Cuma, Mart 29, 2024

Seçilecek adaydan fazlasına ihtiyaç var

Yapısal reformlar ve bir atmosfer değişim şart. Bunun için de elbette iyi hazırlanmış bir plan-program ama yanında da kitlelere umut olacak, onlar ile iyi iletişime geçecek onları anlayabilecek bir seçilecek adaya ihtiyaç var.

Geçtiğimiz günlerde Ali Bayramoğlu Karar Gazetesi’nde Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT baskını ve de Canan Kaftancıoğlu’nun yargı eliyle kasıtlı şekilde yasal siyasetten tasfiye edildiği günlerde yazdığı yazı ‘İmamoğlu Aday Olmalı mı?’ başlığını taşıyor ve şahıslardan ötede bir siyaset anlayışı ile Erdoğan siyasetine sandıkta son vermek gerektiğini söylüyor. Bu noktada da İmamoğlu’nun belki de siyaseten bir ‘balon’ olduğunu ve bu nedenle seçilse bile başaralı olamama ihtimali olduğunu dile getiriyor. Dahası adaylık olayının kişiler üzerinden gitmeyip, büyük siyaset üzerinden gitmesini savunuyordu ama bir şekilde doğrudan İmamoğlu’nu konu aldığı için aslında kendi içinde bir paradoksa sahipti.

Dahası, kanımca Erdoğan siyaseti gibi kişiye çok bağlı bir yapıda da karşısına çıkacak adayın söyleminin, kimliğinin ve de siyaset yapma kabiliyetinin de önemi tartışılmaz oranda fazla. Ama bence bunun ötesinde Erdoğan karşısında oluşturulacak bloğun hem siyaset hem de aday üzerinden gitmesi lazım. Bunu diyerek Bayramoğlu’nun ayırdığı iki noktanın birleşmesi gerektiğini düşünüyorum, çünkü aday olacak kişi de eğer seçilirse hemen akabinde yapacakları da Türkiye için hayati önem taşımakta. Bu nedenle olmaz ise olmaz kriter olan ‘seçilecek aday’dan daha fazlasına ihtiyacımız var.

SEÇİLECEK ADAY PARALEL DEVLET İLE MÜCADELE ETMELİ

Her ne kadar Türkiye’de paralel devlet kavramı değişik zamanlarda farklı grupları tanımlamak için kullanıldıysa da paralel devlet kavramını ciddi şekilde siyasal alanlarda tartışmaya açan Amerikalı siyaset bilimci Robert Paxton’dır. Kavramın dünya çapında bir değer ve ün kazanması ise Paxton’ın 2004 yılında güncellenerek basılan “The Anatomy of Fascim” (Faşizmin Anatomisi) adlı çalışması ile mümkün olmuştur.

Bu çalışma içerisinde Paxton, İtalya ve Almanya’daki faşist yönetimlerin siyasal ve psikolojik metodolojilerini anlatmış ve faşist bir yönetimin kurumsallaşmasını beş evrede gerçekleştiğini örnekleri ile açıklamıştır. Bu beş evreye ve de örneklere hiç girmeden şunu söyleyeyim: Paxton’a göre paralel devlet, bir şekilde devleti kontrol eden baskıcı yapı tarafından kimi farklı, meşru olmayan işleri yaptırmak için kurulur, kurulması teşvik edilir ya da doğrudan desteklenir.

Bu noktada, misal, SADAT’ın kuruluşuna, eski SADAT başkanının devlet içerisinde geldiği konuma ve şu andaki SADAT başkanının devletin güvenlik bürokrasisi, İslam ülkeleri birlikteliği ve de Türkiye’nin burada devlet kimliğini değiştirerek rol oynaması gerektiğine kadar birçok konuda söz söylemsi ve faaliyetlerde bulunması SADAT’ı Paxon’un tanımı içerisine sokuyor.

Korkarım Kılıçdaroğlu’nun çok akıllıca bir hamle ile yeniden gündeme taşıdığı ya da bir çoklarımızın bildiği ama konudan daha uzak olanlarında yeni yeni öğrendiği bu yapı AKP’nin oluşturduğu paralel yapının ya da devletin sadece bir kısmı. Yargı içerisinde, bürokraside, emniyette ya da özel sektörde devlet ve de onu yöneten yapıya bağlı alternatif gruplar mevcut.

Bizim her alanda olabilecek en iyi şekilde doluluğa sahip bir ‘seçilecek’ ama ‘kesinlikle seçilecek aday’a ihtiyacımız var.

Bu noktada seçilecek aday eğer seçilir ise bu yapılar bir anda kaybolmayacak. Aksine seçilen kişi bir şekilde hem iktidar hem de muktedir olmak için AKP ve onun değişik zamanda bir şekilde koalisyona girdiği Gülen Hareketi, Milliyetçiler, İslamcılar ve de Avrasyacıların oluşturduğu alternatif ve de paralel yapılar ile de mücadele edecek. Kısacası işi hiç kolay olamayacak ve bu nedenle de kişi, kişinin cevvalliği ve de iş bitiriciliği kararlı bir siyaset şile birleşmeli. Kendini bu yapılara oyuncak edecek birisi seçilse bile tam anlamıyla iktidar olamayacaktır.

SEÇİLECEK ADAY TÜRKİYE’NİN KİMLİĞİ VE İMAJINI RESTORE ETMELİ

Finlandiya Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Finlandiya’nın NATO üyeliği ile ilgili kendisine söylediği sözler ile mevcut veto söyleminin çok çeliştiğini ve de bunu anlamlandıramadığını dile getirdi. Günlerdir İsveç ve Finlandiya başta olmak üzere bütün batı medyası Türkiye’nin nasıl ve neden NATO üzerinden hem iç hem de dış siyaseti için ABD ile pazarlık yaptığını konuşuyor. Siyasette pazarlık çok olağandır ve de doğası açısından baktığımızda da bu gereklidir ama bunu en üst düzeyde bir şekilde elimi yüksekten açayım ve ne verirlerse kârdır şeklinde yaparsanız bu sorunlu olur.

Dahası bunu yaparken bir yandan da devlet kimliğinin temel taşlarını dünyanın her yerinden değiştirerek din-silahlanma ve de sübjektif bir tarih anlayışı ile politika üretirseniz tanımlanamayan ya da tanımlansanız bile olumlu tanımlanmayan bir ülke olursunuz. İşte şu anda Türkiye bu sarmalın içerisinde ve herkesin yaka silktiği ya da ciddiye alınmayan bir konumda. Bu cidden çok acı bir şey.

İşte bu noktada seçilecek aday sadece seçilip iç politikada ülkeyi rahatlatmayacak, aynı zamanda yukarıdaki paralel-alternatif yapıların bir şekilde küresel ölçekte Türkiye’nin kimliği yeniden inşa etmeye de çalışacak. Kısacası her anlamda bir mücadeleci, dünya siyasetini okuyabilen bir yeniden yaratıcıya ihtiyacı var Türkiye’nin. Diğer bir deyişle yukarıda da belirttiğim gibi kişilik özellikleri ve de küresel siyaset kabiliyeti seçilecek aday için çok önemli.

SEÇİLECEK ADAY HER ANLAMDA ÇOK BÜYÜK BİR KİTLEYE UMUT OLMALI

2020 verilerine göre Türkiye’den yurtdışına göç eden nüfus içinde yüzde 15.2 ile en büyük dilimi ‘25-29 yaş grubu’ oluşturdu. Bu yaş grubunu yüzde 13 ile 30-34 ve yüzde 12.6 ile de 20-24 yaş grubu takip etti. Yurt dışına artan beyin göçü ile ilgili veriler doktor ve mühendislerin kısacası nitelikli işgücünün ilk sıralarda yer aldığını gösteriyor. Kısacası Türkiye’den gidebilen gidiyor; gidemeyen gitmek için her yolun ya da her fırsatı deniyor. Yurt dışında yaşayan ve de çalışan birisi olarak eskiye oranla astronomik sayıda yurt dışında okuma ya da çalışma ile ilgili e-mail aldığını söyleyebilirim.

Bununla beraber içeride kalanlar çok umutsuz. Metropoll araştırma şirketinin Nisan ayı anketinin sonuçlarına göre muhalefet seçmeninin %90’ı, AKP seçmeninin %27’si, MHP seçmeninin %43’ü ve kararsız seçmenin %80’i Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve de politik geleceğinden umutsuz. Bu rakamlar çok ciddi bir şekilde toplumsal depresyona işaret ediyor.

Seçilecek aday sadece seçilip iç politikada ülkeyi rahatlatmayacak, aynı zamanda yukarıdaki paralel-alternatif yapıların bir şekilde küresel ölçekte Türkiye’nin kimliği yeniden inşa etmeye de çalışacak.

Benzer bir şekilde, doğruluğu tartışmalı olsa da TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre Türkiye’de 18 yaş üstü bireylerde 2016’dan beri mutluluk düzeyinde kaydedilen gerileme 2021’de de devam etti. Mutluların oranı yüzde 48,2’ye düştü. Bu mutlular yüzdesinin de ne oranda mutlu olduğu ayrı bir tartışma konusu.

Ekonomik baskı, güvenlik kaygısı, kutuplaşma ve benzeri nedenlerin yol açtığı bu toplumsal depresyondan çıkmak için elbette yapısal reformlar ve bir atmosfer değişim şart. Bunun için de elbette iyi hazırlanmış bir plan-program ama yanında da kitlelere umut olacak, onlar ile iyi iletişime geçecek onları anlayabilecek bir seçilecek adaya ihtiyaç var.

Sonuç olarak Ali Bayramoğlu adayın ötesinde siyaset önemli demişti ama bence hem aday hem adayın özellikleri hem kadrosu hem de siyaseti çok önemli. Kısacası bizim her alanda olabilecek en iyi şekilde doluluğa sahip bir ‘seçilecek’ ama ‘kesinlikle seçilecek aday’a ihtiyacımız var.  

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI