Cumartesi, Nisan 20, 2024

Özgür Çoban yazdı | Kavgaların gölgesinde tükenen Almanya Sosyal Demokrat Partisi

Dünya’nın batısında postfaşist-ırkçı, doğusunda ve güneyinde ise fundamentalist toplum yapıları oluşturan, “vekâlet savaşları” kadrajında bunları birbirlerini yok etmeye zorlayan kapitalizmin yaşadığı meşruiyet bunalımı insanlığı bir yol ayrımına sürüklüyor.

Bu bağlamda insanlık, ya direksiyonu sağa kırıp çukurun dibini görecek -ki bu durumda eşitsizlik, adaletsizlik ve tutsaklık giderek daha olağan hale gelecek- ya da sola dönüp emeğin, alın terinin kutsadığı sınıfsız, eşitlikçi ve adalet duygusunun canlı tutulduğu yapılar içerisinde onurunu muhafaza etmeye devam edecek.

Manzara-i umumiye giriş paragrafında vurguladığımız üzeredir. Peki kapitalizm mengenesi içinde ezilen insanlığın sol güzergâhta başlaması gereken yolculuğuna kim rehberlik edecek? Örneğin, “Avrupa’da bu yolculukta mihmandar olması istenen ya da beklenen sosyal demokrat partiler ne durumda”, “Böylesine ezici ve yıkıcı bir süreçte sol siyaset nasıl konumlanıyor” sorularının yanıtını, günümüzde sırtını dayadığı neoliberal politikaların ateşiyle merkez siyasette eriyip dağılma sürecine giren Almanya Sosyal Demokrat Partisi (Sozialdemokratische Partei Deutschlands-SPD) üzerinden yanıtlamaya çalışacağız.

155 yıllık siyasi geleneğin temsilcisi olan SPD bugünlerde ne yapıyor? Hemen yanıt verelim, kendisiyle kavga ediyor, kendisiyle tartışıyor ve kendisiyle boğuşuyor. Bu vaziyet geçen yıl Eylül ayında yaşanan seçim faciasından bu yana devam ediyor. Yakınlarda gerçekleştirilen lider değişimine rağmen partide sular durulmak bilmiyor. Parti yetkilileri sürekli kamuoyu önünde tartışıyor. Partide beğenilmeyen ne varsa yine kamuoyu önünde dile getiriliyor. Partinin sorunları hakkında kamuoyu önünde fikir yürütülüyor ve adeta partililer lafla sözle insanların gözü önünde birbirini pataklıyor.

Ne oluyor peki? SPD erimeye devam ediyor. Bizim Anadolu’da güzel bir söz vardır, “kavgalı eve kız verilmez” derler. Almanlar da doğal olarak, gözlerinin önünde üyelerinin birbirini yediği bu partiye iktidarı vermiyor. Koalisyon kurulması sürecinde, parti içerisinde devam eden tartışmaları nerdeyse tefrikalar halinde insanlar gazetelerden okudu.

Süreç bu hızla devam ederken SPD’nin oy oranlarının ırkçı-neofaşist parti AfD’nin altında kalma riski bile belirdi. Bence Batı Avrupa ülkelerinde yakın zamanın en dikkate değer politik gelişmesi merkez-sol partilerde yaşanan bu erime ya da çöküş… Sosyal demokrasinin beşiği ve kalesi olarak bilinen bu yaşlı kıtada merkez-sol partilerin yaşadığı çöküşün altında kuşkusuz neoliberal dönüşüme direnmek yerine teslim olmanın yarattığı çaresizlik yatıyor. Sağa yaranma çabası, bu partilerin içini boşaltıyor, hedef kitlesi olan emekçiler taban değiştiriyor ve sosyal politikaları sağ partilerin sahiplenmesine neden oluyor. Bu perspektifte “partiyi sola çekme” sözü vererek liderlik koltuğuna oturan Andrea Nahles da doğal olarak başarılı olamıyor. 

Vizyonsuzluk ve ideolojik ruhsuzluk

Temel olarak “ilerlemeci” olduğunu iddia edip, örneğin göçmenler konusunda olduğu gibi faşist statükoyu desteklemek tam bir kokuşma, vizyonsuzluk ve ideolojik ruhsuzluk hali yaratıyor sol partilerde. Kapısından vizyon girmeyen solun sağa çekmesi kaçınılmazdır değil mi? Burada da böyle oluyor. Sürekli aynı teraneyi dinliyoruz sol siyaset sözcülerinden. Neymiş, “Kendileri gibi düşünmeyenleri anlamaya ve onların dilini de konuşmaya çalışacaklarmış…” Dünyanın her yerinde politika üretemeyen ve sağa demir atmak isteyen sol partilerin yöneticileri bu cümleyi tekrarlayıp duruyor.

Avrupa’da sosyal demokrat partilerin erime, çürüme ve kokuşma süreci esasında, yeni neoliberal ekonomik ilişkiler paydasında işçi sınıfının dağılmaya başlamasıyla hızlandı. Bu durum, emek cephesini yitirdiğini düşünerek panikleyen solun, neoliberal politikalarla hemhal olmasını ve sağa yaranarak alan açmaya çalışmasını tetikledi. Avrupa solu, gelişen neoliberal dönüşüme kendi siyasi pratikleri ve ideolojisi çerçevesinde bir cephe oluşturmaya çalışmak yerine kolay olanı tercih etti, sağa yaslandı ve şimdi bunun faturasını ödüyor.

Avrupa’da sosyal demokratların içerisinde bulunduğu kriz çok boyutlu ve oldukça komplike. Bu kriz ayrıca, işçi sınıfının politik mücadelesi açısından önemli sonuçlar içeriyor. Krize paralel olarak çalışma hayatında sendikal etkinliğin ve mücadelenin de hızla zayıfladığını görüyoruz. Bu tespiti Almanya’da konuştuğumuz işçi arkadaşlar da doğruluyor. Bu arkadaşlar bize, artık sosyal hakları geliştirme mücadelesini terk ettiklerini, ellerindekini korumaya dönük bir strateji geliştirdiklerini anlatıyorlar.

Şu aşamada görülen o ki sosyal demokrat siyasetin desteğinden mahrum kalan emekçiler, yeni dönemde sermaye sınıfının acımasız ve yıkıcı saldırıları karşısında mücadelelerini tek başlarına ve yalın kılıç verecekler. Bu mücadeleyle Alman işçi sınıfı, bünyesindeki neofaşist zehri boşalttığı oranda gençleşecek ve mücadele azmi kazanacak. Avrupa solunun bu kavgada işçi sınıfı için yeniden bir dayanak haline gelmesini sağlayacak yeni bir politik anlayışı acilen üretmesi gerekiyor.

Politikasızlığa sıkışan sol

Günümüzde, emekçileri basiretsiz yaklaşımları sonucunda sağa hatta aşırı sağa kaptıran Avrupalı sosyal demokratların, elinde sadece “kimlik sorunları ve hümanist politikalar” ile sınırlı bir alan kaldı. Bu nedenle emekçi sınıfların sözcülüğü fonksiyonunu yitiren sol, nicedir bir siyasi seçenek olarak algılanmıyor. Bütün bunlara bir de yukarıda sözünü ettiğimiz hiç bitmeyen kamuoyu önünde didişme vakaları eklenince tüm karizma yerle bir oluyor ve bu dramatik tablo ortaya çıkıyor. Sosyal demokratlar artık Avrupa medeniyeti için bir umut olarak görülmüyor.

Bununla birlikte sosyal demokratların yaşadığı bu yıkım sol literatürü de zayıflatıyor. Zamanla içi boşaltılan “dayanışma”, “sınıf bilinci”, “işçi sınıfı”, “eşitlik”, “özgürlük” gibi kavramlar artık yeni nesil için bir anlam ifade etmiyor. Faşist sağın tüm dinamik görüntüsüne rağmen Avrupa solu artık toplumu ikna etmek için enerjisini toparlayamıyor.

SPD’nin bir an önce kadrolar ve ideolojik duruş bazında kendi iç dönüşümünü sağlayarak dinamik bir görüntüye kavuşması gerekiyor. Sadece lider değişiminin ivme kazandırmadığı görüldü. Değerli Oğuz Oyan hocanın ifadesiyle “eski ağızlarda yeni sözler insanlara inandırıcı gelmiyor.” Bu nedenle yeni ağızlarda yeni sözler daha olumlu etki yaratır diye düşünüyorum.

Özetle, Avrupa’da sosyal demokratların hal-i pür melali böyle. Yukarıda çerçevesini belirlemeye çalıştığımız kaotik vaziyeti hiç iplemeyen sol, şu anda insanların gözü önünde birbirini kemirmekle ve yok etmekle meşgul. “Bu yazıyı neden yazdın” diye soracak olursanız yanıtı peşinen yine Anadolu’da oldukça meşhur olan bir sözle vereyim, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.”

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER