Perşembe, Nisan 18, 2024

Paul Krugman, Çin, mRNA Aşıları ve Sağcı Popülizm

Dekan Baker

Paul Krugman’ın köşe yazılarına katılmadığım çok nadirdir ama kendisi zaman zaman itiraz edeceğim şeyler söylüyor. Geçen ayki bir yazısında Krugman, Çin’in sıfır COVID-19 politikasının muazzam maliyetlerinden yakındı. Bu politikayı, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki araştırmacılar tarafından geliştirilen mRNA aşılarını kullanmak yerine ölü virüs materyali kullanılan eski moda Çin aşılarına olan güvenle ilişkilendirdi.

Çin’in sıfır COVID-19 politikasını eleştirmek için çok sayıda iyi sebep var. Mevcut politika; aşılarımızın ve etkili tedavilerimizin olmadığı, pandeminin ilk günlerinde makul kabul edilebilirdi. Bununla birlikte, kelimenin gerçek anlamıyla yaşamları tehdit eden (insanlar gerekli ilaçları ve tıbbi bakımı alamıyor) büyük çaplı karantinaları şu anki durumda haklı çıkarmak oldukça zor.

Ancak Krugman ve diğerleri (saygı duyduğum birkaç kişi Twitter’da Krugman’ın ifadelerini paylaştı) sıfır COVID-19 politikasını Çin’in mRNA aşılarını reddetmesine bağlamakta hata yapıyor. Omicron varyantı şu anda Çin’i vurmakta ve ölü virüs aşıları ciddi hastalık ve ölümlerin önlenmesinde aslında oldukça etkili.

Hong Kong’da üç doz Çin aşısı yaptıran kişilerde COVID-19’a bağlı ölüm oranı yüzde 0,03. Bu oran, 80 yaşın üzerindeki insanlar için bile yüzde 1,0’ın biraz üzerinde. Bu aşılanmayan toplam nüfustaki yüzde 2,9 ve aşılanmayan 80 yaş üstü nüfustaki yüzde 15,7 ölüm oranı ile karşılaştırıldığında hayli dikkate değer. Bu veriler, Çin aşılarının ölümü önlemede oldukça etkili olduğunu işaret ediyor.

Hong Kong’daki ve bugün Çin anakarasındaki en büyük sorun aşıların etkisiz olması değil, daha ziyade buraların yaşlıları aşılamada kötü bir iş çıkarmış olmasıdır. Omicron varyantından önce 80 yaşın üzerindeki Hong Konglularda en az iki doz aşı yaptırmış olanların oranı dörtte birden azdı. Bu, 80 yaş üzeri yüksek ölüm oranlarını açıklıyor.

Çin aşıları omicron varyantının yayılmasını önlemede etkili değildir, evet, ama mRNA aşıları da değildir. Dünyanın en yüksek aşılama ve tedavi oranlarından birine sahip olan Danimarka, Şubat ayında omicron dalgasının zirvesinde günde 40.000’den fazla vaka yaşadı. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nde günlük 2,3 milyonu aşkın vakaya eşdeğer olacaktır.

mRNA Mitolojisi

Bu kadar çok insanın Çin’in sıfır COVID-19 politikasının maliyetleri için yanlış bir şekilde ülkenin ABD yapımı mRNA aşılarını reddetmesini sorumlu tutması dikkat çekicidir. Benim görüşüme göre bu, muhtemelen milyonlarca yaşama mal olan ve aynı zamanda eşitsizliği önemli ölçüde kötüleştiren tıbbi teknoloji ve pandemi konusundaki inanılmaz derecede yanlış bir bakış açısını yansıtıyor.

Pandeminin ilk günlerinde ileri sürdüğüm üzere Amerika Birleşik Devletleri, inovasyonu ve etkili aşıların, testlerin ve tedavilerin dağıtımını en üst düzeye çıkarmak için kaynakları dünya çapında bir araya getirmede başı çekmeliydi. Bunun yerine, araştırmaları finanse etmek için devlet tarafından verilen patent tekellerini ikiye katladı.

Moderna, bu hikâyenin kötü adamıdır. Moderna’ya aşısını geliştirmesi için 483 milyon dolar, ardından üçüncü aşama klinik deneylerini yürütmesi için 472 milyon dolar ödendi. Ayrıca Moderna, aşılar Birleşik Devletler Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylandığı durumda gerçekleşecek, yüz milyonlarca dozluk satın alma anlaşmaları da kazandı. (İmalat ve dağıtım maliyeti yaklaşık 1,50 dolar olan bir dozun satışı yaklaşık yirmi dolardan yapıldı.) Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu muazzam hükümet desteğiyle Moderna, geçen yazdan itibaren en az beş yeni milyarder yarattı.

Moderna’nın milyarderlerine, oradaki ve diğer ilaç şirketlerindeki yöneticilere ve araştırmacılara giden zenginlikler, bunun yerine çocuk vergi kredisini genişletmek veya gündüz bakımı için sübvansiyonlar uygulamak için kullanılabilirdi. Alternatif olarak, aşırı ısınmış bir ekonomiden kaynaklanan enflasyondan endişe ediyorsak, ilaç endüstrisine çok fazla para aktarmayarak talebi azaltabilirdik.

Açık olmak gerekirse aşıya sahip olduğumuz için çok mutluyum (ben de üç doz aşı oldum), ancak burada soru, mevcut yöntemin en verimli yöntem olup olmadığı. İki yıldan daha uzun bir süre önce belirttiğim gibi tüm sonuçların dünya çapında bedelsizce paylaşıldığı açık kaynaklı aşı geliştirmeyi finanse etmeye çalışmalıydık.

Bu, ABD’li ve Avrupalı ​​araştırmacıların, sonuçlarını, dünyanın dört bir yanındaki araştırmacıların görüntülemesi ve incelemesi için web’de yayınlaması anlamına geliyordu. Aynı durum Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve başka yerlerdeki araştırmacılar için de geçerli olacaktı.

Araştırmacılara ödeme yapılması gerekirdi elbette ki ve biz de bunu Moderna’da yapıldığı gibi yapardık. Moderna araştırmaya bir şirket olarak dâhil olmakla ilgilenmeseydi, araştırmacılarına doğrudan ödeme yapardık. Moderna, onları gizlilik sözleşmelerini ihlal ettikleri için dava açmakla tehdit edebilirdi, ne var ki buna karşı hükümet, sadece şirketin yasal masraflarını ve olası zararlarını karşılamayı kabul edebilirdi. Bilgileri paylaşan araştırmacılara karşı açılacağı söylenen bu davalar Moderna ve diğer ilaç şirketlerinin insan hayatını ne kadar önemsediğini göstermek açısından da büyük fayda sağlıyor.

Maliyetlerin ülkeler arasında paylaşılmasını öngören bir anlaşmaya da ihtiyacımız var. Bunun önceden tasarlanmış olmasına gerek yok, ödemeler gerçekleştikten sonra da bunu yapabiliriz. Elbette bu rotada ilerlemek 2020’de Donald Trump Beyaz Saray’dayken mümkün olamazdı. Mitinglerdeki kalabalıklardan ziyade pandeminin insani ve ekonomik maliyetini sınırlamayı önemseyen bir başkana ihtiyacımız vardı.

Teknolojiyi özgürce bir araya getirmiş olsaydık, mevcut olan her umut verici aşıdan FDA veya diğer sağlık denetim kurumları tarafından ilk onaylandıkları sırada büyük stoklar edinebilirdik. Aşılar test edilirken dünyadaki tüm ilaç üreticileri mRNA teknolojisine tam erişime sahip olsaydı, onaylandıkları sırada elimizde milyarlarca doz Pfizer ve Moderna aşısı bulunabilirdi. Etkisiz olduğu kanıtlanan bir aşının milyarlarca dozunu çöpe atmanın maliyeti (unutmayın ki sadece 1-1,50 dolarlık bir maliyetle üretiliyorlar), 1 milyar dozu hızlıca insanlara sunabilmenin faydalarıyla karşılaştırıldığında önemsiz kalıyor.

Ayrıca Çin aşılarından da büyük stoklara sahip olabilirdik. Bunlar mRNA aşılarından daha az etkiliydiler, ancak aşısızlıktan çok daha iyi bir seçenek sunuyorlardı. Etkili olduğu kanıtlanan tüm aşıların stoklarını mümkün olduğunca çabuk dağıtmak için acele etseydik büyük olasılıkla omicron varyantını ve hatta Delta varyantı haline gelen mutasyonu bile önleyebilirdik. Bu, milyonlarca hayat kurtarabilir ve trilyonlarca dolarlık ekonomik kaybı önleyebilirdi.

Patent Tekelleri ve Sağ Popülistler

Bu açık kaynaklı araştırma hikâyesinin sağcı popülistlerle ne ilgisi var? Amerika Birleşik Devletleri’nde Donald Trump, Birleşik Krallık’ta Boris Johnson ve Fransa’da Marine Le Pen’e sağcı popülistler tarafından verilen destek, ezici bir çoğunlukla işçi sınıfına mensup beyaz seçmenlerden geliyor ve bu genellikle ırkçılığa atfediliyor.

Irkçılık bu politikacıların cazibesinde kuşkusuz ki büyük bir faktör olsa da bu açıklamanın yanıtsız bıraktığı soru, halktan insanların neden birdenbire bu kadar ırkçı hale geldiğidir. Ya da, daha iyi ifade etmek gerekirse, ırkçılık neden bu insanların politik davranışlarına egemen oldu?

Amerika Birleşik Devletleri’nde 2016’da Trump’a oy veren birçok kişi dört yıl önce Barack Obama’ya oy vermişti. 2016 eski bir tarih gibi görünebilir, ancak Obama’nın Iowa ve Ohio gibi eyaletleri kolaylıkla almasının üzerinden çok zaman geçmedi. Şimdiyse bu eyaletler Demokrat bir başkan adayı için ulaşılamaz kabul ediliyor. Bir zamanlar sosyalist, sosyal demokrat veya komünist adayları destekleyen işçi sınıfı seçmenlerin şimdi sağcı popülist politikacıları desteklediği başka hikâyeler de var.

İşçi sınıfından seçmenlerin değişen tutumlarına dair alternatif bir açıklama, söz konusu seçmenlerin son on yıllardaki ekonomik gelişme sürecinde dışarıda bırakılmış olmalarıdır. Bunun doğru olduğu açıktır: üniversite diploması olmayan işçiler son kırk yılda ekonomik büyümenin faydalarından ciddi bir pay almamışlardır, ancak kilit mesele, onların “dışarıda bırakılıp bırakılmadığı”dır.

Devlet tarafından verilen patent tekelleri, bunların kuzenleri olan telif hakkı tekelleriyle birlikte bu hikâyenin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Eşitsizliğin arttığı bu dönemde, fikri mülkiyetin söz konusu biçimleri eşitsizliğin büyümesinde muazzam bir rol oynadı.[1] Örnek vermek gerekirse hükümet Microsoft yazılımını Bill Gates’in izni olmadan kopyalayanları hapse atmakla tehdit etmeseydi Bill Gates bugün muhtemelen dünyanın en zengin insanlarından biri değil, geçinmek için çalışan bir yurttaş olurdu.

Mevcut politika tartışmalarının en büyük saçmalıklarından biri, insanların patent ve telif hakkı tekelleri var olmadığı durumda hiçbir yeniliğe sahip olamayacağımızı söylemesidir. Bundan bir sonraki cümlede de bize teknolojinin eşitsizliğe neden olduğunu söylerler. Bu iki iddia arasındaki çelişki hemen tespit edilmezse ekonomi politikası konusunda önde gelen bir entelektüel başpiskopos olabilirsiniz.

Mesele şu ki, patent ve telif hakkı tekelleri çok açık bir şekilde hükümet politikalarıdır. Onları daha uzun ve daha güçlü veya daha kısa ve daha zayıf yapabiliriz ya da ortadan kaldırabiliriz. Hem patent ve telif hakkı tekellerine ihtiyacımız olduğunu hem de teknolojinin eşitsizliği tetiklediğini iddia etmek saçmadır. Eşitsizliği tetikleyen teknoloji değil, teknoloji politikamızdır.

COVID-19 aşılarının geliştirilmesinde patent tekellerine güvenilip güvenilemeyeceği konusunda hiçbir zaman ciddi bir politika tartışması yapmamış olmamız bile elit ideolojinin kamuoyu tartışmalarına ne ölçüde hâkim olduğunu gösteriyor. Milyonlarca hayat ve trilyonlarca doları kurtarabilecek oldukları durumda dahi, gelirin yukarı doğru yeniden dağılımına meydan okuyabilecek politikaların tartışılmasına izin verilmiyor.

Sahip olduğumuz şey bunun yerine Moderna milyarderleri. Eşitsizlik hakkındaki tartışma, servet vergisi gibi politik olarak ihtimal dışı önerilere odaklanıyor. Bu politikalar hakkındaki tartışmalar gazete ve dergilerde birçok sayfa işgal edebilir ve gelecek vadeden birçok akademik kariyere yol açabilir, ancak daha basit olan yol, ekonomimizi ilk etapta bu kadar çok milyarder üretmeyecek şekilde yapılandırmak olacaktır.

Büyük haber kuruluşlarını ve diğer kamusal tartışma alanlarını kontrol eden insanlar, ekonominin geliri yukarı doğru yeniden dağıtmak için nasıl yapılandırıldığı hakkında herhangi bir tartışmanın var olmasını istemiyorlar. İşçi sınıfının sadece kaybedenler olduklarına inanmasını istiyorlar. Onlar için üzülebilir ve daha iyi bir sosyal refah devletine sahip olmak isteyebiliriz, ancak kaybeden oldukları gerçeği tartışmaya açık olmamalı.

Bu bağlamda, işçi sınıfının, kendilerini kaybeden olarak gören ve onları dışarıda bırakan politikaları destekleyen politikacılara yakınlık duymaması şaşırtıcı değildir. Sağcı popülistlerin işçi sınıfının kötü durumunu iyileştirmek için ciddi bir planı olmayabilir, ancak en azından onlara bir kötü adam sunabilir ve durumlarının kendi başarısızlıklarının sonucu olmaktan ziyade kendilerine dışarıdan empoze edilen bir şey olduğunu söyleyebilirler.

Birçoğu, Putin’e ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı duyulan tiksinmenin, genellikle Putin’e karşı çok dostane olan sağcı popülistler için ölümcül bir darbe olacağını ummuştu. Viktor Orban’ın Macaristan’da yeniden seçilmesi, Marine Le Pen’in Fransa cumhurbaşkanlığı için ciddi bir aday sayılması ve Donald Trump’ın hayaletinin hâlâ ABD siyasetine musallat halde olması göz önünde bulundurulduğunda sağcı popülistlerin ortadan kaybolmak üzere olmadığı açık. Siyasi üstünlüklerini yaratan koşullar hakkında biraz daha ciddi düşünmeye ihtiyacımız var.

[1] Fikri mülkiyet, son yıllarda eşitsizliği tetikleyen tek güç değildir. Sendikaların zayıflaması, ticaret politikaları, şişkin bir finans sektörü ve diğer faktörler de eşitsizliğin artmasında önemli rol oynamıştır. Bu konuyu Rigged başlıklı kitabımda (ücretsiz erişilebilir) daha ayrıntılı olarak tartıştım.

 

(Bu yazı https://cepr.net/paul-krugman-china-mrna-vaccines-and-right-wing-populism/ adresinden Pelin Tuştaş tarafından çevirilmiştir.)

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER