Cuma, Nisan 19, 2024

Pandeminin çocuklarımıza ettikleri…

Tüm dünyada sosyoekonomik ve sosyopsikolojik çalkantılara sebep olarak 21. yy. tarihini değiştiren Pandeminin yarattığı sorunlar sadece yetişkinleri değil çocukları da derinden etkiledi. Yoksulluk ve savaşın vurduğu ülkelerde her zaman en fazla etkilenen çocuklar pandemiden nasıl etkilendiler? Siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan yazdı.

Bir ülkeyi yönetenlerin ne kadar başarılı oldukları, o ülkenin çocuklarının nasıl bir yaşam sürdükleri ve öldükleriyle kolayca anlaşılabilir. Ülkemiz çocuklarına bayram tahsis eden ilk ülke olsa da çocuklarımız gündeme uğradıkları şiddet ve taciz, tarlalarda ya da atölyelerde çalışmaları, geçirdikleri iş kazaları, içinde yaşadıkları yoksulluk ve karşı karşıya kaldıkları uyuşturucu ve benzeri risklerle geliyorlar.

Gazetelere ve sosyal medyaya hızla göz atıldığında bu ülkenin çocuklarının bir kısmının şansa çocuk kalabildikleri, önemli sayıda çocuğun da çocukluğundan bir şekilde vaz geçtiğini görebiliyoruz. Çocuğa ve çocukluğa en başından beri önem verdiğini söyleyen bir elit için utanç verici bir manzara. Bir insanın ne kadar insan olduğunu anlamanın yolu, kendi çocuğuna layık gördüğü yaşam ile diğer çocukların yaşam şartları arasındaki uçuruma karşı duyarlılıktan geçerse; bizim yönetici sınıfımız uzun zamandır bu konuda sınıfta kalmış durumda.

Çocukları ve çocukluğu karşı karşıya kaldıkları risklerle hatırlamak ve çocukluğu her kırılacak bir fanus olarak resmetmek iyi bir şey olabilirdi, eğer çocukları bu risklerden uzak tutacak politikaları canı gönülden uygulayabilseydik. Oysa bizde durum tam tersi, kısacık bir an için yoğun bir üzüntü ve öfke duygusuna kapılıp sonrasında başka bir ruh haline geçiş yapmak.

Medyada sürekli kurban olarak temsil edilen çocukların durumu, çocuğun sürekli riskle karşı karşıya kaldığı algısını yaratsa da “bu benim çocuğumun başına gelmez!” şeklinde bir kandırmacanın da doğmasına yol açıyor. Sebep mi, basit: başına bir şey gelen çocuklar, hep diğerlerinin çocukları…

Geçtiğimiz günlerde açıkladığımız bir araştırma ülkemizde bütün çocukların kötü yönetimden olumsuz etkilendiğini açıkça ortaya koydu. Salgın günlerinde çocuğun iyi olma halinin nasıl etkilendiğini anlamak amacıyla yirmi ülkenin katılımıyla 23 binden fazla çocukla bir anket çalışması yürütüldü. Bu anket çalışması çocukların kendi gözünden yaşamlarını anlamaya çalışan uzun soluklu bir araştırma çalışmasının Children’s World (Çocuğun Dünyası) bir parçası, 2011 yılından itibaren geniş bir coğrafyadan veri toplayan ve sonuçları paylaşan bir çaba.

Eve kapanma okuldan ve eğitimden de mahrum olmak demek. EBA TV benzeri iyi niyetli girişimler çocukların öğrenim kayıplarını gidermeyi amaçlasa da çok başarılı olamamış.

Pandemide hepimizin gözlemlediği gibi çocuklarımızı başka bir yaşama zorlayan koşulların onların gözündeki etkisini anlayabilmek amacıyla 2021 yazında yürütülen bu anket çalışmasına, çocukların görüşlerini kendi dillerinden daha iyi anlayabilmemizi sağlayan bir dizi derinlemesine görüşme de eklendi ve bu iki çalışmanın birbirini tamamlayan sonuçlarını 19 Aralık 2022’de kamuoyuna açıkladık.

Sonuçların bugünlerde açıklanmış olmasının ayrıca bir anlamı var, malum ülkemizin hâl ve gidişatına yön vermeyi amaçlayan Kalkınma Planı hazırlıkları başlamış durumda, bu plan Cumhurbaşkanlığı’ndan başlayarak bakanlıklara kadar bütün devlet kurumlarının gelecek hakkındaki vizyonunu içerip politikalara yön vermesi beklendiğinden önemli.

Kalkınma Planı’ndaki hedeflere ne kadar ulaşıldığı ya da ulaşmak için ne kadar çaba harcandığı ayrı bir tartışma konusu olsa da bazı şeylerin yazılı olarak açıkça belirtilmesi kendi başına bir önem taşıyor. Bu nedenle, plan hazırlayıcılarının çocuk ile ilgili kısmında sadece yoksul ya da dışlanmış çocukların değil, bütün çocukların ağır bir yaşam sürdüklerini bilmeleri yararlı olur. Belki o zaman çocuklara iyi bir yaşam vermeyi hedeflerinin arasına koyabilirler.

Araştırmaların sonuçları çok şaşırtıcı değil bir açıdan, meraklısı detaylı sonuçlara buradan erişebilir. İlk bulgu, pandemi döneminde bütün ülkelerde çocukların daha mutsuz bir yaşam sürdükleri, ankete katılan çocukların hepsi pandemi öncesi dönemde daha mutsuz olduklarını söylemişler, ülkemizden ankete katılan çocuklar ise pandemi dönemindeki mutsuzlukta ikinci sırada yer alıyorlar. Yaşamdan memnuniyetleri sorulduğunda ülkemiz Bangladeş, Cezayir ve Güney Afrika’nın ardından dördüncü sırada geliyor. Çocuklarımız olumsuz duyguları en sık hisseden çocuklar arasında yer almış.

Önümüzdeki dönem, bir restorasyon dönemi olacaksa; çocukluğu restore etmek yeterli olmaz, bütün unsurlarıyla daha iyi bir çocukluğu inşa etmeyi düşleyebilmemiz gerekiyor, yoksa bütün çabalar beyhude olur.

Bu kadar mutsuzluğun sebebinin pandemi olması anlaşılabilir bir şey. Araştırma yapıldığı dönemde çocuklarımızın COVID-19’dan çok fazla kaygılandıklarını öğreniyoruz: Yarısından fazlası salgını düşündüğünde ellerinin terlediğini söylüyor, uykusuzluk çekenlerin oranı %44 hayatını kaybetmekten korkanların oranı %25. Türkiye çocukların çektiği kaygılar açısından yirmi ülke arasından baştan ikinci sırada yer alıyor, birinci sırada Endonezya var.

Araştırma çalışması salgının çocuklar üzerindeki olumsuz etkisinin sadece saldığı korkuyla sınırlı kalmadığını gösteriyor: Salgın çocukları çocukluklarından mahrum bırakmış. Başta ülkemiz olmak üzere uygulanan sıkı tedbirler çocukları okula gidemez ve sokağa çıkamaz hâle getirmiş. Ev çocuklar için korunaklı bir yer olsa da evde olmanın getirdiğini sınırlamaların etkisi tartışılmaz.

Özellikle maddi imkanları kısıtlı çocuklar için ev her türlü olanağın olduğu minyatür bir Disneyland değil; evde olmak özellikle kız çocukları için ev işlerine yardım etmek, yaşlılara ve kardeşlerine bakıp ebeveynlerin sorumluluğunu paylaşmak ve kendine ait vakitten vazgeçmek demek. Bazı çocuklar için bilgisayar ve benzeri dijital olanaklar özgürlük sağlasa da yoksul çocuklar, kız çocukları ve yoksul kız çocukları bu özgürlüğe erişebilmiş değiller; toplumsal cinsiyet ve sınıfsallık burada da gözümüze çarpıyor, eşitsizlikler her yerde.

Eve kapanma okuldan ve eğitimden de mahrum olmak demek. EBA TV benzeri iyi niyetli girişimler çocukların öğrenim kayıplarını gidermeyi amaçlasa da çok başarılı olamamış. Öncelikle çocukların hepsi bu olanaklara sahip değiller, yoksul çocukların yarısı salgın döneminde internete düzenli erişememişler örneğin.

Evin kalabalık olmasından dolayı derslere giremeyen, internete cep telefonuyla girmeye çalışan çocuklar var; hatta kardeşine bakmak zorunda olduğu için derslerini ihmal eden çocukların öykülerini de duyuyoruz. EBA TV’nin orada olması, çocukların bu eğitim olanağını kullanabilmesini sağlamıyor, o imkândan yararlanabilmek de bir “yapabilirlik” meselesi.

Salgın dönemi çocuklar arasındaki eşitsizliği sadece gerekli araçların varlığı/yokluğu üzerinden pekiştirmiyor; örneğin daha zengin ailelerin çocukları derslerine yardımcı olsun diye internetteki diğer kaynaklardan yararlanabilir ve arkadaşlarından destek alabilirken; düşük sosyoekonomik statüdeki ailelerin çocuklarının yararlanabildikleri tek kaynak aileleri, o da ne kadar olabilirse. Okulun olmaması diğer kaynakları daha fazla kullanabilmeyi gerektiriyor, bu da yoksul çocukların sahip olduğu bir “yapabilirlik” değil.

Okulun olmaması sadece eğitimi değil, arkadaşlıkları da etkilemiş. Birçok çocuk için okul bir özgürlük mekânı oluşturuyor. Evinde olmayan ve ancak okulda sınırlı da olsa erişebildiği olanakları bir kenara bırakalım; okul arkadaşlıkların gerçekleştiği yer olan çok kıymetli. Eve kapanmak, arkadaşlardan da yoksun kalmak demek.

Genel geçer yargıları bir kenara bırakalım, dijital dünyanın sağladığı olanaklar da sınırlı. Arkadaşlıklarını internet üzerinden farklı ortamlarda sürdüren çocuklar var, ancak sayı çok fazla değil. Burada da toplumsal cinsiyet ve sınıf farkları devreye giriyor; ülkemizde de sosyal medya canavarları var, ancak görüştüğümüz çocukların sadece dörtte biri bu sıfatı hakkettiğini düşünüyor, ülkemiz bu oranla sondan ikinci sırada geliyor. Birinci sırada %73 ile Şili, en sonda da %13 ile Bangladeş var. Maddi durumu iyi olan çocuklarımız arasında bile bu canavarların oranının %36 olması dijital dünyadan yararlanma açısından hem ülkeler arasında hem de ülke içinde farklılıklar olduğunu gösteriyor.

Araştırma çalışması da pandemi koşullarında yürütüldüğünden önemli sınırlılıklar taşıyor, öncelikle görüşülen çocukların ülkenin erişemediğimiz diğer çocuklarından biraz daha iyi durumda olduğunu biliyoruz, malum ankete katılabilmek de bazen bir yapabilirlik meselesi. Demek ki, çocuklarımızın durumu burada tasvir edilenden daha da kötü ve eşitsizlikler daha da fazla. Bunu bilmek bile çocuklarımıza daha iyi bir yaşam sürmek için harekete geçmenin aciliyetini gösteriyor.

Çocukluk, bir yapabilirlik meselesi sonuçta. Yapabilirlik, bir olanağın sunulmuş olmasının o olanağı kullanabileceğiniz anlamına gelmediği gerçeğine dayanıyor. Çocuklar için bir bisiklet yolu yapan bir belediye iyi bir şey yapmış olabilir. Ancak o yolu kullanabilmek için çocukların bir bisiklete, o bisikleti kullanacağı bir zaman boşluğuna ve en önemlisi bacağa sahip olması gerekiyor.

Bu tür kırılganlıkları yok sayan her türlü politika girişimi ne yazık ki göz boyamaktan öteye gitmiyor. İyi bir sosyal politika demetinin yapabilirlikleri düşünerek tasarlanması gerekirken, ülkemizde jenerik olarak tasvir edebileceğimiz iyi niyet beyanlarından fazlasını duymuyoruz.

Araştırma sonuçları sadece çocuklarımıza değil, çocuğun yakın çeperini oluşturan herkese, başta ebeveynlere ve öğretmenlere de çok fazla zarar verdiğini gösterdi. Önümüzdeki dönem, bir restorasyon dönemi olacaksa; çocukluğu restore etmek yeterli olmaz, bütün unsurlarıyla daha iyi bir çocukluğu inşa etmeyi düşleyebilmemiz gerekiyor, yoksa bütün çabalar beyhude olur.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI