Perşembe, Mart 28, 2024

Negatif kimliklenme ve negatif propagandanın olası sonuçları

Negatif propaganda, rakipleri zayıflatmak ve seçmenleri kendi adaylarına yönlendirmek için kullanılır. Bu taktik rakibin kişiliği, geçmişi veya politikaları hakkında gerçek dışı iddialar ve saldırganlıklar içerebilir.

14 Mayıs’a sayılı günler kala siyasetin ve propagandanın nabzı yükselirken dili de giderek sivriliyor. AKP bundan önceki seçimlerde benimsediği pozitif yaklaşımın yerine son günlerde negatif kimliklenme stratejisini benimsemiş görünüyor.

Siyasette negatif kimliklenme, seçmenlerin parti ve lider tercihlerinin sevilen, olumlu yönlere göre, nefret ettikleri kişilere göre şekillenmesidir. Özellikle popülist iktidarların başvurdukları ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyaset dilinin en maharetli olduğu alan “nefret objesi” inşa ederek kendi taraftarlarını bu söylem üzerinden yanlarına çekmeye çalışmalarıdır.

Negatif kimliklenme stratejisi, bir adayın veya partinin rakiplerini eleştirmesi veya aşağılaması yoluyla kendi imajını güçlendirmeye çalışmasıdır. Bunu yaparken rakibinin kişiliği, kimliği, politikaları veya performansı hakkında olumsuz eleştiriler yaparak, rakibinin dezavantajlarını ortaya çıkararak kendi imajını güçlendirme ve seçmenlerin kendi lehine oy kullanmasını sağlamayı amaçlar.

Dışlayıcılık ilkesine göre kurgulanan negatif parti kimlikleri genellikle popülist partiler ve adaylar tarafından seçmenlerin desteğini kendi yanlarına çekebilmek için olumlu duygulardan ziyade rakip parti ve adaylara dair olumsuz duygulara, negatif algılara seslenmeyi benimser. Çünkü kutuplaşmanın tesisi için kişinin kendi grubuna yönelik olumlu duygularından ziyade, dış gruba yönelik olumsuz duygular üzerinden kendi kimliğini ve özdeşleşmesini tanımlamasına odaklanılır.

Söz konusu stratejinin iktidar tarafından sergilenen son örneklerinden biri İçişleri Bakanı’nın yapmış olduğu konuşmadır. Bakan Süleyman Soylu İstanbul Bayrampaşa’da gerçekleşen yurttaşlara yönelik yaptığı kampanya konuşmasında, “Türkiye’ye büyük bir tezgâh hazırlıyorlar. Türkiye’ye büyük bir kaos hazırlıyorlar. Ve bu kaosu bugün değil uzun zamandan beri hazırlıyorlar. Dün gece bir toplantıda da öyle söyledim. 14 Mayıs’ı, evet siyasi bir darbe yapmak istiyorlar. Bunu söyleyen ben değilim. Bunu söyleyen Amerika’nın Başkanı Biden, hem de yıllar önce söyledi. Dedi ki Türkiye’yi Gezi olaylarıyla yenemedik. Türkiye’yi 17-25 Aralık darbesiyle yenemedik. Türkiye’yi 6-8 Ekim olaylarıyla yenemedik. Türkiye’yi 15 Temmuz darbesiyle yenemedik. Türkiye’yi ekonomik saldırılarla yenemedik. Onlara yapacağımız, diyor ki Tayyip Erdoğan’a bize tabii olmamasının hesabını soracağız. Seçimde soracağız. Herkesi bir araya getireceğiz ve onu yıkacağız”[1] sözlerini kullanmıştır. Soylu, Bayrampaşa toplantısında sarf ettiği sözlerle 14 Mayıs seçimlerini muhalefetin kazanması hâlinde bunun bir darbe, iktidarın kazanması hâlinde bir demokrasi zaferi olarak nitelerken açık bir negatif kimliklendirme yapmakta ve rakiplere dair olumsuz duygulara ve negatif algılara seslenmektedir.

Negatif kimliklenme stratejisi partiler ve adaylar tarafından seçim kampanyalarında sıklıkla kullanılan bir taktiktir. Çünkü seçmenlerin kararlarını etkileme potansiyeli vardır. Ancak bizim gibi aşırı kutuplaşmış toplumlarda sosyal gruplar-kesimler arasındaki siyasi ve sosyal mesafenin giderek açılmasının çok önemli olumsuz sonuçları olabilir.

Negatif kimliklenme stratejisi kötüye kullanıldığında seçim kampanyalarını olumsuz etkileyebilir. Bir adayın rakibinin dinsel, etnik vb. kimliğini kişiliğini aşağılaması, saldırganlık göstermesi veya yalan söylemesi seçmenlerin o adaya olan güvenini kaybetmesine neden olabilir.

Sosyal gruplar arasındaki siyasi ve sosyal mesafenin açılması sonucunda ortaya çıkan gerginlik bizi bir arada tutan bağları zayıflatır. Sonuçta demokratik politikanın dayanması beklenen iş birliği ve uzlaşma zeminini tahrip eder, giderek ortadan kaldırır. 1.Dünya Savaşı sonrasındaki İtalya ve Almanya örneklerinde görüldüğü üzere en kötü senaryoda keskin kutuplaşma demokrasilerin sonunu getirir[2].

Oysa Soylu seçimle iş başına gelmiş bir iktidarın bakanı olup, Cumhurbaşkanı tarafından 14 Mayıs’ta yapılması kararı alınmış olan seçimlerde milletvekili adayı olmuştur. Eğer bu seçimlerde AKP ve lideri sandıklardan birinci olarak çıkamayacak olursa seçimleri şimdiden karalamak ve darbe olarak nitelendirmek milli iradeci geleneğin inkârıdır.

Normal koşullarda ve normal demokrasilerde seçimlerin güvenlik ve huzur ortamında yapılmasından sorumlu bir bakanın ağzından bu sözlerin çıkması normal değildir. Ardından pek çok soru işareti ve sorgulamayı getirir. Türkiye’de “dış güçlerin” etkilediği başka seçimler olmuş mudur? Yabancı ülkelerin etkileme ihtimali olan seçimlerle ilgili hangi tedbirler alınmıştır? Türünden sorular sorulabilir.

Normal koşullara ait soruları bir yana bırakacak olursak, bu açıklama Konda Araştırma Şirketi tarafından 2018 yılı Kasım ayında yapılmış olan Popülist Tutum, Negatif Kimliklenme ve Komploculuk Araştırması’nın bulguları ışığında anlam kazanmaktadır[3]. Araştırma bulgularına göre, Türkiye’deki seçmen kitlesi popülist tutum anlamında birbirinden büyük ölçüde ayrışmamakta, negatif parti kimlikleri pozitif parti kimliklerinden daha güçlü olup, popülizmle doğrudan ilgili olduğu düşünülen komplocu düşünme biçimi tüm seçmen gruplarında yaygındır.

Bir başka ifadeyle, negatif kimliklenme stratejisine çoğunlukla komplo teorileri ve popülizm teması etrafında şekillendirilmiş bazı siyasi iddiaların eşlik ettiği ortaya konulmuştur. Hâl böyle olunca iktidar partisinin ve adayının yürüttüğü popülist söylemin komplocu teorilerden ve bunlardan türetilmiş siyasal iddialardan beslenmesi olağan karşılanmalıdır.

Negatif kimliklenme stratejisi kötüye kullanıldığında seçim kampanyalarını olumsuz etkileyebilir. Bir adayın rakibinin dinsel, etnik vb. kimliğini kişiliğini aşağılaması, saldırganlık göstermesi veya yalan söylemesi seçmenlerin o adaya olan güvenini kaybetmesine neden olabilir. Şimdiye kadar ne dese körü körüne inanılan bir lider figürünün birden güvenilmeyen bir lider hâline gelmesine yol açabilir.

Ayrıca, negatif kampanyaların seçmeni memnun etmek, bir araya gelmesini toparlanmasını sağlamak yerine caydırıcı etkisi de olabilir. Negatif dili kullanan parti veya adayın söylemleri toplumsal vicdan üzerinde yaralayıcı bir etki yaratırsa, seçmenlerin bu aday veya parti lehine oy kullanmaktansa sandığa gitmemelerine neden olabilir.

Negatif propaganda taktikleri halkın dikkatini çekme, farkındalık oluşturma ve karar verme sürecinde daha bilinçli kararlar alınması yönünde bazı olumlu özellikler taşımakla birlikte, düşük etik değerler gibi olumsuz özellikleri de barındırmaktadır.

Dünyadaki seçimlerde negatif kimliklenme stratejisine partilerin ve liderin sıklıkla başvurduğunu görüyoruz. Örneğin 2004 yılındaki ABD başkanlık seçimlerinde George W.Bush’un kampanyası sırasında rakibi John Kerry’nin askeri geçmişini sorgulayan bir reklam yayınlanmıştı. Benzer şekilde, 2008 yılında Barack Obama’nın kampanyasında rakibi John McCain’in yaşı ve sağlık durumunu eleştiren reklamları gördük.

İngiltere genel seçimlerinde 2017 yılında Muhafazakâr Parti Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi’ne karşı, Corbyn’in terörle mücadelede yetersiz kaldığı ve Brexit müzakerelerinde İngiltere’nin güçsüz kalacağını iddia eden bir kampanya yürütmüştü. 2018 yılında Brezilya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Jair Bolsonaro kampanyasında rakibi Fernando Haddad’ı yolsuzlukla suçlayan negatif kimliklenme stratejisi uyguladı. Bolsonaro’nun kampanyası sırasında Haddad solcu ve radikal olarak gösterildi.

Negatif kimliklenme stratejisi genellikle negatif propaganda birlikte kullanılır. Negatif propaganda rakip adayları ve partileri eleştiren ve aşağılayan reklamlar, açıklamalar ve mesajlar içeren bir taktiktir. Rakipleri zayıflatmak ve seçmenleri kendi adaylarına yönlendirmek için kullanılır. Bu taktik rakibin kişiliği, geçmişi veya politikaları hakkında gerçek dışı iddialar ve saldırganlıklar içerebilir. Negatif propaganda sürecinde iftira, manipülasyon, saldırganlık, korku yaratma, dedikodu yayma uygulamalarına sıklıkla başvurulur.

İktidarın muhalefete yönelik söylemlerine bakıldığında, negatif kimliklendirme ve negatif propagandanın birçok örneğini ve taktiğini görmek mümkündür. Rakip aday Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine yapılan vurgu, Atatürk Havalimanının Amerikalılara tahsis edileceği iddiası, Kandil’in temsilcileriyle kapalı kapılar ardında görüşüldüğü yönündeki söylemler her türlü komplocu düşünceye açık olan seçmeni etkilemek üzere tasarlanmış kampanyanın köşe taşlarıdır.

Negatif propaganda taktikleri halkın dikkatini çekme, farkındalık oluşturma ve karar verme sürecinde daha bilinçli kararlar alınması yönünde bazı olumlu özellikler taşımakla birlikte, düşük etik değerler, ciddi sorunların görmezden gelinmesi, seçmenlerin güveninin kaybedilmesi, düşük seçmen katılımı gibi olumsuz özellikleri de barındırmaktadır. En önemli etkisi bumerang etkisi denilen, negatif propagandanın dönüp dolaşıp kendi kaynağına zarar vermesidir.

İktidarın aşırı kutuplaştırıcı, dışlayıcı ve negatif kimliklendirmeye dayalı negatif propagandasının karşısında muhalefetin nispeten daha olumlu ve yumuşak bir kampanya diliyle süreci yönettiğini söyleyebiliriz. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son tweeti konuya ilişkin dikkate değer bir örnektir. “Bu kirli dile son verilsin. Akla gelmeyecek pis oyunlar ve ithamlarla neye varmak istendiğini insanımız görüyor. Seçime gidiyoruz, savaşa değil. Nice iktidarlar değişti, yola hep devam ettik. Son 10 günde girişilecek en pis işleri biliyorum. Ve onlara diyorum ki; Azıcık sağduyu!”. İktidarın popülist söylemi karşısında muhalefetin temsilcisi olduğu “biz” dilinin birleştiriciliği, 6 siyasi partinin liderlerinin miting meydanlarındaki birlikteliği Türkiye’nin birlikte yaşama ideali için bir umut olma işlevini üstlenmiş durumdadır.

Diamond’a göre[4], demokrasi ve demokratik siyaset elbette içinde çatışma eksenini barındırır ve belli ölçüde çatışma gerektirir. Ancak bunun yıkıcı bir rekabet olmaması beklenir. Siyasal rakipler arasındaki rekabet sadece dikkatlice tanımlanmış ve evrensel olarak kabul edilmiş sınırlar içinde olmak zorundadır. Ayrışma ve sert kutuplaşmalar uzlaşı ile yumuşatılmalıdır.

[1] “Bakan Soylu: 14 Mayıs’ı Evet Bir Siyasi Darbe Yapmak İstiyorlar”, CNNTürk, 28 Nisan 2023, Haberin tamamı için bkz. Erişim adresi: https://www.cnnturk.com/turkiye/bakan-soylu-14-mayisi-evet-siyasi-bir-darbe-yapmak-istiyorlar?page=1 Erişim Tarihi: 29 Nisan 2023

[2] Cennet Uslu, “Keskin Siyasi Kutuplaşma ve Demokratik Siyasete Olumsuz Etkileri”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 24(2), Mayıs 2022.

[3] Konda, Popülist Tutum, Negatif Kimliklenme ve Komploculuk Araştırma Raporu, Kasım 2018, Araştırmayla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Erişim adresi: https://konda.com.tr/rapor/17/populist-tutum-negatif-kimliklenme-ve-komploculuk Erişim tarihi: 28 Nisan 2023

[4] Larry Diamond, “Three Paradoxes of Democracy”, Journal of Democracy, 1(3), Summer 1990.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI