Salı, Nisan 23, 2024

Savaş-Kıyamet kıskacına karşı “Yaşam-odaklı demokratik siyaset”

Hükümetler ve liderler, kendi iktidarlarını sürdürmek için, savaş, güvenlik, enerji ve ekonomi üzerine konuşmayı yeğliyorlar; gözlerini iklim krizine ve küresel ısınmaya, diğer bir değişle yaklaşan kıyamete kapatmış durumdalar.

Bu yılın başında Rusya devlet başkanı Putin Ukrayna Savaşı’ını başlatmadan hemen önce; Birleşmiş Milletler, çok değerli uzmanların uzun çalışmalar sonucunda hazırladıkları “İklim ve Küresel Isınma Raporu”nu, “acil kod” ve “kıyamet” çağrısı yaparak 22 Şubat’ta kamuoyunla paylaşmıştı.

BM, bu çağrısını, iklim krizinin ve küresel ısınma sorunun geldiği noktanın ciddiyetini de vurgulamak için normalin çok dışına çıkarak, kıyamete gidiyoruz, acil bu konuda birlikte çalışmamız gerekiyor haykırışıyla yapmıştı.

BM’nin bu çağrısını dinlemeyen, hatta bu çağrıdan kendi çıkarına faydalanacağını düşünen Putin, iki gün sonra, 24 Şubat’ta, Ukrayna’yı işgal etti ve dünya siyasetinin odak noktasına ana gündem maddesi olarak savaşı yerleştirdi.

Kovid 19 salgınının ve iklim krizinin yarattığı “ontolojik (yaşamsal) güvensizlik” sorunlarını ve bu sorunların küresel ve ulusal ekonomiler ve insan-toplum psikolojileri üzerine yarattığı riskleri, korkuları ve endişeleri hesaba katan Putin, dünya siyasetini savaşa indirgerken, siyaset ve toplum yönetimi alanlarında da güvenlik-enerji-ekonomiyi, demokrasi ve iklimin önüne ana eksen olarak yerleştirdi.

Bu süreç hâlâ devam ediyor.

Savaş hâlâ ana gündem maddesi ve yanına enerji ve ekonomiyi alarak, demokrasi ve iklimi ikinci plana atıyor.

Savaş ve çatışmayı, artık sadece Ukrayna Savaşı temelinde konuşmuyoruz.

Suriye, Irak, Yunanistan, Orta Doğu, Afrika, Doğu Akdeniz’de de savaş-çatışma-terör-askeri operasyon olasılıkları ve uygulamaları var ve böylece, güvenlik-enerji-ekonomi siyasetin ve toplum yönetiminin ana gündem maddesi olarak tutuluyor.

Dahası, BM’in acil kodla ve kıyamete gidiyoruz ikazıyla iklim krizi ve küresel ısınma için yaptığı çağrıdan sadece dokuz ay sonra, Mısır’da, bu ay toplanan COP27İklim Zirvesi” de, büyük hayal kırıklığı içinde ve iklim krizinin savaş, enerji ve ekonomi tarafından rehin alınmış sonuçlarıyla bitti.

İklim krizi ve küresel ısınma sorunları bir kere daha ikinci plana atılmış oldu.

YAŞAM-ODAKLI DEMOKRATİK SİYASET

Ama, altını çizerek vurgulayalım, bilim, bilgi ve veri-temelli çalışmalar bize hem küreselleşen dünyanın hem de diğer ülkeler gibi Türkiye’nin, kıyamet olasılığının arttığı bir noktaya hızla gittiğini söylüyor.

Hem gıda, su, sağlık gibi temel ihtiyaçları, hem işsizlik, enflasyon, fahiş hayat pahalığı sorunlarını, hem de korku, endişe ve güvencesizliği içine alan ve ontolojik güvensizliği çok ciddi boyutlara ulaştıran bir iklim krizi ve küresel ısınmayla karşı karşıyayız.

Küreselleşen dünya ve Türkiye, “savaş-kıyamet kıskacı”nda, radikal belirsizliğe ve ontolojik güvensizliğe savrulmuş durumda.

Hükümetler ve liderler, kendi iktidarlarını sürdürmek için, savaş, güvenlik, enerji ve ekonomi üzerine konuşmayı yeğliyorlar; gözlerini iklim krizine ve küresel ısınmaya, diğer bir değişle yaklaşan kıyamete kapatmış durumdalar.

Toplum yönetimlerini, savaşa, çatışmaya, iç ve dış düşmanlara indirgiyorlar, siyaseti güvenlikleştiriyorlar, enerji ve ekonomi den konuşuyorlar; ülkelerinde yaklaşan seçimleri de bu eksende kazanabileceklerini düşünüyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı, iktidar olarak tercihini yapmış gözüküyor: Savaş, güvenlik, enerji alanına yoğunlaşmış, seçimlere bu alanlara dönük söylemlerle gitme kararını almış ve uygulamaya sokmak sürecini başlatmış durumda.

Savaş, demokrasi ve iklimi maskeliyor.

Ama, bir deve kuşu gibi kafayı kuma sokmak, yaklaşan kıyameti engellemiyor, ortadan kaldırmıyor.

Antroposen (insan çağı), demokrasi ve doğayı, savaş, enerji ve ekonomiye kurban vermek üzerine kurulmuştu.

İnsanlar, canlılar, doğa ve gezegen, dolayısıyla, “yaşam”, güç-çıkar-büyüme hırsı ve tercihine kurban edilmişti.

Bu tercih, dün gibi bugün de devam ediyor.

Ama bir farkla: Bugün erteleme lüksümüzün olmadığı bir hızla kıyamete yaklaşıyoruz.

İklim krizi, küresel ısınma, biyoçeşitliliğin yok olması hızla sona doğru yaklaşıyor.

Dünden ders almayan insan çağı, bugünden de ders almayarak, savaşı, gücü ve çıkarı yaşama tercih ediyor ve kıyamete gidişi hızlandırıyor.

Peki buna karşı ne yapmalıyız? Savaş-Kıyamet kıskacını nasıl kırmalıyız?

Küresel dünya gibi, Türkiye’de de bu soru muhalefetin, sivil toplumun ve hepimizin ana sorusu olmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı, iktidar olarak tercihini yapmış gözüküyor: Savaş, güvenlik, enerji alanına yoğunlaşmış, seçimlere bu alanlara dönük stratejiler, söylemler ve sloganlarla gitme kararını almış ve uygulamaya sokma sürecini başlatmış durumda.

Muhalefetse hem Millet İttifakı ve diğer muhalefet partileriyle, iktidardan farkını ve seçim stratejisini, kentleriyle, sivil toplumuyla ve vatandaş inisiyatifleriyle birlikte Türkiye’yi, savaş-kıyamet kıskacından kurtarma üzerine kurmalı: “Yaşamı koruyan” ve “demokrasi-ekonomi-iklim-güvenlik odaklı bir toplum yönetimi”ni benimseyen bir anlayışla, ontolojik güvensizlikleri ortadan kaldırmak, güvencesizlerin güvencesi olmak ve kutuplaşmış ve endişeli toplum yerine farklılıklar içinde birlikte ve güven içinde yaşama sözünü topluma vermeli.

Bu siyaset ve toplum yönetimi anlayışına, “yaşam odaklı demokratik siyaset” diyebiliriz.

Bu anlayışın dört boyutu olduğunu söyleyebiliriz, ki bu boyutlar birbirleriyle bağlantılıdırlar: “Demokrasi”, “yaşamdaşlık”, “döngüsellik ve sürdürülebilir kalkınma” ve “bağlantısallık”.

Biraz somutlaştırırsam: Bugünün savaş-kıyamet kıskacında olan küreselleşen dünyasında ve Türkiye’sinde yaşam-odaklı demokratik siyaset:

Birincisi, “demokrasi-ekonomi-iklim-güvenlik ekseni”nde toplum yönetimine yaklaşmalı,

İkincisi, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e geçmeli ve  bu sistem içinde haklar-özgürlükler, demokratik hukuk devleti ve farklılıklar içinde birlikte yaşama ilkelerini birleştiren “demokratik yönetimi” içselleştirmeli ve uygulamaya sokmalı,

Üçüncüsü, bunu yaparken sadece insan ve insan hakları odaklı değil fakat tüm canlıları, doğayı, gezegeni dolayısıyla “yaşam”ı ve yaşamın haklarını, “yaşamdaşlık”ı benimsemeli ve

Dördüncüsü, yaşamdaşlık temelinde demokratik yönetimi uygulamaya sokarken, ekonomik büyüme ve aşırı kalkınma hırsına karşı, “sürdürülebilir kalkınma” ve bu alandaki ekonomiden temel ihtiyaçlara, iklimden güvenliğe kadar uzanan alanların “döngüselliliğini” ve “bağlantısallığını” yaşama geçirme çabasında olmalıdır.

Bu ilkeler ve hedefler temelinde hareket eden yaşam-odaklı demokratik siyaseti benimseyen muhalefet, savaş-kıyamet kıskacını kırarak ve savaş-güvenlik-enerji-ekonomiye indirgenmiş siyaset anlayışından kendisini farklılaştırarak, “başka ve farklı bir Türkiye ve Dünya”yı mümkün kılabilir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI