Salı, Nisan 23, 2024

Ozan Gündoğdu yazdı | Kılıçdaroğlu’na açık mektup..

Sayın Kılıçdaroğlu;

AKP’nin seçim arefesinde yangından mal kaçırır gibi TBMM’den geçirdiği seçim düzenlemesini kaygı ile seyrettik. Kaygılarımız boş değil, bir çok seçimden edinilmiş tecrübelerle de sabit. Tek adam rejiminin yaptıkları yapabileceklerinin garantisidir. Buna karşılık Parti Sözcüsü Sayın Bülent Tezcan’ın 12 Mart 2018 tarihli basın açıklamasında “kazanacağımız seçimi neden boykot edelim” dediğini de bu kulaklar hayretle dinledi.

İfade etmem gerekir ki, boykotun yaygın ve kitlesel yapılmadığı sürece tembellikten ibaret apolitik bir eylem olduğunu düşünenlerdenim ve yaygın bir boykot yapılmadığı sürece genel seçimlerde CHP’nin göstereceği adaya oy vereceğimi söylemek isterim. Fakat faşist baskının arttığı dönemlerde boykot aynı zamanda muhalefetin etkili bir silahıdır. Kullanılmasa dahi iktidar için tehdittir. Ancak Bülent Tezcan’ın açıklaması bana tarihe ibret vesikası olarak geçmiş Rauf Orbay’ı anımsattı.

Bildiğiniz üzere Rauf Orbay, Osmanlı Devleti adına Mondros Mütarekesini imzalamış diplomat. Daha sonra cumhuriyete büyük hizmetleri dokunan bu diplomatın Mondros ile anılması ne acı… Konumuza dönelim, mütareke öncesi Rauf Bey, o dönem İstanbul’da bulunan Kut’ül Amare esiri İngiliz General Townshend’den İngiltere ile imzalanacak bir mütareke için arabulucu olmasını ve ricalarını Lord Curzon’a iletmesini ister. Bundan sonrasını General Townshend “ırak seferim” adlı anılarında anlatmış;

“…
Rauf bey bana Halep’in henüz düşmediğini, ama İngilizlerin yaklaşmakta olduğunu, şehre mukavemet görmeden girebileceklerini söyledi ve dedi ki: * biz mukavemet etmiyoruz, zira ingiltere’nin 80 bin kişilik kuvvetine karşı koyacak 20 bin erimiz bile yoktur. Üç ordumuzdan yedinci ve sekizinci ordularımız ya mahvolmuş ya da esir düşmüştür. yalnız dördüncü ordudan bir kalıntı vardır. İngilizlerle savaşta askeri birliklerin çoğu kaçıyor, savaşmak istemiyor.
Rauf Bey, ardından elimi sıkarak elimden geldiği kadar Türkler lehine çalışmamı rica etti… “

Bu teslimiyetçilik bugünden bakıldığında yargılanıyor. Fakat kuşkusuz Rauf Bey hayatta olsa ve ona sorma imkanımız olsa idi, O bize koşulların ağırlığından başka çare kalmadığından bahsedecektir. Ancak bakın Mustafa Kemal, Nutuk’ta Mondros Mütarakesi’ni nasıl değerlendiriyor?

“…mondoros mütarekenamesi, Osmanlı Devleti’nin müttefikleriyle birlikte uğradığı acı yenilginin yüz kızartıcı sonucudur. O mütarekename şartlarıdır ki; Türk topraklarını yabancıların işgaline sundu. O mütarekede kabul edilen şartlardır ki, Sevr Anlaşması’nın şartlarının da suhuletle kabul ettirebileceği fikrini yabancılara mümkün ve makul gösterdi”

Sayın Kılıçdaroğlu;

Maksadım size tarih dersi vermek değil ayrıca haddime de değil. Ancak Rauf Bey’in İngiliz generale Irak’ta zerre kadar direnişle karşılaşmayacaklarını söyleyerek yaptığı tarihi hata neydi? Maksadım bu tarihi hataya bir daha düşmemize belki de engel olabilmektir.

Rauf Bey mütareke esnasında bir pazarlık unsurunu kendi eliyle düşmana teslim etmişti. Bu teslimiyetçiliğin acısını hem Kurtuluş Savaşında hem de Lozan görüşmelerinde ödedik. Bir taktik hata yapılmıştı. Bir taviz veriyorsan mutlaka karşı taraf da başka bir taviz vermelidir. Peki Irak’taki durum gerçekten Rauf Bey’in bahsettiği gibi miydi? General Townshend’den devam ediyorum “Halep’ten geri çekilen Türk Kuvvetleri en az 3-4 ay kayıp dahi vermeden direnebilecek güçteydi, Rauf Bey’in hediyesi gerçekten çok cömertti…”

Yani Rauf Bey elindeki Halep kozunu, karşı taraftan herhangi bir taviz almadan öylece vermişti. Tarihten aldığımız ders neydi? Halep’te muhakkak savaşmalıydık değil elbet, ancak Halep’i öylece hediye ederken karşı taraftan ne kopardığınız konusunda tarih bizi yargılıyor…

İçinde bulunduğumuz rejimi “Tek adam rejimi” olarak tanımlıyorsunuz. Katılmamak elde değil. Bu rejimde bir çok yurttaş cezaevlerinde, sürgünlerde bedel ödemeye ya da bulunduğu yerde susmaya sesini çıkarmamaya zorlandı. Bu süreçte bu mektubun yazarı olan şahsımda bir süre hapishane deneyimi yaşadım. Cezaevlerinde F tipindeki tecride karşı siyasi mahpuslar çok ciddi bir irade savaşı verirler. İcabında koğuşa giren gardiyan dışarı çıkarken çöpü alıp dışarı koyduğunda, buna dahi mahpuslar karşı koyar. Çünkü o şey çöp dahi olsa senin çöpündür ve gardiyan bir şey vermeden o çöpü alamaz. Bu memleket ve ortadoğu bizlere genç yaşta bu deneyimleri yaşattı.

Kemal Bey,

Boykot muhakkak sadece sandığa gitmemek değil aynı zamanda aktif biçimde gayrimeşru bir fikrin meşruiyetini sarsacak bir eylemlilik sürecidir. Tıpkı sizin başlattığınız ve daha sonra hepimizin tüm halkımızın destek verdiği adalet yürüyüşü gibi…

Boykotun geçmişte demokrasi tarihimizde kazanımla sonuçlanmış örnekleri de bulunmakta. Bu örnekler arasında 1946 seçimleri sonrası ara seçimlerdeki meşhur DP boykotu ilk akla gelenlerden…

Dolayısıyla boykot gayrimeşru iktidar için stres yaratabildiği gibi ,doğru taleplerle örgütlendiğinde ise meşru muhalefet için güçlü bir silahtır. Bu silahı kullanıp kullanmamak parti yönetiminizin ve mutlaka sizin iradenizdir. Bu mektubun derdi de zaten boykot etmeyi ya da etmemeyi savunmak değildir.

Ancak, tek adam rejiminin oylanacağı seçime 1 yıldan fazla zaman varken bu silahı kullanmayacağını söylemek… bu silahın kullanılmayacağını söyleyerek iktidar üzerindeki stresi azaltmak…

İşte bu ancak Rauf Bey’in tarihteki gafletine benzer…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER