Cumartesi, Nisan 20, 2024

Ozan Gündoğdu yazdı | Sorularla ekonomiden hiç anlamayanlar için; kriz “papaz krizi” mi?

Eğer ki bu yazıyı okumak için tıkladıysanız ekonomi bilginiz konusuda hiç mi hiç iddialı
değilsiniz. Hoşgeldiniz, endişelenmeyin, yalnız sayılmazsınız.

Öncelikle ufkumuzu genişletmek adına bir soruyla başlayalım; 2001 krizi cumhurbaşkanı ile
başbakan arasındaki çıkan anayasa kitapçığı fırlatma gerilimi yüzünden mi patladı? Eğer bu
soruya evet cevabı veriyorsanız o halde şunları da cevaplamak gerekir; Anayasa kitapçığı
krizinden çok daha büyük ölçekli politik krizler neden bir ekonomik krizi tetiklemedi?

Örneğin Gezi İsyanı, 17-25 Aralık operasyonları, 15 Temmuz Darbe girişimi, Rusya uçak krizi vb… olaylarda neden bir ekonomik çöküş ile karşılaşmadık? Çünkü büyük finansal krizlerin hemen hepsi uygun ekonomik şartların oluşmasından sonra bir politik kriz ile patlıyor. Tıpkı kapalı bir odaya dolan gazın ancak bir kıvılcım ile patlaması gibi. Yani salt politik krizler bir ekonomik kriz yaratmaz, salt bir kıvılcımın patlama yaratmadığı gibi… Ekonomik krizin koşulları oluştuktan sonra bir politik kriz (Rahip Bronson vakası gibi) ekonomik çöküşü getirir.

2018 EKONOMİK KRİZİNİN GEÇMİŞİ NEDİR?

Bu soruya cevap verebilmek için biraz geriye 2008 Küresel ekonomik krizine dönmek gerekir. Bilindiği gibi kriz ABD merkezli gerçekleşmiş ve buradan tüm dünyaya yayılmıştı. ABD Merkez Bankası FED bu kriz ile beraber bizi de bağlayan çok önemli bir karar aldı. Faizleri 0’a indirdi. Bu karar ile FED şunu demektedir; ey tasarruf sahipleri, ey parası pulu olanlar, dolarlarınızı ABD bankalarına yatırmayın, size getiri sağlayacak çevre ülkelere gidin.

Bu kararın ardından FED’in yönlendirmesi başarılı oldu ve Türkiye gibi çevre ülkelere Dolar deyim yerindeyse aktı. 2010 yılı büyüme oranımız %8,9. Yeni veri setiyle hesaplandığında bu rakam %11-12 gibi astronomik bir rakamdır. (TUİK tüm ısrarlara rağmen yeni veri setini 2013 öncesine adapte etmedi) 2010 yılında bu ülkeye 44,6 milyar dolar net sermaye girişi gerçekleşmiştir. Bu rakamın büyüklüğünü anlamamız için bugün Yurtiçinde yerleşik bankalarımızın toplam dolar stoğu 191 milyar $, TCMB’nin net rezervlerinin ise 21 milyar $ olduğunu aklımızda bulunduralım. Büyüme izleyen yıllarda da devam etmiştir. Ancak ortada ki bu büyümenin finansmanı yabancı sermaye akımlarıdır.

2010 yılından beri Türkiye’nin saygın iktisatçılarının tümü bu sermaye girişinin verimli kullanılması gerektiğini, gerekli yapısal reformların hayata geçirilmesi gerektiğini, cari açığın kapatılması gerektiğini aksi halde FED faiz arttırmaya başladığında Türkiye için bir felaket olacağını söyleyip durdular. Bu esnada sarayın etrafını Cemil Ertem, Yiğit Bulut gibi iktisatçılar doldurmuştu. Tüm bu uyarıları yapanlara edilmedik hakaret bırakılmadı.

2013’te Morgan Stanley yatırımcıları uyaran, Dünya’daki sermaye hareketlerine en hassas olan 5 ülkesini yayınladı ve bu ülkelere “Kırılgan 5″li adı verildi. Listeye 2013 yılında Hindistan, Brezilya, Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye girdi. Ülkelerin ortak özellikleri kendi milli gelirlerine kıyasla çok fazla cari açık vermeleri, bu sebeple sermaye girişlerine muhtaç olmalarıdır. Daha sonra Morgan Stanley listeyi her yıl revize etti. Kırılgan 5’li listesinde sadece tek bir ülkenin adı hiç değişmedi. Türkiye…

 CARİ AÇIK NEDİR?

Bir ülkenin dış ülkelerle yaptığı tüm ekonomik ilişkileri gösteren bilançoya Ödemeler Dengesi adı verilir.  Ödemeler Dengesi;

1. Cari işlemler hesabı
2. Sermaye ve finans hesabı
3. Resmi rezervler hesabından oluşur.

Eğer Cari İşlemler Hesabınız negatif kalanlıysa bunun anlamı cari açık verdiğinizdir. Eğer cari açık veriyorsanız aşağıdaki üç ihtimalden biri, ikisi veya üçüyle karşı karşıyasınızdır:

1. Ülkenin mal ve hizmet ihracatı, mal ve hizmet ithalatından düşüktür.
.
2. Yabancı sermayenin ülkenizde elde ettiği kar ve faiz gelirleri, sizin yerli sermayenizin yurtdışından elde ettiğiniz kar ve faiz gelirlerinden büyüktür.

3. Ülkenizden karşılıksız biçimde diğer ülkelere para transferleri bulunulmaktadır.

Türkiye’nin Cari işlemler hesabı incelendiğinde bu 3 kalemin tamamının da oluştuğu görülür. Yani Türkiye, sattığından çok almakta, bunu borçla finanse ettiğinden dışarıya faiz ödemesi yapmakta, bunun üzerine dış ülkelere karşılıksız yardımlar götürmektedir. 2018 yılında cari açığımızın 52 milyar $ olması bekleniyor. Bunun anlamı 52 milyar $ değerinde dışarıdan girecek sermayeye ihtiyacımız bulunuyor. Velev ki böyle bir sermaye girişi gerçekleşmedi, bu durumda ülke kontrolündeki Dolar miktarı kıtlaşıyor, Dolar kıtlaştıkça değeri artıyor. Peki yabancı sermaye girişi için ne gerekiyor? Yabancı sermayenin getirisini arttıracak faiz oranları…

Basit bir örnekle açıklayalım; ailenizin geliri 4000 TL olsun. Buna karşılık giderleriniz 6000 TL. Aradaki 2000 TL’lik açık kadar borca ihtiyacınız var. Bu sebeple bankadan ihtiyaç kredisi çektiniz. Şimdi bu krediyi ödemek için 3 yolunuz kalacaktır. Ya gelirinizi arttırmalı, ya giderinizi kısmalı ya da borcunuzun vadesi geldiğinde yeni bir borçla refinansman yapmalısınız.

Türkiye uzunca bir süredir 3. yolu tercih ediyor. İthalata ve yabancı sermayeye bağımlılık yerli ve milli hükümetimizi hiç rahatsız etmedi. Dışarıdan gelen kaynaklar ise büyük bir politik gösteriye dönüşen inşaat yatırımları için kullanıldı. Bu sayede bir önceki yazıda bahsettiğimiz hükümet etrafında kümelenmiş rantçı bir müteahhit grup yaratıldı. Cari açığın büyümesine sebep olan ithalat kalemlerinin içeride üretilmesi için kayda değer bir adım atılmadı.

FED FAİZ ARTTIRIRSA NE OLUR?

Riskin böylece arttığı ancak sokaktaki vatandaş için işlerin güllük gülistanlık göründüğü 2014 yılında FED 2 yıl içinde faiz arttıracağını, çevre ülkelerin buna hazırlıklı olması gerektiğini söyledi ve dediğini de yaptı. FED 2016’dan beri kendi faizlerini peyderpey arttırmaktadır. Nasıl ki FED’in faizlerini 0’a indirmesi doların çevre ülkelere akmasını sağlarsa, FED’in faizleri yükseltmesi de doları çevre ülkelerden çağırması anlamına gelmektedir. Böylece 2016 ile beraber eski güzel günler geride kalmaya başladı. FED faiz arttırdıkça doların ülkemizden gitmemesi için biz de faiz arttırdık. Fakat FED ile girdiğimiz bu faiz yarışında çok ciddi bir açmaza sürükleniyorduk. En verimli sektörümüz inşaattı, bol para getiriyordu, bu sebeple tarım ve sanayiyi umursamamıştık ancak faizler arttıkça müteahhitler iflas etmeye başladılar. Tasarruf sahipleri paralarını konut alarak değil, bankaya vadeli mevduat hesapları açarak değerlendirmeye başladıkça Ağaoğlu, Fi yapı, Cengiz, Limak, Sancak gibi dev inşaat firmaları bile zor günler geçirmeye başladı. Buna karşılık kamunun verimli kaynakları bu şirketlere peşkeş çekilmeye başlandı. Bu şirketlerin vergi ayrıcalıkları incelenmeye değer. 2016 vergi uzlaşma rakamları aşağıdadır.

Liste incelendiğinde görülecektir, listedeki gerçek kişilerden 2’si Sabancı’dır ve Akbank ve Ak Sigorta adlı tüzel kişilikler Sabancılarındır. Berat Albayrak’ın Güler Sabancı’yla tatlı atışmaları boşa değil demek ki.

Cengiz İnşaat’ın 422 milyonluk vergi borcunun tamamı tek kalemde silinmiştir. Keza Albayrak Gayrimenkul’un vergi borcunun %97.8’i uzlaşma yoluyla silinmiştir.
2016 geride kalırken inşaatın bekası, ülke bekası haline gelirken birbiri ardını takip eden seçimler de bütçe açıklarına yol açıyordu. Bütçe açıkları da borçla finanse ediliyor, bu durum faizlerin daha da artmasına sebep oluyordu. Ancak bolluk dönemi geride kalmıştı. Dolar değerlenmeye devam etti.


2015 başında 2,2 TL olan dolar kuru, 2016 geride kalırken 4 TL sınırına dayanmıştı. Daha sonra 2017’de Yiğit Bulut “Bu insanlara 3,9’dan dolar aldıranlar, hani 4 oluyordu, hani 5 oluyordu, şerefsizsiniz siz” diyecektir. Yiğit Bulut’un sarf ettiği bu sözlerin ardından 1,5 yıl geçti Dolar bugün 7 TL bandında.

NE OLACAK?

Ülkenin tamamına yaygın bir korku iklimi olsa da pek çoğumuz gündelik hayatımızın bu krizden nasıl etkileneceğini tahmin edemiyoruz. Yönetenler de bir tedbir programı açıklayabilmiş değiller. Ancak senaryoyu daha da kötüleştirmeden başımıza gelecekleri özetleyelim.

1. İthalat kalemlerine zam gelecek

Sanayi üretimimiz petrol ve makinalar yüzünden ithalata bağımlı. Doların değerlenmesiyle ithalatın maliyeti artacak, buna dayanamayan KOBİ’lerin bir kısmı batacak ve işsizlik artacak.

2. Temel gıda malları zamlanacak

Çiftçinin üretimini devam ettirmesini sağlayan temel girdilerden olan mazot, gübre tarım ilaçları ithalat kalemleridir. Dolayısıyla tarım ürünlerinin tamamında fiyat artışları gözlenecek.

3. Yatırımlar azalacak, işsizlik artacak

Bu atmosferden doğru çıkış yolunu gösteremeyen ve dış güçler masalına devam eden iktidar güvensizliği körüklüyor. Doların nereye kadar yükseleceğini öngöremeyen yatırımcılar yatırım yapmaktan imtina edecek, işsizlik ve yoksulluk artacak.

4. Vergiler artacak

Hayatta kalması elzem olan sektörlere gelen vergi afları ve ayrıcalıkları finanse edebilmek adına zorunlu mallara konan KDV vb. dolaylı vergiler artacak. Su, elektrik, doğalgaz, gibi faturalar vergiler yüzünden fahiş hale gelecek.

5. Kamu harcamaları kısılacak

Sosyal yardımlar başta olmak üzere, kamu personel alımları vb. gibi verimsiz kalemler azaltılarak buradan tasarruf edilen kaynak sermaye sahiplerini teşvik için kullanılacak.

Hepimizi zor günler bekliyor. Rahip Brunson konusuna gelecek olursak, bu mesele görüldüğü gibi sadece bir kıvılcımdan ibarettir…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER