Çarşamba, Mart 27, 2024

Korkut Boratav: AKP iktidarı, krizlerle sonuçlanan tipik bir neoliberal deformasyonu Türkiye’ye taşımıştır

13 yıllık AKP iktidarının çeşitli bilançolarını çıkararak bir durum muhasebesi yapmak durumundayız.

İktisatçılar zaman zaman bu tür bilançolar çıkardı. Örneğin, başlangıçta AKP iktidarının neoliberalizme koşulsuz uyumu dikkat çekmişti. Yeni iktidar, Kemal Derviş’in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı devraldı; IMF ile imzalanan anlaşmaları harfiyen uyguladı, yeniledi; AB ile Gümrük Birliği’ni tam üyelik müzakerelerine dönüştürdü.

Bu gözlemlerin bir bilançosu, Bağımsız Sosyal Bilimciler (BSB) tarafından 2007’de yapıldı: IMF Gözetiminde On Uzun Yıl: Farklı Hükümetler, Tek Siyaset (Yordam Kitap).

Tam da o tarihte AKP iktidarını, önceki dönemden ayrıştıran özellikler ortaya çıkmaya başladı. Dünya ekonomisi kriz ortamına girdi; AKP’nin bolca yararlandığı dış kaynaklar yavaşladı; iniş-çıkışlar sonrasında ekonomi durgunlaştı. Durgunluk ortamında geleneksel IMF reçeteleri yetersiz kaldı; artık değerin paylaşımında keyfî, kapkaççı uygulamalar yaygınlaştı; bölüşüm sorunları ağırlaştı.

Kısacası, artık, neoliberal dönemin sıradan bir uzantısı olmaktan çıkan, ayrıca incelenmesi gereken “AKP’li Yıllar” söz konusudur.  BSB’nin son çalışması bu doğrultuda önemli bir adım atıyor: AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu (Yordam Kitap, Ekim 2015).

Yirmi üç sosyal bilimcinin ortaklaşa katkıları ile AKP’li yılların bölüşüm ilişkileri  üzerinde odaklanan bu incelemeyi kuşbakışı gözden geçirelim.

***

2002-2014 yıllarında benzer büyüklük ve özellikteki ülkelerle karşılaştırılırsa, Türkiye’nin ortalama büyüme hızı Asya ülkelerinin gerisinde, Doğu-Güney Avrupa ile Latin Amerika’nın ilerisinde seyretmiş; özetle “orta halli” kalmıştır. İşsizlik, enflasyon, dış kırılganlık göstergeleri bakımından Türkiye, karşılaştırılan ülke ortalamalarına göre daha kötü durumdadır (Bölüm I).

BSB çalışması, bu genel saptamadan sonra, bölüşüm ilişkilerine eğiliyor. İlk aşamada  milli hasıladaki büyümenin istihdam/işsizlik göstergelerine yansıması  inceleniyor. İstihdam artışları genellikle milli gelirin gerisinde seyretmiş; sonuçta işsizlik oranları artış eğilimi göstermiştir. AKP öncesi üç yılı (2000-2002’yi), sonraki dönemi ikiye (2003-2008 ve 2009-2014’e) ayırarak karşılaştıralım. Bu üç zaman aralığında dar anlamdaki işsizlikteki değişme (yüzde olarak) 8,4 => 10,4 => 10,8’dir. “Geniş” işsizlik yüzdesindeki artış ise,  daha belirgindir: 12,4 => 16,4 => 18,3…(Bölüm II)

AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu, emek/sermaye ilişkilerini etkileyen politikaların bir bilançosunu da, “Bölüşüm İlişkilerine Neoliberal Saldırı” başlığı altında çıkarıyor  (Bölüm III).

Önce,  AKP’li yıllarda çalışma hukukundaki değişiklikler, 1980-2002 dönemi ile bağlantı kurularak inceleniyor.

Bu yasal çerçeve, emeği ile geçinen insanların konumunu, güvencesizleşme ve metalaşma doğrultusunda etkilemiştir. Bu yönelişler, İslamcı bir muhafazakârlık  ile uyumlu yoksulluk yönetimini ön plana çıkarmıştır. İşçi sınıfı saflarında bu egemen eğilimleri reddeden sert patlamalar, direnme eylemleri gerçekleşmiştir.

Tarım sektörü ise, neoliberal reformlar ve uluslararasılaşma  ile cebelleşmiştir. 2000-2002 yıllarında kabul edilen Dünya Bankası patentli Tarım Reformu programının uygulayıcısı olan AKP, son yedi yılda tarımsal destekleme ödemelerini göreli olarak aşındırmıştır. Tarımın dünya piyasalarıyla bütünleşmesi sonunda sözleşmeli tarıma yönelmek zorunda kalan çiftçi, üretim süreci üzerindeki denetimini dev tarım-gıda şirketlerine devretmiştir.

***

Bu gelişmelerin bölüşüm sonuçları nedir? AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu, bu soruyu kişisel gelir dağılımı, sınıflar arası bölüşüm göstergeleri ve servet dağılımı çerçeveleri içinde inceliyor (Bölüm IV).

AKP’li yıllarda gelir eşitsizliklerinin azaldığı iddia ediliyor. Bu iddia, hane halkı  gelir anketlerinde en yüksek gelirlerin kapsanmamasına dayanmaktadır. Bu eksiklik, Forbes’un “en zengin kişiler Türkiye listesi” bilgileri kullanılarak düzeltiliyor. Bu düzeltme, Türkiye’deki eşitsizlik (Gini) göstergelerini çarpıcı oranlarda artırmaktadır.

Milli geliri veya sektörel katma değerleri kapsayan ve  emek/sermaye karşıtlığını ifade eden temel bölüşüm göstergeleri de 2002 sonrası için incelenmektedir. Artı değer oranı, milli gelirde ücret payı, ücret ile emek verimi hareketleri arasındaki makas incelendiğinde aynı sonuç elde ediliyor: AKP’li yıllarda işçi sınıfının göreli durumu bozulmuş; toplumsal veya sektörel hasıladan elde ettiği paylar gerilemiştir.

Türkiye’nin diğer büyük emekçi sınıfını oluşturan köylülük ise, 1998-2002 yıllarında bir “göreli fiyat şoku” ile karşılaşmış; “tarımın ticaret hadleri” %38 oranında çökmüştü. Bu çöküntü, AKP yıllarında hemen hemen aynen sürdürülmüştür. 2013’e gelindiğinde tarımsal göreli fiyatlar hâlâ 1998’in %32 altındadır. 2002-2014 yıllarında buğday, mısır, ayçiçeği ve pamukta çiftçinin eline geçen fiyat hareketleri, iki temel girdi (mazot ve gübre) maliyetlerinin gerisinde kalmıştır. Dolayısıyla, geriye dönük piyasa ilişkileri içinde köylülük ile (yerli/yabancı) sanayi ve ticaret sermayesi arasındaki karşıtlık, sermaye lehine seyretmiştir. 

Hane halkı anketlerinden türetilen sınıfsal gelir dağılımı bulguları, kapitalist sınıfın en önemli gelir öğelerinden biri olan dağıtılmayan kârları kapsamadığı için eksik kalmaktadır. Buna karşılık Türkiye’nin sınıf haritasındaki değişimin ana doğrultusunu ortaya koymaktadır.   2002-2011 yılları içinde Türkiye çok hızlı bir işçileşme sürecinden geçmiştir. Çalışan nüfus içinde ücretli nüfus, işsizlerle birlikte %54’ten %69’a çıkmıştır. Bu artış, büyük ölçüde köylülük ile küçük burjuvazinin tasfiyesinden kaynaklanmıştır.

Kısacası, kapitalizmin ana eğilimleri işlemektedir.

***

AKP’li yıllarda temel bölüşüm ilişkilerindeki bozulma, ikincil bölüşüm ilişkileri veya  yeniden dağıtım mekanizmaları ile telafi edilmiş midir? Bu soru, Bölüm V’te yanıtlanıyor. 1998-2002 ile AKP iktidarının son altı yılı karşılaştırılıyor ve belirleniyor ki özel ve kamusal tüketimin milli gelirdeki ortalama payları yüzde 80’den yüzde 85’e çıkmıştır. Bu artış, yabancı sermaye girişleri, yani artan cari işlem açığı ile karşılanmıştır.

Tüketim payındaki ilerleme, tüm sınıfları kapsadığı oranda, işçi ve köylülerin gelir paylarındaki erimenin tüketime yansıması frenlenmiş olmaktadır. Yani,  Türkiye emekçileri AKP’li yıllarda gelirlerini aşan bir tüketim düzeyine ulaşabilmiştir. 

Özel tüketimdeki artış, insanların artan borçlanmasıyla mümkün olmuştur. Tüketici kredilerinin milli gelire oranı 1998-2002 döneminde yüzde 2’nin altında seyretmişti. Kesintisiz ve hızla yükselen bu oran AKP’nin son beş yılında yüzde 19’a ulaşmış; borçlanma, özellikle düşük gelirlilerde hızla artmıştır. Bölüm IV’teki servet  dağılımı bulguları göstermiştir ki krediler,  halk sınıflarının konut mülkiyetini artırmakta; ancak, emekçilerin finansal servet bilançolarında borçlar varlıkları aşmaktadır.

Böylece AKP iktidarı, krizlerle sonuçlanan tipik bir neoliberal deformasyonu abartılı boyutlarda Türkiye’ye taşımıştır: Dış açıkları tüketim artışlarına yöneltmek ve borç kıskacında emekçiler…

Bölüşümdeki bozulmayı telafi eden “kamusal tüketim” kalemleri, sosyal güvenlik ve sosyal yardım harcamalarını kapsıyor. Hane halkı anketlerinden ve bütçe verilerinden türetilen bulgulara göre, son yıllarda bu kalemlerin gelir toplamlarındaki payları artmıştır.

AKP iktidarı altında bu harcamaların bir bölümü keyfî, asimetrik   özellikler taşımıştır, ama bölüşüm bozulmalarını telafi edici bir rol de oynamıştır. Ancak, BSB çalışması madalyonun diğer yüzüne de bakıyor: Aynı yıllarda vergilerin milli gelire oranı yüzde 17’den 20’ye  çıkmış; ücretlilerin gelir vergisi içindeki payı %44’ten %59’a çıkmıştır. Dahası, düşük gelirlilere daha fazla yüklenen dolaylı vergilerin milli gelire oranı da 3 puan artmıştır.

Böylece AKP’li yıllarda halk sınıflarına dönük sosyal harcamalardaki artışlar, aynı sınıfların “fark etmeden ödedikleri” vergiler tarafından fazlasıyla karşılanmıştır. Bordro vergileri ile tüketim harcamaları içinde emekçi ve düşük gelirlilerin ödediği ÖTV ve KDV artışları  kastediliyor.

***

AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu, neoliberal dönüşümlerin eğitim ve sağlık alanlarındaki yansımalarını da inceliyor.

2002-2007’de eğitim ve  bilimde piyasacı ve gerici dayatmaların ilk adımları atılmış; sonrasında bu adımlar yasalaşmış ve yaygın uygulamalara geçilmiştir. BSB çalışması, bu dönüşümlerin artık kritik bir eşiğe ulaştığını saptıyor; eğitim sisteminin hızla laik ve bilimsel bir çizgiye çekilmemesi halinde toplumun Orta Çağ karanlığına sürüklenme tehlikesini vurguluyor (Bölüm VI).

Sağlık alanı, AKP’nin 2003’te gündeme getirdiği Sağlıkta Dönüşüm Programı tarafından biçimlenmiştir. Dünya Bankası önerileriyle birebir örtüşen bu program, Türkiye sağlık sisteminin piyasalaşmasını hedeflemiş; bu doğrultuda uygulamalar başlamıştır. BSB çalışması, aile hekimliği, yataklı tedavi, finansman, sağlık personeli, halkın sağlık göstergeleri üzerinde duruyor ve iş kazaları ile meslek hastalıklarındaki artışları inceliyor (Bölüm VII).

Kitabın son bölümü, “Kentleşme, Kentsel Dönüşüm ve Kentsel Muhalefet” başlığını taşıyor. Bu bölümde kapsanan konular, AKP’nin burjuvaziyle ilişkilerinin kritik halkalarına ışık tutuyor. Kamusal kent varlıklarının, özel mülkiyete ve servet artışlarına dönüştürülmesinin önemi, AKP belediyelerinde keşfedilmişti;  iktidar döneminde yöntemler geliştirildi; sonuna kadar kullanıldı; gelir akımlarına taşındı. Bu sorunlar, inşaat odaklı büyüme, kurumsallaşma, şirketleşme, kentsel dönüşüm ve  bu dönüşümün tetiklediği mücadele deneyimleri içinde inceleniyor (Bölüm VIII).

***

Sosyal bilimciler çeşitli boyutlarıyla AKP’li yılları inceliyorlar; bu defter kapandıktan sonra, bütünüyle AKP döneminin otopsisi yapılacak.

AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu, bu doğrultuda atılmış önemli bir adımdır. İlgiyle okunacağını, tartışılacağını umuyorum.

 

 

Bu yazı 6 Kasım 2015 tarihinde ‘AKP’li yıllarda emeğin durumu’ adıyla sendika.org sitesinde yayınlanmıştır.

 

 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER