Türkiye ekonomisinin çözülmesi gereken birçok sorunu var. Bu sorunları; özel sektör borçlarının yüksekliği, bankaların, özelliklede kamu bankalarının üstlendikleri kredi riskleri bağlamında finansal istikrarsızlık, yüksek işsizlik oranı, istihdam yaratmada karşılaşılan güçlükler, yüksek enflasyon, yüksek dolarizasyon, kamunun yabancı para birimi cinsinden borçlarının artış olması ve giderek artan yoksullaşma yani bölüşüm sorunu biçiminde sıralayabiliriz. Listeyi uzatmak elbette mümkündür. Diğer yandan bu saydıklarıma ilave edeceğim bir sorun var ki tüm bu diğer sorunları ağırlaştırabilecek ve politikaların başarısız olmasına neden olabilecek özelliktedir. Evet, Türk lirasının gittikçe daha fazla değer kaybetmesinden, kur istikrarsızlığından bahsediyorum. Kur istikrarı elbette sadece Türkiye için önemli bir konu değil. Bretton Woods sistemi dağıldıktan itibaren istikrarlı kur sistemi ya da uluslararası para sistemi, gerek akademik literatür gerekse politika yapıcılar için önemli bir konu, bir özlem olarak devam etmektedir. Zira ödemeler dengesi sorunlarının arkasında veya dış ticaret savaşlarının gerisinde ülkelerin döviz kuru politikaları yatmaktadır. Bu bağlamda kur/kambiyo istikrarsızlığı veya buna neden olabilecek politika davranışları küresel ticaretin zaafa uğramasına ve ülkeler için gelir/kar kayıplarına neden olmaktadır. Bizim gibi rezerv para olmayan ve yükümlülük dolarizasyonu yüksek gelişmekte olan ülkeler için kur istikrarsızlığı, hem yüksek enflasyona hem de bilançoların bozulmasına yol açarak makro-finansal istikrarsızlığın veya finansal krizlerinin nedeni olmaktadır. Kısaca kur istikrarı bütün ülkeler için istenilen bir durumdur diyebiliriz. Uluslararası para sistemi oluşturmanın teknik ve politik zorlukları küresel kambiyo istikrarını olumsuz etkilese de bölgesel parasal birlikler buna bir çözüm üretebilir düşüncesi 2000 yılında vücut bulmuş ve Euro Bölgesi meydana getirilmiştir. Son dönemde merkezi olmayan finansın gelişimi kur/kambiyo istikrarına yönelik çabaların bir başka biçimi olarak değerlendirilebilir ancak bugünkü konumuz o değil. Bugünkü yazımın başlığı olan “optimal para sahası” kavramı Mundell (1961) çalışmasında geliştirdiği optimal para alanları kuramında tanımlanmıştır.  Mc Kinnon (1963), Kenen (1969), Ingram (1969), Haberler (1970) ve Fleming (1971) yıllarında yaptıkları çalışmalarla bu kurama katkı yapmış iktisatçılardır. Mundell-Flaming modele (IS-LM-BP model) dayalı olan optimal para sahası kuramına bir post Keynesian iktisatçı olarak teknik eleştirilerimin tamamını bu yazıda belirtmeyeceğim. Ancak IS ve LM eğrilerinin temel eleştiri konusu olduklarını ve hem IS hem de LM eğrisinin aslında var olamayacaklarını belirtmek isterim. Optimal para sahası/alanı, o para sahasına dahil olan ülkeler için para sahasının sağladığı faydaların yüklediği maliyetlerden daha fazla olması durumunu ifade etmektedir. Bu kavramı bugünkü yazıma konu etmemin nedeni de budur. Euro Bölgesi bir optimal para sahası mıdır ve Euro Bölgesine dahil olmak Türkiye’nin kur istikrarı arayışına bir çözüm sağlayabilir mi? Sorularına cevap arıyorum. Esasında konuyu daha basitleştireyim, belki kripto para/varlıkların Dünya kambiyo sistemine çözüm olup olamayacaklarına ilişkin de bir soru işareti bırakabilirim. Bir (1) Euro’nun satın alma gücü, Euro Bölgesine üye ülkeler arasında ciddi farklılar gösteriyorsa Euro Bölgesi optimal para sahası değildir. Yani aslında bu paranın değeri sorunsalıdır aynı zamanda. Bir kripto varlık Dünya parası olacaksa o varlığın 1 biriminin satın alma gücü/değeri tüm ülkelerde aynı olacak mıdır? Soruyu burada bırakayım. Geleneksel optimal para alanı kuramcıları böyle bir para sahasının kurulabilmesi için çeşitli kriterler ortaya atmışlardır; Mal-faktör dolaşımının ve para hareketinin serbest olması, ücret-fiyat esnekliğinin var olması, ihraçta konu mal çeşitliliğinin yüksek olması, üye ülkelerin enflasyon, işsizlik oranları gibi makro temellerin benzer olması ve mali bütünleşmenin sağlanması gibi koşulların gerekliliği temel kriterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Modelin bu varsayımlarına itiraz edilebilir diğer yandan mali bütünleşmenin olmadığı Euro Bölgesinin bu nedenle optimal para sahası olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim gerek 2008 finansal krizine gerekse 2020 Kovid 19 salgın krizine ABD, Fed-ABD hazinesi arasındaki görece daha iyi uyum sayesinde daha çabuk ve güçlü karşılık verebilirken, Euro Bölgesi umudunu ECB’ye ve Almanya’nın güçlü toparlanmasına bırakmıştır. Gerçi Krugman (1991, 1992, 1993), Frankel ve Rose (1997) çalışmalarında içsellik özelliği kavramını ortaya atmış olsalar yani kriterler sağlanmasa bile parasal birliğin ülkelerin makro ekonomik performanslarının bir birlerine yakınsayacağını iddia etseler de Yunan borç krizi (2010) ve çevre ülkelerin performansları bunu yanlışlamaktadır. Ünlü iktisatçı Myrdal, yıllar önce ortaya attığı “kutuplaşma teorisinde” çevre ve merkez ülkeler arasındaki iktisadi birliğin çevre ülkelerin zararına olacağını ifade etmiştir. Euro bölgesi gözlemlerimiz Myrdal’ı haklı çıkartmaktadır. Türkiye için pek fazla yer kalmadı. Bence Euro Bölgesi, iktisadi sorunlarımızı çözmediğimiz sürece bizim için iyi bir seçenek olmayabilir.