CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın İBB'ye yönelik soruşturma kapsamında "ahtapot" benzetmesi yapması üzerine Özgür Özel, "Ahtapotun besledikleri" ve "ahtapotun bezdirdikleri" diyerek iki farklı şema paylaştı. Özel, "Tayyip Bey'in ahtapotunda, beşli çete dediğimiz 40 Haramiler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti soygunu, KKTC soygunu, çadır satan Kızılay'ın vurgunu, 17-25 Aralık, dört bakan, ayakkabı kutuları, Yunus Emre Vakfı soygunu, dezenfektan satan bakan, Türgev ve Ensar var" dedi.
Özel, "İşte bu da ahtapotun canından bezdirdikleri; bir elinde işçi, bir elinde esnaf, bir elinde emekçi, bir elinde çiftçi... Gençlerin geleceğini tüketti ahtapotun ta kendisi. Memuru, işsizi, bitirdiniz memleketi! Al sana ahtapot bu! Al sana ahtapot! Yeni Şafak, hazırla manşeti; hadi A Haber! Aranan ahtapot bulundu! Reis'in tarif ettiği ahtapot Özgür Özel'in ellerinde!" diye konuştu.
Özel, "İşte ahtapotun besledikleri. Bunlar da ahtapotun canından bezdirdikleri, boğazını sıktıkları: İşçi, esnaf, emekçi, çiftçi, gençler, memur, işsiz..." diye haykırdı.
📌 Özel'den Erdoğan'a: Al sana ahtapot
— PolitikYol (@politikyol) May 27, 2025
"Tayyip Bey kendi kendine bir ahtapot görüyor, sürekli ahtapot anlatıyor, ahtapotun kollarını arıyorsan işte Fatih Belediyesi, işte Bayrampaşa Belediyesi, öbür kolunda Bahçelievler Belediyesi, pek yakında büyük kol Esenler Belediyesi… pic.twitter.com/TVv1eA2dCN
Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
*Bugün birileri, emin olun, birkaç saat sonra devletin imkanlarıyla çıktığı kürsüde, Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyorken, kendisi şu anda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet Paşa'nın makamında oturuyorken çıkacak 27 Mayıs darbesi üzerinden, ki o darbenin mağduru ailelerle Cumhuriyet Halk Partisi referandum sürecinde, bu tek adam rejimi kurulurken, o darbenin mağdurlarının aileleriyle, torunlarıyla, çocuklarıyla tek adam rejimine karşı, bugün getirilen güya Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı birlikte mücadele ettiğimiz aileler onlar.
*Demokrat Parti, altılı masa sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte tek adam rejimine karşı mücadele eden parti ve o darbe sürecinde, darbenin içinde olanların kurduğu partiler şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ittifak ortakları, kendisini bir kenara çekecek.
*27 Mayıs darbesi, onun yarattığı mağduriyet, başbakanın, bakanların asılması gibi bir utanç üzerinden onu Cumhuriyet Halk Partisi'ne mal etmeye çalışacak ve bunu yaparken ülkenin ikinci cumhurbaşkanına, o teslimiyet, Sevr Anlaşması'nı yırtıp atıp Lozan'ı yapan diplomata, Batı Cephesi'nin kumandanına, namus, ahlak, dürüstlük timsali bir devlet adamına, İsmet Paşa'ya dil uzatacak. O İsmet Paşa'ya uzanan dili, İsmet Paşa'yı karalayan o tüm kirli sözleri, seçimi kaybettiği gece oğluna "Ben kaybettim, demokrasi kazandı." deyip tek adam olabilecekken demokrasinin önünü açmış İsmet Paşa'nın hatırası önünde eğilerek o lanetli dili şimdiden kınıyorum, şimdiden kınıyorum.
*İsmet Paşa'ya söylediği her sözü 65 yıl sonra o darbeden bir başka darbeye girişen cunta başına şimdiden iade ediyorum. İsmet Paşa cumhurbaşkanı olarak geldi. Seçimlere girdi, kaybetti. Cumhurbaşkanlığını da devretti, cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Sen başbakan olarak geldin, cumhurbaşkanı oldun ama cunta başkanı olarak siyaseti noktalıyorsun.
*Bir küçük hatırlatma. 14 Temmuz günü akşam geç saatlere kadar Meclis çalıştı. Hatta 15 Temmuz gece 2'de, 3'te Meclis salı günü açılmak üzere kapandı. Nöbetçi Grup Başkanvekiliydim. Ankara'daydım ve 15 Temmuz akşamı tanklar harekete geçtiğinde, uçaklar uçarken ve meselenin bir darbe olduğu anlaşıldığında gözümüzün içine baktılar. Bir dakika tereddüt etmeden "Ankara'da olan herkes Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelsin." dedim, milletvekilleri. Toplandık. Dedim ki: "Genel Başkan'a ulaşamıyoruz, uçakta. Hava sahası kapanmış. İstanbul'a inmeye çalışıyor. Bir şey yapacağız arkadaşlar. Meclis kapalı. Bütün darbelerin bir hedefi vardır ve darbeler seçilmişleri hedef alır. Meclisi açtırmalı, Meclise gitmeli, bu darbeye oradan direnmeliyiz." Hiçbir arkadaşım bir tereddüt etmedi. Kimi "Evde silahım var, gidip alsam mı? Bunların ne yapacağı belli olmaz." dedi. Herkes kendi kullandığı arabalarla Meclise doğru geldik ve teker teker o dönemin Meclis Başkanı, o dönemin Meclis Başkanvekilleri, Grup Başkanvekilleri, bulabildiğimiz herkesi arayıp "Meclisi açalım, darbeye oradan direnelim." dedik. İsmail Kahraman, küs olduğumuz İsmail Kahraman, gırtlak gırtlağa geldiğimiz İsmail Kahraman bu tutumdan dolayı "Büyük bir demokrasi örneğidir, dayanışmasıdır." deyip sarıldı diye günlerce, günlerce gündem oldu. Kot pantolon üstüne emanet gömlekle kürsüye çıktım. Dedim ki: "Biz yeni bir seçim yapılıp millet başka bir görev verene kadar ana muhalefet partisiyiz. Milletin iradesinin, seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasındayız. Bütün darbecilerin sonuna kadar karşısındayız. Seçilmişin arkasındayız, darbenin karşısındayız.
*1980 darbesini yapanlara Amerika "Bizim çocuklar." diyordu, bizim çocuklar. 19 Mart darbesini yapanlar Amerika'dan icazet aldı dedim. Üç gün sustular. Sonra bir iki kınama mınama yaptılar. Şimdi o konulara girmiyorlar ama Gazze'yi güya turistik kent yapacağım deyip önündeki doğalgaza sökmek isteyen, çökmek isteyen, deli numarasıyla orada oyun kurgulayan Trump'a susan, diğer taraftan Filistinlileri başka ülkelere yollayacağız deyince itiraz etmeyen, Kuzey Kıbrıs'ı tanıması gereken Türki Cumhuriyetleri'ne Güney Kıbrıs'ı tanıttıran bir plana sessiz kalan Erdoğan 12 Mart tarihinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile Trump'ın petrol baronunu, Harold Hamm, sözleşme imzalıyorlar. Güneydoğu ve Trakya'daki petrol aramaları için. Trump yolluyor. "Adamımı yolladım ona." diyor. "Çok güzel anlaşmalar yaptılar." diyor. "Bizim çocuklar" diyen, darbeden tam bir hafta önce, "Sen önce bizim petrol baronuyla Türkiye'deki bütün petrol aramaları için bir anlaşma yap bakalım. Ondan sonra işine bakarsın." Bakın, bu kişiye gazeteci soru sordu. "Türkiye'de bir huzursuzluk var. Bu durum petrol işinizi nasıl etkiler?" Bu adam diyor ki, bakın bu adam, Trump'ın Erdoğan'a yolladığı adam, Erdoğan'ın Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'yla imza attırdığı adam, diyor ki: "Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi.
*Üçüncü dünya ülkelerinde böyle işler olur. Muhalifleri hapse tıkarsınız, icabına bakarsınız. Yaptıkları işe yarayacak Erdoğan'ın." diyor. "Yaptıkları işe yarayacak. Muhalifi" bakın, teröristi demiyor, yolsuzluk yapanı demiyor. "Muhalifleri içeri tıkarsınız, icaplarına bakarsınız. Erdoğan'ın yaptıkları işe yarayacak. O yüzden petrol aramada şey yok." Yani 12 Eylül'deki bizim çocuklar şimdi Trump'ın icazetiyle bu işlere karşı çıkacak, ses yükseltecek, örneğin Trump'ın Gazze'yi işgaline evet demeyecek bir sonraki cumhurbaşkanının içeri atılmasına mevcut cumhurbaşkanıyla yol yürünmesine karar vermişler. Bu darbe, bütün darbelerden farklı olarak iktidara yapılan bir darbe değildir. Bu darbe iktidar tarafından geleceğe, geleceğin iktidarına yapılan korkakların yaptığı bir darbedir.
Özgür Özel, İmamoğlu pankartı açtı: "Gel indir" pic.twitter.com/sLST1p2l57
— PolitikYol (@politikyol) May 27, 2025
*Darbeciler, darbeciler panik evresindeler. Boş dosya dolmadıkça sağa sola saldırıyorlar. AK Parti'nin içindeki bazı vicdanlı sesler, aslında bazı akıllı sesler, partinin geleceğini düşünenler buna rıza göstermediler. Şimdi homurdanmalar başlamış darbeciler arasında. "Hani dosya doluydu? Kandırıldık mı? Neden bulamıyorlar? Ekonomi dibe vurdu, artık nasıl toparlanacak?" Tayyip Bey bir yandan geçmiş sefer kumpas davalarında Zekeriya Öz'e sahip çıktığı gibi şimdi sürece sahip çıkmaya çalışıyor ama bir yandan da kazan kaynıyor. Öyle bir hale gelmiş ki Ekrem İmamoğlu İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı. İddia var, iddianame yok. Olsa ne yazar, yargılama yok. Başlasa ne yazar, karar yok. Alınsa ne yazar, kesinleşme yok. Yani suçsuz. İspatlanana ve kesinleşene kadar suçsuz, öyle mi? Ekrem İmamoğlu'nun resmini belediyeye asamazsın. Metroya asamazsın. Oraya asamazsın, buraya asamazsın. Niye? Başsavcılık. Ya bir kere böyle bir karar alsa hakim alacak. Kendisini hakim yerine koymuş. Başsavcılık abuk subuk işler yapıyor. Sağ olsun arkadaşlar, o asamazsın deyince İstanbul'da hiçbir yere, "Biz İstanbul'da öyle bir yere asarız, bütün dünyanın haberi olur." dediler. Gittiler Boğaz Köprüsü'ne astılar. Aha da söylüyorum, aha da. Buydu. Buna deliriyorlar, buna. Hadi gel indir. İndir, gel indir! Gel indir! Bir başsavcıya, üç savcıya, üç hakimin arkasına saklanan korkaklara söylüyorum: Ekrem İmamoğlu masumdur. Gelecekte de bunun hesabını sizden hukuk önünde soracaktır.
*Yok arkadaşlar, gün gelip devran dönünce "AKP" deyince bütün AK Partililer korkar. 12 milyon üyeleri var. Biz namus, namuslu, temiz, iftiracı olmayan partiye ikna olmuş, üye olmuş, bilmeden üye olmuş, şu sebeple olmuş, mülakata girecek çocuğu varmış, zorlamış olmuş, gönlünden olmuş, bu ülkenin hiçbir vatandaşından bu süreçle ilgili hesap sormayacağız. Biz darbecilerden hesap soracağız!
*Bu ahtapotu, sürekli Tayyip Bey kendi kendine bir ahtapot görüyor. Sürekli ahtapot anlatıyor. Ahtapotun kollarını arıyorsan, işte Fatih Belediyesi, işte Bayrampaşa Belediyesi, öbür kolunda Bahçelievler Belediyesi, pek yakında büyük kol Esenler Belediyesi, kafaya yakın, kafadan çıkıyor en büyük kol. Ama ben Tayyip Bey'in esas ahtapotunu göstereyim, bakın. Bu Tayyip Bey'in ahtapotunda, beşli çete dediğin kırk haramiler. Yaklaşık 43 şirket bunlar. Kırk haramiler, ahtapotun elinde. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti soygunu, özel kalem müdürü Serim'in gencecik oğlunu önce dışişlerinde özel kalem yapıp, Kıbrıs'a büyükelçi yapıp hem kaset toplatıp hem oradaki büyük vurgunlar, gemiler, gemilerde yakalananlar, KKTC soygunu. Çadır satan Kızılay'ın, çadır satan depremde Kızılay'ın vurgunu. 17-25 Aralık, dört bakan, devrin başbakanının "hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim" dediği dört bakan. Ayakkabı kutuları, çikolata kutuları, elbiseler, kıyafet askıları. Buraya kadar pislik. Sıfırladın mı oğlum paraları? İşte ahtapotun öbür ucu. Yunus Emre Vakfı soygunu, ahtapotun milliyetçi kolu. Dezenfektan satan bakan da ahtapotun bir kolunda, Türgev ve Ensar'ı, kol yetmedi, ayrı ayrı yazamadık. İkisi birden ahtapotun bir kolunda. İşte ahtapotun besledikleri. Aha bu da ahtapotun canından bezdirdikleri, boğazını sıktıkları. Bir elinde işçi, bir elinde esnaf, bir elinde emekçi, bir elinde çiftçi. Gençlerin geleceğini tüketti ahtapotun ta kendisi. Memuru, işsizi, bitirdiniz memleketi! Al sana ahtapot bu! Al sana ahtapot! Ahtapot meraklılarına gösterilir. Yeni Şafak, hazırla manşeti, en güzel sen yapıyorsun mizahı. Hadi! Hadi Yeni Şafak! Hadi A Haber! A Haber son dakika yaz! Aranan ahtapot bulundu! Reis'in tarif ettiği ahtapot Özgür Özel'in ellerinde! 17-25 de burada. Açlıktan sefalet çeken emekli de...
*Son sözümüz, son sözümüz, yollara düşüyoruz. Bu hafta öncelikle Perşembe günü Devrimci İşçi Sendikaları DİSK'e, ardından Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK'e, ertesi gün Türk-İş'e, ardından Hak-İş'e, sendika konfederasyonlarına. Haftaya işçinin, emeklinin, esnafın temsilcilerine. Adım adım gezeceğiz. Öyle bir kişilere sorup değil. Esnafı nasıl koruyacağız? KOBİ'ye ne destek vereceğiz? Sanayiciye ne katkı sağlayacağız? Ve söke söke alacağız ki asgari ücrete ara zam alacağız. Emekliye seyyanen zam alacağız! Tut ki, tut ki asgari ücreti zamlamadılar. Tut ki emekliye seyyanen zammı vermediler. Emeklinin de, emekçinin de iki eli değil, bu ahtapot gibi sekiz eli sizin yakınızda. Huzur vermeyeceğiz. O ara zammı söke söke alacağız. Yarın akşam Esenler'e bekliyorum İstanbul'u. Esenler'e bekliyorum. Gelecek hafta sonu için tartışma büyük, karar veremedik. Düzce "Biz istiyoruz." diyor mitingi Düzce'de. Antalya "Havalar ısınmadan milyonlar meydanda." diyor. Karar veremedim Düzce'ye mi, Antalya'ya mı? Cumartesi Düzce'ye, Pazar Antalya'ya! Ahtapotta huzur yok. Yolumuz açık, cesaretimiz tam, arkadaşlarımız tertemiz, mücadelede varız, gerisini onlar düşünsün. Gerisini onlar düşünsün. Yürüyelim arkadaşlar, yürü! Birleşimi kapatıyorum.