Popülistler oyların yüzde 40’ından fazlasını, favori olmayan adaylar da dahil edildiğinde yüzde 49’unu aldılar.
Fransız seçmenler merkezci aday Emmanuel Macron’u ve aşırı sağ ulusal Cepehe’den Marine Le Pen’i 7 Mayıs’taki ikinci turda yarışmaları için seçtiler.
Bütün oylar sayıldığında Macron yüzde 23,8 ile oyların yüzde 21,5’ini alan Le Pen’in önünde birinci geldi, Républicains (Cumhuriyetçi) partinin anaakım muhafazakar adayı François Fillon ve aşırı sol başa bela Jean-Luc Mélenchon sırasıyla yüzde 19,9 ve 19,6 aldılar.
Geçen Pazar günkü ilk raundda dikkat edilecek altı nokta şöyle sıralanıyor:
1- Değişim ve yenilenme
Hiç popüler olmayan Sosyalist Başkan François Hollande’ın eski ekonomi bakanı Macron, hem Fillon hem de Sosyalist aday Benoît Hamon [ikinci turda, ç.n.] tartışmasız bir şekilde takipçilerine onun için oy kullanma çağrısı yaptıklarından belirgin şekilde favori olarak görünüyor. Fillon “Hiçbir şey aşırı sağ için oy kullanmaktan daha kötü olamaz” dedi. Macron çoğu yoklamada Le Pen karşısında tutarlı bir şekilde 60/40 önde görünüyor.
Bu, Fransızların, siyasete girmesi teklif edildiğinde üç yıl önce plaj yanında bisiklet süren bir adamı, iki yıl önce Hollande’ın kendi Sosyalist Parti’sinden en çok hakarete maruz kalmış bakan olan adamı ve bir yıl önce büyük bir Fransız şehrinde belediye başkanlığı için aday olmaya kafa yorarken kolay tanımlanamaz bir “siyasal hareket”i sıfırdan başlatan bir adamı seçtikleri anlamına geliyor.
Seçmenler Macron’la birlikte aynı zamanda Avrupa Birliği’ni övmüş ve onu reforme etmeye söz vermiş, toplantı toplantı AB’nin Fransa için bir sorun değil çözüm olduğunu tekrarlayan bir adayı seçtiler.
Rakiplerini – özellikle Fillon’un skandalları ve Hamon’un talihsiz kampanyası – engelleyen uzun bir şanslı olaylar dizisi Macron’a yardımcı olmuş olabilir. Ancak Le Pen karşısında rahat galibiyeti aynı zamanda karamsarlık karşısında iyimserliğin zaferi olacak.
Seçmenlerin, kişiliği ya da programına olan teveccüh nedeniyle mi veyahut da geleneksel partilere ve uzun süredir Fransa’yı yöneten siyasetçilere yabancılaşmaları yüzünden mi ona yöneldiklerini söylemek zor olduğundan seçim başarısında bir ölçüde muğlaklık bulunuyor.
- Popülizm darbe aldı ama ölmedi
Marine Le Pen’in oy oranı Şubat başlarında yüzde 28 civarındaydı ancak heyecandan yoksun etkisiz bir kampanya sonucu hızla düştü. Pazar gününün oranları, kampanyasının son günlerinde yapılan anketlerin tahminlerinin aşağı ucundaydı. Ancak Jean-Luc Mélenchon’un yüzde 19’u aşan oyuyla birlikte bu oranlar popülistlerin oyların yüzde 40’ından fazlasını aldığı anlamına geliyor – ilk turda yarışan favori olmayan adaylar eklendiğinde bu sayı yüzde 49’a ulaşıyor. Başkanlık seçiminin Fransa’nın küreselleşmeyi ve Avrupa entegrasyonunu kabul eden kısmı ile açık bir ekonomiyi toplumsal sorunların ana nedeni olarak gören kısmı arasındaki büyük bölünmeyi ortadan kaldırması olası görünmüyor.
Macron, eğer başkanlığı kazanırsa Fransız seçmenlerin neredeyse yarısının çekinceleri veya düşmanlığının üstesinden gelmek için hızlı hareket etmek zorunda kalacak. Bundan önce ikinci turda oy vermeyi tercih etmeyecek olan büyük bir Mélenchon seçmen kitlesiyle başa çıkması gerekebilir. Hem aşırı sol türedi aday hem de Sosyalist Hamon’dan gelen Macron’a ve platformuna yönelik acımasız saldırıların bazı seçmenler üzerinde etkisi olacaktır. Dahası Mélenchon’un geçtiğimiz üç haftada anketlerdeki ani yükselişi kısmen – ikinci turda orijinal tercihlerine geri dönebilecek – Le Pen seçmenlerinin Mélenchon’a çekilmesiyle gerçekleşti.
- Parlamento seçim kampanyası Pazartesi başlıyor
Artık Başkanlıktan bir taş atımı uzaklıkta Macron parlamenter çoğunluk inşa etmeye odaklanmak zorunda. Bu çoğunluk olmadan rolü Haziran kadar erken bir tarihte sembolik ve onursal bir role daralmış olacak. Sosyalistler ve Cumhuriyetçilerin ikinci tur desteği, her iki partiden liderlerin Pazar gecesi açık kıldığı üzere, Macron’u daha sonra destekleyecekleri anlamına gelmiyor. Macron’un En Marche hareketi şimdi Haziran’daki Ulusal Meclis (alt kademe meclis) seçimlerinde gösterecek 577 aday bulmak zorunda.
Macron’un kendisi Pazar gecesi parlamenter çoğunluğu gecikmeksizin inşa etmeye başlayacağını söyledi. Bu konuda hem Sosyalistler hem de Cumhuriyetçilerin yardımını bekliyor. Fransa’yı reforme etmek ve Avrupa’yı yeniden yola sokmak konusunda “[Benimle] anlaştıkları müddetçe nereden geldiklerini sormayacağım” açıklamasında bulundu.
Zorluk burada yatıyor. Sonraki birkaç hafta, parlamentoda “yeni yüzler, yeni yetenekler” olması doğrultusunda belirttiği arzusunu göstermeyi ve eşit sayıda kadın ve erkeği aday olarak çıkarma vaadini, net bir çoğunluk elde etmeye dönük gerçekçi bir ihtiyaç içindeyken yerine getirmek zorunda. İkinci tur galibiyetinin ivmesine bel bağlayacak. Bu, Haziran ayında seçimlerde intikam almaya kararlı Cumhuriyetçilerin hayal kırıklığı ve enerjisini küçümsemek anlamına gelebilir.
- Lidersiz sağ
Cumhuriyetçilerin önseçimini geçen Kasım’da sürpriz bir şekilde kazanan Fillon, partisini Sosyalistlerin 2002’de, adayları Lionel Jospin’in ilk turda Jean-Marie Le Pen’e geçildiği (Marine’in babası) zaman yaşadığı siyasal fiyaskonun aynısına götürdü. Fillon kötü bir kampanyacıydı, adaylığı kendisine karşı soruşturmaya giden mükerrer skandallarla kirlendi ve toplumsal meselelerde merkez oyları geri iten bir aşırı sağ kampanya ile bunlara karşılık vermeye çalıştı.
Cumhuriyetçiler artık lidersizler ve farklı hizipleri birbirlerine karşı kışkırtan haftalar boyu sürecek bir iç kapışma yaşayacaklar. Gölgede bekleyen birisi eski başkan ve artık partisini Haziran’da zafere taşımayı – ya en azından zararı sınırlandırmayı – uman, Fillon karşısında önseçimi kaybetmiş olan Nicolas Sarkozy.
Sarkozy, 2017 başkanlık seçimlerinin hayatta bir kez gerçekleşen, kaybedilmesi mümkün olmayan bir mücadele olduğuna geçtiğimiz yıl boyunca inanmak için birçok nedeni olan muhafazakar seçmenlerin hayal kırıklığına dayanacak. Macron merkez sağ seçmenlerin büyük kısmına hitap etse de bu insanların, kendi hareketi En Marche’a Haziran ayında katılıp katılmayacağı belli değil.
Eğer Cumhuriyetçiler parlamentoda çoğunluk elde etmeyi becerirse Macron muhafazakarlar arasından bir başbakan atamak zorunda kalacak ve bir birlikte yaşama (cohabitation) ya da bölünmüş hükümet dönemi geçirecek.
- Sosyalist Parti’ye Elveda
Son birkaç haftada umulduğu üzere oyların yüzde 6’dan biraz daha fazlasını alan Benoît Hamon partisini neredeyse 1969’da alınan tarihin en düşük oy oranı olan yüzde 5’e yaklaştırdı. Bu başarısızlık 1971’de François Mitterand’ın – geçtiğimiz Pazar kaybettiğimiz – yeni bir parti yaratmasıyla sona eren iki yıllık bir kriz dönemi ve ruh arayışına yol açmıştı.
Hamon, François Hollande’ın ılımlı ekonomik politikasının en sert eleştirmenlerinden birisine dönüşen bakanlardan biriydi. Partinin adaylığını aşırı sol bir ütopyacılık platformu oluşturarak kazandı. Partinin reformist, liberal kanatı ve ilkelerin saflığına odaklanmış aşırı solu arasında uzun süredir devam eden bölünmeyi vurguladı. Zenginlerin sözcüsü olarak tanımladığı Macron karşısındaki keskin kampanyası sadece seçmenler ve parti görevlileri arasındaki ayrımı derinleştirmeye yaradı.
Yaklaşan parlamento seçimleri ve çok sayıda milletvekilinin koltuğunu kaybetmesi tehlikesine karşın partinin iki rakip kanadının nasıl uzlaşabileceğini görmek kolay değil. Hamon’un kampanyasının açığa vurduğu farklılıklar bir gecede uzlaştırılamaz. En Marche’a katılsalar, yeni bağımsız bir parti de kursalar, merkez sol Macron trenine atlamaya çalışacak. Bu, partinin katı tarihsel sol kanadını ya Mélenchon güçlerine katılma ya da Fransız solunun periyodik olarak kurma alışkanlığı edindiği küçük partilerden birini oluşturma seçeneğiyle baş başa bırakacak.
- Anketçilere hakkını verin: Doğrulardı…
Fransız anketçiler, çoğu sayıda anket şirketinin kampanyanın son haftasında tahmin etmiş olduklarının tepedeki dört adayın oylarına olan yakınlığıyla doğru tahmin geleneklerini korudular. Le Pen’in düşüşü, Mélenchon’un yükselişi ve – Ocak sonunda ortaya çıkan zimmetine para geçirme suçlamaları sonrasında yüzde 17’ye kadar gerileyen – Fillon’un gecikmiş ve hafif geri dönüşü bütünüyle hesaba katıldı.
Pazar günkü ilk tur seçimlerindeki katılım oranı da, anketçiler bir ay önce bu oranın tarihin en düşük seviyelerine gerileyebileceği uyarısında bulunsa da, kabaca 2012 seçimlerine benzerdi. Ancak dört adayın da ikinci tura yükselmesi için benzer şansa sahip olduğu son iki haftanın büyük çekişmesi, muhtemelen haftalar geçtikçe heyecanı artan seçime dair ilgiyi yeniden alevlendirdi.
Paris’te Perşembe gecesi bir polisin öldürüldüğü Şanzelize’deki terörist saldırıların ilk tur sonuçlarına büyük bir etkisi olmamış görünüyor. Seçmenler Macron ve hatta Hamon gibi “sakin olalım” diyen adaylar ile Le Pen ve Filllon gibi “sertleşelim” diyenler arasında eşit bir şekilde bölünmüş olabilirler.
[Politico’daki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]