat atamaları kararlaştırılmasa bile, aslında bu, ittifaklarla genel çerçevesi çizilen koalisyonların doğası gereğidir. Burada önemli olan; atamalarda olmazsa olmaz liyakat ilkesinin temel atama yöntemi olarak kabul edilmesidir. Kamu kaynaklarının kullanılmasında proje, iş odaklı özel sektör katılımında evrensel etik, hukukun veri alınması da ittifak etiği açısından önemlidir. Millet İttifakının bu konuya yaklaşımı, mutabakat metinlerinde yer aldığı şekliyle süreçlerin ilkeli, şeffaf, adaletli, yetkinlik temelli yürütüleceğinin altının çizilmesidir.

İttifaklara yeni bileşenler katarak seçim kazanma stratejileri, ittifakların siyasete bakışını, Türkiye’nin ve dünyanın gidişatını okuma anlamında turnusol kâğıdı işlevini gösteren hedeflerle dolu. Demokratik temsil ve yönetilebilirlik, ılımlı söylem, umut vaat eden politikalarla seçmeni ikna edecek ittifak adayı ve partileriyle seçimler kazanılacak olsa da asıl olan Türkiye’nin kazanması. Ülke için siyasi risklerle dolu kazanma stratejisi yarının öngörülebilirliğini azaltırken, belirsizliği pekiştirebilir. Asıl büyük risk de bu.

[1] Marisa Kellam; “Why-Pre-Electoral Coalitions in Presidential Systems”, British Journal of Political Science, 47, Cambridge University Press, 2015, s.393.

[2] Sona Nadenichek Golder; The Logic of Pre-Electoral Coalition Formation, Ohio State University, 2016, s. 39,42’den aktaran, a.g.m., s.394.

[3] Bkz. Kellam, a.g.e, s.396-400.

[4] A.g.m., s.403.

[5] Jaun Linz; “Başkanlık Sisteminin Tehlikesi”, (çev.Ergun Özbudun), (der.) Larry Diamond, Marc F.Plattner, Demokrasinin Küresel Yükselişi, Yetkin Yayınları, Ankara, 1995, s.145’ten aktaran, Gülgün Erdoğan Tosun, Tanju Tosun; Türkiye’nin Siyasal İstikrar Arayışı, Başkanlık ve Yarı Başkanlık Sistemleri, İstanbul, 1999, s.79.

[6] A.g.e., s.81, Giovanni Sartori; Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği, (çev.Ergun Özbudun), Yetkin Yayınları, Ankara, 1997, s.193.

[7] Arend Lijphart; Parliamentary versus Presidential Government, Oxford University Press, Oxford, 1992’den aktaran Tosun-Tosun, a.g.e., s.82.

[8] Bkz. Josep M. Colomer, Gabriel L. Negretto; 2005, “Can Presidentialism Work Like Parliamentarism?”, Government and Opposition 40 (1), 2015, 60–89.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI