Perşembe, Nisan 25, 2024

Ozan Gündoğdu yazdı | 1812 Borodino Savaşı ve önümüzdeki dönemin şifreleri

Felaketlere giden yol kader değil, kötü stratejilerdir. O halde felakete gidiyor gibi görünen yazgımızı değiştirecek bir stratejiye ihtiyacımız var. “Operasyon hattını” belirleyebilirsek gündelik siyasette nasıl tavır takınacağımız netleşecektir.

Öncelikle somut durumu kısaca kavrayalım.

Bir araya gelen kuvvetlerin büyüklüğü zaferden duyulan beklentileri de doğru orantılı biçimde değiştirir. Yani kuvvet büyüdükçe beklenti de artar. Örneğin seçimlere girerken baraj altı kalacağı beklenen 2 partinin koalisyonunun zaferden duyduğu beklenti hükümet olmak değil barajı aşmaktır. Beklenti mütevazidir. Ancak koalisyonun gücü arttıkça koalisyonun yarattığı beklenti de eşit oranda artar.

Koalisyonlar her zaman kendini güçlendirmek isteyen taraflar açısından yararlıdır, ama zaten güçlü olanlar arası koalisyon biraz farklıdır, çünkü beklentileri yükseltir, yükümlülükleri arttırır, getirdiği yararlar nispeten az olur. Bu sebeple güçlü olanlar arasında yapılan koalisyonlar belli bir ortak düşman üzerinde mütabık kalır ve beklenti gereği mutlak zafer hedefler. AKP-MHP koalisyonu gibi… Güçlü gibi görünen bu koalisyonun ciddi zaafları var. Makro çerçeveye baktığımızda böylesi büyük bir koalisyonun yükümlülükleri fazla, beklentileri yüksektir. Böyle bir güç birleşmesinin yarattığı beklenti, “mutlak zafer” olacaktır. Koalisyonun yumuşak karnı da burasıdır.

Savaşların doğası gereği iki tarafı var. Bunlardan biri saldırı gücü, diğeri ise savunma gücü. Mutlak zafer ise saldırı gücünün savunma gücüne karşı kurduğu mutlak üstünlüktür. Örneğin İstanbul’un Fethi, mutlak zaferdir. Mutlak zafer peşinde koşan kuvvet kaçınılmaz olarak saldırgan olmak zorundadır. Ancak mutlak zafer gayesinin en temel sorunu düşman kuvvetleri ölümüne bir savunmaya hapsetmek ve saldırı hedefe ulaşamadığı takdirde geri çekilmek zorunda kalmaktır. Bu önermenin savaş tarihinde bir örneği de var; mutlak zaferin adeta mucidi Napoleon’un Borodino savaşı…

Napoleon saldırılarını üstünlük sağladığı kilit noktalardan yapma ve o noktalara çok hızlı hareket ederek varma konusunda nam salmış bir komutan. Borodino savaşının ise Napoleon için bir zafer mi yoksa bir yenilgi mi olduğu konusunda savaş tarihçileri net değil. Hikaye ilginç…

Borodino meydan savaşı Moskova’nın 130 km batısında Rus ve Fransız orduları arasında Eylül 1812’de gerçekleşiyor. Savaşın sonunda Fransız güçleri galip geliyor ve Moskova işgal ediliyor. Buraya kadar olan kısım Napoleon’un savaştan zaferle ayrıldığını ispatlıyor. Ancak buna karşılık Ruslar barış görüşmelerine yanaşmıyor ve Napoleon için yenilgi bundan sonra başlıyor. Çünkü Napoleon’un ordularını uzun süre Moskova’da tutacak gücü olmadığı gibi ilerleme ihtimalinde de zaten oldukça geride kalan ikmal hattından daha da uzaklaşılmış oluyor.

Borodino Savaşı’nda Rus planı bir geri çekilme planıydı ve başarılı oldu. Sürekli savaş isteyen Napoleon’a karşı Ruslar stratejinin çok temel bir kuralını işlettiler. “Asla düşmanın istediğini yapma”… ve bu düsturla Napoleon’u Rusya’nın içlerine kadar ilerlettiler. Ona istediği savaşı vermediler. İkmal hattından yeterince uzaklaşıldığında ise Napoleon için iş işten geçmişti. Fransızlar Borodino zaferinden 5 hafta sonra geri çekilmeye başladı. Fransız yayılmacılığının sonu da ne talih ki bir yenilginin ardından değil bu zaferden sonra geldi.

Başarı kriteri “mutlak zafer” ise mutlak zafer dışındaki her türlü ihtimal, saldırı gücü için büyük bir hüsrana dönüşüyor. Mutlak olmayan zaferler bile… Borodino savaşı bunun en güzel örneği.

Öte yandan mutlak zaferin gerektirdiği bazı şartlar var. Öncelikle saldırı gücünün “mutlak zafer” elde etmesi için savunma gücünü kuşatacak kadar kuvvetli olması gerekir. Hatta savaş sanatı’nın yazarı Sun Tzu’ya göre “mutlak zafer” için saldırı gücü savunmanın 3 katı büyüklükte olmalıdır. Sun Tzu’dan devam edelim, eğer saldırı gücünün böyle mutlak bir üstünlüğü yoksa “mutlak zafer” dışındaki ihtimaller denenmek zorundadır.

AKP-MHP koalisyonu kuşkusuz son derece güçlü bir koalisyon. Ancak yumuşak karnı da bu gücün kitle tabanlarında yarattığı beklentide yatıyor.

Şöyle ki; AKP iktidarının siyasal iletişim dili yeni bir kimlik inşa etmek üzerine kuruldu. Özellikle yönetme krizinin ortaya çıktığı 2013 yılından itibaren yeni bir kimlik inşa etmenin ötesine de geçerek bu kimliğe bir “düşman kimlik” ve “ortak ülkü” de kazandırıldı.  Her hegemonya inşasında olduğu gibi ortak ülkü, gündelik hayat gerçekliğini gizleyen bir metafizik öge. AKP projesinde bu metafizik ögenin adına kısaca “dava” diyorlar. Ancak davayı köşeleri belli biçimde tanımlayabilen yok. Bu kimliğin ayrı ortak değerleri, ayrı yaşama biçimleri, ayrı kültürel kodları ve ayrı tarih yorumları var. Dolayısıyla AKP, basit bir merkez sağ parti olmanın ötesinde bir karşı hegemonya projesi olarak konumlanıyor. Tabanı bir arada tutan temel motivasyon ise ortak düşman… %50nin ötekileştirildiği hatta yer yer terörist ilan edildiği 5 yıldan bahsediyoruz. Türkiye sosyolojisi için de tehlikeli olan kısım burası. AKP tabanı, kendi hegemonyası normalleşmediği sürece saldırganlaşıyor, mutlak zaferle sonuçlanan Napoleon tarzı bir savaş, mutlak itaat istiyor.  Adına “cumhuriyet elitleri” dedikleri sivil-asker bürokrasinin tam tasfiyesi, orta tabakaların kültürel hegemonyasının ele geçirilmesi, kentli kültürel birlikteliklerin biat etmesi, böylece sermaye sınıfı üzerinde mutlak hakimiyet… Ayrıca AKP yönetimi de bazen açık bazen örtülü bu tam tasfiye vaadi ile tabanı motive ediyor, konsolide hale getiriyor. Bu güç artık “mutlak zafer” peşinde. O halde “mutlak zafer” ülküsünün gereği son derece saldırgan bir iktidar gücü ile karşı karşıyayız.

Ancak eğer başarabilirsek, eğer savunma kanunlarını doğru işletebilirsek, eğer bizim olanı vermezsek kazanamadıkları her an kaybedecekler. Çünkü zaman artık saldırı gücünün aleyhine işliyor.

Savunma gücünün bu süreçte ne yapması gerektiği ise başka bir yazıya kalıyor…

 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER