Cuma, Nisan 19, 2024

Ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken bir yer

Ne kadar gelişmiş bir nükleer reaktör olursa olsun her zaman öngörülemeyen ve ölümcül olabilecek insan hataları, teknik aksaklıklar ve doğal afetler feci nükleer kazalara yol açabilir.

Nükleer enerjiyle tamamen vedalaşmaya hazırlanan Almanya, son üç nükleer santralini 15 Nisan Cumartesi günü kapattı. Bir süredir nükleer santrallerini kademeli olarak kapatan ülkedeki son nükleer santraller olan Stuttgart yakınlarındaki Neckarwestheim, kuzeydeki Emsland nükleer santrali ve Bavyera’daki Isar 2 kompleksi kapatılmış oldu.

Almanya’da ilk kez 2002 yılında gündeme gelen nükleer enerjiye son verme fikri 2011 yılında Japonya’da yaşanan Fukuşima felaketinin ardından hızlandırılmıştı.

Almanya’da 2003 yılından bu yana 16 reaktör kapatıldı. Son üç santral geçen yıl Almanya’nın ihtiyacı olan enerjinin yüzde 6’sını karşıladı. 1997’de ise tüm nükleer santrallerden sağlanan enerjinin payı yüzde 30.8 idi. Bu arada ülke 2022’de enerjisinin yüzde 46’sını yenilenebilir kaynaklardan üretti. Bu oran 10 yıl önce yüzde 25 civarındaydı.

Ülkemizde nükleer enerji santrali karşıtları bile “yapılsın tabii ama…” ile başlayan tespitler yaparken çevreye, insana ve doğal olarak geleceğe önem veren toplumlar nükleer enerji yerine yenilenebilir enerjiye yöneliyor.

Hiç unutmam; zamanın Sinop Belediye Başkanı Zeki Yılmazer, nükleer santral kurulması planlanan Sinop’u tanıtırken “Ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken bir yer,” demişti.

Nükleer santrallar en az esnekliğe sahip olan elektrik üretim tesisleridir. Faaliyete geçmeleri bile birkaç gün sürer ve dakikalar içinde kendini durdurabilmelerine rağmen, yaşanan her ani kapama ayrı bir güvenlik riskine ve büyük finansal kayba yol açar.

Bu nedenle, nükleer reaktörler elektrik şebekelerini daha korunmasız bir hale getirir. Daha kötüsü, nükleer santrallar, herhangi bir elektrik kesintisi durumunda adeta bir saatli bomba gibidir. Fukuşima’da reaktörlerin erimesi ve patlamasının asıl nedeni deprem değil, elektrik kesintisiydi. Felaket sonrasında radyasyon bulutları büyük arazileri ve okyanusları etkisi altına aldı. 150.000’in üzerinde insan, evlerini, köylerini, çiftliklerini ve onlar için kutsal olan, ailelerinin mezarlarının bulunduğu bölgeleri bir daha geri dönmemek üzere terk etmek zorunda kaldı.

Ne kadar gelişmiş bir nükleer reaktör olursa olsun her zaman öngörülemeyen ve ölümcül olabilecek insan hataları, teknik aksaklıklar ve doğal afetler feci nükleer kazalara yol açabilir.

Hindistan ve Çin gibi sanayileşmekte olan ülkeler büyük bir hızla, kömürle çalışan yeni santraller inşa ediyor. Neredeyse on yıldır nükleer santrallerin ABD elektrik üretimindeki yüzde 20’lik payı, yeni santraller olmaksızın, toplam elektrik üretimdeki yüzde 15’lik artışa ayak uydurarak sabit kaldı.

Nükleer santrallar, herhangi bir elektrik kesintisi durumunda adeta bir saatli bomba gibidir. Fukuşima’da reaktörlerin erimesi ve patlamasının asıl nedeni deprem değil, elektrik kesintisiydi.

1970’ler ve 80’lerde onarım ya da diğer sorunlar nedeniyle santrallerin planda olmayan bir biçimde kapatılmaları, ABD santrallerini normal kapasitelerinin yüzde 65’in altında bir üretimle sınırladı. Günümüzde bu oran, üretim, deneyim ve iyileştirilen işletme uygulamalarıyla yüzde 90’ı aşıyor.

Reaktörleri tasarlayan ve işleten mühendisler, enerji ve çevre korumaya ilişkin uzun vadeli stratejiler konusunda endişeli olan akademisyenler, elektrik üreten şirketlerin yöneticileri ve Amerikalı siyasetçilerden “nükleer rönesans” söylentileri yayılıyor.

Nükleer santrallerden yana olanlar, fosil yakıtlara tövbe etmek ve bunu beş parasız kalmadan yapmak zorunda olan 21. yüzyıl uygarlığı için atom enerjisinin, başarısını kanıtlamış bir teknoloji olduğunu söylüyor. Nükleer Enerji Enstitüsü’nün (NEI) tahmini, nükleer gücün elektrik üretiminde günümüzde oynadığı rol kadar etkili olmaması halinde, ABD’de şu anda açığa çıkandan yüzde 29 oranında daha fazla karbon salınacağı yönünde.

Biz ise, bu tartışmaların herhangi bir yerinde değiliz. Ne fikrimiz var ne bir planımız. Bize dayatılanı uygulamakla zaman geçiriyoruz.

TBMM Kanser Araştırma Komisyonu Başbakanı olan Akp Gümüşhane Milletvekili Doç. Dr. Kemalettin Aydın’ın “Nisan 1986’daki Çernobil nükleer reaktörü kazası sonrası gerek dünyanın gerekse Türkiye’nin yeterli bilgisi olamadığı için yüksek radyoaktivitesi yüksek çaylar gömüldü ama bu çaylar o gün de içilebilir durumdaydı, bugün de!” diyebiliyorsa, yapacak fazla bir şey kalmamıştır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI