Salı, Nisan 16, 2024

Özgür Hüseyin Akış yazdı | İşçi sınıfı, güncel sorunlarının çözümü için tarihine bakmalı

Dünya’da işçi sınıfının mücadele etmeden kazandığı haklar yoktur. Çalışma sürelerinin 19. Yüzyıl’da 16 saat olması ve çocuk işçiliğin yüksek olduğu o dönemde uluslar arası işçi sınıfı mücadelesiyle ilk önce 9 saate daha sonra da 8 saate düşürülmüştür. Amerika’da yükselen işçi sınıfının mücadelesi Avrupa’da da kendisini gösterip 8 saatlik çalışma süresi yasal hale gelmiştir. Çalışma süresiyle ilgili talep grevlerle inişli çıkışlı zorlu mücadelelerin ürünüdür aynı zamanda. 1890 yılı kitlesel grevlerle 8 saatlik çalışma süresini patronlara dayatmış, sonuç olarak ise hem çalışma saati hem ücret hem de sendi üye sayısı artmıştır.
Sermaye sınıfı kazanılan hakları geri almak noktasında hızlı davranırken, hakları kalıcı hale getiren ise 20. Yüzyıl’da iktidar talebiyle verilen mücadele dünyanın 3/1’ini işçi sınıfın yönetmesi, diğer ülkelerdeki işçi sınıfının haklarını da korumaları için önemli bir isteklendirme yaratmıştır.

Osmanlı’da 1. Meşrutiyet döneminin yarattığı rahatlık ortamında 111 grev gerçekleşmiştir. Bu grevlerden oluşan rahatsızlıkla çıkarılan bir yasayla grev yasaklanmamış; ancak yapılan değişiklikle bazı sektörlerde grev yasağı getirilmiştir. Sendikalaşma yasaklanmıştır.
(İttihat ve Terakki Cemiyeti, 8 Ekim 1908’de “Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-ı Muvakkat” adı ile yaptığı bir düzenlemeyi, Mebusan Meclis’ine sevk bile etmeden “Heyet-i Vükela” (Bakanlar Kurulu) kararıyla yürürlüğe koymuştur. Bu kanun grevi yasaklamamış ve belli koşullara bağlamış olmasına rağmen, sendikalaşmayı kesin olarak yasaklamıştır.14 Dikkat çekilen konulara bakıldığında bu geçici kanun hakkında bir fikir edinilebilmektedir.)

1. Demiryolu, liman, rıhtım, tramvay, su havagazı, elektrik gibi kamu hizmeti gören
işlerlerinde çalışan hizmetli ve işçiler devlet daireleri, Düyun-ı Umumiyye ve Reji İdarelerinde çalışan memurlar gibi greve gidemezler.

2. Bu tür işyerlerinde grev girişimleri genel menfaatle bağdaşmaz.

3. Halinden memnun olmayan ya durumunun düzeltilmesine dilekçeyle başvurarak talep eder ya da işyeriyle kesin kez ilişkisini kesmek üzere istifa eder.(https://dergipark.org.tr/download/article-file/514454)

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte sermaye yerleşik hal kazanırken, işçi sınıfı hükümetin izin verdiği sendikalarda örgütleniyor ta ki 1961 Anayasasıyla birlikte oluşan özgürlük ortamının ve dünyada yaşanan işçi sınıfı hareketlerinin güç kazanmasıyla birlikte işçi sınıfı sendikaları ortaya çıkmıştır. 1967 yılında kurulan DİSK, kavel kablo fabrikasındaki direnişinin öncüleri aynı zamanda TİP’in içindeki sendikacıların oluşturduğu öncü kadrolarıyla sınıf sendikacılığı temelinde sendikal faaliyeti yaratmışlardır.

Geçtiğimiz günlerde 15-16 Haziran direnişinin yıldönümünü tekrar hatırladık. İşçi sınıfının büyük bir ilgisiyle karşılaşan DİSK, patronları ve iktidarı rahatsız etmeyi başarmıştı. DİSK’i işlevsiz kılacak yasal düzenlemeye karşı İstanbul merkezli iki gün süren direniş, sınıf sendikasının önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Sınıf ile sendika arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir.

Örgütlü mücadele hem ücretlerdeki artışı hem de örgütlü işçi sınıfının siyasetle olan ilişkisinin önemini göstermiştir. Hak arama grevleri ve faşizme ihtar grevleri işçi sınıfının siyasetteki önemini göstermiştir.

Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte bu durum tersine dönmüş, işçi sınıfının büyük hak kayıpları ve sendikalaşma oranındaki büyük düşüş bugün işçi sınıfının güncel sorunlar karşısında hareketsiz kalmasına neden oluyor. Özelleştirme, uzun çalışma saatleri, düşük ücret grev sayılarındaki düşüş vb sorunlar birikmiş durumda.

İşçi sınıfı, kazanımlarını korumak ve yerine yenilerini eklemek için tarihine bakmak ve bugünü onun üzerinden kurmak zorunluluğu içerisindedir.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER