Cuma, Nisan 19, 2024

Plaza ve Louvre Antlaşmaları

Bugün, Plaza ve Louvre Antlaşmaları dönemine kıyasla para politikalarının çok daha öne çıktığı bir ortam var. Oysa, para politikası dışında araçların da var olduğu geçmişteki örneklerde de görülüyor.

Dünya Bankası ve IMF’nin sonbahar toplantılarının ana konusu, yaklaşan resesyonun küresel ekonomi üzerindeki etkileri.

Fed’in faiz artırımları ile güçlenen ABD Doları’nın dünya ticaretini nasıl etkileyeceği ana tartışma gündemlerinden biri. Güncel gelişmelerle ilgili analizlerin bir bölümü önceki yazılarda kaleme alındığı için bu yazıda tarihe gidelim. Yazılarımda, sıkça tarihe başvurmaktaki amacım, bugünkü gelişmelere yönelik sorgulamaları zenginleştirmek.

1970’li yıllarda dünya enflasyon ve işsizliği ilk kez bir arada gördü. Durgunluk ve enflasyon bir arada yaşandı ve stagflasyon kavramı tanımlandı.

Fed başkanı Paul Volcker’in enflasyona karşı önlem almak amacıyla faiz oranını yükseltmesiyle ekonomi tarihinin meşhur Latin Amerika krizi başladı. Ancak, başka bir sonuç da ortaya çıktı: Dolar değerlendi.

1980-1985 arasında Dolar, Japon Yeni, Alman Markı, Fransız Frangı ve İngiliz Sterlini karşısında yaklaşık olarak %50 oranında değer kazandı. Söz konusu ülkeler, dönemin en büyük beş ekonomisini oluşturmaktaydı.

ABD’nin cari açığının milli gelire oranı %3.5 civarında idi. Ayrıca, 1980’lerin başından itibaren resesyon sorunuyla baş etmeye çalışıyordu. Volcker’ın faiz kararı ile enflasyona karşı önlem alınmaya çalışılmıştı ama Amerikan üreticisi, hizmet sektörü ve çiftçisi değerli Dolar nedeniyle uluslararası ticarette rekabetçi olamıyordu.

Yukarıda adı geçen para birimlerine sahip ülkeler New York’ta, Plaza Otel’de bir araya geldiler. Tarihe Plaza Antlaşması olarak geçen antlaşmaya imza attılar. Buna göre, söz konusu ülkelerin merkez bankaları 1985-1987 arasında uluslararası piyasalara toplam $10 milyarlık Dolar enjeksiyonu gerçekleştirdiler. Aynı dönemde Dolar’ın Yen karşısındaki değeri %51 oranında düştü.

ABD için önemli olan bu antlaşmayla Amerikan ekonomisi uluslararası alanda rekabet gücü kazandı ama Japonya piyasasında başarı elde edemedi. Zira Japonya, ithalatla ilgili gümrük tarifeleriyle iç piyasasına mal girişlerini zorlu bir hale getirmişti. Dolayısıyla Dolar, Japon Yeni karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğramış olmasına rağmen Amerikan malları Japon piyasasına giremedi ve ABD ekonomisinin uluslararası rekabet gücü kazanması konusunda yardımcı olmadı.

Japon Yeni’nin uluslararası piyasalarda güçlenmesinin bu defa Japonya için olumsuz etkileri söz konusu olmaya başladı. Güçlü Yen, Japonya ekonomisi üzerinde resesyonist etkiler yaratmaya başladı. Japonya, ihracata bağımlı bir ekonomik yapıdaydı ama güçlenen para birimi nedeniyle yeteri kadar ihracat yapamayacak durumda idi.

Dolar ve Yen dengesinde yukarıda anlatılan gelişmeler hem ABD-Japonya arasında sürekli olarak ödemeler dengesi üzerinden tartışmaların oluşmasına, hem de Japonya’nın değerlenen Yen’i zayıflatmak amacıyla genişleyici para politikalarına yönelmesine neden oldu. Japonya’nın genişleyici para politikaları uygulamaları bu defa bir varlık balonunun oluşmasına neden oldu ve bir vaka çalışması olarak tarihe geçen Japonya resesyonu başladı.

Plaza Antlaşması ile Dolar’daki değer kaybı belirli bir denge noktasının ötesine geçince başka dengesizlikler ortaya çıkmaya başladı. Bu kez, Dolar’ın değer kaybını durdurmak ve uluslararası döviz piyasasına istikrar kazandırmak amacıyla Fransa, Batı Almanya, Japonya, Kanada, ABD ve İngiltere arasında Louvre Antlaşması imzalandı.

Louvre Antlaşması ile Fransa bütçe açığının milli gelirine oranını %1’e düşürdü ama özel şirketlere ve hane halkına vergi indirimleriyle sıkılaştırıcı maliye politikasının ekonomiyi yavaşlatacak etkilerini bertaraf etmeye çalıştı. Japonya, dış ticaret fazlasını azaltmayı ve faiz oranlarını düşürmeyi taahhüt etti. İngiltere, kamu harcamalarını ve bazı vergileri düşürdü. Batı Almanya da kamu harcamalarını düşürdü ve özel şirketlere ve hane halkına bazı vergi indirimleri getirdi. ABD ise, 1988 yılının bütçe açığının milli gelire oranını 1987’deki %3.9 oranından %2.3 oranına çekmeyi taahhüt etti. Ayrıca, kamu harcamalarını %1 oranında azaltmayı ve faiz oranlarını düşük tutmayı öngördü.

Louvre Antlaşması sonrasında Dolar’ın değer kaybı bir süre daha devam etti. Alman Markı karşısında kur 1.57’ye, Japon Yeni karşısında ise 121’e kadar düştü. Ancak, değer kaybının sonlanmasıyla başlayan 18 aylık bir değerlenme süreci sonunda Dolar’ın Mark karşısındaki değeri 2.04’e, Yen karşısında ise 160’a geldi. Ancak, Dolar’daki düşüşün son bulmasıyla beraber Fed faiz oranını %6.50’den %9.75 seviyesine çıkardı.

1980’ler, uluslararası politikada yakınlaşmaların hızlandığı ve gerilimlerin düştüğü bir dönemdi. Bugün, tam tersi bir süreci yaşanıyor.

Bugünün küresel sorunları, 1980’lerinkinden çok daha ağır. İklim krizi ise, sorunların çok özel bir yerinde duruyor. Olasılıkları zenginleştirecek senaryoları analiz etmek, bugün ulaşılacak çözümlere fikirsel katkı sunuyor.

Bugün, Plaza ve Louvre Antlaşmaları dönemine kıyasla para politikalarının çok daha öne çıktığı bir ortam var. Oysa, para politikası dışında araçların da var olduğu geçmişteki örneklerde de görülüyor. Para politikası dışındaki alternatiflerin de gündemde yer bulması bir zorunluluk. Zira, sadece faiz politikaları ile sonuç elde etmeye çalışmak para politikalarının etkinliğini de azaltacak sonuçları beraberinde getirebilecek.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI