Perşembe, Nisan 18, 2024

Önümüzdeki seçimlerde sadece cumhurbaşkanı adayları değil iki farklı Türkiye anlayışı da yarışacak

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın, yaklaşan seçimleri ve mevcut sistemi değerlendirdi. Taşkın, “Bu sistem, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı siyasetin de önünü açıyor. Kaybetme korkusu derindir çünkü tarih-dışına itilmeniz anlamına gelebilmektedir. Seçimi kaybetmek adeta devrim mağduru olmak veya savaş kaybetmek gibidir” dedi.

Neden seçimler Türkiye’de olması gerekenin ötesinde endişe ve korku kaynağıdır? Neden her seçim “en önemli, en kritik” seçim olmak zorunda? Bu kaçınılmaz bir zorunluluk mudur? Başka ülkelerde neden böyle değil öyleyse?

Bizde böyle çünkü seçimi kazanan parti(ler), kamuda görev yapan çaycının bile kaderini değiştirebiliyor. Neredeyse bütün rektörler, valiler, yargı mensupları, kamu bürokrasisi, iktidara yakın olanlardan atanır. Nitelik geri planda kalırken “doğru zamanda doğru yerde” duranların önleri açılır.

Böylece devlet, örgütlü vasatlığın eline geçebiliyor. Veya örgülü vasatlık, devlet dışında var olamayacağı için, devleti ele geçirerek diğer alanlara, sözgelimi, iş dünyasına da nüfuz etmeye yöneliyor. Toplumun nitelikli unsurları devlete yönelemediği gibi, devlet etrafında kümelenen vasatlık, topluma doğru yayılma eğilimine giriyor.

Sonuçta yoksullaşma ve hürriyetsizlik kaçınılmaz hale geliyor çünkü böyle bir vasatlığın sürdürülebilir olması için otoriterleşme gerekir. Kısacası otoriterleşmenin bir ekonomi politiği vardır…

Neticede bu tarz “siyaset”, alın teri, yaratıcılık, üretkenlik değil, terlemeden, kestirmeden “ele geçirmenin” önünü açıyor. Profesör mü olmak istiyorsunuz? Çok iyi dil bilmenize, çok yayın ve saha araştırması yapmanıza gerek yok. İktidar ortağı olma şansı olan bir siyasi hareketin neferi olmanız yeterli.

Aslında burada tanımlanan “zümrevi” siyasettir. Cumhur İttifakı bu tarz siyasetin var ettiği bir kapalı koalisyondur. Varlığını bu düzenin sürmesine borçludur. Ne var ki bu düzenin sürmesi ülkemizi her bakımdan vasatlığa teslim etmektedir. Yani bu düzen değişmezse yoksulluğun, yolsuzluğun, hürriyetsizliğin kol gezdiği bir ülke olmaktan kaçamayız.

Cumhur İttifakı bizi zaten düşürdüğü üçüncü ligden dördüncü lige düşürmenin ötesine geçemez. Bu nedenle artık aşılması gereken statükodur, eski Türkiye’dir.

Millet İttifakı bu döngüden çıkabilmemiz için önemli bir tarihi fırsattır. Neden?

Tarif ettiğimiz eski Türkiye’de seçimlerin yapılması “Demokrasi” olduğumuz anlamına gelmez. Bu sistem olsa olsa “majori-krasi”dir.

Bizler, “Seçimi kazanan her şeyi alır” bakışına yansıyan çoğunlukçuluğu aşarak çoğulcu bir siyasi hayatı inşa edemezsek birbirimizi siyasi rakipler değil, siyasi düşmanlar olarak görmeye devam edeceğiz.

Çünkü seçim kaybetmenin maliyetinin çok yüksek olduğu bu sistem, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı siyasetin de önünü açıyor. Kaybetme korkusu derindir çünkü tarih-dışına itilmeniz anlamına gelebilmektedir. Seçimi kaybetmek adeta devrim mağduru olmak veya savaş kaybetmek gibidir.

Ama kimse umutsuzluğa kapılmasın çünkü bahsettiğimiz sistem de siyasi tercihlerin neticesidir, insan yapısıdır ve kader de değildir.

Üstelik tarihte nadir görülür şekilde bu sistemin mağdurları sadece seçim kazanmayı değil bu düzeni aşmayı da öngören bir siyasi tahayyüle sahiptir.

Bizim kadim siyasi meselemiz, güç, yetki ve sorumluluk paylaşmayan bir siyasi geleneğe sahip olmamızdır. Siyasi tarihimizde sürekli yaşadığımız bir döngüyü anımsayalım:

Sorunlar biriktikçe, çözümün tek elde toplanması, yani tek bir aktöre çok fazla yetki verilmesinde olduğu algısı da kuvvetlenmektedir. Daha sonra bu aşırı güçlenen aktör, giderek otoriterleşmekte ve toplumda kitlesel mağduriyetler yaratmaktadır. Bu kapanma dönemi sürdürülemez olmakta ve mağdurların ürettiği bir aktör, siyasi iktidarı ele geçirmekte ve otoriter kapanma bir açılma sürecine evrilmektedir.

Fakat bugüne kadar bu açılma dönemlerini, güçlü kural ve kurumlar vasıtasıyla kalıcı hale getiremedik. Aksine, yeni iktidar da kısa süre sonra diğer kesimleri baskı altına alma yoluna gitmiş ve yeni bir kapanma döneminin kapısını açmıştır.

Güzel haber şu: Kapanma dönemleri de kalıcılaşamıyor ve bir süre sonra güçten düşerek yeni bir iktidar seçeneğinin önü açılıyor.

Çok partili hayatımızda gördüğümüz bu en otoriter yönetim de sürdürülebilir değildir. Sürdürülebilir olması küçük bir azınlık dışında herkesin kaybedeceği bir Türkiye anlamına gelir.

Dikkat edilirse mevcut iktidar da seçim kaybetme endişesine yoğun biçimde sahiptir. “Çözüm” olarak da tarihte çok defa tekrarlanan aynı yanlışı yapmaktadır: Gücünü daha da şahsileştirmekte, baskıyı daha da arttırmakta ve sonuçta mevcut iktidarı değiştirmekten başka seçeneği olmayan milyonlar yaratmaktadır.

Ne kadar güç biriktirseler de kaybetme korkularının azalmaması, tarihte yaşanan benzer süreçlerden devşirdikleri varoluşsal güvensizlikle ilgilidir.

O zaman şu soruyu sormamızda yarar var: Baskıyı arttırarak gücü şahsileştirenler de kaybetme korkusu yaşamaktan kurtulamıyorlar. Üstelik tarihin yanlışladığı bu tarzdan büyük çoğunluk da kaybediyor.

Tam da bu nedenle Millet İttifakı’nın güç, yetki ve sorumluluk paylaşmayı öne çıkaran Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi en doğru alternatiftir çünkü burada çoğunluk kazanmaktadır.

Bir seçim kaybedilse bile temel hak ve özgürlükleriniz korunduğu için seçimler büyük bir endişe ve korku kaynağı olmaktan ancak bu şekilde çıkabilecektir. Elbette bu bir öğrenme sürecidir ama kurumlar ve kurallar doğru oluşturulursa, kendi kültürlerini ve öğrenme süreçlerini de yaratabilirler.

Öyleyse tarihte defalarca yanlışlanmış ve çoğunluğun kaybettiği bir tarzı mı tercih edeceğiz yoksa bu siyasal açılma ve kapanma döngüsünü kıracak tarihsel bir fırsatı mı hayata geçireceğiz? Elbette tarihsel zarureti ve fırsatı temsil eden, çoğunluğun lehine olan Millet İttifakı ve onun önerileridir.

Tam da bu nedenlerle Millet İttifakı’nın sadece aday kim sorusuna indirgenemeyecek olan emeği, bu emeğin sonucu olan çıktılar ve bu sürece damga vuran müzakere sabrı önemlidir.

Bugüne kadar sadece Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı’nı ortaya koymakla kalmadık. Bu mutabakatın anayasal çerçevesini oluşturacak 85 anayasa maddesini de tamamladık.

Yine dokuz farklı başlıkta yaklaşık 180 sayfayı aşan Ortak Politikalar Mutabakat Metnimiz de hazır ve 30 Ocak’ta kamuoyuyla paylaşacağız. Bu metinle ekonomiden sosyal politikalara, eğitime ve dış politikaya kadar pek çok önemli konuda Cumhurbaşkanı adayımızın takipçisi olacağı bir program ortaya çıkmış oldu.

Böylece Cumhurbaşkanı adayımızı bağlayacak metinleri şekillendirmiş olduk. Bu da demektir Millet İttifakı, gücün şahsileşmesini engelleyecek ortak bir iradeyi temsil etmektedir ama yapacakları da pozitif biçimde tanımlanmıştır. Cumhurbaşkanı adayımız belli olduğunda gücü etkin ve demokratik biçimde nasıl kullanacağına dair yol haritası da kamuoyuyla paylaşılacak.

Biz tarihin doğru tarafındayız. Kimsenin seçim kaybetmekten abartılı biçimde endişe duymadığı, çoğunluğun kazanacağı bir siyasal düzeni inşa edecek ve bu düzen içerisinde elbette rekabet edeceğiz ama düşmanlaştırıcı, kutuplaştırıcı siyaseti tarihe havale edeceğiz.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI