Salı, Nisan 23, 2024

Portre Sanatı: Tarihe iz bırakmak

Işıl Çelik
Işıl Çelik
Işıl Çelik, 2005 yılında Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nden okul birincisi olarak mezun olmuştur. 2009 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi(MSGSÜ) Sanat Tarihi Bölümü’nde ilk lisans eğitimini tamamlamıştır. 2010 yılında ikinci lisans eğitimine MSGSÜ Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü’nde başlamıştır. 2011 yılında Çift ana dal programı ile Sahne Dekorları ve Kostümü Bölümü’ne başlamıştır. İki lisans eğitimini de 2018 yılında onur derecesi ile tamamlamıştır. 2008-2021 yılları arasında MSGSÜ Arkeoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Ayrıca uzun yıllar akademi içerisinde, disiplinler arası sanat eğitimi alırken, birçok yerli ve yabancı sanatçının yanında, farklı materyal ve disiplinlerde çalışma imkânı bulmuştur. Küratörlük çalışmalarının yanı sıra birçok yayın ve karma sergide yer alan sanatçı, İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarını sürdürmektedir.

Üretilen toplumsal ifade biçimlerine baktığımızda estetik kaygılar ile tek tipleşen, imkân ya da cesaret bulamayanların da efektler yolu ile ideal güzelin peşinden gitme serüvenlerine tanık olmaktayız.

Her gün sosyal medyada öz çekimlerini paylaşan kişiler, kolektif bilinç ile atalarının mirasını sürdürüyor olabilirler mi?

Bu sorunun cevabını aramak için fotoğraf makinesinin icadından yani 1820’lerden çok daha önceye gitmemiz gerekecek. Kişilerin kendi suretlerini, dondurulmuş anlarını bir nesneye aktarma serüvenleri, en ilkel hâli ile mağara duvar resimlerine kadar dayanmaktadır. Konuyu biraz daha detaylandırabilmek adına, kişinin duygu ve ifadelerinin betimlendiği portrecilik sanatının bilinen ilk örneklerinden günümüze kadar yansımaları ile ilgili ufak bir gezintiye çıkmaya ne dersiniz?

Porte: Ortaçağda “yeniden üretmek” anlamına gelen “protrabo” sözcüğünden gelir. Resim, heykel ve çizimde, ölü ya da sağ, gerçek ya da düşsel bir kişinin bireysel özelliklerini betimleyen figürler, portre olarak adlandırılır.   Kişi suretleri mağara resimleri, konut duvarı ve idollerde de karşımıza çıkar.

Ancak kişinin, bir sanat üreticisinin karşısına geçerek kendi tasvirini ilk resmettirdiği çalışma, M.S 1-3 YY ’a tarihleniyor. Bahsi geçen tasvirler, Mısır’ın Fayyum bölgesindeki mumyaların konulduğu tabutlarda, ölen kişiyi betimleyen portreler olarak karşımıza çıkıyor. Bu eylem, dini ritüellerin yanı sıra, ölen kişinin ileri kuşaklara suretinin devredilmesi anlamına da gelmektedir. Günümüz teknoloji çağında birçoklarına garip gelse de evet bir vesikalık bile çektirilemeyen dönemlerde, ilk portrecilik örnekleri ile kendi süratlerini “ata kültü” olarak ileriki nesillere iz bırakma güdüsü ile aktarmışlardı.

Portre sanatına baktığımızda, Roma döneminde soyları eskiye dayanan aristokrat ailelerin, ata kültü geleneği ile kendi suretlerini gelecek nesillere aktaran büstlerini yaptırmış olduklarını görmekteyiz. Burada Antik Yunan heykellerindeki ideal güzellik ve ifadelerden farklı bir gerçeklikle karşılaşmaktayız. Salt duygu ve ifadenin yansıtıldığı, daha gerçekçi tasvirler karşımıza çıkmakta. Antik Roma döneminde portrecilik, kişinin kendi deneyimlerini yansıtabilmesi özelikle de siyasi öneme sahip figürlerin güvenilir olarak tasvir edilebilmesi için önemli bir araç olmuştur.

Tek tanrılı dine geçiş, devamında gelen sosyal ve politik değişkenler portre sanatının gelişim sürecini de etkilemiştir. Çeşitli dönemlerde aristokratlara ek olarak, dini figürler ve burjuva sınıfına mensup kişilerin de portrelerinin tasvir edildiği görülmektedir.

Portre sanatı, Ortaçağda dini figürleri tasvir ederken; 14. yüzyıla gelindiğinde, dini figürlere ek olarak, coğrafi yerlerin keşfedilmesi ile oluşan tüccar sınıfa mensup kişilerin de portrelerini yaptırdığını görmekteyiz.

Sanat tarihine bakıldığında hem üretim tekniklerinin değişmesi hem de sosyolojik ve politik değişimlerle dönüşen ve gelişen portre sanatı, uzun bir süre varsılların kendi erklerini yeniden tanımlayarak, ifade etmeleri ve geleceğe iz bırakma güdülerine aracı olarak çokça kullanılmıştır.

Şüphesiz ki sanayi devrimi ile yeni üretim kanalları ve teknolojinin gelişmesi, dünyada birçok dengenin değişmesine sebep olurken sanatsal üretimlerde de büyük bir kırılma yaratmıştır.

19.yüzyılın başlarında, fotoğraf makinesinin bulunması ile sanatsal ifade biçimlerinin yeniden düşünülmesi, üretim tekniklerinin kökten değişimine ve yeni arayışlarla birlikte birçok akım ve üslubun üretilmesine vesile olmuştur. Bu noktada da artık üretilen tüm eserler kendi özgün ve farklı yapısını kültürel değişimlerinin de katkısı ile geliştirmiştir.

Ekonomik, sosyal ve politik değişiklikler her dönem sanatsal üretimlerin konu içerik ve tekniğine etkide bulunmuştur. Burada kısaca bahsettiğimiz değişimler, bir koca dünya tarihinin çeşitli yüzyıllarda yaşadığı sosyo-kültürel farklılıkların sanatsal ürünler üzerindeki yansımalarına işaret etmektedir.

Her toplum yaşadığı devre ait kültürünü kolektif bilinci ile kendi gündelik yaşantısıyla, kitlesel ya da bireysel eylemlerle iz bırakacak şekilde üretir, tanımlar ve inşa eder. Bu noktada portre sanatına baktığımızda suretlerin kimi zaman gerçek, kimi zaman da popüler kültürün maskelediği ideal birey üzerinden kendini dönüştürmüş olduğunu görmekteyiz.

Peki ya bugün? Günümüz teknolojisinin hızlı ilerleyişi noktasında iz bırakacak gündelik kültürel çabalarımız ne âlemde?  Artık herkesin akıllı telefonlarında bulunan fotoğraf çekim özelliği ile kendi suretini kopyalama, yayma ve saklama noktasında atalarını kıskandırıcı derecede hızlı ve “üretken!” görünse de, özgünlük anlamında “acaba?” sorusu barındırmaktadır. Üretilen toplumsal ifade biçimlerine baktığımızda estetik kaygılar ile tek tipleşen, imkân ya da cesaret bulamayanların da efektler yolu ile ideal güzelin peşinden gitme serüvenlerine tanık olmaktayız.

Her toplum yaşadığı devre ait kültürünü kolektif bilinci ile kendi gündelik yaşantısıyla, kitlesel ya da bireysel eylemlerle iz bırakacak şekilde üretir, tanımlar ve inşa eder.

Oysaki bir kültürü farklı kılan kendine has belirgin özelliklerinin olmasıdır. Artık eski zamanlarda olduğu gibi kendi görünüşünü sadece sanatsal üretimlerde idealleştirip değiştirmek bir yana dursun tıbbi müdahaleler ile coğrafi ve genetik yatkınlıklarından uç bucak kaçan bireylerin tek tipleşmiş suretleri ile karşı karşıyayız. Bu noktada öz ve deneyimin güzelliğinin kabul edildiği ve herkesin kendini olduğu gibi sevip tek tipleştirmediği bir döneme yeni izler bırakabilecek miyiz, ne dersiniz?

CRARY, J., Gözlemcinin Teknikleri, Metis Yayınları, 2010

GOMBRICH , E.H., Sanatın Öyküsü, Remzi Kitapevi,İstanbul,1976.

İSKENDER, K., “Portre”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi. Cilt 3, YEM Yayınları, İstanbul,1997.

KOSTRZEWA, T., Portre Sanatı, “Fayyum Portreleri” P Sanat Kültür Antika Güz’99/ Sayı 15, sf. 6-17.

Fayyum Portreleri

Louvre Müzesi_Caracalla Büstü_MS198-211

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Işıl Çelik
Işıl Çelik
Işıl Çelik, 2005 yılında Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nden okul birincisi olarak mezun olmuştur. 2009 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi(MSGSÜ) Sanat Tarihi Bölümü’nde ilk lisans eğitimini tamamlamıştır. 2010 yılında ikinci lisans eğitimine MSGSÜ Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü’nde başlamıştır. 2011 yılında Çift ana dal programı ile Sahne Dekorları ve Kostümü Bölümü’ne başlamıştır. İki lisans eğitimini de 2018 yılında onur derecesi ile tamamlamıştır. 2008-2021 yılları arasında MSGSÜ Arkeoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Ayrıca uzun yıllar akademi içerisinde, disiplinler arası sanat eğitimi alırken, birçok yerli ve yabancı sanatçının yanında, farklı materyal ve disiplinlerde çalışma imkânı bulmuştur. Küratörlük çalışmalarının yanı sıra birçok yayın ve karma sergide yer alan sanatçı, İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarını sürdürmektedir.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI