Salı, Nisan 16, 2024

Sadece ormanlarımız değil, kurumlarımız da kötü yönetişimin kurbanı

Serap Yazıcı

Türkiye’nin dört bir yanı alev alev yanıyor. Ülkenin en nadide ormanları gözlerimizin önünde kül oluyor. Bu tablo, vicdan sahibi her yurttaşı derinden yaralıyor. Ne var ki alev alev yanan ve tükenen, sadece ormanlarımız değil. Uzun bir zamandan beri Türkiye’de hüküm süren partizan, kişisel öfkeye dayanan kutuplaştırıcı siyaset anlayışı, tıpkı ormanlarımız gibi ülkenin en değerli kurumlarını da yakıyor, yıkıyor ve yok ediyor. Bir öfke seli neticesinde tereddütsüzce yok edilen kurumlardan biri de İstanbul Şehir Üniversitesi.

İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ VAKASI NEDİR? 

İstanbul Şehir Üniversitesi, 22 Mayıs 2008 tarihli ve 5765 sayılı Kanunla kurulan bir vakıf üniversitesiydi. Üstelik bu üniversite, Anayasanın 130. maddesinin 2. fıkrasının vakıf üniversiteleri için öngördüğü kazanç amacına yönelik olmama koşulunu yerine getiren az sayıdaki vakıf üniversitelerinden biriydi. Bu nedenle üniversite, kuruluşu ve faaliyete geçişinden kısa bir süre sonra kamuoyunun ilgisine ve beğenisine mazhar olan, gençler ve aileleri tarafından tercih edilen bir kurum haline geldi.

İstanbul Şehir Üniversitesi, henüz daha kuruluş sürecindeyken o tarihte Türkiye’yi yöneten siyasi kadroların da ilgisine ve beğenisine mazhar olmuş; bu nedenle üniversiteye 24.10.2008’de Recep Tayyip Erdoğan, Nazım Ekren, Kemal Unakıtan, Binali Yıldırım ve Mehmet Şimşek imzasıyla İstanbul’un Kartal ilçesine bağlı Dragos’ta bulunan arazi, önce ücreti mukabilinde, daha sonra bedelsiz olarak 49 yıl için tahsis edilmişti. Ancak söz konusu alanda akademik faaliyetlere uygun altyapı mevcut olmadığından akademik faaliyetler, İstanbul’un Üsküdar ilçesi Altunizade mahallesinde kiralanan binalarda gerçekleştirilmişti.

Üniversite akademik faaliyetlerine 2010-2011 yılında Altunizade’de kiralanan bu binalarda başlamıştı. 9 Aralık 2013’te Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla 4046 sayılı Kanunun 2/i maddesi gereğince üniversiteye İstanbul’un Kartal İlçesi Orhantepe Mahallesi Dragos Mevkiinde bulunan arsa, eğitim ve öğretim hizmetlerinde ve kamu yararına kullanılması kaydıyla devredilmişti. Bu işlem aleyhine iptal istemiyle 15 dava açılmış; bu davalar sonuçlanıncaya kadar üniversite, bahsi geçen arsa üzerinde hiçbir yatırım gerçekleştirmemişti. Davaların tamamının reddedilmesinin ardındansa üniversite yönetimi, Dragos’taki arazinin 1/7’sini teminat göstererek Halkbank’tan aldığı krediyle kampüs inşaatına başlamış; Kasım 2017’de ise Dragos kampüsünde eğitim ve öğretim hayatına geçmişti. Kampüsün tüm altyapı çalışmaları ve çevre düzenlemeleri tamamlandıktan sonra, Mayıs 2019’da Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin arazi devrine ilişkin işlemin iptali amacıyla açtığı dava, bu kez Üniversite aleyhine sonuçlanmıştı. 24 Temmuz 2019’da Halkbank, İstanbul ŞEHİR Üniversitesi’nin öğrenci sayısı ve mali kaynaklarını arttıramadığı gerekçesiyle YÖK’e müracaatta bulunmuştu. YÖK denetimi neticesinde Halkbank’ın bu iddiasının doğru olmadığı ortaya çıkmış; tam aksine İstanbul ŞEHİR Üniversitesi A+  değerlendirme notu almıştı.

11 Ekim 2019’da üniversitenin tüm banka hesaplarına tedbir konmuş; böylece üniversite yönetimi, çalışanlarının maaşlarını, öğrencilerinin burslarını ödeyemez hale gelmişti. 19 Aralık 2019’da YÖK, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 25/d-3 maddesi gereğince İstanbul ŞEHİR Üniversitesi’nin faaliyet iznini geçici olarak durdurmuş; garantör üniversite olan Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar’ı kayyum olarak atamıştı.

Yönetmeliğin 25. maddesi, “Vakıf yükseköğretim kurumlarının mevzuata aykırı işlem ve eylemleri hakkında uygulanacak önlemler” başlığını taşımaktadır. Maddenin d bendi, faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasını düzenlemektedir. Faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasını gerektiren sebeplerden biri, vakıf üniversitesinin eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdüremeyecek bir mali yetersizlik içinde olmasıdır. Bu hükme göre “Vakıf yükseköğretim kurumunun mali durumunun eğitim-öğretim faaliyetini sürdüremeyecek ölçüde mali ve ekonomik rasyolar açısından zayıf olduğunun Yükseköğretim Denetleme Kurulu raporları ile tespit edilmesi (…)” İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izni de bu hüküm gereğince geçici olarak durdurulmuştur.

FAALİYET İZNİNİN GEÇİCİ OLARAK DURDURULMASININ HUKUKÎ SONUCU NEDİR?

Faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasının hukukî sonuçları, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 26. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin ilk iki fıkrası, faaliyet izni geçici olarak durdurulan üniversitenin yönetim kadrolarındaki değişikliği düzenlemektedir. Bu hükümler şöyledir: “Yükseköğretim Kurulu tarafından faaliyet izninin geçici olarak durdurulması kararının alındığı tarihte vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyeti başkanı, üyeleri ile rektörü veya müdürünün görevleri sona erer.

Bu tarihten itibaren faaliyet izninin geçici olarak durdurulması süresi boyunca yönetimi üstlenen devlet üniversitesinin rektörü ilgili vakıf yükseköğretim kurumunun geçici mütevelli heyeti başkanı, üniversite yönetim kurulu da geçici mütevelli heyeti sıfatını kazanır.”

Yükseköğretim Kurulu’nun 19 Aralık 2019 tarihli kararı uyarınca İstanbul Şehir Üniversitesi’nin yönetimi, garantör üniversite olan Marmara Üniversitesi’ne devredilmiş; Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar, yukarıda aktardığımız hüküm uyarınca üniversitenin geçici mütevelli heyeti başkanı sıfatını kazanmış; Prof. Dr. Bülent Ekici ise aynı hükümler çerçevesinde İstanbul Şehir Üniversitesi’nin geçici rektörü olarak atanmıştır.

Bu geçici yönetim modelinin ne süreyle devam edeceği ve sonuçlarının ne olacağı, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 26. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hükme göre, “Faaliyet izninin geçici olarak durdurulması önlemini gerektiren durumların ortadan kalkıp kalkmadığı eğitim öğretim yılı sonunda Yükseköğretim Kurulu tarafından değerlendirilir. Önlemi gerektiren durumların ortadan kalkmadığının tespit edilmesi halinde bu süre her defasında bir yıl uzatılır. Faaliyet izninin geçici olarak durdurulması süresinin kesintisiz olarak üç yıl devam etmesi halinde vakıf yükseköğretim kurumunun faaliyet izni kaldırılır ve faaliyet izninin kaldırılmasına ilişkin hükümler uygulanır.”

Görüldüğü gibi faaliyet izni geçici olarak durdurulan bir vakıf üniversitesi, üç yıl devam edecek bir denetim sürecine tâbi olacak; bu sürecin sonunda geçici durdurma sebepleri ortadan kalkmamışsa faaliyet izni kaldırılacak; aksi halde aynı maddenin 5. fıkrası uygulanacaktır. Bu fıkra ise şöyledir: “Faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasını gerektiren hususların ortadan kalktığının Yükseköğretim Kurulu tarafından tespiti halinde, kurucu vakfın yönetim organı tarafından belirlenen vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyeti göreve başlar. Yeni oluşturulan mütevelli heyette, vakıf yükseköğretim kurumu hakkında faaliyet izninin geçici olarak durdurulması önleminin uygulanmasına eylemleri ile sebep olduğu tespit olunanlar yer alamaz.”

Nitekim mali güçlükleri nedeniyle 12 Mayıs 2016’da YÖK kararıyla kayyum atanan Haliç Üniversitesi’ne Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin yukarıda aktardığımız 26. maddesinin 4. fıkrası uygulanmış; bu fıkra gereğince üç yıllık denetim sürecine tâbi olan Haliç Üniversitesi, kayyum yönetimi altında mali güçlüklerini aştığından 2 Mayıs 2019 tarihli YÖK kararıyla kayyum yönetimi sona ermiş; böylece Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 26. maddesinin 5. fıkrası uygulama bulmuştur.

Gerek yukarıda aktardığımız mevzuat hükümleri, gerekse Haliç Üniversitesi tecrübesi karşısında İstanbul Şehir Üniversitesi’nin üç yıllık bir denetim sürecine tâbi olması, üniversite hakkındaki nihaî kararın ise bu üç yılın sonunda verilmesi gerekmektedir. Ne var ki böyle olmamış; TBMM, İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izninin derhal kaldırılmasını sağlayan bir kanunî düzenlemeyi kabul etmiştir.

HANGİ KANUNİ DÜZENLEME İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ’NİN FAALİYET İZNİNİN DERHAL KALDIRILMASINI SAĞLADI?

TBMM’nin 15 Nisan 2020’de kabul ettiği 7243 sayılı Kanunun 13. maddesi 7. fıkrasında şu hükme yer vermektedir: “‘Faaliyet izni geçici olarak durdurulan vakıf yükseköğretim kurumunun, eğitim-öğretim faaliyetleri için mülkiyetinde yeterli taşınmazı bulunmadığının veya mevcut malvarlığıyla eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdüremeyeceğinin garantör üniversite tarafından tespiti ve Yükseköğretim Kurulunca onaylanması halinde, üçüncü fıkra uyarınca faaliyet izni kaldırılır.’

Görüldüğü gibi bu hüküm, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 26. maddesinin 4. fıkrasında yer alan üç yıllık denetim sürecini bertaraf etmekte; karar vericilere faaliyet izni geçici olarak durdurulan bir vakıf üniversitesinin bu izninin derhal kaldırılması imkânını sunmaktadır. Bu yönüyle söz konusu hüküm, ister istemez İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izninin üç yıllık denetim süreci beklenmeksizin derhal kaldırılabilmesi amacıyla hazırlandığı izlenimini uyandırmaktadır. Nitekim bu hükmün komisyon ve genel kurul görüşmeleri sırasında cereyan eden diyaloglar, milletvekillerinin aynı kaygıları taşıdığını göstermektedir. Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonundaki diyaloglar şöyledir:

“ŞENOL SUNAT (Ankara) – Yani bu 13’üncü madde bana Şehir Üniversitesini hatırlatıyor. MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Bu kadar… Yani hepimizin aklına gelen şey o. ŞENOL SUNAT (Ankara) – Yani onun altyapısı mı hazırlanıyor diye aklıma geldi.” (Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Tutanak Dergisi, 3’üncü Toplantı, 10 Nisan 2020)

Genel kurulda cereyan eden diyaloglar ise şöyledir:

“MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – 13’üncü maddenin doğrudan Bilim ve Sanat Vakfına bağlı İstanbul Şehir Üniversitesi olduğunu düşünüyorum. Buna bir yasallık kazandırıyorsunuz bence.

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) – Teklifin diğer tartışmalı maddesi ise özellikle İstanbul Şehir Üniversitesini ve diğer vakıf üniversitelerini doğrudan etkileyecek olan 13’üncü maddedir. Düzenlemeye göre, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 11’inci maddesinde yapılacak değişiklikle, geçici olarak faaliyet izni durdurulan vakıf üniversiteleri YÖK’ün kararıyla kapatılabilecektir. Her şeyden önce, kapatılması gereken bir kurum varsa o da YÖK’ün kendisidir.

Söz konusu düzenlemeye gelince, nokta atışı yapılarak vakıf üniversitesinin nasıl kapatılacağı, kurucu vakfa ne olacağı, sahip oldukları mülklere nasıl sahip çıkılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bildiğimiz üzere, kanunlar nesnel olur, kişiye ya da bir kuruma özel kanun yapılmaz. Ancak maalesef, siyasi irade, Şehir Üniversitesinin faaliyet iznini iptal edeceğini çok önceden açıkça beyan etmiş, siyasi hesaplaşmasına hukuku araçsallaştırarak amacını kanun olarak Meclise sunmuştur. Açılan bu yol, Şehir Üniversitesi şahsında tüm vakıf üniversitelerini tehlikeye atmaktadır, keyfî bir uygulamaya yasal meşruiyet zemini hazırlamaktadır. Anayasa’ya aykırı bu düzenlemeye sadece Şehir Üniversitesi ailesinin değil tüm vakıf üniversitelerinin özerkliğini ve özgürlüğünü savunan tüm demokratların tepki göstermesi gerekmektedir. Çünkü bugün, siyasi saiklerle ülkemizin en iyi üniversitelerinden birisi olan Şehir Üniversitesini kapatmaya çalışanlar, yarın gözünün üzerinde kaş var diye başka vakıf üniversitelerinin de üzerine gidebilecek, bu örnekte olduğu gibi hakkaniyeti ve adaleti ayaklar altına alabileceklerdir.

Sayın milletvekilleri, dün, geçmişte iktidar sıralarında oturan, yol arkadaşımız olan, yıllarca bakanlığımızı yapan, burada birçoğumuzun hocası olan Sayın Ömer Dinçer Bey’in kahrını dinledim, siz de lütfen televizyonlarda dinleyin. Dinlerken derin acısını bizzat hissettim ve gerçekten çok üzüldüm. Hangi ideallerle yola çıkmıştık, bugün ne hâllere düşüldü. Herkesin huzur bulacağı, özgürlükçü ve çoğulcu demokratik Türkiye mücadelesi sözüyle, birlikte yola çıkmıştık. Bugün, tek tipçi, her gün daha fazla temel hakların altını oyan, özgür düşünceyi cezalandıran, cezaevlerini aydınlarıyla, gazetecileriyle dolduran, özgür sivil toplumdan çekinen, Meclisi üniform toplum düzenlemeleriyle bombardımana tutan, yargısının adaletsizlik dağıttığı, otoriter bir Türkiye hâlini aldık, maalesef.” (Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 85’inci Birleşim, 14 Nisan 2020)

TÜLAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – “13’üncü madde adrese teslim bir madde. Bilim ve Sanat Vakfına ait olan İstanbul Şehir Üniversitesine Halk Bankası aracılığıyla yapılan müdahaleye bir yasal kılıf bulmak ve bunu bir gelenek hâline getirmek… (…)” (TBMM Genel Kurul Tutanak Dergisi)

Bu itirazlara rağmen 7243 sayılı Kanun, 15 Nisan 2020’de kabul edildi ve 17 Nisan 2020’de yürürlüğe girdi. 30 Haziran 2020’de ise Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izni kaldırıldı. Bu kararın dayanağı, 7243 sayılı Kanunun 13. maddesinin 7. fıkrası oldu.

Şimdi zihnimi meşgul eden iki önemli soru var: Bunlardan biri, Yükseköğretim Kurulu’nun 19 Aralık 2019 tarihli kararıyla İstanbul Şehir Üniversitesi’ne kayyum olarak atanan garantör Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Erol Özvar, Vakıf Yükseköğretim Kurumu Yönetmeliği’nin 26. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması konusunda ısrarlı ve kararlı olsaydı siyasi aktörleri ikna edebilir miydi? Böylece İstanbul Şehir Üniversitesi, Haliç Üniversitesi gibi mevzuat hükümleri uyarınca üç yıllık bir denetim sürecine tâbi kılınabilir miydi? Bu denetim sürecinin sonunda mali koşullarını düzelterek hukukî varlığını sürdürmeye muvaffak olabilir miydi?

Zihnimi meşgul eden ikinci soru ise şu: Eğer Sayın Prof. Erol Özvar, bu yönde ısrarlı ve kararlı bir tutum sergileseydi 7 bin öğrencisi, 700 küsur çalışanı, fevkalade değerli eserlerin yer aldığı kütüphanesi ve arşiviyle İstanbul Şehir Üniversitesi’nin hukukî varlığının korunmasını sağlasaydı gene de bugün YÖK Başkanı olarak atanır mıydı?


Prof. Dr. Serap Yazıcı, 1984’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitede yüksek lisans (1986) ve doktora (1995) eğitimini tamamladı. 2000 yılında doçent, 2009’da profesör oldu. Askerî Müdahalelerin Anayasal Etkileri, Başkanlık ve Yarı Başkanlık Sistemleri: Türkiye İçin Bir Değerlendirme, Demokratikleşme Sürecinde Türkiye, Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye – Seçkincilikten Toplum Sözleşmesine isimli kitapların yazarı olan Yazıcı, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Prof. Yazıcı, şu an Gelecek Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER