Cuma, Mart 29, 2024

Putin’in çıkmaz yolu

Rusya bu savaştan zayıflamış, yalnızlaşmış, Çin karşısında ezilmiş ve bu ülkeye bağımlılığı artmış, Avrupa enerji piyasasını kaybetmiş, rejimi de meşruiyetini ciddi şekilde yitirmiş şekilde çıkacaktır.

Vladimir Vladimiroviç Putin 30 Eylül günü dillere destan bir serbestlik ve adil koşullarda yapılan referandumlar sonucu Rusya’ya iltihak etme kararı veren Ukrayna’nın dört bölgesini ilhak ettiklerini açıkladı. Bundan böyle Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgeleri Rusya’ya aittiler, dolayısıyla da askerlik dahil her yükümlülüğü üstlenmesi gereken buraların nüfuslarına Rus vatandaşı muamelesi yapılacaktı.

Putin’in 2021 Temmuz’unda yayınladığı uzun mu uzun, fantezilerle dolu “tarih” yorumunu okumuş olanlar açısından ilhak töreninde yaptığı konuşmada şaşılacak bir tema yoktu. Belki şaşılacak tek şey Rus despotun Batı’ya yönelik nefretini ya da hıncını bu denli açık ve sert bir şekilde ve yer yer çok fantastik bir dille sergilemesiydi.

Şaşırtıcı olması gerektiği halde şaşırtıcı olmayan ise Putin’in baştan sona yanlış bir yaklaşımla, istihbaratla, hesapla başlattığı bu savaşın ülkesi açısından yaratmış olduğu feci durumu hiçe sayarak, işleri daha da kötüye götürecek bir tavrı benimsemesiydi. Putin, kendisini ve ülkesini içine soktuğu derin çukurdan kurtulmak için yaratıcı bir yaklaşıma ihtiyaç duyduğu bir anda çukuru kazmaya devam etme kararı almıştı. Bunu yaparken de henüz blöf olup olmadığı belli olmayan bir şekilde nükleer silah kullanma seçeneğini de elinde tuttuğunu dünyaya ilan etti.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy’in cevabı hızlı yoldan NATO üyeliğine başvurmak ABD Başkanı Biden’inki ise Ukrayna’ya 12 milyar dolarlık yeni bir yardım paketi hazırlatmak ve Rusya ile Rus seçkinlerine yönelik bir yaptırım paketini daha yürürlüğe koymaktı. Bu arada, Putin bu bölgelerin ebediyete kadar Rus kalacağını ilan ederken Donbas bölgesindeki stratejik açıdan kilit bir şehir olan Liman Ukrayna ordusu tarafından kuşatıldığından Rus askerleri bu kenti tahliye ettiler.

Aslında sırf bu olay bile Putin’in inatlarının ve hedeflerinin bu savaşın gidişatında nasıl geri teptiğinin güzel bir örneğiydi. “Strateji” adlı klasik eserin müellifi Lawrence Freedman’ın vurguladığı gibi Rusya’nın bu savaşı sürdürüşünde “Rus bayrağını mümkün olduğu kadar çok yerde dalgalandırmayı hedefleyen siyasi strateji ile kısıtlı kaynakların muhafaza edilmesini öne çıkaran askeri strateji arasında var olan gerginlik” siyasi strateji lehine sonuçlanmıştı. Bu da askeri başarısızlığın hatta yenilginin önünü açan bir durum yaratmıştı. Ebediyen Rus toprağı olacak bu bölgeler acaba elde tutulabilecek miydi? Tutulamayacakları anlaşılır, Ukrayna ordusunun imkansızlıklara rağmen ilerlemesi, özellikle de morali sıfırlanmış Rus ordusu dağıldığı taktirde, söz konusu olursa nükleer silah başarısız liderin son kozu olur muydu?

Bu sorunun cevabını vermek kolay değil. Soğuk Savaş sırasında Küba krizi dışında bir nükleer savaş ihtimali yaşanmamıştı. Zaten o dönemin tüm mantığı böyle bir savaşı engellemek üzerine kuruluydu ve kurumlar kadar liderler de bu hedefe sadık kalmaya çalıştılar. Belki bundan da önemlisi hem iki taraf arasında özellikle Küba’dan sonra güçlendirilen iletişim imkanları ve mekanizmaları vardı hem de liderler kendi başlarına kimseye hesap vermeden karar verme imkanına sahip değillerdi.

Bugün bu iki koşul da en iyimser tahminle epeyce zayıflamış durumda. Taktik silahlardan ibaret de olsa nükleer seçeneğe başvurulması gelecek açısından cehennem kapılarının ardına kadar açılması anlamına gelecektir. Şimdilik ABD’nin Putin’i böyle bir adım attığı taktirde sonuçlarının çok ağır olacağı hakkında uyarmasına bel bağlamak durumundayız.

Putin, muhtemelen ABD’nin Irak’ta yaptığından daha büyük bir stratejik hata yaptı. Rusya bu savaştan zayıflamış, yalnızlaşmış, Çin karşısında ezilmiş ve bu ülkeye bağımlılığı artmış, Avrupa enerji piyasasını kaybetmiş, rejimi de meşruiyetini ciddi şekilde yitirmiş şekilde çıkacaktır. Nükleer kullansa da kullanmasa da. Bu stratejik felaketin sonunda Rusya’yı bekleyen ve tüm dünya açısından hiç de iç açıcı sayılamayacak sonuç, müthiş bir istikrarsızlık ve çalkantı, muhtemelen de bir iktidar savaşı dönemidir.

Putin’in son ümidi yükselen enerji fiyatlarının, bunun yol açtığı enflasyon baskısının ve rahatsızlık veren kış koşullarının etkisiyle Avrupa kamuoylarının siyasi liderlikler üzerinde bir uzlaşmaya gitme baskısı kurmasıdır. Tüm işaretler, en azından şimdilik, bu beklentisinin de yanlış çıkacağını gösteriyor. O halde sorulması gereken soru, Ukrayna’nın bu noktadan sonra yenilmesine Batı izin veremeyeceğine, Rusya ise utanç verici bir mağlubiyeti sindiremeyeceğine göre kış geçtikten sonra makul bir çözüm arayışına girilip girilmeyeceği, özellikle Çin’in de baskısıyla kriz ortamının yatıştırılmasının sağlanıp sağlanamayacağıdır.

Türkiye tıpkı Kırım’da olduğu gibi ilhakı kabul etmedi. Doğru yaptı. Ne var ki hükümet bu savaşın manası hakkında, İYİ Parti Başkanı Meral Akşener’in dün paylaştığı tweetlerdekine benzer şekilde net ve despotizme karşı ilkesel bir tavır sergileyebilmiş de değildir. Rusya’dan gelebilecek finansal kaynaklar gözleri kamaştırmakta ancak bunlar da eninde sonunda Amerikan Hazine Bakanlığı engeline çarpmaktadır.

Denge politikasının giderek Rusya’ya meyleden çeşidinin getirisi, Barçın Yinanç’ın da vurguladığı gibi eskisi kadar yüksek değildir. İçerideki zorla körüklenen, bazen saçmalık derecesine vardırılan Batı düşmanlığına rağmen Türkiye halen Batı ittifakının bir üyesidir. Daha Haziran sonunda NATO’nun, Rusya’yı tehdit olarak tanımlayan stratejik belgesine imza atmıştır. Şangay İşbirliği Teşkilatı üyeliği bir fantezidir ya da Türkiye’yi bambaşka bir siyasi iklime tamamen teslim edecek, kamuoyunda aslında karşılığı olmayan bir hedeftir.

Eğer Ankara özerk dış politika uygulamak istiyorsa bugünkü ortamda asli çıkarlarının nerede olduğunu daha sarih şekilde değerlendirmelidir. Batı ittifakında olmak özerk dış politika yapmaya engel değildir, hatta bunu mümkün kılacak bir şekilde kullanılabilir. Yeter ki, iç politikadaki küçük hesaplar ve çıkarlar gelecek nesillerin huzur ve refahına ipotek koyacak şekilde dış politikayı tanımlamasın.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI