Salgında sanat: Ressam Hakan Arıkan ile durum üzerine bir söyleşi

Özgür Çoban

Fransız Yazar Emile Zola, sanat eserlerinin, “belli bir mizaç yoluyla görülen şeyler ” olduğunu söylüyor. Zola, sanatçıların işledikleri malzemeleri dönüştüren, ona ruh katan insanlar olduğunu vurgulamaya çalışıyordu bu sözüyle sanırım. İnsanlığın var oluşundan, mağara duvarlarına çizilen figürlerden bu yana sanatçıların medeniyete neler kattığını ve insanlığın uygarlığa doğru evriminin ne derece vazgeçilmez unsurları olduğunu söylemeye gerek var mı?

Koronavirüs salgını nedeniyle toplumlar olağanüstü günlerden geçmeye devam ediyor. İnsanlar yaşam ve iş yapış biçimlerindeki salgın kaynaklı değişimlere uyum sağlamaya çabalarken, yeni yaşam sistematiğinin uzak gelecekte neleri değiştireceğini de anlamaya çalışıyor.

Tam da bu noktada sanat açısından söylenmesi gereken şey, kültür-sanat kamu nezdinde en büyük birleştirici ve iyileştirici güçlerden biri olmaya devam ediyor. Gördük, yaşadık salgın benzeri kriz zamanlarında insanlar sanata ve sanatçıya daha çok ihtiyaç duyuyor. Örnekler var. Salgının en ağır seyrettiği ülkelerden İtalya’da karantinadaki insanların balkonlara çıkıp birlikte şarkılar söylemeleri, yine salgın sırasında İspanya’da polislerin araçlarından mahallelerde müzik yayını yapması, bazı Avrupa kentlerinde belediye binalarının çatısında konserler düzenlenmesi ya da dünyaca ünlü müzelerin barındırdıkları güzellikleri dijital ortamlarda ziyarete açmaları vb… Bunların tümü karanlık zamanlarda insanların kalplerine sanatla renk aşılamak için yapıldı.

Bütünüyle farklı bir yaşam tarzının ortaya çıkmakta olduğu bu günlerde, en temel özelliklerinden biri insanları bir araya getirmek olan kültür-sanat çok zor bir dönemden geçiyor. Tiyatrolardan sinemalara, müzelerden yayınevlerine ve bağımsız sanatçılar ile tasarımcılara kadar tüm kesimler yeni duruma ilişkin yeni konseptler geliştirerek yaşama tutunmaya ve üretime devam etmeye çalışıyor.

ABD’li Yazar Richard Leppert, “Sanatta Anlamın Görüntüsü – İmgelerin Toplumsal İşlevi” adlı yapıtında, “Sanat, hayali bir geleceğe angaje olmuştur ve bu gelecek mutlaka toplumsal bir gelecektir; ikna edilmeleri gereken, sanatı izlemesi ya da izlettirilmesi gerekenler de dâhil olmak üzere başkalarını içine alan toplumsal bir gelecek” diyor. Muhtemelen bu “hayali gelecek” insanlık için güzel olan ne varsa bünyesinde barındırıyor. Sanat olmadan insanlık uygarlığa doğru olan tırmanışını kuşkusuz başlatamazdı ve Emile Zola’nın deyişiyle binlerce yıldır milyarlarca değişik mizacın ürünü olan eserler olmasa dünya ne kadar siyah-beyaz olurdu.

Sanat, durağan değil çoğalıyor, bölünüyor ve belgeliyor. Yukarıda sözünü ettiğim, salgının en pik döneminde çıkıp balkonlarda şarkılar söyleyen İtalyanların coşkusu ve icra ettikleri eserler o dönemi belgeledi. O şarkılar birer belge olarak söylendikleri o ana, o zaman dilimine aitler artık.

Ruhumuzu bunca güzelleştiren, yaşamın yedi rengi sanatı ete kemiğe bürüyen sanatçıların hali nice peki? Şu salgın döneminde tek geçim kaynakları olan sanatsal üretimlerini sergileyememek onlarda ne gibi kayıplara yol açtı. Avrupa’da salgın döneminde ülkeler sanata yönelik çok sayıda destek paketi açıkladı. Bu paketlerin amacının, “salgın sona erdiğinde daha üretken ve mutlu bir sanat dünyası ile yola devam etmek olduğu” açıklandı. Örneğin, Almanya Hükümeti, koronavirüs salgını sırasında maddi kayba uğrayan gezici tiyatrolar için 20 milyon avroluk destek paketi hazırladı.

Kültür ve sanattan sorumlu Devlet Bakanı Monika Grütters, konuya ilişkin açıklamasında, her bir tiyatro grubunun turnelerine devam edebilmesi için en az 200 bin avro yardım alacağını duyurdu. Gezici tiyatrolara yardım, asıl açıklanan paketin küçük bir kalemiydi aslında. Turpun büyüğü heybede. Çünkü asıl paket 50 milyar avro tutarında. Bakın, bir ihracat faaliyeti olan ekonomisini düze çıkarmak için 132 milyar avroluk paket açıklayan Alman Hükümeti, sanatçılar için de 50 milyar avro veriyor. Çok önemli bir rakam bu. Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hollanda, ABD, İngiltere, Kanada, Singapur, Şili ve Yeni Zelanda… Çok sayıda ülke sanata destek için milyonlarca avro tutarında paketler hazırladı. Neden? Çünkü, bu salgın bittiğinde kaldığı yerden devam edecek uygarlık yolcuğunun taşıyıcı kolonlarından biri olmaya devam edecek sanat.

Peki sanatçıya destek açısından ülkemizde durum nasıl? Sanatçılar salgın döneminde neler yaşadı? Salgın sonrası nasıl bir sanat dünyası şekillenecek? Ressam Hakan Arıkan ile yukarıdaki soruların şekillendirdiği genel çerçeveye ilişkin sohbet ettik. Merak edenler için sorular ve yanıtları aşağıda:

Sevgili Hakan Arıkan, salgın sürecini sanat, sanatçılar ve sanat piyasası açısından değerlendirir misin, bu süreçte neler değişti?

Salgın sürecini sadece sanat ve sanatçılar açısından değerlendirmek yeterli olmaz aslında. Değişim de öyle kısa vade de olabilen bir şey değil. Pandemi sürecinde maddi, manevi ne etkilenmedi ki sanat ve sanatçılar üzerinde de etkisi olmasın. Ülke çapındaki sanat piyasası açısından istisnalar hariç ayakta kalmaya çalışan sanatçılar, galeriler, işlerini kaybeden insanlar vs. Ekonomik boyutu neredeyse her alanda yaşanan, herkesin dert yanarak tanıklık ettiği, bir atmosfer. Tabii bir de küresel anlamda en kötü şartlarda dahi varlığını sürdüren devasa bir “sanat piyasası” var. Bu da kapitalizmin gelişmesi küreselleşme, kültür endüstrisi, müzayedeler ve galerilerin tarihsel olarak yapılanması ile birlikte ele alınabilecek başlı başına ayrı bir konu. Zaten zor olan şartlar daha da ağırlaştı. Bunların dışında, içinden geçtiğimiz süreç noktasında sınırları küçülen dünyanın sistematik düzeninin kısa zaman içerisinde nasıl değişikliğe uğrayacağını düşünmüyorsam sanat ve sanatçılar açısından da pek bir değişikliğe uğrayacağını düşünmüyorum. Diğer yandan gözle görülen bir değişimden değil de şimdilik yaşadığımız sürece ayak uydurmaktan söz edersek, dijitalleşmenin ön plana çıktığı, online sergiler, söyleşiler fiziksel mesafeli ve maskeli sergi ziyaretlerinden söz edebiliriz.

Salgın süreci senin çalışmalarını nasıl etkiledi? Sanatsal üretimine ne gibi yansımaları oldu?

Malum hepimizin hazırlıksız yakalandığı, zorlu bir süreç. Fakat salgın öncesinde de zaten küresel kapitalizmin her gün sayılamayacak kadar çok yıkımı mevcut. Farklı coğrafyalardaki veriler hariç yanı başımızdaki Irak ve Suriye’de yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Yerinden yurdundan edilen milyonlar hariç. Bunlara ek olarak ekolojik sorunlar, iklim, doğal felaketler, işgaller, kimlik, insan hakları, tüketim ve kâr hırsının yarattığı korkunç bir tahribatın tablosu gözler önünde. Üçüncü sayfa haberleri üçüncü sayfa ile sınırlı olmasa gazetelerin tamamında diğer haberlere yer kalmayacak. Kör ve sağır olmak insana yakışır bir durum değil. Demek istediğim kötülük ve şiddet o kadar sıradanlaştı ki artık bağışıklık kazandık. Tüm bunlara ek olarak pandemi ile sosyal yaşantımızdan, ruh hallerimize kadar her şey etkilendi. Üretimlerim noktasında da üzerinde çalıştığım kişisel sergimden, yurt dışı vizelerinde yaşanan seyahat kısıtlamalarına kadar sosyal, psikolojik, ekonomik komplike bir çok sorun var.

Ekonomik açıdan nasıl etkilendi sanatçılar? Devletin salgın sırasında maddi kayıplar yaşayan sanatçıları desteklemek için bir çalışması var mı?

Ekonomik açıdan sanatçıların durumu pandemi ile gündeme gelse de zaten sanat ve kültür üreticilerini kene gibi sömüren bir piyasanın kıskacı altında olduğu bilinen bir şey. Herhangi bir kurumda yer alarak üretimlerini sürdürenlerin dışında atölyelerin de kiralarını ödeyemeyen, ayakta kalabilme mücadelesi veren birçok dostlarımız var. Bunlara ek olarak çoğu güvencesiz işlerde çalışarak bu süreçte işlerine son verilen binlerce insanın durumu da ayrı. Farklı sanat disiplinlerinde de durum pek farlı değil. Bu ayakta kalabilme mücadelesinde aylar içinde benim medyadan takip ettiğim kadarı ile birçok intihar var. Devletin salgın sırasında maddi desteğine gelince benim bildiğim sanatçılara özel olarak değil de sadece insanların ekonomik durumlarına göre 1000 TL bir yardım yapıldı. Bunun dışında maddi hiçbir desteği olmadı. Okuduğum ya da duyduğum başka bir çalışması yok. Aslına bakarsanız devletin bir kültür politikası yok ki sanatçılar içinde bir çalışması olsun. Sürekli felaket tellallığı yapmak istemiyorum fakat içinde yaşadığımız durum bu.

Salgın sonrası nasıl bir kültür sanat ortamı bekliyorsunuz sanatçılar olarak?

Her şeyin görsel dil ve imajlar üzerinden şekillendiği günümüzde dijitalleşme ya da internet ortamı, zaten önemli bir mecra iken pandemi ile birlikte önemi daha da arttı. Müzeler, galeriler, sanatçıların kendi siteleri, sosyal medya kullanımı, web siteleri, bloglar pandemi ile ilişkili olmasa da internet belirleyici bir güç haline geldi. Herkesin kendisinin bir medya haline geldiği bu mecrada internetin cevap veremediği bir alan yok gibi. Diğer yandan teknoloji alanındaki bu gelişmeler kapalı sergi mekânlarının ya da kurumların işlevini tamamladığı anlamına gelmiyor tabii ki. Öyle bir şey olsa milyonlarca insan “Picasso’nun Guernica”sını görebilmek için kuyruğa girmezdi. Kurumlar da çağın gereklerine uygun olarak hareket etmek zorunda. Bunun dışında teknolojik açıdan eserlerin sanal alemde dolaşıma sunulmasının artıları olduğu kadar eksileri de görünüyor. Sanat galerilerinin kendilerince satışa uygun seçici yaklaşımları, tekelleşmiş sanat piyasası, sayısal sınırlılıklar izleyici kitlesinin kültürel yapısı, sanatın demokratikleşmesi, sanatçının kendi eserini göstermedeki engelleri aşması şu an aklıma gelenler. Bununla birlikte internet ortamında kontrolsüz biçimde yayılan eserlerin gerçek bağlamından kopartılarak içeriğinin boşaltılması, sanatın kitleler üzerindeki etki gücünün, görüntü bombardımanı aracılığı ile sıradanlaşması gibi birçok olumsuz meseleyi de içinde barındırıyor. Artı ya da eksi tüm belirsizliklere rağmen, şartlar ne olura olsun sanat her zaman bir çıkış noktası bulur. Herkese sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

Hakan Arıkan Kimdir?

Hakan Arıkan 1980 yılında Malatya’nın Hekimhan ilçesinde doğdu. 2004’te Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünden mezun oldu. 2008’de Süleyman Demirel Üniversitesi’nde başladığı yüksek lisans eğitimini 2011 yılında tamamladı. 2009’dan 2014 yılına kadar Devrim Erbil atölyesinde asistanlık yapan Arıkan, bu ara dönemde yurt içinde ve yurt dışında birçok karma sergi ve yarışmaya katıldı. 2014 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde Sanatta Yeterlik (doktora) eğitimini 2018 tamamlayan Arıkan, halen İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe eğitimine devam etmekle birlikte sanat çalışmalarını Eskişehir ve İstanbul’daki atölyelerinde sürdürüyor.