Portekiz’de yaşayan bir grup genç Türkiye dahil 32 Avrupa ülkesine dava açtı. Portekiz’deki orman yangınından iklim krizine karşı gerekli mücadeleyi vermeyen ülkeleri sorumlu tutuyorlar. Geçtiğimiz hafta Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınacak bir davanın konusu haline geldi. Vatandaşları ya da Türkiye’de bulunan yabancıların hak ihlalleri bakımından Türkiye’ye dava açılması alıştığımız bir durum ancak bu kez konu çok farklı. Dava Protekiz’de yaşayan bir grup genç tarafından Türkiye de dâhil 32 Avrupa ülkesine karşı açıldı. Davanın ortaya çıkış noktası bir süredir Portekiz’de devam eden orman yangınlarıydı aslında. Gençler bu yangınların sorumlusunun iklim krizi olduğunu ve bu nedenle de iklim değişikliği için gereken mücadeleyi vermeyen ülkeleri sorumlu gördüklerini ilan ettiler ve AİHM’de dava açma yoluna gittiler. Bu ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Türkiye dışında sorumlu tutulan diğer ülkeler de: Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Litvanya, Lüksemburg, Letonya, Malta, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre ve Birleşik Krallık. Önümüzdeki aylarda AİHM Büyük Daire söz konusu dava üzerinde çalışmaya başlayacak gibi gözüküyor. Usulen bu davanın kabul edilip edilmeyeceği ve yetki konuları hukuki teknik tartışmalara yol açacağı kesin. Ancak bu davanın insan hakları ve iklim değişikliği arasındaki bağlantıya dikkat çekeceği kesin. PEKİ İKLİM İLE İNSAN HAKLARI ARASINDA NASIL BİR BAĞ VAR? Tarih boyunca insan haklarının tanımının ne olduğu farklı çalışma alanlarında tartışılmıştır. Ancak günümüzde en yaygın kabul gören tanım insan onuruna yakışır bir hayat sürmesi olarak tanımlanabilir. Peki, insan onuruna uygun bir hayat sürmek istiyorsak çevre bunun neresinde? Günümüzdeki yaşam koşullarımız bizi tüketim toplumu haline getirdi. Doğal kaynakları hızla tüketiyor, kirletiyor ve yok ediyoruz. Bu da ne anlama geliyor, gelecek nesiller için daha az doğal kaynak daha az yaşanabilir ortam anlamına geliyor. Peki, böyle bir ortamda insan onuruna uygun bir yaşam sürmek mümkün olur mu? Açıkçası olmaz. Bu nedenle iklim krizi ile birlikte göreceğimiz felaketler insan onuruna uygun bir yaşamı engelleyeceği için insan haklarına da aykırı olacaktır demek yanlış olmaz. Bu davadaki analizler bizler için bu bakımdan önem taşıyor. Hali hazırda iklim ve çevre hakları AİHS koruması altında değil bugüne kadar çevre konularını AİHM incelerken yaşam hakkından yola çıkarak analiz etti. Bu davadan sonra yapılacak hukuki değerlendirmelerden sonra belki de sözleşme kapsamına alınması tartışmaları da hızla artacaktır.