Cumartesi, Nisan 20, 2024

Pandemi Gölgesinde Turizm

Onur Saatlı

[email protected]

Küresel ölçekte ve ülkemizde de aşılamanın hız kazanmasına karşın koronovirüsün sebep olduğu Covid-19 vaka sayılarının yeniden hızlı bir artışa geçtiği bir dönemi yaşıyoruz.

Turizm sektörünün, aşılamanın hız kazanması ile birlikte iyimserliğin hakim olduğu bir dönemden sezonun ortalarına doğru gelirken; vaka sayılarında yaşanan artışlar ve belirsizliğin getirdiği bir ümitsizliğe sürüklendiğini görüyoruz. Pozitif vaka sayılarında yaşanan artışlar neticesinde başta Mykonos olmak üzere, bazı gözde turizm bölgelerinde hükümetlerin yaz sezonu ortasında sert önlemler alması, müzik yayınının yasaklanması, bu minvalde bar ve gece kulüplerinin kapandığı,gece sokağa çıkma yasağı uygulandığını izliyoruz.

Ülkemizde  yeniden normalleşmenin başladığı, tedbirlerin ve önlemlerin gevşetildiği Temmuz ayı başından itibaren, vaka sayılarının 4.418 ‘den 28 Temmuz itibariyle 22 bin 291’e çıkarken 76 kişi de hayatını kaybetti.

Türkiye ile birlikte ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Hindistan ve Rusya gibi ülkelerde yoğun aşılama programına karşın vakaların yükseldiği izlenmekte; buna karşın yoğun aşılamanın olduğu ABD ve İngiltere gibi ülkelerde, Brezilya gibi aşılama programının yetersiz kaldığı ülkelere kıyasla ölüm oranları ve yoğun bakım oranlarının düşük kaldığına yönelik henüz kısıtlı verilerle yorumlar yapılmaktadır.

YENİDEN ENDİŞELİ BEKLEYİŞ

Ülkemiz ölçeğinde değerlendirmelerde bulunacak olursak, yaz aylarında olmamıza karşın vaka sayılarında yaşanan artışlar son dönemde toplumda endişe yaratmakta ve yeniden kısıtlama kararları alınıp alınmayacağı tartışılmaktadır.

Sorunu salt yeniden faaliyetlerine başlayan işyerlerinde aramanın konuya oldukça sığ bir bakış olacağı şüphesizdir. Bununla birlikte, faaliyetine ara vermek durumunda kalan işyerlerinin bir yılı aşan süreçte yaşadığı ekonomik sıkıntıların hükümet üzerinde ciddi bir baskı yarattığı ve yasal otoritelerce yeterince yerinde denetim mekanizmasının çalıştırılmadığı ve “kontrolsüz” bir faaliyete müsamaha gösterildiğini de göz ardı etmemek gerekli.

Kontrolsüz nüfus hareketlerinin, toplu taşıma, hava ve kara yolu yolcu taşımacılığında yaşanan tedbirsiz-kontrolsüz yoğunluğun en temel etken olduğunu söyleyebiliriz. Yine geçen yıla kıyasla restoran, kafe, plaj işletmeleri ile plaj-gece kulübü işletmelerinde yoğunlukların arttığını gözlemliyoruz. Tabiki bunda bir yılı aşkın süredir alınan tedbirler neticesinde toplumda oluşan psikolojik bıkkınlık, yorgunluğun etkisi yadsınamaz.

SİYASETİN TURİZME ETKİSİ

Tam da bu kaotik ortamda turizm sektörü oyuncuları yaz sezonunu en az hasarla kapatıp kapatamayacağını hesaplamakla meşguller. Bulunduğu jeopolitik konum gereği her dönemde uluslararası gelişmelerden doğrudan etkilenen Türkiye’nin, son 10 yılında yaşanan çalkantılı süreçlerinden turizm sektörü de kendisine düşen payı almış idi.

Başta Suriye ve Mısır olmak üzere tüm bölge ülkeleri ile yaşadığı gerilim,çatışmalar ve bu minvalde Avrupa Birliği  ile yaşanan başta göçmen krizinin etkisi Türkiye ekonomisini derinden sarsmıştır.

2013 sonu ile 2014 yılı başından itibaren Rusya’nın Ukrayna ve Kırım üzerindeki politikalarının sonucunda, Avrupa Birliği ve ABD ‘nin ambargo kararı ve petrol fiyatlarını düşürme stratejisinin doğrudan etkisiyle, Rus Rublesinin aşırı değer kaybı ülkemiz turizmine doğrudan yıkıcı oranda etki etmiştir. (2014 rakamlarına göre Türkiye’ye gelen turist sayısının % 12,4’ü Rusya kaynaklıdır.) Devamında 2015 yılında Türkiye-Rusya  arasında yaşanan uçak krizinin etkisi ile 2016 yılının Temmuz ayı ortalarına kadar Rusya’nın uyguladığı seyahat yasağı ve sonrasında yaşanan 15 Temmuz darbe girişiminin iç turizmi de vurmasıyla sektörün son derece zorlu yılları geride bıraktığını söyleyebiliriz.

Tek adam rejiminin ülkeyi ekonomik olarak soktuğu darboğazın etkilerinin şiddetlendiği 2018 yılı Ağustos ayından itibaren, TL’de yaşanan sert değer kayıpları, ağırlıklı olarak YP üzerinden borçlanmış durumda olan sektör oyuncularının üzerindeki finansman yüküne bir kat ilave yük bindirmiştir.

2018 yılından itibaren sektörün toparlanma ve büyüme yaşayacağı beklentisinin etkisiyle, firmalarca döviz bazında borçlanma ile büyüme ve yatırım yapma eğilimi hakim olmuştur. Özellikle enflasyon ve kur baskısının artması ile birlikte yatırımların geri dönüş süreleri uzamış, özkaynaklarda ve duran varlıklarda döviz bazında erime hasıl olmuştur.

Tüm bunların üzerine, Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan COVİD-19’un en derinden etkilediği sektörler ulaştırma ve turizm olmuştur. Ülkemizde de 2020 Mart ayından itibaren uygulamaya konulan tedbirlerin etkisi, sınırların kapatılması, yurtiçi ve yurtdışı seyahat kısıtlamaları ile turizm sektöründe faaliyet gösteren binlerce restoran, kafe, bar, otel, tema park işletmeleri, deniz ve kara yolu yolcu taşımacılığı işletmeleri ile eğlence sektörü firmaları ticari faaliyetlerinde bir anda sıfır noktasını görmüşlerdir.

KONTROLSÜZ NORMALLEŞMENIN SONUÇLARI

İşletmelerin faaliyetlerine pandeminin etkisiyle zorunlu ara vermeleri yanında, yaz sezonuna yönelik rezervasyon iptallerinin eklenmesi Turizm Endüstrisini bu dönemde ödemeler dengesi ve nakit döngüsü anlamında çok güç durumda bırakmış, 2020 ve 2021 yıllarında en yoğun işten çıkarmaların yaşandığı sektörlerden biri haline gelmiştir. Gerek işletme sermayesi gerekse yatırım finansmanı geri ödemelerini, mevsimsellik gereği yaz sezonuna özgü esnek ödeme planlarına uyarlamış olan firmaların % 35-40 kapasite ile faaliyete başladıkları dönemde kendilerini kredi ödemeleri ile baş başa bulmuşlar, bu dönemde hükümet kanadından kayda değer bir destek bulamayan firma ve işletmelerin bankaların yüksek faiz oranlı yapılandırma seçeneklerini kabul etmek dışında seçenekleri kalmamıştır.

Artık 28.07.2021 tarihine geldik ve salgında dördüncü dalganın başlaması ile yaratacağı toplumsal ve ekonomik etkileri tartışmaya başladık bile. Geldiğimiz noktada “kontrolsüz” normalleşme ile birlikte vaka sayılarında yaşanan hızlı artışlar şimdiden sektör oyuncularını kara kara düşündürmekte, yine benzer pandemi tedbirlerinin uygulaması halinde  çok sayıda firmanın ayakta kalamayacağını belirtmekteler.

Kimilerine göre kontrolsüz normalleşmenin getirdiği kaçınılmaz bir son, kimilerine göre ise artık “Aşılanmayanların Pandemisi’nin” başladığı bir döneme giriyoruz.  Otoriteden beklenilen ise, topyekün kapanmadan ziyade aşılamanın hız kesmeden devamı ile aşılananların pozitif ayrımcılığa tabi tutulacağı yeni tedbirler olarak öne çıkıyor.


Onur Saatlı, 1982 yılında Çeşme’de doğdu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Çeşme’de tamamlamasının ardından, 2003 yılında Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. Mezuniyet-Bitirme Tezini “Turizmin Türkiye Ekonomisi’ndeki Yeri ve Ege Bölgesi Turizmi” konusunda verdi.
2005 yılından 2021 yılına dek Türkiye İş Bankası A.Ş. ‘de Yönetici olarak çalıştı. Türkiye İş Bankası Anonim Şirketi’ndeki görevi esnasında, 2010 yılından itibaren dört dönem Banka-Finans ve Sigorta İşçileri Sendikası’nda (BASİSEN) Sendika Temsilcisi ve Genel Kurul Delegesi seçilerek sendikal mücadelenin içinde yer aldı.
Turizm alanında faaliyet gösteren aile şirketlerine daha fazla vakit ayırabilmek adına 2021 yılında Türkiye İş Bankası A.Ş.’deki görevinden ayrılarak, şirketlerin idaresinde görev almaya başlamıştır. Saatlı, evli ve bir çocuk babasıdır.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER