34 farklı dilde yüzün üzerinde eseri yayımlanmış olan Ahmet Ümit’le son kitabı “Bir Aşk Masalı” üzerine konuştuk. Ahmet Ümit, “Aşk ve sanat için özgürlüğün olmazsa olmayacağını” söylüyor. Bir edebiyatçı için dilin bir özgürlük alanı kadar aynı zamanda bir hapishane olduğunu da ifade ediyor Ümit.
Son kitabınız “Bir Aşk Masalı” nda “Özgürlük yoksa aşk da yoktur” diyorsunuz. Peki özgürlük yoksa sanat gelişebilir mi?
Özgürlük yoksa gerçek anlamda aşkın olacağına inanmıyorum. Birbirlerini para, şöhret konum için seçen insanlar arasında aşk olacağına ben inanmıyorum.
Elbette özgürlük yoksa sanat da gelişemez. Özgürlük yoksa, insan olma sürecinin tamamlanması gerçekleşemez ki. Yanlış yapma hakkını kendinde görmelidir insan, çocuklarımıza o kadar korumacı davranıyoruz ki öğrenmelerinin önünü tıkıyoruz. Hatalarından öğrenir insan.
Peki “Bir Aşk Masalı” nasıl doğdu?
On yıldır okullara konuşmaya gittiğimde lise ve üniversite öğrencilerine buradaki hikâyeleri sözlü olarak anlatıyordum. Anlattığım on- on beş dakikalık hikâyelerde beş prens değil de yedi karakter vardı. Dinleyenlerin çok hoşuna gidiyordu. Bunları yazmak benim hep aklımdaydı. Öte yandan sürekli polisiye romanlar yazmak beni sıkıyor, bir yazar olarak farklı şeyler yapmak farklı gezilere çıkmak gibidir farklı bir metnin içinde olmak. Dolayısıyla bu kitabı yazmanın zamanının geldiğini düşündüm.
“Aşk Köpekliktir” öykü kitabınızla da bağ kurduğunu düşünebiliriz bu kitabınızın. Oradaki her bir öykünün adında aşkın farklı tanımlamaları vardı. Bu kitapla da “Aşk bir masaldır.” demişsiniz gibi duruyor öte yandan aşk ve polisiye olaylar arasında da benzerlikler yok mu?
FBI raporlarına göre cinayet sebepleri arasında ilk üç sırada aşk intikamları, aldatma gibi olaylar geliyor. Aşk en büyük kırılma noktalarından birisi, akıl dışı aynı zamanda, zihnen zamanını belirlediğin “hadi âşık olayım” diyebildiğin bir şey değil. İnsanın içindeki ilkel yan aynı zamanda. Öte yandan insanı mutlu eden çünkü sadece akılla hareket eden insanlar olduğumuzda mutlu olmamız zor. Ancak burada sevgiyi ayırıyorum. Sevgi daha çok iyilik, merhamet, fedakârlık ile ilgili. Aşk ise tutkuların, ihtirasların aklımızı ele geçirdiği an.
HER KİTAP BİR FİKİRLE BAŞLAR
Bir kitabı yazmaya nasıl başlarsınız?
Önce fikir gelir. Bir Aşk Masalı’ndaki fikir şudur: Aşktan yola çıkarak insanı eleştirmek. Hem aşk hem de insanlık eleştirisidir bu kitap. Fakat bunu nasıl yapacağım esas sorudur. Hikâye bulurum. Yetmez. Hikâyeyi kurgularım sonra da yazmaya başlarım.
Karakterleri yaratım süreciniz nasıl işler?
Birincisi gözlem. İki: Okuruz. Yoğun bir şekilde. Başka sanat alanlarından besleniriz. Sinema tiyatro, edebiyat, opera, klasik müzik özellikle müzik beni çok etkiler. Karakterleri yaratırken kendi içimize bakarız. İçimizde evrensel insanlığa dair nüveler bulunur; iyi, kötü, cesur, korkak, hain… Kimse saf bir kahraman olarak doğmaz. Gözlemliyorum. Dışardaki ve içimizdeki hep birlikte. Roman demek hikâye kadar karakter yaratmaktır. Romanı diğer türlerden destandan, şiirden ayıran yaratılan karakterlerdir. İnce Memet , Raskolnikov, Don Quijote (Don Kişot- Don Kihote) vardır. Ve romanı okurken karakterle özdeşleşir kendi içimize bakarız. İyi tarafları ve kötü tarafları ile, bu da katarsisi sağlar. Kendi başarı veya hayal kırıklıklarımızı o karakter üzerinden yeniden yaşarız. Böylece ayna tutar.
Dönüp kendi yazdığınız kitapları okuduğunuz olur mu?
Olur ve çok sık yaparım. 98’de yazdığım Kar Kokusu’nda dille ilgili bazı sorunlu gördüğüm yerleri düzelttim. Akışı değiştirmem. Bir süre sonra dilde daha çok yetkinleşiyorsunuz, dönüp baktığımda onlarca kitap yazdım, yazdığımız kitaplar da bir yazarı oluşturmuş oldu.
Kitaplarınıza isimlerini siz mi verirsiniz?
Ben ve arkadaşlarım. Çok yakın arkadaşlarım var, bittikten sonra yayımlamadan önce onlara gönderirim, merakla beklerler zaten. Bu dostlarımın her biri çok iyi edebiyat okurları, beni de tanıyorlar daha önemlisi acımasızca eleştirirler. Beğenmedikleri yerleri rahatlıkla söylerler.
Onların geri bildirimlerine göre değişiklik yapar mısınız?
“Kitabımın bir kelimesine dokundurmam” gibi şeyler benim için geçerli değil. Elbette noksanlıklar olabilir. Aklıma yatarsa değişiklik de yaparım, noksan olmayan bir kitap olamaz zaten.
Bu kadar akıcı yazabilmenizin sırrı ne?
Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Kemal Tahir’e yazdığı mektuplarında “Konuştuğunuz gibi yazın,” demiştir. Ben de buna katılıyorum.
Yıllar önce verdiğiniz röportajların birinde şöyle dediğinizi hatırlıyorum: “İsterim ki kötü insanlar da romanımı okusunlar ve aslında hiçbir şey kazanmadıklarını görsünler.”
Edebiyat bu demek zaten, iyiye de kötüye de ayna tutmak. Ben insanın dürüst olması gerektiğine inanıyorum, gördüğü yanlışı anlatmak gerek. Dürüstlük önemli, baba-kız ilişkisini ya da evdeki sardunyanla ilişkini de anlatabilirsin. Bir yazar hakikati ve kendi hakikatini anlatmayı sürdürmeli, -ki yanılabilirsiniz- bunu da söyleyebilirsiniz. Yazar sadece okura karşı değil önce kendine karşı dürüst olmalıdır. Okurun beklentisi ve beğenisini göze alarak yazarsa bir yazar kendisi olamaz. Bu da yazar için ölmektir, bitiştir. Önemli olan bir yazar olarak Yaşar Kemal, Dostoyevski gibi olmak değil; kendin olmaktır önemli olan.
YAZMAK KENDİNİZLE HESAPLAŞMANIZ DEMEKTİR
Dışa dönük birine benziyorsunuz ama yazarsınız, bu da önemli ölçüde içe dönüklük gerektirir. Dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Kalabalık ve şahane bir ailede büyüdüm. Devrimci oldum; insanlar, kalabalıklar arasındaydım hep. İnsanlarla ilişkilerim iyi olmuştur daima, şanslıydım bu anlamda. Dışa dönük yanım çok fazla. Bazı yazarlar çok içe dönük, melankolik ve kendini daha iyi ifade etmek için yazarlar. Benim için bu geçerli değil. İnsanlarla birlikte vakit geçirmeyi çok severim. Ailemle, arkadaşlarımla ilişkilerimi önemserim. Yazmak demek bir yazarın kendisiyle konuşması, hesaplaşması, yermesi, övmesi yani kendisiyle yüz yüze gelmesidir. Bunu yaparken kendinizi anlatmanız gerekmez, yarattığımız karakterler üzerinden anlatırız. Bazı yazarlar kendini anlatmayı seçtiler Proust gibi, Kafka biraz kendini yazdı.
İç dünya ile dış dünya arasında dengeleme var ama aynı zamanda yazmanın iyileştiren bir yanı da var. Nasıl ki okurken sorun ve sıkıntılarımızı kitap boyunca unutuyorsak. Yazar da yazarken bunu yapar.
Yazma rutinlerinizden bahsetmek ister misiniz?
Tabii. Yazarlar hakkında bohem oldukları gibi yanlış bir algı var. Romancılar için, bence şairler için de bu doğru değil. Yaptığımız iş çok ciddi, yepyeni bir hayat kurguluyor ve hayata ayna tutuyoruz. O yüzden işimizde disiplin ve düzen şart. Sabah kalkıyorum, kahvaltıdan sonra en verimli saatlerim öğlen 1-2 ye kadar olan zaman dilimim. Eğer romanın ya da yazdığım başka bir metnin sonlarındaysam öğleden sonra da devam ederim yazmaya.
Her yerde yazabiliyor musunuz peki?
Evde veya yazıhanemde çalışırım, sessizlik olmalı ancak sözsüz müzikler dinlerim yazarken de. Klâsik müzik, caz, mistik müzik gibi sözsüz müzikleri tercih ederim. Bilgisayarda yazıyorum. Tatilde bilgisayarımı yanıma alıp orada da yazmayı tercih etmiyorum. Her zaman yazdığım yerde olmalıyım. Virginia Woolf’ün dediği gibi kendine ait bir oda şart. Kurgu dışı yazarken de aynı düzenimi sürdürürüm.
Evde de yazabiliyorum ama yazıhanemde çok daha disiplinle yazabiliyorum. Yazmadığım zamanlarda okurum. Yazarlar üzerine okumayı çok severim. Onların hayatlarını, yazma biçimlerini, nasıl yaşadıklarını, hayata bakışlarını okumayı severim . Dostoyevski’den Halide Edip’e Yaşar Kemal’ e kadar; onlar bizim ustalarımız ve öğrenecek çok şey var. Hepsi çok önemli. Bilgi almak amaçlı değil sadece bu okumaların amacı, nasıl yaşadılar, dünyaya bakış açıları nasıldı? Ve kıyaslama fırsatı yakalarım.
İlham verir mi?
Vermez mi, bakış açılarını kavramaya çalışırım.
Hayatın kendisinden de ilham alırsınız elbette.
Esas kaynak orası tabii.
YAZAR OLMASAYDIM BESTECİ OLMAK İSTERDİM
Yazar olmasaydınız ne olmayı isterdiniz?
Besteci olmayı isterdim. Klasik müzik besteleri yapmak isterdim. Çünkü müzik inanılmaz bir şey, herkese ulaşabilirsin. Kitaplarım 34 farklı dilde, yüzün üzerinde eserim yayınlandı, yine de daha fazla insana ulaşmak için kitabımın çevrilmiş olması gerekiyor ama müzik öyle değil müzikle daha doğrudan bir ulaşma imkânı var insanlara. Edebiyatta dil hem özgürlüğünüz çünkü dille var oluyorsunuz öte yandan bu dediğim sebeple engelliyor ve hapishanen oluyor.
Favori müzikleriniz neler?
Beethoven senfonileri: Pastoral Senfoni, Moonlight Sonat. Vivaldi, Tchaikovsky, Johan Sebastian Bach… Romanlarımı yazarken bana muhteşem bir şekilde eşlik ederler. Yazmanın da ritmi var, şiirde zaten var, düzyazıda da var. Yazarken düşünmezsin ama sonuçta buluştuklarını ve bir ritim oluştuğunu görürsün.
Mistik müzikler dinlediğinizi söylediniz, mistik bir yanınız var mı?
Yok. Son derece gerçekçi, gördüğüm şeylerle ilgiliyim. Hayatın gerçekleriyle yani. Birtakım şeylerin benim için kurulduğuna inanmam, rastlantılar peş peşe gelir bu bazen iyidir ve şanslı sayılırsınız, kötü olabilir şanssız, yeterince farkındaysanız ve güçlüyseniz tersine çevirebilirsiniz. Yapamayacağınız şeyler de vardır hayatta bazen kötü bir hastalık gibi.
Mistik şeylere inanmam. Biz bu galaksideki zeki yaşam formuna sahip canlılardanız ve hâlâ anlam yüklüyoruz, yaratılmış olmamızın anlamı olması lazım diye, bu anlamda da ne yapıyoruz? Geçmişten beri dinler bunun bir açıklamasını yapar tanrı-tanrılar üzerinden. Diğer yandan bilim başka bir şey söylüyor. Ben evrime inananlardan yanayım fakat orada da karanlık noktalar var. İnsanlık mistik olana meyletmiştir. Devasa bir mistisizm kültü var, yazarken faydalanırım ama mistik bir tarafım yok.
Bugünlerde ne okuyorsunuz?
Suat Derviş okuyorum. Çok önemli bir kadın yazar. Önce Ankara Kalesi’ni okudum, şimdi de Fosforlu Cevriye’yi okuyorum. Olağanüstü bir yazar. O dönem, kadından yazar olur mu? Olmaz mı tartışmasının olduğu dönem önyargıları yıkmış, parçalamış. Kadından çok iyi yazar olabileceğini ispatlamış bir yazar.
Fosforlu Cevriye romanını çok beğendim. Bir süre daha devam edeceğim Suat Derviş okumaya.
“NAZIM HİKMET BENİM İÇİN ÖNEMLİDİR”
Sizi en çok etkileyen yazarlar?
Tek bir yazar elbette yok, zaten doğru bir şey de değil. Nazım Hikmet benim için önemlidir, kullandığı dilin temizliği bakımından özellikle. Yusuf Atılgan, özellikle Anayurt Oteli ile, başarılı romandır çünkü. Yakup Kadri’nin Yaban romanını çok beğenirim: Halkı çırılçıplak, eleştirel, gerçekçi anlatan bir roman olduğu için. “Halkımız iyidir.” İfadesini darmadağın etmiştir. Adalet Ağaoğlu metinleri, Edip Cansever şiirleri. Edgar Allen Poe, Dostoyevski ve Shakespeare: Oyun yazarı değildir sadece; şair, edebiyatçı ve düşünürdür.
Son zamanlarda Norveç edebiyatında bir yükseliş var. Küresel ısınmanın bir sonucu da olabilir mi?
O kadarını bilemiyorum, Kuzey Avrupa hayatını merak ediyor insanlar zannediyorum ki. İklimi çok farklı, hava kapalı, kar var, insanlar daha içe dönük yaşamak durumundalar, onu fark ediyoruz daha soğuk kanlı bir hayat, edebiyatlarındaki anlatı da daha soğuk kanlı olabiliyor. Bizim anlatımız daha heyecanlı.
Seviyor musunuz Kuzey Avrupa edebiyatını?
Sevdiklerim var. Henning Mankell var ilk aklıma gelen. İsveçli, çok sevdiğim bir yazardır. Kurt Wallander serisini beğenerek okumuşumdur.
Ahmet Ümit edebiyatı: Şiir, öykü ve çok sayıda romandan oluşuyor. Masal ise önemli bir yer tutuyor sizin edebiyatınızda, neden?
Masalı önemsiyorum, sizin de söylediğiniz gibi romanı batıdan aldık, şiiri İran’dan aldık. Masal hem Anadolu’ya gelmeden önce Türklerde hem Anadolu’da var olan Kürtler, Türkler, Rumlar, Ermeniler ve diğer milletlerin hepsinde masal vardı. Masal yazmak biraz da çocuklara seslenmek, o yüzden çok kıymetli.
Çocukları çok seviyorsunuz…
Elbette, çocukları çok seviyorum. Çocuklar henüz kötülük yapacak kadar olgunlaşmadıkları için özellikle seviyorum. İnsanları seviyor muyum? Sadece iyi olanları. Kötü insanları sevmek durumunda değilim. Bir kedi veya köpeği kötü bir insandan daha çok severim.
Kediniz var sanırım…
Maalesef kaybettik, öldükten sonra kedimiz Leia’ya adadım bu kitabımı.
Bitkilerle aranız nasıl?
Çok iyi.
SANAT İNSANLIK İÇİNDİR
Sanat için sanat, toplum için sanat bir de sanatçı için sanat; bunların hangisi size yakın?
Mozart’ın zamanında saray için yaptığı sanat sonrasında insanlık için de… Çünkü iyi olan, sanat için bile olsa halkı kapsar, halka bir şey anlatmak için yaptığınız sanat estetik ve edebi açıdan yoksunsa yani iyi değilse bir süre sonra ne sanat için ne de halk için olur. İyi sanat halk içindir de sanat içindir de. Sanatçı için de sanat doğru. Sanatçı kendini sanatında yetkinleştirmek için uğraşır, diğer sanat eserlerinden de beslenirsin.
İyi olanla iyi olmayan sanatı birbirinden ayıran belirteç peki?
Zaman. Yazarı öldükten sonra edebi eser okunuyorsa başarılıdır, okunmuyorsa geçmiş olsun.
Esas olarak sanatın zanaat ve ustalık kısmından dolayı sonraki eserlerin daha iyi olması umulur, genellikle de olur. Ama istisnalar yok değil. Bazı yazarların ilk kitabı çok iyidir, tek kitaplı yazarlar var ayrıca, büyülü bir şey…
Bir masal tanımlaması yapar mısınız?
Masal: Edebiyat türleri içerisinde bizi çocukluğumuza götüren bir zaman makinasıdır ona bineriz ve çocukluğumuza gideriz. O yüzden çok kıymetli.
En sevdiğiniz noktalama işareti hangisi?
Virgül.
—