Türkiye ekonomisi, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve cari açık problemleri taşımakta ve makroekonomik kırılganlığı artmaktadır. Bu sorunlar elbette daha fazla yoksulluk ve gelir dağılımının bozulmasına neden olarak kırılganlığı beslemektedir Temmuz Ayı Ödemeler Dengesi rakamları açıklandı. 12 Aylık Cari açığın $36.5 milyar olduğunu görmekteyiz. Cari açıktaki bozulma artarak devam etmektedir.  Dış ticaret açığının genişlemesi cari açıktaki bozulmanın en önemli nedenidir diyebilirim. İhracat ve İthalat birim değer ve miktar endekslerine baktığımızda (Grafik 1-2) İthalattaki yavaşlamanın ihracata göre daha düşük kaldığını ve yıl içerisinde döviz kurundaki artışın üretici enflasyonunun gerisinde kalmasına rağmen ticaret hadlerinin aleyhimize olmaya devam ettiğini görmekteyiz. Grafik 1. İthalat Miktar ve Birim Değer Endeksleri   Grafik 2. İhracat Miktar ve Birim Değer Endeksleri Diğer taraftan dış ticaretin kompozisyonuna baktığımızda ise büyük ölçüde ara-yatırım malı ithalatçı, buna karşın nihai mal ihracatçısı olduğumuz görünmektedir. Ancak ihracatçısı olduğumuz nihai mallar ise yine büyük ölçüde orta düşük ve düşük teknoloji yoğun ürünlerden oluşmaktadır. Orta yüksek ve yüksek teknoloji yoğun ürünlerin ihracatımızdaki payları ise sırasıyla %32 ve %2.2 olarak görülmektedir (Tablo 1). İhracatımız büyük ölçüde AB ve ABD gibi Batı Ekonomilerine yönelik iken ithalatımızı büyük ölçüde Rusya ve Çin kaynaklıdır.   Tablo 1. Dış Ticaret Kompozisyonu Ticarete konu olan mallarımızın düşük ve orta düşük teknoloji yoğun mallardan oluşması ticaret hadlerinin aleyhimize olmasının önemli nedenlerindendir. Çünkü bu mallar fiyat rekabetine açık yani rekabetin yoğun olduğu mallardır. Ticaret hadlerinin sürekli aleyhimize olması ise azalan ithalata rağmen döviz ihtiyacımızın büyümesine ihracatımız artsa bile bu artışın refah etkisinin karşı ülkelere geçmesine neden olmaktadır. Yoksullaştıran büyüme olarak ifade edilen bu duruma bir yıl öncesinden dikkat çekmiştim. Öte yandan küresel taraftaki gelişmeler ödemler dengesindeki kötüleşmeyi maalesef artırmaktadır. Bu konuya ilişkin bir birini besleyen üç önemli süreçten bahsedebiliriz. Bunlar; - Çin ekonomisinin salgın hassasiyeti ve yavaşlaması. - Küresel enflasyona karşı büyük merkez bankalarının faiz tepkileri ana ticaret ortaklarımızın (AB, ABD ve İngiltere) iktisadi yavaşlaması. - Rusya – Ukrayna gerginliğinin savaşa dönüşmesi ve hatta Asya Pasifik tarafında da benzer gerginliklerin tırmandırılması ve Dünya’nın birden fazla kutuplu hale dönüşmesi (iyi-ya da kötü olur sorgusu başka bir tartışma konusu olabilir). Bu sürecin ülkemize olan makroekonomik etkileri ise ödemeler dengesini de kapsayan basit Kalecki modeli üzerinden tartışılabilir. S-I = CH +BD Burada S tasarrufları, I yatırımları, CH, cari hesap ve BD ise bütçe dengesini temsil etmektedir. Post Keynesyen iktisat için tasarruf açığı ve fazlası, cari hesap ve bütçe dengesi kaynaklı ilişkilerin bir sonucudur. Yani eğer bir ülke cari açık veriyorsa, kamu bütçesinin denk olduğu koşullardan tasarruf açığı verecektir. Eğer kamu açığı cari açıktan fazla olursa ise tasarruf fazlası oluşacaktır. Daha açık olarak bir ülkenin tasarruf fazlası vermesinin koşulu kamu bütçe fazlasından daha büyük cari fazla vermesi ya da kamu açığının cari açıktan daha fazla olmasına bağlıdır. Bu söylediklerim ana akım ders kitaplarında öğretilenden farklı olduğu için okuyucuya ilginç gelebilir. Ancak durum budur. Bu durumun para politikası ile ilgisi ise politika faizinin dışsal olması bağlantısı ile açıklanabilir. Daha önce kaleme aldığım içsel para arzı tartışmasında belirttiğim gibi para arzı içseldir ve üç koşuldan etkilenmektedir. Kredi genişlemesi, bütçe açığı ve cari fazla bir ülkede parasal genişlemeyi artıran faktörlerdir. Bu durumda eğer bir ülke cari açık veriyorsa dışarıya mevduat çıkışı olacağından para arzı azalacaktır. Bunun telafisi ise bütçe açığının genişlemesi ya da ilave kredi genişlemesi ile olması gerekmektedir. Diğer yandan merkez bankasının bu süreçte para politikası hâkimiyeti son ödünç veren görevini yerine getirmesi ile mümkün olabilecektir. Aksi takdirde politika faizi merkez bankasının hedeflediği işlevi gerçekleştiremez ve piyasa faizleri ile bağı zayıflar. Diğer yandan kredi genişlemesi halkı daha fazla borçlandırma biçiminde ortaya çıkarsa hem ödemeler dengesi sorununu büyütür hem de talep beklentilerinde istikrar sağlamayacağından yatırımlar üzerindeki etkisi zayıf olacaktır. Bu durum kur artışına ve onun olumsuz makroekonomik etkilerine ve de makro-finansal istikrarsızlığa neden olacaktır (olmuştur). Diğer taraftan kamu açıklarının finansmanı büyük ölçüde yabancı para birimi cinsinden olursa ve/veya makroekonomik büyüme istihdam yaratmayan biçimde gerçekleşirse ya da kamu yatırımlarının kompozisyonu verimsiz –kamuyu döviz yükümlülüğü altına sokacak biçimde gerçekleşirse (kamu özel işbirliğine ait) projeler, koşullu yükümlülükler. Hem yüksek işsizlik, hem de kamu bilanço dolarizasyonu sorunu ülke risk priminin artmasına neden olabilecektir. Elbette artan ülke riski ithalatın finansman maliyetinin yükselmesine yani hem kamu hem özel sektör için dış borçlanma maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Bu durum ithalat yapmayı güçleştirebileceğinden ve ithalatımız ara ve yatırım mallarına dayalı olduğundan yurt içi üretimi yani arz tarafını da olumsuz etkilemektedir (etkileyecektir). Ayrıca şunu söylemekte yarar var, ödemeler dengesi iki otonom ve iki dengeleyici hesaptan oluşmaktadır. Otonom hesapları; cari hesap ve sermaye hesaplarıdır, bunlar bir birlerini dengelemek zorunda değillerdir. Yani Cari hesap ile brüt sermaye akımları ilişkisi zayıftır. Buna karşın net sermaye akımları cari hesap ilişkisi güçlüdür. İthalat yaptığınızda muhabir banka aracılığı ile ithalatın finansmanı için gerekli dövize yurt içi bankanız ulaşabilir. Ya da doğrudan ilgili firma yurt dışı ithalat kredisine ulaşabilir. Ülke riskinin artması bu dövizin maliyetini yükseltmektedir. Ödemeler dengesi krizi dediğimiz durumda ise ithalat yapamayacak dövize uzlaşımınız oldukça kısıtlanmış ya da kalmamış demektir. Dengeleyici hesaplar ise net hata noksan ve rezervlerdir. Eğer kuru istikrarlı tutmak isterseniz yani örtük ya da açık sabit kur sistemi uygularsanız ödemeler dengesi açıklarınız karşısında MB rezervleri azalacaktır. Böyle bir durum diğer gerçeklemiyorsa net hata noksan tarafında bir iyileşme vardır demektir. Ancak oradaki iyileşmenin şüpheli hali yine ülke riski için önemli bir sorun teşkil edebilir. Diğer taraftan Rusya ile olan ilişkiler de muhabir banka sorununa neden olabilir ve ithalat yapabilme imkânlarını kısıtlayabilir. Böyle bir tehdit Rus ödeme sisteminin ülkemizden kullanımının sonucu olarak gerçekleşebilir. Bu oldukça hassas bir konudur. Sonuç olarak Türkiye ekonomisi, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve cari açık problemleri taşımakta ve makroekonomik kırılganlığı artmaktadır. Bu sorunlar elbette daha fazla yoksulluk ve gelir dağılımının bozulmasına neden olarak kırılganlığı beslemektedir. Peki, çözüm nedir; Basit Heterodoks (Bizim) çözüm önerileri taslağını aşağıya ekliyorum:
  1. Biz kamu açıklarının değil özel borçların sorun olduğunu, halkın kredilerle borçlandırılmasının ya da verimsiz yatırım kredilerinin finansal istikrarsızlığı büyüteceğini savunuyoruz. Dışlama etkisini reddediyoruz. "Borç yalanı"
  2. Biz enflasyonun değil tam istihdamın hedeflenmesi gerektiğini savunuyoruz. Dolayısıyla merkeze maliye politikasını alıyoruz. Enflasyon dinamiğinde kârların etkisini esas alıp faizle değil vergi politikasıyla, araçlarıyla (aşırı kâr vergisi) enflasyona müdahale gerekir diyoruz.
  3. Biz kamunun nihai işveren olabileceğini, doğal tekeller gibi bazı alanlarda kamulaştırmalar gerektiğini, kamunun ücretli kesimi borçlandırmak yerine iş ve istihdam yaratması gerektiğini savunuyoruz. Bunun üretimi artırıcı biçimde ve des-enflasyonist olduğunu düşünüyoruz.
  4. Ayrıca mevcut dış ticaret kompozisyonu altında cari açığın sorun olmaya devam edeceğini düşünüyor, kamu yatırımları önderliğinde orta-uzun dönemde dış ticaret kompozisyonun dönüştürülmesi gerektiğini savunuyoruz. Tasarruf açığımız olduğu için cari açık var görüşüne karşıyız.
  5. Siz (Ortodoks Bakış) hükümetin faizi indirerek politika hatası yaptığını ve çözümün tam tersini yapmak olduğunu söylerken, biz bunun rant ekonomisinin bilinçli tercihi olduğunu söylüyoruz. Yani size karşı olmamız hükümet politikalarını destekliyoruz anlamına gelmemektedir. Hepsi sermaye yanlı.
  6. Özel borçlar sorun, yoksulluk sorun derken sizin gibi mali alan genişletilmeli demiyoruz. Yoksul hane halkı, çiftçi, öğrenci borçları silinebilir diyoruz. Kira tavanı/rant vergisi öneriyoruz. Bölüşüm sorununa çözüm için servet vergisi öneriyoruz.