Perşembe, Nisan 25, 2024

Sandık neyi çözmeyecek?-2

İlkan Dalkuç
İlkan Dalkuç
İlkan Dalkuç, İzmir doğumlu, 60. Yıl Anadolu Lisesi ve Ege Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü mezunu. Dış haberler üstüne medyada çalıştı. Çeşitli mecralardaki Türkiye siyasetine dair yazıları ve konuşmalarının ardından dostlarıyla birlikte Daktilo1984 kurdu. Şu an Daktilo1984 yorumcusu ve yayın koordinatörü.

Gelecek hükümetin yargıdan, bürokrasiden, sermayeden kimi ataklarla test edileceğini öngörmek zor olmasa gerek. 13. Cumhurbaşkanının tahminlerin ötesinde saldırılara uğrayacağı daima akılların bir köşesinde kalmalıdır.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, 20 senelik iktidarının sonunda anketlerdeki gerilemesi kaçınılmaz ve reddedilmez bir şekilde ortada duruyor. AKP sonrası hakkında “PolitikYol”da bu sözlerle “Tarih geriye doğru akmayacak. Merkez medya kurulamayacak. Farklı kutuplarda, kompartmanlarda yaşamaya devam edeceğiz. Hamasetle büyüyen kitleler yine Türkiye’de kalacaklar. Kolektif narsist bir toplum olarak yaşayacağız.” başladığım tartışmayı genişletmek niyetindeyim.[1] Bu bağlamda iktidar tabanındaki komplocu eğilimleri olduğu kadar muhalefet tabanını, daha doğrusu muhalefet tabanını etkileyen medya ve günübirlik siyasetçileri de incelemek gerekli.

OYUNU İSTEDİĞİ YERDE OYNAYAN ERDOĞAN

Tayyip Erdoğan popülist bir lider olarak karşısındaki kitleyi sürekli toplumun, onun tabiriyle milletin dışına itmenin yollarını aradı. Erdoğan’a göre kendisini daha Batılı ya da modern gören çevreler ise kendilerini çok zaman faydasız bir hakikat yarışının içinde buldular. Dış politikadan özelleştirmelere, faiz politikasından eğitim politikasına muhalefet için siyaset sahası millilik test sahasına kolayca dönebildi. Erdoğan iktidarıyla onun sahasında kapışmaya çalışıyor muhalif entelijansiya. Erdoğan’ın alamet-i farikası, CHP başta olmak üzere tüm muhalefeti en sert noktaları savunmak durumunda bırakmasıydı. Erdoğan, kendisi tabanıyla kurduğu nispeten sıkı bağa dayanarak istediği gibi manevra yapmanın rahatlığını, konforunu yaşadı.

Adalet ve Kalkınma Partili siyasetçilere tabanlarından, aşkın bir davayı savunmak adına sınırsız bir pragmatizm sahası açılırken; Cumhuriyet Halk Partili siyasetçilerin Cumhuriyeti savunmak adına sınırlı bir pragmatik manevra alanları kalmaktadır. Bu da CHP’li siyasetçilerin AKP’lilerle yarışacağı alanları daraltmaktadır. Örneğin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği tartışmasında muhalefete AKP’den daha sert bir noktadan başka meşru bir nokta kalmıyor. Yunanistan ile ilgili meselelerde, kıta sahanlığı, Kıbrıs sorunu ya da münhasır ekonomik alan konularında muhalefet hükümetten daha katı bir noktanın ötesinde bir pozisyonu inşaa edemiyor.

Bugüne kadar muhalefet seçmeninin başarıyla aştığı en büyük pragmatizm sınavı, hiç kuşkusuz, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleridir. Sert ideolojik pozisyonları katı bir şekilde savunmaktansa; gerek Millet İttifakı’nın kendisi gerek ittifakın adayları gerek ise seçim kampanyası ile muhalefetin gösterdiği esneklik başarı sağlamıştır. Neticede muhalefetin ideolojik taleplerine, seçimin öncesine göre çok daha açık bir Türkiye’yi inşaa eden ve edecek sonuçları muhalefet esneyerek, kapsayarak ve genişleyerek elde etmiştir. İktidarın dönüştürücü gücünün muhalefetteki itirazdan daha etkili olduğu gerçeği bir seçenek olarak muhalif seçmenin önünde durmaktadır. Ancak iktidar elde edildiği zaman başarılabilecek şeyler, iktidara gelmek adına politik tartışmanın konusu yapılmamış ve başarı sağlanmıştır.

AKP sonrasında kurulacak hükümet batmış bir ekonomi, fanatik bir muhalefet, 20 sene boyunca partizanca kadrolarla dolmuş bir yargı ve bürokrasi, yıkılmış bir kurumsal yapı ve Türkiye’yi sıkıştıracak dış konjonktür ile karşı karşıya kalacaktır. Doğası gereği AKP’den daha parçalı bir yapıya sahip olacak 13. Cumhurbaşkanı hükümetinin pragmatik kararlarının ise ilk başta kendi destekçileri tarafından sınanacağı açıktır.

SEÇİM ZAFERİ DÜŞÜNÜLENDEN DAHA DEĞERLİ

Gelecek hükümetin kendi destekçileri tarafından da sertçe eleştirilecek olmasının kendisinde bir yanlışlık, hata yoktur. Ancak ortaya çıkabilecek bir odak kaybının sonucunun 1999-2002 sürecinde olduğu gibi bir iktidar kaybı olacağı açıktır. Muhalefet yönetmek zorundadır, “1999 ve 2015 Haziran zaferlerinin ardından yaşanan hayal kırıklıklarının ışığında İslamcı partinin geri dönememesi için sıradaki hükümetin ekonomi başta olmak üzere her alanda başarılı olma zorunluluğu var“.[2] Bu açıdan muhalif seçmenin kimi taleplerini zamana bırakması ve gelecek hükümetin önünü açmış olacağı sosyal dönüşüme güvenmesi ve seçim başarısına odaklanması en doğrusu olacaktır.

Muhalif seçmenin kimi taleplerini zamana bırakması ve gelecek hükümetin önünü açmış olacağı sosyal dönüşüme güvenmesi ve seçim başarısına odaklanması en doğrusu olacaktır.

Muhalefetin iktidarının kendisi muhalefetin en büyük ideolojik zaferi olacaktır. Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca üzerinde yürüdüğü “hakiki millet” karşısındaki dejenere kitle anlatısını yıkan, Türkiye’nin 200 yıllık modernleşme serüvenine demokratik bir boyut katacak olacak olan 13. Cumhurbaşkanı seçimi doktriner ve tek taraflı paradigmayı değiştirecek bir zafer oluşturacaktır. Tabii her siyasal zafer gibi gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimi zaferi de sadece pragmatik bağlamda anılmayacak. Tüm dünyada yükselen sağ popülizmin, otoriterliğin ve siyasal İslam’ın birlikte demokratik olarak sandıkta yenilmesi Türkiye’yi doğal olarak Doğu’dan Batı’ya örnek alınan bir ülke yapacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanlış ve eksik anlatılan ve anlaşılan “Helalleşme” söylemini muhalefetin kendi normalini kurma çabasının, muhalefetin kendisi adına değil Türkiye’nin adına konuşmaya başlamasının ilk adımı olarak görmek gerekir. Orta vadede normları belirleyen, tartışma sahalarını seçen noktaya da gelecektir muhalefet. En muhalif talep, iktidar talebidir. Türkiye’nin demokrasisini de en çok ileriye götürecek şey ise iktidar değişimidir.

SONUÇ

Sonuç olarak muhalefet 20 yıllık bir AKP iktidarının ardından hükümeti kuracak. CHP’nin 1950 sonrasında kurduğu  en güçlü ve istikrarlı hükümetin de 13. Cumhurbaşkanı hükümeti olması olası. Ancak gelecek hükümetin yargıdan, bürokrasiden, sermayeden kimi ataklarla test edileceğini de öngörmek zor olmasa gerek. Bu ataklar karşısında muhalif seçmenin tavrı, 13. Cumhurbaşkanı hükümetinin de genel kamuoyunda nasıl algılanacağını belirleyecektir.  Bu noktada muhalif kamuoyu ve o kamuoyunu yönlendiren medya ve siyasetçiler karşısındaki unsurların nasıl oluştuğunu hatırlamalıdır. 13. Cumhurbaşkanının tahminlerin ötesinde saldırılara uğrayacağı daima akılların bir köşesinde kalmalıdır.

[1] https://www.politikyol.com/sandik-neyi-cozmeyecek/

[2] https://www.politikyol.com/13-cumhurbaskaninin-yetkilerine-neden-muhtaciz/

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

İlkan Dalkuç
İlkan Dalkuç
İlkan Dalkuç, İzmir doğumlu, 60. Yıl Anadolu Lisesi ve Ege Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü mezunu. Dış haberler üstüne medyada çalıştı. Çeşitli mecralardaki Türkiye siyasetine dair yazıları ve konuşmalarının ardından dostlarıyla birlikte Daktilo1984 kurdu. Şu an Daktilo1984 yorumcusu ve yayın koordinatörü.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI