Salı, Nisan 23, 2024

Popülizmden uzak bir emeklilik reformu için siyaset şart

Seçime endeksli siyaset yapan bütün popülist siyasi aktörler, bu büyük değişimleri görmek yerine 90lardaki al gülüm ver gülümpolitikalarını tercih ediyorlar. Emeklilikte yaşa takılanların topladığı sempati bunun kanıtıdır.

Emeklilikte yaşa takılmak kadar normal ne olabilir? Hele ki teknolojik gelişmelerin, ekonomik değişimin ve sağlık alanında yaşanan devrimlerin tamamının tarihi bir boyutta yaşandığı bir dönemde aksi mümkün değildi. Düne kadar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2019’da kimi ülkelerin ‘batmasıyla’ ilişkilendirdiği erken yaşta emeklilik politikasını, keskin bir U dönüşü yaparak hayata geçirdi. Dolayısıyla milyonlarca insan 40’lı yaşlarında emekli olup, ortalama 30 sene boyunca vergi mükelleflerinden yıllık 13 milyar dolar maaş alacak. Yani, milyonlarca insanın yükü kendilerinden çok daha kötü bir ekonomik ortamda hayata atılan biz gençlerin üzerine kaldı.

Erdoğan için bu bir siyasi zafer elbette: Gittikçe yaşlı nüfusa sıkışan seçmen desteğini güçlendirebileceği ve muhalefetin popülist argümanlarından birini elinden alabileceği bir ‘gol attı’. Zira bu pas da tıpkı anayasadaki başörtüsü değişikliği üzerinden LGBT bireyleri ötekileştirme adımında olduğu gibi, muhalefetten gelmişti.

Bu mantıksız politikayı yıllardır savunan muhalif aktörler de EYT düzenlemesini sahiplenmek için sıraya girdi. Sanırım tek aklıselim siyasi tutumu DEVA lideri Ali Babacan sergiledi ve ‘’EYT konusunda sosyal devletin gereğini yerine getirmek önemlidir ama nesiller arası adalete çok çok dikkat etmek gerekiyor. Öyle kararlar alırsınız ki bugün çözdüm zannedersiniz ama çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye’sine bambaşka sıkıntıları bırakırsınız’’ dedi.

Oysa bu EYT politikası, toplumsal ve ekonomik olarak hiç de akıl kârı bir iş değil. Hatta, daha net bir şekilde söylemek gerekirse, yapılması gereken emeklilik düzenlemelerinin tam aksine giden, hayatın ve tarihin akışına ters, öngörüsüz bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bir süredir normal hale geldiği gibi, Mersin’e gitmemiz gerekirken tersine gidiyoruz.

Öncelikle 40’lı yaşlardaki insanların emekli edilmesi ekonomik olarak mantıksız. Türkiye’de ortalama ömür 80’i geçmiş durumda; dolayısıyla 45 yaşında emekli olan bir insan, 35 yıl boyunca emekli maaşı alacak demektir. Böylesi bir süre, Türkiye’den katbekat zengin ve bireylerin daha uzun ömre sahip olduğu ülkelerde dahi yok.

Türkiye’nin de bünyesinde bulunduğu OECD ülkelerinde ortalama bir vatandaş 20 yıl kadar emeklilik maaşı alıyor ve emeklilik yaşı 65’e yakın. ABD’de de ortalama emeklilik yaşı 62. Dolayısıyla Türkiye’de EYT mağdurları, aslında uluslararası bir zafer kazanmış durumda. Üstelik bunu, kamu harcamalarına ayırabileceği kaynaklar her gün eriyen bir ülkede elde ettiler.

Üstelik bu oranlar, uzun vadede EYT’lilerin isteklerinin tam tersine gidecek. Ortalama ömrü uzayan ve kastan çok zihin gücüne dönen iş piyasasının bir parçası olan çalışanlar için emeklilik çok daha geç elde edilecek bir mertebeye dönüşüyor. Örneğin -hani şu erken yaşta emeklilik sebebiyle batan İskandinav ülkelerinden- Danimarka’da emeklilik yaşı yakında 70’in üzerine çıkacak. Zira insanların çalışmalarına engel olan fiziksel koşullar her yıl ortadan kalkıyor. Hem iş yerleri daha güvenli hâle geliyor hem çalışma koşulları iyileşiyor hem de sağlık alanında yapılan atılımlar insanların aktif geçirdikleri ömürleri uzatıyor.

Ayrıca EYT’yi alkışlayan birçok sosyal demokrat yorumcu, övdükleri İskandinav ülkelerin kültürlerinden de oldukça uzaklar. Sosyal demokrasiyi bir toplumsal değer olarak benimseyen bu toplumlarda ‘emeklilik’ alkışlanan değil; ‘çalışamaz’ hale gelen bireyleri toplumun sahiplenmesiyle özdeşleştirilen bir kavram.

Zira işe ve emeğe değer veren İskandinav toplumları için bireylerin kamudan elde ettikleri fayda kadar vergi veren her bir insanın kamusal sorumluluğu da kutsanıyor. 40 yaşında, eli iş tutan insanların emeklilikleri de bu sebeple kabul edilebilir bir perspektif değil. Zira vergi verenlere karşı ciddi bir saygısızlığı içinde barındırıyor.

Stanford’da yapılan ilginç bir jenerasyonlar arası değişim çalışması var: Buna göre bugün ABD’de doğan çocukların ortalama ömürlerinin hemen hemen 100 yıl olacağı ve bu yüzyıllık ömürlerinin 60 senesini çalışarak geçireceklerini öngörüyor. Bu, şu anki ortalama 40 yıllık kariyerlerin üzerine eklenecek 20 yıl demek.

Şeref Oğuzun da söylediği gibi kuralları ve normları takip eden insanların enayiyerine koyulduğu; emekliliğin bir an önceelde edilmesi gereken bir kaçamak olarak görüldüğü bir Türkiyede insanların verimli çalışanlar olmak için sebepleri de ortadan kalkıyor.

Dünya tarihinde bu kadar uzun süre çalışan başka bir jenerasyon yok. Zira kimi gençlerin iş yerlerinden insancıl çalışma koşulları, psikolojik sağlık desteği, yapılan işte anlam ve ‘eğlenceli’ iş ortamı beklemelerinin temel sebeplerinden biri de bu. Artık mavi yakalı olarak para biriktirip erken yaşta ev, araba ve aile sahibi olmak Orta Amerika’da bir hayal.

Türkiye de ABD’ye yüzyıllar uzaklıktaki bir fanus değil. Hızlı şehirleşme, üniversite mezunu nüfusundaki artış, tarımdan kentli ekonomiye geçiş, uluslararası piyasalara entegrasyon gibi trendler Türkiye’de gençlerin iş yapış biçimini ve yaptıkları işleri değiştiriyor; değiştirmek zorunda.

Fakat seçime endeksli siyaset yapan bütün popülist siyasi aktörler, bu büyük değişimleri görmek yerine 90’lardaki ‘al gülüm ver gülüm’ politikalarını tercih ediyorlar. Emeklilikte yaşa takılanların topladığı sempati bunun kanıtıdır. Dolayısıyla emekliliği 40’lı yaşlara indiren, sağlıklı ve eli iş tutan milyonlarca insanı kapsayacak bir hale getirmek, Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik hakikatlerinin aksi yönde hareket etmektir.

Oysa başka bir politika ve anlatı benimsemek de mümkündü. Örneğin, ömrün gittikçe uzadığı ortamda işin de 30 yıllık, nefessiz geçen bir kariyer yapısındansa çok daha uzun süren ama daha hibrit, daha insancıl ve bireyin haklarının daha sağlam gözetildiği bir iş gücüne dönüştürülmesi için adımlar atılabilirdi. Böylece daha uzun ve sağlıklı hayatlar yaşayacak olan ‘eski’ jenerasyonlar ekonomik katkı sağlamaya da daha uzun süre devam edebilirlerdi. Aynı şekilde gelecek jenerasyonların omuzlarına yüklenecek vergi yükü de azaltılmış, hatta kendi kendine ödenmiş olurdu.

Yeni bir ‘emeklilik’ tanımı yapmak da hayalci bir iş değil. Zira bundan sadece bir yüzyıl kadar önce Avrupa’da ‘iş’, çalışılamaz hale gelinene kadar sürdürülüyordu. ABD’de çalışmayı bırakan insanlar, ortalama iki yıl içinde hayata da veda ediyorlardı. Nasıl bu acımasız emeklilik karşıtlığını terk ettiysek, bugün de yeni bir ‘aktif emeklilik’ tanımı yapabilir ve ülkeye, topluma ve ekonomiye hâlâ değer yaratabilecek insanların gücünü kullanmayı seçebilirdik.

İkinci olarak da Türkiye’de iş gücüne ve emekliliğe dair kültürel ve toplumsal bir değişime ihtiyaç var. Zira Şeref Oğuz’un da söylediği gibi kuralları ve normları takip eden insanların ‘enayi’ yerine koyulduğu; emekliliğin ‘bir an önce’ elde edilmesi gereken bir kaçamak olarak görüldüğü bir Türkiye’de insanların verimli çalışanlar olmak için sebepleri de ortadan kalkıyor.

Bu örnekler üzerine inşa edilen bir ekonomide gelecek jenerasyonlar da daha orta yaşa dahi gelmemiş 40 yaşında bireyler olarak EYT kampanyası yapacaktır. Oysa İskandinav ülkelerinin işe ve vergi verene duyduğu saygıyı anlamalı; fırsatçılığı kabul edilebilir görmekten vazgeçmeliyiz.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI