Cuma, Nisan 19, 2024

Saruhan Oluç: Kayyımlar ‘Atanmışlar Rejimi’ oluşturmanın adımıdır

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Kayyımlar ‘Atanmışlar Rejimi’ oluşturmanın adımıdır” diyen Oluç bunun sadece HDP’lilerin sorunu olmadığını söyledi.

Oluç’un açıklamaları şu şekilde:

Basın toplantımıza mecburen yine kayyımlarla başlayacağız. En son 16 Kasım günü 4 belediyemize daha kayyım atandı. Böylece 19 Ağustos – 16 Kasım 2019 arasında 3’ü büyükşehir, biri il, 19’u ilçe, biri de belde olmak üzere toplam 24 belediye eşbaşkanımız İçişleri Bakanlığı talimatıyla görevden uzaklaştırıldı. Bu belediyelere o il ve ilçelerin mülki amirleri, yani vali ve kaymakamları atandı. 36 belediye eşbaşkanımız gözaltına alındı bugüne kadar ve 14’ü tutuklandı.

Kayyımlar ‘Atanmışlar Rejimi’ oluşturmanın adımıdır

Bu kayyım atama politikası planlı ve adım adım gerçekleştirilen bir süreçtir. Bu meselenin planlı olduğunu biz daha evvel çok kere vurgulamıştık. Bir kez daha vurgulamak istiyorum. Aslında bir ‘Atanmışlar Rejimi’ oluşturmanın adımlarıdır kayyım atamaları ve bu nedenle de kesinlikle sadece HDP’lilerin, HDP seçmenlerinin, sadece bizlerin sorunu değildir. Bunu bir kez daha vurguluyorum.

Milyonlarca insanın iradesi gasp edilmektedir

31 Mart seçimlerinde yüzde 65 – 75 aralığında oy aldığımız belediyelerdir halkın iradesinin çiğnendiği belediyeler. Bunu hep söylüyoruz, bu atamalar halkın siyasi iradesinin yok sayılmasıdır, çiğnenmesidir. Halkın iradesinin, seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesidir. Anayasa’nın, yasaların, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası demokratik sözleşmelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın ihlal edilmesidir, tanınmamasıdır, yok sayılmasıdır, çiğnenmesidir. Bu konudaki mücadelemizi elbette ki sürdüreceğiz. Milyonlarca insanın iradesi gasp edilmektedir.

Mardin kayyımı şu faturaların hesabını hala vermedi

Neden planlı bir konudur bu? Bakın, Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne İçişleri Bakanlığı müfettişleri gittiler ve bir rapor hazırladılar. Eylül ayında hazırlandı ve 400 sayfalık bir rapor ortaya çıktı. Tabii ki İçişleri Bakanlığı müfettişleri kendi atadıkları kayyımlara uzun uzun övgüler yazmış. Kayyımların ne kadar müthiş çalıştığını anlatmışlar.

Mardin’den bahsediyoruz. İki fatura örneği var. Şu gösterdiğim alınmış olan ya da alındığı iddia edilen hediyelerin, kesilmiş olan şu faturaların hala hesabının verilmemiş olduğu Mardin kayyımından bahsediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’a, Fikri Işık’a, İsmet Yılmaz’a, Süleyman Soylu’ya, Mehmet Özhaseki’ye, Abdurrahim Boynukalın’a alındığı söylenen hediyelerden ve Mardin kayyımından bahsediyoruz. Çok iyi çalışmalar yapmış. Fırat Silver’dan alınmış faturalardan söz ediyoruz. Bunu konuşmaya devam edeceğiz.

İçişleri Bakanlığı raporunda belediye başkanlarını Cumhurbaşkanı’nın ataması önerildi

Fakat daha vahim bir şey var bu raporda. Bu raporda deniyor ki, bir ‘Kayyımlıkta Mardin Modeli yaratmak gerekir.’ Mardin modeli ise şöyle tarif ediliyor: “Merkezi hükümetin temsilcisi olan valinin yerel yönetimin de başı olacağı bir sistemin oluşması için çalışmalar yapılmalıdır.” Yani diyor ki rapor, belediye meclisi seçimle kurulsun, ama belediye başkanı Cumhurbaşkanı tarafından atansın. “Bu özelikle milli güvenliğimizin tehlikeye girdiği şehirlerde daha yönetilebilir şehirler açısından önemlidir” diyor. Bir ‘Atanmışlar Rejimi’nin oluşturulması için İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı rapor bu.

İktidar Kürt halkına “ancak benim istediklerimi seçersen yönetebilirsin” diyor

Demek ki, kayyım atamaları tesadüfi değil, demek ki kayyım atamalarının soruşturmalarla alakası yok. Kayyım atamaları planlanmış olan bir sürecin adım adım gerçekleştirilmesidir. Seçme seçilme hakkının yok sayılmasıdır. Bu iktidar ve İçişleri Bakanlığı Kürt halkına diyor ki, “Sen ancak ve ancak benim istediklerimi seçersen yönetebilirsin. Yoksa benim istediklerimi seçmezsen kayyım atarız, senin iradeni çiğneriz, seçme seçilme hakkını yok sayarız”. Yani bu iktidar Kürt halkına bir düşman hukukunu dayatıyor.

Ya ‘Atanmışlar Rejimi’nden yana olacaksınız ya da seçme seçilme hakkının Kürt halkı için de uygulanmasını sağlayacaksınız

Planlı bir iş yapılıyor. Bu planlı iş, yani ‘Atanmışlar Rejimi’ oluşturma meselesi sadece HDP’nin meselesi değildir. Tüm toplumsal ve siyasal muhalefetin meselesidir. Ve Türkiye’de demokrasi, adalet, hak, özgürlük mücadelesi layıkıyla sürdürülecekse, bu konu demokrat ve vicdan sahibi bütün yurttaşların, STK’lerin, siyasi partilerin meselesidir. Ya ‘Atanmışlar Rejimi’nden yana olacaksınız ya da seçme seçilme hakkının Kürt halkı için de uygulanmasını sağlayacaksınız.

Sayıştay kayyımlarla ilgili suç duyurusunda bulundu, savcılar sumen altı etti

Hatırlatma yapmak istiyorum: İçişleri Bakanlığı müfettişleri çok övgüyle bahsetmişler ya kayyımlardan; Sayıştay Başkanı bütçe görüşmelerinde dedi ki: “2017 yılında 31 müzekkere hazırladık ve tamamına yakını kayyım atanan belediyelere ilişkin suç duyurularıdır. 2018’de 11 adet, 2019’da 16 adet suç duyurusu müzekkeresi hazırlandı.’’

Sayıştay tarafından suç duyuruları yapılmış, bu suç duyurularını savcılar sumen altı etmiş. Neden? Çünkü İçişleri Bakanlığı’nın atadığı kayyımlar hakkında bu suç duyuruları. Bu nedenle de sumen altı edilmiş vaziyette. Yani sadece seçme seçilme hakkını çiğnemekle kalmıyorlar, aynı zamanda yolsuzluk, hırsızlık, usulsüzlük yapanların yargılanmalarını da engelleyerek daha büyük bir suç işliyorlar.

Bu kayyım atamaları devam ettiği müddetçe, biz Meclis’te de, Meclis dışında da muhalefeti en güçlü biçimde yapmaya devam edeceğiz. Bu konuda çok kararlıyız ve bunun Türkiye’nin temel meselesi olduğunu belirtiyoruz.

Termik santrallere ilgili 50’nci madde insan sağlığını ve doğayı tehdit ediyor

Bütçe görüşmeleri devam ediyor bir taraftan, öbür taraftan Meclis Genel Kurulu’na bir kanun torba teklifi geldi. Dijital hizmetlerin vergilendirilmesi ile ilgili. Bunun maddeleri görüşülüyor. Bu torba kanun teklifindeki iki maddeye ilişkin tutum açıklamak istiyorum.

Bir tanesi termik santrallere ilişkin 50’nci madde. Bu konuda son günlerde çevreye, doğaya duyarlı yurttaşlarımız, STK’ler, dernekler çok ciddi bir kampanya sürdürmeye devam ediyorlar. Çok haklı bir şekilde bunu yapıyorlar. Çünkü bu 50’nci maddede gerçekten insan sağlığını doğrudan doğruya tehdit eden, insanların hastalanmasına ve ölmesine neden olan bir konu yer alıyor. Sadece insan sağlığı ile ilgili değil, aynı zamanda doğanın tahribi ile de ilgili; doğaya yönelik ciddi bir tahribat konusu olan bir madde yer alıyor. Bu termik santrallerle ilgili olan madde.

Şirketler kar için halk sağlığını tehlikeye atıyor, iktidar bunun 3 yıl daha sürmesini istiyor

Daha önce Meclis gündemine getirilmişti, ancak tepkiler nedeniyle geri çekilmiş olan bir konuydu. Termik santrallerin çevre yükümlülüğünden muafiyeti 3 yıl daha uzatılmak isteniyor.

Bu madde, başlangıçta kanun teklifi içinde yoktu, komisyon aşamasında torba kanuna eklendi. 2013 yılında, yani 6 yıl önce, özelleştirilen termik santrallerin çevre mevzuatına uyumu için 31 Aralık 2019’a kadar süre tanınmıştı. Bu durumdaki santraller ceza ve yaptırımdan muaf tutulmuştu ve bu süre içinde de filtre ve arıtma sistemi kurmaları için bir yasa çıkarılmıştı. Yani zehirli gazlar havaya daha fazla salınmasın diye.

Bu 6 yıl bile çok uzun bir süre idi aslında, ama o zaman bu çıkarılmıştı. 14 Şubat 2019 tarihinde bu konuda ek süre tanınması için bir teklif geldi ve Meclis’te, Genel Kurul’da bütün partilerin ortak kararıyla bu teklif geri çekildi. Şimdi tekrar geldi.

3 yıl daha, yani 30 Haziran 2022 tarihine kadar bu süre uzatılmak isteniyor. Çünkü şirketler üzerlerine düşeni yapmadılar. Filtre konusunda adım atmadılar, zehirli gazları havaya doğrudan salmaya devam ettiler. Kar için, kazanç sağlamak için halkın sağlığını tehlikeye attılar ve iktidar 3 yıl daha bunun böyle devam etmesini sağlamak için uğraşıyor.

Halk ölsün, ama şirketler para kazansın anlayışına yol vermeyeceğiz

Bu konuda muhalefetimiz çok nettir. Bütün çevreci örgütlerin, STK’lerin, ekoloji ile ilgilenen bütün kuruluşların ve siyasi partilerin talebidir. Bunu kesinlikle kabul etmeyeceğiz ve bu konudaki çok net tutumumuzu bir kez daha ifade edeceğiz.

Halk ölsün, halk hastalansın, ama şirketler para kazansın anlayışına kesinlikle yol vermeyeceğiz. Kesinlikle yol verilmemesi gerekir. Şantaj yapıyor iktidar, “ne yani şimdi kapatalım mı binlerce kişinin çalıştığı termik santralleri” diyor. Termik santrallerin kapatılması tartışılmıyor mevcut durumda. Termik santraller 6 yıldır neden üzerlerine düşeni yapmadılar, bu tartışılıyor. Şimdi üzerlerine düşeni bir an önce yapmaları gerektiği tartışılıyor. Termik santrallerin kapatılması tartışılmıyor. Kapatma sözü ile tartışmak tam bir şantaj politikasıdır.

Cumhurbaşkanı hükümet sistemiyle bütçe hakkı gasp edildi

Önümüzdeki torba kanun teklifinin 47’nci maddesine de değinmek istiyorum. Plan Bütçe Komisyonu’nda bütçe tartışmaları devam ediyor. ‘Bütçe hakkı’ biliyorsunuz evrenseldir ve bütün dünya parlamentolarında halkın en önemli haklarından bir tanesidir. Halk ödediği vergilerin nereye ve nasıl harcandığını bilme hakkına ve temsilcileri aracılığıyla bunu eleştirme, denetleme, tartışma ve değiştirme hakkına sahiptir. Geçen yıl da bu yıl da, özellikle Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi adı altındaki ucubenin uygulanması ile birlikte bütçe hakkı da büyük oranda gasp edildi.

Cumhurbaşkanına ek borçlanma yetkisi verilmesi kabul edilebilir bir şey değil

Meclis, bütçe meselesini yeterince ve gerektiği gibi tartışmamaktadır, gereken değişiklikleri yapamamaktadır. Şimdi 47’nci madde geldi kanun teklifinde. Bu 47’nci madde Cumhurbaşkanı’na ek borçlanma yetkisi talep ediyor, 2019 yılı için. Cumhurbaşkanı’na 01.1.2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 70 milyar TL ek borçlanma yetkisi verilmelidir diyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bir bütçe yapılmış, o bütçe konusunda her türlü tuhaf harcama yapılmış. Bütçe açığı giderek büyümüş. Kefen parası denen yedek akçe Merkez Bankası’ndan alınmış. Feci bir durumla, bütçe açığı ile karşı karşıyayız.

Cumhurbaşkanı’na ek borçlanma yetkisi torba kanunla geldi; Yürütme bir kez daha parlamento iradesini yok saymak istiyor

2019 bütçesinin her tarafından bütün öngörüleriyle lime lime döküldüğü ortadayken, Cumhurbaşkanı’na 70 milyarlık ek borçlanma yetkisinin torba kanun içinde karşımıza gelmesi, Yürütme’nin bir kez daha parlamento iradesini yok saymak istemesi demektir. Bütçe Kanunu ile belirlenen bir borç kullanım tutarı var. Şimdi buna 70 milyar lira ek talep ediliyor. Bu kabul edilirse eğer, yeni bir yol açılacak. Bundan sonraki kanun tekliflerinde de karşımıza sık sık gelecek. Çünkü bütçede büyük kara delikler var ve bu kara delikleri kapatabilmek için neredeyse 2019 bütçesi için başlangıçta öngörülen bütçe açığına eşit bir miktarda borçlanma yetkisi isteniyor.

Bütçe hakkının fütursuzca ve keyfi bir şekilde çiğnendiği çok açıktır. Kuralsız borçlanıldığı ve harcama yapıldığına dair önemli bir işarettir. Buna karşı da muhalefetimizi Genel Kurul’da dile getireceğiz. Bunun bu şekilde gerçekleşmemesi için bütün muhalefet partilerine çağrı yapıyoruz. İktidarın da böyle bir adımı atmaktan uzak durması kendisi için ve toplum için faydalı olacaktır.

 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER