Pazar çevirisi | Fransız sosyalistlerinin önseçimi önem taşıyor mu? – Hugo Drochon

Fransız Sosyalist Parti’nin, Sosyalist Parti ve formel olarak “Halk Birliği” adıyla bilinen hükümet yanlısı küçük Yeşil partilerin dahil olduğu 2017 başkanlık önseçimlerinde yedi aday bulunuyor. Ama bunların çoğunu fark etmeyen birisi mazur görülebilir. Fark edilebilecek üç isim Ocak ayında listede olmayacak: François Hollande, Emmanuel Macron ve Jean-Luc Mélenchon.

Hollande, 1958’de Beşinci Cumhuriyet’in doğumundan bu yana ikinci bir dönem peşine düşmeyen ikinci başkan. İlki 1974’te görev başında ölen George Pompidou’ydu. Hollande ayrıca sadece bir dönem görevde kalmış üçüncü başkan. Diğerleri 1970’lerde Valéry Giscard D’Estaing ve ve Hollande’ın selefi Nicolas Sarkozy’ydi. Son iki başkanın ikinci bir döneme kalamaması Fransa’yı yönetmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Hollande’ın bir kez daha aday olmama kararı kimseyi şaşırtmamalı: % 4 destek oranıyla seçimlerin ilk turunda aşağılayıcı bir yenilgi alacaktı. Başkanlığı geniş bir kesim tarafından eleştirilmişken, aynı zamanda önemli başarılar kaydetti: eşcinsel evliliğinin yasal hale gelmesi, Fransa’nın Paris iklim anlaşmasının tarafı haline gelmesi ve toplumsal refah harcamalarında bir dengenin yeniden tesisi. Devlet borcu artmaya devam etse de işsizlik oranı düşmeye başlıyor – Hollande’ın bundan faydalanması için artık çok geç olsa da.

Hollande’ın en büyük hatası başkanlığa vücut kazandıramamasıydı: özellikle bir başkan gibi görünmedi ya da konuşmadı. Tiz sesi görevle özdeşleştirilen vakardan yoksundu ve sadece, Paris’te 2015 Kasım’ında terörist saldırılar ve daha tartışmalı bir şekilde Fransa’nın 2013’te Mali’ye müdahalesi gibi kendisi için bu imajı doğal olarak yaratan durumlarda devlet adamı gibi göründü.

Bu olaylardan beri Hollande, Fransız teröristlerin vatandaşlığını ellerinden almak gibi zarar verici bir tartışmaya bulaştı ve iki Le Monde muhabirinin uygun bir şekilde Bir Başkan Bunu Söylememeli başlığı taşıyan kitabı için Fransız siyaset sahnesine ilişkin samimi bir yorumda bulunarak ciddi bir halkla ilişkiler gafı yaptı. Bunların yanı sıra – daha önce çok sayıda Fransız hükümetini alaşağı eden tehlikeli bir harekete – emek piyasası reformlarına kalkıştığı için sokak protestolarıyla karşılaştı.

Hollande yarıştan düştüğünden bu yana, merkezci eski ekonomi bakanı Macron, artık hizmet ettiği başkana ihanet etmeden yarışabileceği Sosyalist önseçimlerde yer almaya davet edildi. Ancak Macron tutarlı bir şekilde bunu gündemine almadı ve Kasım ayında başkanlık için, oldukça muhtemel bir şekilde uzun vadeyi hedefleyerek bağımsız bir kampanya başlattı. Solun 2017 seçimlerinde kaybedeceğini açık bir şekilde tahmin ederek Hollande’ın hükümetiyle bağlarını kesiyor ki kendisini 2022 seçimlerinde solun kurtarıcısı olarak konumlandırabilsin.

Macron gibi Mélenchon da başkanlık için Sosyalist şemsiye dışında aday. Son yıllarda aşırı sol, kemer sıkma karşıtı ve Avrupa karşıtı eski Sosyalist bakan Komünist Parti’den geride kalanları köşeye sıkıştırdı ve diğer çeşitli anti-kapitalist partileri kendi arkasına birleştirdi.

Bu nedenle yarış çok muhtemeldir ki Aralık ayında istifa edene kadar Hollande’ın başbakanı olan Manuel Valls ve onun eski “ulusal toparlanma” bakanı olan Arnaud Montebourg arasında geçecek. Valls ilk tur oylarında şimdilik önde ancak iki aday önseçimlerin ikinci turunda burun buruna yarışacak.

Eğer Valls kazanırsa – kendisi Macron’a nazaran sekülerizm ve ulusal güvenlik gibi “Cumhuriyetçi” meselelerde çok daha otoriteryan olsa da – Macron, Sosyalistlerin “sosyal liberal” kanatının diğer temsilcisi olduğu için tekrarlanan bir baskıyla karşılaşacak. Ancak Montebourg kazanırsa siyasal baskı Montebourg daha geleneksel solu temsil ettiği için Mélenchon üzerinde olacak. Mélenchon, Valls’un hükümetinden 2014 yılında, hükümet kemer sıkma ve kendi savunduğu Keynesgil mali teşvikten ziyade arz yönlü politikalar peşinde olduğu için ayrılmıştı.

Sosyalistlerin önseçimleri sadece parti içindeki geleneksel devletçi yaklaşımı destekleyenlerle daha piyasa dostu alternatifleri destekleyenler arasındaki bölünmeyi açığa çıkardığı ölçüde önem taşıyacak. İkinci hattı takip eden Hollande’ın başkanlığı Sosyalist siyasette bir kırılmaya işaret etti; parti bu yeni yörüngeyi hiçbir zaman açıktan paylaşmadı ve Fransız solundakilerin çoğu bunu ilkelerine bir ihanet olarak gördükleri için artık Hollande’a kızgınlar.

Fransız siyaseti sol, sağ ve aşırı sağ arasında bölündüğü için herhangi bir blokta bölünme bu bloğun 2017 başkanlık seçimlerinin ikinci turuna kalamamasını neredeyse garantiliyor. Solda birlik çağrılarının aksine Sosyalistlerin önseçimi insanları bir araya getirmeyecek. Dahası, Sosyalistler kendi liderlerini seçmek için önseçim düzenlemiş olan daha küçük partilerden üç adayı – önseçimlerinin “açık büfe” olmadığını belirtip – dışlayarak kendi işlerini pek kolaylaştırmadılar.

Halihazırda solda en azından iki aday yarışa katılmışken, Sosyalist partinin önseçimleri ulusal siyaset açısından önemsiz. Başkanlık yarışının ikinci turu Cumhuriyetçi Parti’den François Fillon ve aşırı sağ Ulusal Cephe’den Marine Le Pen arasında geçecek.

Hugo Drochon Cambridge Üniversitesi’nde siyaset okutmanlığı yapmaktadır ve Nietzsche’s Great Politics kitabının yazarıdır.

[Bu yazı Project Syndicate’deki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir]